İçeriğe geç

Operasyon Kitap Alıntıları – Selman Kayabaşı

Selman Kayabaşı kitaplarından Operasyon kitap alıntıları sizlerle…

Operasyon Kitap Alıntıları

Ben ailesi ve kabilesi ile çok mutlu yaşayan ama ten rengi beyaz adamdan daha koyu olan bir gençtim. Düşmanım olmadığı için silahlarım, silahlarım olmadığı için de gücüm yoktu. Korumam gereken tek şey onurumdu.
Bilmedikleriniz, bildiklerinizi kıymetsiz kılacak kadar çok.
Sır bazen bazen bir cümledir, bazen bir kelime , bazen tek bir hece cümleye sığmayan sır kelimeye yüklenir, kelimeye sığmayan sır ise heceye hecenin de taşıyamayacağı kadar derinse ya bir bakışta ya bir duruşta saklanır.
Bizi sakın unutma Türk’ün evladı!
Onların herkesten güçlü silahları var. Ve her şeyden aşağılık bir karakterleri
Namus meselesi. Biri diğerinin yârine, öbürü de onun canına göz dikmiş.
Unuttuk. Her şeyi unuttuğumuz gibi İyi insanların bir anda kaybolduğunu, etrafımızın ıssızlığını ve bir anda yalnızlaştığımızı gördük. Sadece biz değil, herkes aynı anda kaybetti o güzel ve iyi insanları.

Unuttuğumuz başka şeyler de oldu, geçmişimizi mesela

Bana namazımı eda edecek kadar olsun şuur ver Ya Rab!
“Sen, yaramda sakladığım hecemsin
Yârimsin, ya râm olduğum çilemsin.”
“Bilmedikleriniz, bildiklerinizi kıymetsiz kılacak kadar çok.”
“Düşman, karşı safta değil, hemen yakınımızda.”
“Cümleye sığmayan sır kelimeye yüklenir Muhsin, kelimeye sığmayan sır ise heceye Heceninde taşımayacağı kadar derinse ya bir bakışta ya bir duruşta saklanır.”
Ben Muhsin
Muhsin Yazıcıoğlu
UNUTMA !!!
Sana etrafı dağlarla çevrili ve her tarafı karla kaplı bir tepeden yazıyorum. Beyaz Adam kendisine başkaldıran arkadaşlarımı tek tek öldürdüğü gibi bu cephede can feda savaşan askerlerimiz gibi beni de tasfiye etmek istiyor.

Ve sen..
Sıcacık evinde, çocuklarının yanında, çay bardağın elinde, Beyaz Adam’ın senelerce seni uyuttuğu televizyonun karşısında beni arıyorsun.

Dilimizle, dinimizle, tarihimizle, örfümüzle zerre kadar ilgisi olmayan soysuzlar, kusura bakmayın, evet, Soysuzlar çökmüştü devletimize! Herkesin birer milli kahraman olarak gördüğü adamlar, teraziye konulup fiyat biçilen maldan başka bir şey değildi mesela! Devletimiz mezata çıkarılmıştı, vatanımız mezata çıkarılmıştı, Namusumuz mezata çıkarılmıştı!
Ben Ayşe
Ayşe Osmanoğlu..
Unutma!
Seni meşrutiyet, hürriyet, demokrasi, özgürlük diye kandıranlar;
Aslında sadece yönetimi değiştirmek, Kendileri hakimiyet kurmak ve çıkarlarını tesis etmek için topraklarımıza gelmişlerdi. Sultan’ımız için meşrutiyeti getiremediğini söyleyen kişiler, çıkarlarını tesis ettikten sonra Hürriyet ve demokrasi mi ilan ettiler yoksa ölünceye kadar bu ülkenin başında yönetime devam mı ettiler?
Kanadı Kırılan Kartal!
Beyaz Adam bir kıyıdan Koca Topraklara ayak bastı. Biz saftık. Onların bu kadar zalim olabileceğini, vahşi olabileceğini, İnsanlıktan çıkabileceklerini hiç düşünmemiştik. Bugün zalim diye, vahşi diye bilinen onlar değil. Koca Topraklar artık her karışıyla onların oldu. Hiç durmadılar hiç doymadılar.
Unutma!
Beyaz adam her sabah başka bir köyde başka bir baskın yapıyor.
Unutma!
Ben, Şeytanı Korkutan Boğa
Sana sesleniyorum: koluna takacağın en güzel saati Beyaz Adam yapıyor, biliyorsun. O saate bakarken Çağlayan Pınarın kızını unutma, olur mu? Rüzgârlı vadinin sakinleri’ne gelip Bir gece baskın yaptıklarını, karlı topraklarımızın üzerine İki kez güneş ve iki kez de dağ ve güneş çizdiklerini hatırla! Onlar hatırlatmıyorlar.
Papalık devleti ile İngiliz devleti arasındaki farkı anlatayım: Papa’nın istemediği bir devlet başkanı devletinin başında duramaz. Egemenlik sadece merkezdeki güce yani papa’ya aittir. İngiltere’de ise devlet zenginlerin hizmetkârıdır.
“Bir asker, belki vaktinde atacağı bir kurşun için kırk yıl savaşmadan bekletilir.”
“ Hepimiz evlad-ı Ertuğrul’uz, Osman ordusuyuz. Boyumuz bir, toyumuz bir. Çadırımız bir, sancağımız bir. Lakin devletimiz kâfir elinde!”
Efendim,
O günler geride kaldı
Unuttuk. Her şeyi unuttuğumuz gibi İyi insanların bir gecede kaybolduğunu, etrafımızın ıssızlaştığını ve bir anda yalnızlaştığımızı gördük. Sadece biz değil, herkes aynı anda kaybetti o güzel ve iyi insanları.
Cumhuriyet tarihinde kurulan hükümetlerdeki ihaleler, bakanlıklar, suikastlar ve bunların Galatasaray Sultanisi, Robert Kolej (Boğaziçi Üniversitesi) ile ilişkileri daha net görülebilecek.

Bu okullardan devleti kontrol eden kadroların nasıl yetiştiği, Bu kadar da olmaz diyeceğiniz netlikte bakanlık paylaşımları vesaire. Bununla birlikte aynı ekibe sızmış olan milli isimler. Çok küçük bir örnek :
Tansu Çiller, Amerikan Kız Koleji’nden mezun olduktan sonra Robert Koleji bitirdi. Bir süre ABD’de eğitim aldı. Askeri darbeden sonra Boğaziçi Üniver- sitesinde Ekonomi Profesörü idi.Süleyman Demirel’in partisinde siyasete girdi.Turgut Özal’ın şüpheli bir şekilde ölümü, Süleyman Demirel’in cumhurbaşkanlığı makamına geçmesi sonucu, Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanı oldu.
Tansu Çiller başbakan iken, kim Dışişleri Bakanı idi? Hikmet Çetin

Hikmet Çetin
Devlet hizmetine Süleyman Demirel’nin başında bulunduğu Devlet Planlama Teşkilatında başladı. Bir süre sonra ABD’ye gönderildi. Burada eğitim aldı.
Süleyman Demirel’nin tam zıttı olan partiden yani C.H.P’den milletvekili oldu. Süleyman Demirel başbakan iken-Hikmet Çetin’i Dışişleri Bakanı olarak atadı. Süleyman Demirel, cumhurbaşkanı olunca bu kez başbakan olan Tansu Çiller tarafından tekrar Dışişleri Bakanı yapıldı.
Bir süre sonra C.H.P Partisinin genel başkanı oldu. Fakat C.H.P’si içindeki tartışmalar sonucu liderligi Deniz Baykal’a kaptırdı. Deniz Baykal, Hikmet Çetin’i C.H.P’den uzaklaştırdı. Fakat Hikmet Çetin, bu kez de Süleyman Demirel’nin Çankaya’daki başdanışmanı oldu Deniz Baykal ve Deniz Baykal’nın başında bulunduğu C.H.P’si 1 Mart 2003’teki Irak tezkeresinde ABD’nin tam karşısında bir tutum takındı ve tezkerenin geçmemesinde en büyük rolü oynadı. Deniz Baykal’nın partiden uzaklaştırdığı Hikmet Çetin, bu tarihlerde ne yapıyordu? ABD, Afganistan’ı işgal ettiğinde NATO’nun Afganistan’ı yönetmekle görevlendirdiği isim Hikmet Çetin idi. C.H.P’den sadece onu değil, yolsuzluk yaptığı gerekçesiyle Mustafa Sarıgül de tasfiye etmişti. Hikmet Çetin, Afganistan’da ki görevi tamamlandıktan sonra Mustafa Sarıgül’ün başlattağı yeni oluşuma katıldı.
Bir süre sonra C.H.P’nin genel başkanı bir kaset sebebiyle değişti.
Deniz Baykal genel başkanlığı bırakmak zorunda kaldı. Yeni genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu, Mustafa Sarıgül’ü partiye geri davet etti. Mustafa Sarıgül ve Hikmet Çetin şahıs şimdi, C.H.P’de birlikteler.(bu kitap yazıldıkran sonra DSP’ye geçti)
(Detaylara girmeyelim dediğimde Niye girmiyorsun? dediğinizi duyar gibi oldum ve bu yüzden bir tanesini yazdım. İşte gördünüz, bu meseleler bir kitapta anlatılacak kadar az değil. Daha size Hikmet Çetin’in Dış İşleri Bakanı olduğu hükümetin bozulup yerine yine Robert Kolej mezunu Tansu Çiller’in başında olduğu yeni bir hükûmet kurulduğunu, o hükümetteki Dış İşleri Bakanının da Galatasaray Üniversitesi Kurucusu Çoşkun Kırca olduğunu yazmadım bile. Hatta bu şahsın yıllar önce, 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra C. H.P’in kontenjanından Temsilciler Meclisine girmiş olduğunu da.
Evet, evet, Menderes’i idam eden ekip vardı ya; sonra onların oluşturduğu bir sistem. İşte, senelerce Menderes’in mirasını yiyen Doğru Yol partisi, kendi iktidarında o darbenin göz bebeği ve hem de rakip partinin adamı Çoşkun Kırca, önce kendi partisinden milletvekili sonra da Dış İşleri Bakanı yaptı!

Selman Kayabaşı-Operasyon

Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
• John Locke: “siz toprağa bir şey katıyorsanız o toprak sizin olabilir, ama o toprağa kattığınız bir değer yoksa o toprakta hakkınız yoktur”
Dışı Hintli içi İngiliz yöneticiler Hindistan’ı yönetti.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bir asker vaktinde atacağı bir kurşun için kırk yıl savaşmadan bekler.
Bu sayfadan sonrası Yusuf’un hikayesi Bambaşka bir aleme götürecek seni. Düştüğün kuyuda kalbinin söylediklerini dinlemen gerek. Kuyuyu besleyen vicdana dokunmak gerek. Unutma, Muhsin de bir Yusuf’tu.
Cümleye sığmayan sır kelimeye yüklenir Muhsin, kelimeye sığmayan sır ise heceye
Hecenin de taşıyamayacağı kadar derinse ya bir bakışta ya bir duruşta saklanır.
,sen aşık bir nakkaş olsan bir şehri resmedip içine sevgiliyi mi çizersin yoksa sevgiliyi resmedip şehri ona göre mi süslersin?
Kıymetli kardeşim,
Beyza Adam bizi kendi silahları, kendi adamları ve kendi tezgahlarıyla yenmedi.
Bizden devşirdiği adamlar, bizden seçtiği aydınlar, bizden çaldığı subaylarla yendi.
Unutma,
Yoksa kaybedecek daha çok şeyimiz var!
Kendisini sağcı, diğerlerini solcu; kendisini milliyetçi, diğerlerini hain; kendisini dinci, diğerlerini münafık ilan edenlere tek cümle vebal yeter: Sen Karar Odası’nın şekillendirdiği zihinle yaşıyorsun. Benden uzak dur, lütfen.
Unutma,
Seni meşrutiyet, hürriyet, demokrasi, özgürlük diye kandıranlar aslında sadece yönetimi değiştirmek için, kendilerine hakimiyet kurmak ve çıkarlarını tesis etmek için topraklarımıza gelmişlerdi.
Görevleri belliydi: Görünürde meşrutiyet, hürriyet peşinde bütün milletlerin ortak hareket ettiklerini söyleyeceklerdi. Gerçekte ise Prens Sabahattin İngiliz Petrol Şirketlerinin, Sathas Rum bankerlerin, Sissian ise Ermeni madencilerin çıkarlarını koruyacaktı.
Bilmedikleriniz, bildiklerinizi kıymetsiz kılacak kadar çok.
Kim sevda diye söze başlasa yine vatani anlatır,kim vatandan söz açsa yine sevdaya kapılır.
Cümleye sığmayan sır kelimeye yüklenir Muhsin, kelimelere sığmayan sır ise heceye.. Hecenin de taşıyamayacağı kadar derinse ya bir bakışta ya bir duruşta saklanır.
Bana namazımı eda edecek kadar olsun şuur ver Ya Rab!
Papa’nın yani Fransa’nın amacı saltanatı Osmanoğullarından almak ve kendilerine gizlice biat edecek başka bir aileyi tahta çıkarmaktı.
İşte Devlet-i Aliyye’yi ekonomik olarak İngiltere ve Fransa’nın çok gerisinde bırakan gerçek budur: Afrika’dan Londra’ya ve Paris’e taşınan altın ve gümüş madeni.
Tarih bir hikaye,tarihçi ise hikayeci,yalnız unutma: her hikaye yalan değildir.
Cümleye sığmayan sır kelimeye yüklenir Muhsin
kelimeye sığmayan sır ise heceye.Heceninde
taşıyamacağı kadar derinse ya bir bakışta ya
bir duruşta saklanır.
Sır bazen bir cümledir,bazen bir kelime,bazen tek
bir hece.
,sen aşık bir nakkaş olsan bir şehri resmedip içine sevgiliyi mi çizersin yoksa sevgiliyi resmedip şehri ona göre mi süslersin?
O olmadan kıymeti yok şehrin
Unuttuğumuz başka şeyler de oldu. Geçmişimiz mesela. Ben henüz ortaokulda tarih dersindeyken ne büyük bir millet olduğumuzu okuduğumda şaşırmıştım. İyiliği belki ilk kez o zaman sorguluyordum. En güçlü ordulara sahiptik, en büyük sultanlar bizim hanedanımızdı ve en geniş topraklar da yine bize aitti. Fakat bir tuhaflık vardı: Biz dünyaya hükmettiğimizde nerede aç varsa doyurduğumuz, nerede masum varsa koruduğumuz, nerede muhtaç varsa yardımına koştuğumuz yazıyordu. Fakat hocamız derste hep savaş meydanlarını anlatıyordu: kılıç şakırtıları, at kişnemeleri, kalkan sesleri, Allah Allah nidaları Hep bir yerleri fethediyorduk; ya bir kaleyi, ya bir ovayı, ya bir ülkeyi Ben bunların hiçbirine bakmıyordum, koskoca devletimin gücünün zirvesinde iken bile fethettiği yerleri kendisine hizmetçi yapmadığını, aksine onlara hizmetçi olduğunu düşündükçe gururlanıyordum.
Bizim hikâyelerimiz ya sevdadan yanadır ya vatandan yana. Kim sevda diye söze başlasa yine vatanı anlatır, kim vatandan söz açsa yine sevdaya kapılır.
Allah bu millete düşerken yaşattığı acıları kalkarken yaşatmaz inşallah.
Unutma,
Kıymetli Kardeşim,
Beyaz Adam bizi kendi silahları, kendi adamları ve kendi tezgahlarıyla yenmedi. Bizden devşirdiği adamlar, bizden seçtiği aydınlar, bizden çaldığı subaylarla yendi.
Unutma,
Yoksa kaybedecek daha çok şeyimiz var!
Efendim,
Bir gün olsun, kafanızı kaldırıp Devlet-i Aliyye’nin topraklarında kurulan devletlere bakıyor musunuz? Hepsinin bugün çok ama çok zengin olan ,altından saraylar , altından uçaklar, altından hamamlar içinde yaşayan liderlerini ve ailelerini tanıyorsunuz değil mi? Peki, bu liderlerin ülkelerinde açlıktan ölen, kendi topraklarında çıkan zenginlikten zerre kadar yararlanamayan, fakir fukara halkı da izliyorsunuz, değil mi? Bu kraliyet ailelerinin , bu zengin hanedanların neyin karşılığında böylesi zengin ve ölçüsüz şekilde yaşayabildiğini hiç düşünüyor musunuz? Kendilerine Müslüman diyen bu ailelerin ülkeden çıkan petrolü, doğal gazı kimlere vermiş olduklarını da görüyorsunuz.
Peki , bütün bu gerçekler ortadayken yerinden, yurdundan edilen, vatansız bırakılan, vefat ettiklerinde kefen parası bile olmayan, çoğu muhtaç halde yaşamlarını devam ettirmek zorunda kalan Osmanlı hanedanı üyelerine yani bize hain, satılmış, İngilizci derken yüreğiniz hiç mi titremiyor?
, fazlası varsa ayıklarım, noksanı ne ise tamamlarım.
Bilmedikleriniz, bildiklerinizi kıymetsiz kılacak kadar çok.
Sır, bazen bir cümledir, bazen bir kelime , bazen tek bir hece
Cümleye sığmayan sır kelimeye yüklenir, kelimeye sığmayan sır ise heceye Hecenin de taşıyamayacağı kadar derinse ya bir bakışta ya bir duruşta saklanır.
Kanadı Kırılan Kartal!
Beyaz Adam bir kıyıdan Koca Topraklar’a ayak bastı.Biz saftık. Onların bu kadar zalim olabileceğini, vahşi olabileceğini, insanlıktan çıkabileceklerini hiç düşünmemiştık. Bugün zalim diye,vahşi diye bilinen onlar değil. Koca Topraklar artık her karışıyla onların oldu.Hiç durmadılar,hiç doymadılar.
Unutma!
Beyaz Adam her sabah başka bir köyde başka bir baskın yapıyor.
Nihayet savaş başlıyor Muhsin. Cepheye iniyoruz. Tarihimizi yazacak olanlar bugünü bağımsızlığın ilk günü diye not düşecekler. Operasyon emri geldi!
ASALA dosyasına başlıyoruz Muhsin. Büyükelçilerimizin bazılarını Ermeniler değil, Türk suikastçılar öldürdü. Bu tim hakkında Abdullah çok şey biliyor çünkü Fransa’da onları bizzat kendisi koruyordu. Abdullah’ı bul ve hemen İstanbul’a çağır. Biz hesaplaşmayı bu dosya üzerinden yürüteceğiz. Abdullah’a bu sırrı sen vereceksin, ondaki sırrı yine sen alacaksın!
Bizim hikayelerimiz ya sevdadan yanadır ya vatandan yana.
Peki, biz neden kendi devletimizi yerden yere vururken İngiltere’ye, Fransa’ya hayran kalıyorduk?
Neden?
Bizim hikayelerimiz ya sevdadan yanadır ya vatandan yana. Kim sevda diye söze başlasa yine vatanı anlatır, kim vatandan söz açsa yine sevdaya kapılır.
Biz hala Sömürge Kabinesi’nin belirlediği eğitim sistemiyle dünyayı ve kendi geçmişimizi okuyoruz.
İmparatorluklar güçlüyken krallar halka hesap vermez.
Düşman, karşı safta değil, hemen yakınımızda.
Kurtlar, karlı havada çiftliğe iner
Gündüz avlanırken hızlı ve cesur olacaksın, gece avlanırken sakin ve sinsi.
Onlar bir insanın taşıyamayacağı kadar kibirliydi ve şeytanlaşmışlardı.
Beyaz Adamların içinde zulmetmeyecek ve Beyaz Adam’a karşı hakkımızı koruyacak tek gücün Türkler olduğuna inanmıştık.
Tanrımıza dualar ettik, sesimizin Türkler tarafından duyulması için göğe feryatlar saldık.
Düşmanım olmadığı için silahlarım, silahlarım olmadığı için de gücüm yoktu. Korumam gereken tek şey onurumdu
Dünyanın en yüksek tepesi olarak bildiğimiz Everest’in asıl adı Tibetçe Çomolungma idi. Majestelerinin topoğrafı Everest de dünyanın en yüksek dağına kendi adını verdi
İki güç arasındaki savaş Amerika’da başladı, Afrika ve Hindistan’a taşındı. Son olarak da Mısır, Suriye ve Irak’a yani Devleti Aliyye’ye uzandı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir