İçeriğe geç

On Sözcükte Çin Kitap Alıntıları – Yu Hua

Yu Hua kitaplarından On Sözcükte Çin kitap alıntıları sizlerle…

On Sözcükte Çin Kitap Alıntıları

Yumuşak sertten korkar, sert şiddetten korkar, şiddet ölmekten korkmayandan korkar.
Bazen korkaklık gözüpeklikten sadece bir adım ötededir.
Bir yazarın bir sözcüğe dönüşmesi, aslında bu yazara zarar verir.
Her büyük yazarın büyük bir okuyucuya ihtiyacı vardır.
Bence bu iki insanın akıllarında gizemli bir geçit vardı, arada ölüm ve yaşam engeli olmasına rağmen onlar yine de birbirlerine hızla ulaşabilirdi.
Lu Xun’a göre kadınlar, hükmedilmekten kurtulmak istiyorsa, erkeklerle eşit ekonomik güce sahip olmalıdırlar.
Oslo’ya aktarma yapmak için, çok iyi işletilen Kopenhag havalimanının bekleme salonunda oturuyordum.
Sosyalizm parlaktır, ancak kapitalizm böyle kasvetlidir.
Hayat böyledir işte, bazen iyi bir yola çıkarsın, yürüdükçe o yolun ömrü biter;bazen de yola engellerle başlarsın, yürüdükçe yolun açılır.
Bu bizim nesle özgü Çinlilerin deneyimiydi, sadece kırk küsür yıllık bir zaman dilimi içinde aynı topraklarda iki farklı dünyayı yaşamıştık.
Cinsel içerikli romanları ilk okuduğumda çok huzursuz olmuş, aynı zamanda da korkmuştum; cinsel içerikli bir paragraf okuduğumda gergin bir şekilde başımı kaldırıp bir süre etrafa bakınır, beni izleyen birinin olmadığından emin olduktan sonra, gergin bir şekilde okumaya devam ederdim.
Yemek yediğimiz tasın içinde “Devrim bir yemek daveti değildir”, su içtiğimiz bardakların üzerinde Mao Zedong’un şiiri “Changsha’nın suyunu içtim, üstüne Wuchang’ın balığını yedim” yazılıydı. Başımızı koyduğumuz yastık yüzlerinde “Sınıf mücadelesini asla unutma”, çarşafların üzerinde “Fırtınada ve derin dalgalarda bile korkma ileri” yazılıydı.
Dünya hastalanınca devrim olur, tıpkı insanın hastalanınca ateşlenmesi gibi.
Bir düşünün, hangi lider bornozuyla halkı selamlar ki? Ancak müstesna bir kişiliği olan Mao Zedong elbette!
Demek istediğim, her insan hayatında birçok sözcükle karşılaşır, bazı sözcükler gördüğünüz ilk anda onu hemen anlarsınız, kimilerini ise bir ömür iyi geçinmenize rağmen hiç anlamamışsınızdır.
Sanırım bu dünyada, acıdan başka insanların birbirini anlamasını sağlayacak bir şey de yok, çünkü acının iletişim yolu insanların yüreğinin derinliklerinden geçer.
Çocukların gördükleri acı yaşadıkları acıdan fazlaydı, çünkü acı çekme korkusu acının kendisinden çok daha korkunçtu.
İsyan bir haktır.
Bir tarafta şatafatlı, görkemli, diğer tarafta virane olmuş bir gerçeklikte yürüyor gibiyiz. Ya da aynı sahnede, sahnenin bir yarısında komedi, diğer yarısında trajedi oynanan garip bir tiyatroda gibiyiz.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Uçların baskısı altındaki bir çağ, toplum yapısı köklü bir değişikliğe uğrayınca kaçınılmaz olarak yine uçlardaki başıboş bir çağa atlıyor.
Memleketten uzaktaydım, bilmediğim bir otel odasında, tutuklanan öğrencilerin boş bakışlarını televizyondan izleyip, spikerin yüksek perdeden konuşmasını dinlerken korkunun ne demek olduğunu anladım.
Ancak bir başkasının acısı kendi acına dönüştüğü zaman hayatın ve yazmanın ne demek olduğunu anlarsın.
Çocukların gördükleri acı yaşadıkları acıdan daha fazlaydı, çünkü acı çekme korkusu acının kendisinden çok daha korkunçtu.
Devrim nedir? Hafızamdaki yanıtlar birbirinden çok farklı.Devrim , hayatı bilmezliklerle doldurur.Birinin kaderi akşamdan sabaha tamamen değişebilir; kimisi bir andan kuş olur uçar, kimisi bir anda uçurumun dibine düşer.Devrimde insanlar arasındaki sosyal bağ da bir anda bağlanıp bir anda kopabilir bugün devrim yoldaşı olan yarin bir sınıf düşmanı olabilir.
Korkak açlıktan ölür, arsız çok yemekten.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Sokaklardaki kanlı kavgalar bile insanların o çok samimilermiş gibi göründüğü sahne kadar korkutmamıştı hiç.
Kültür Devrimi işte böyle siyah beyaz bir dönemdi, düşman her zaman yanlış, biz her zaman doğruyduk. Hiç kimse, düşmanın da haklı olduğu, bizim de haksız olabileceğimiz zamanlar olduğunu söylemeye cesaret edemezdi.
“ Bazen hayat ve yazmak çok basittir , bir rüya bir anıyı düşürür aklımıza ve sonra bir anda her şey değişiverir . “
“ Eğer edebiyatın herhangi gizemli bir gücü varsa , işte bu kesinlikle oydu bence . Bir okuyucunun farklı bir dönemden , farklı bir ülkeden , farklı bir milletten , farklı bir dilden ve farklı bir kültürden gelen bir yazarın eserlerinde kendine ait duyguları okuyabilmesi . “
“Çinliler der ki, övünmenin vergisi yoktur.”
“.. acı çekme korkusu acının kendisinden çok daha korkunçtu. “
Deli deliyi görünce kaçar?

“Yumuşak sertten korkar, sert şiddetten korkar, şiddet ölmekten korkmayandan korkar.”

“Öteden beri hep savunduğum bir düşüncem var, bir insanın büyürken edindiği tecrübelerin onun hayatının yönünü belirleyeceğine inanıyorum.”
“Hayat böyledir işte,bazen iyi bir yola çıkarsın, yürüdükçe o yolun ömrü biter; bazen de yola engellerle başlarsın, yürüdükçe yolun açılır.”
“Hayat böyledir işte, bazen iyi bir yola çıkarsın, yürüdükçe o yolun ömrü biter; bazen de yola engellerle başlarsın, yürüdükçe yolun açılır.”
Telafi etme, eşit davran, eşitlik iyidir.
“Dünya hastalanınca devrim olur, tıpkı insanın hastalanınca ateşlenmesi gibi.”
Eğer edebiyatın herhangi gizemli bir gücü varsa, işte bu kesinlikle oydu bence. Bir okuyucunun farklı bir dönemden, farklı bir ülkeden, farklı bir milletten, farklı bir dilden ve farklı bir kültürden gelen bir yazarın eserlerinde kendine ait duyguları okuyabilmesi.
İlk defa yeni bir kitabı kokluyordum, o hafif mürekkep kokusu başımı döndürmeye yetmişti.
“Acı çekme korkusu acının kendisinden çok daha korkunçtu.”
Çin’de aç olan yemek seçmez diye bir deyim vardır, benim de o dönemlerdeki okuma maceram aynen böyleydi: Seçim yapmıyordum, yeter ki roman olsundu, yeter ki arkasından kelimeler gelsindi, sonuna kadar okurdum.
Dünya hastalanınca devrim olur, tıpkı insanın hastalanınca ateşlenmesi gibi.
O günlerde herkes kıt kanaat geçinirdi ama herkes eşitti ve eğer başkasının hayatına burnunuzu sokmazsanız güvenli bir hayat yaşardınız.
Yirmi yıllık zaman uçup gitmiş olabilir, ama ben inanıyorum ki tarihin hafızası yitip gitmez.
Yoksulluğu ve açlığı görmezden gelmek, yoksulluk ve açlıktan çok daha korkunç.
Bir tarafta şatafatlı, görkemli, diğer tarafta virane olmuş bir gerçeklikte yürüyor gibiyiz. Ya da aynı sahnede, sahnenin bir yarısında komedi, diğer yarısında trajedi oynayan garip bir tiyatro gibiyiz.
Korkak açlıktan ölür, arsız çok yemekten.
dünyadaki herhangi bir mucize, avam halk tarafından yaratılabilir. Onlar hiçbir şeyden korkmayan cesur yüreklerdir, hiçbir şeye sahip olmadıkları için kaybetmekten korkmazlar. Çin deyimiyle: Çıplak ayaklı, ayakkabı giymekten korkmaz.
Marx’ın deyimiyle: Proletarya olarak zincirlerimizden başka kaybedeceğimiz bir şey yok, kazanacağımız şey ise tüm dünyadır!
Yoksulluğu ve açlığı görmezden gelmek, yoksulluk ve açlıktan çok daha korkunç.
Hiçbir şeyimiz yok gibiydi, ama o zamanlar gökyüzü masmaviydi.
Bazen iyi bir yola çıkarsın, yürüdükçe o yolun ömrü biter; bazen de yola engellerle başlarsın, yürüdükçe yolun açılır.
Geçmişi yâd etmek, onu tekrar yaşamaktır.
Tanrı, bey, patron, ağa, sultan; nasıl bizleri kurtarır? Bizleri kurtaracak olan, kendi kollarımızdır.
Çin’de aç olan yemek seçmez diye bir deyim vardır, benim de o dönemlerdeki okuma maceram aynen böyleydi: Seçim yapmıyordum, yeter ki roman olsun du, yeter ki arkasından kelimeler gelsindi, sonuna kadar okurdum.
Dünya hastalanınca devrim olur, tıpkı insanın hastalanınca ateşlenmesi gibi.
Geçtiğimiz otuz yıllık süre içerisinde anlamınını en hızlı yitiren sözcüğü seçme yarışması düzenleseydik, kuşkusuz kazanan Lider olurdu.
Halk bir araya geldiğinde, sesleri ışıktan çok daha uzağa, vücut sıcaklıkları da seslerinden çok daha uzağa yayılabiliyormuş. Ve sonunda Halk sözcüğünü gerçekten anlayabilmiştim.
Şimdi, o zamanların az sayıdaki yolsuzluğu, günümüzün geniş çaplı ve çok yönlü yolsuzluklarıyla karşılaştırıldığında gerçekten hiç bir şey ifade etmiyor. 1990’dan beri Çin’deki yolsuzluk ekonomi ile aynı hızda artan bir çılgınlığa sahiptir.
Ancak bir başkasının acısı kendi acına dönüştüğü zaman hayatın ve yazmanın ne demek olduğunu anlarsın.
Çocukların gördükleri acı, yaşadıkları acıdan daha fazlaydı, çünkü acı çekme korkusu acının kendisinden çok daha korkunçtu.
Bazen korkaklık gözüpeklikten sadece bir adım ötededir.
Dünya hastalanınca devrim olur, tıpkı insanın hastalanınca ateşlenmesi gibi.
Çünkü acı çekme korkusu acının kendisinden çok daha korkunçtu.
Hiçbir şeyimiz yok gibiydi, ama o zamanlar gökyüzü masmaviydi.
Uçların baskısı altındaki bir çağ, toplum yapısı köklü bir değişikliğe uğrayınca kaçınılmaz olarak yine uçlardaki başıboş bir çağa atlıyor.
bir yazarın eserini okuduğumda sıkılırsam hemen okumayı bırakırdım o yazardan nefret etme ihtimaline fırsat vermeden. Fakat Kültür Devrimi sırasında Lu Xun’ ün eserlerini bir kenara bırakmak mümkün değildi, tekrar tekrar okumaya zorlanırdık, bu yüzden Lu Xun hayatım boyunca nefret ettiğim tek yazardı.
Ancak bir başkasının acısı kendi acına dönüştüğü zaman hayatın ne demek olduğunu anlarsın
Acı çekme korkusu acının kendisinden çok daha korkunçtu.
Ancak bir başkasının acısı kendi acına dönüştüğü zaman hayatın ve yazmanın ne demek olduğunu anlarsın.
Anıları tutmaya çalışan iki balıkçı gibi, zamanın kıyısında oturmuş hatıraları oltaya çekiyorduk.
Anlatımının gerçekliğe varması, kurşunun bedeni delip geçmesi, bedenin içinde kalmaması gibi hızlı ve sertti.
Yoksulluk ve açlığı görmezden gelmek, yoksulluk ve açlıktan çok daha korkunç.
Cehalet gizem yarattı, gizem bir cağrıya dönüştü ve bu çağrı yaratma arzumu baştan çıkardı.
Sosyalizm parlaktır, ancak kapitalizim böyle kasvetlidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir