Murathan Mungan kitaplarından Omayra kitap alıntıları sizlerle…
Omayra Kitap Alıntıları
Kızıl kısraklar gibi üstümden geçeceksin!
ve mevsimleri bütün anlamlarıyla
iki çakılına bir deniz vereyim
hayallerine mavi buğday
dokuz yaşamın olsun tek tek öldüreyim
esmer ve çırılçıplak bir gecede
bütün düşmanların gelecek
koynumdaki cenazene.
Mardin’de tanıdığında
zehirler, başkalaştırırlar
doksan dokuz yaradan
bir ad bile vermezken
kör inanç, kayıp gece, boşalmış mushaf
o sonsuz kendiliğindenliğin
dünyanın sana değmeyen yerleri
nasıl da çekici yapıyor seni
o kadar bağlandım ki
tutkusuz bedenine
ya öldüreceğim seni
ya tunç çağından heykeller indireceğim dökümüne
ortaçağ kentlerinden geçiyoruz dönüşte
indiğim kaynakların mezhep değiştiriyor
zamanın ve uzamın kilitlendiği kutuda benim kelimelerim
tılsım tamamlanıyor
dudaklarımdan sızan erkek sütünün kara büyüsüyle
sevgilim, oluyorsun
uyuyor ve yıkanıyoruz ay ışığında
bakıyorum güneş iniyor yüzünün alacakaranlığına
soyundum bütün gömleklerini
sonra da olmadı
çünkü başka biri oldun zamanla
iki bin yıllık gece
dön geri bak
kardeşlerim ölüyor kalbimin doğusunda
onlarla aynı karanlığı kullanmıyoruz oysa
çok az kelime ve birkaç gülümseyiş bırakıyoruz
bu, onları yanıltmaya yetiyor
dünyaya kapalı kapıların ardındaki
içi boş sessizliğine
ölümün erken takibe aldığı çocuklar
dağlarda değilim sizinle birlik
yalnızca mataranıza su vermeye geldim
Nazım kadar coşkulu
Aragon kadar âşık
Lorca kadar yaralı
serap ile hakikat arası
çağın aşamadığı uçurumlarda
gider gelirim gider gelirim
gerektiğinde yalnız olmayı bilmeyenlerin
inanmayın beraberliğine
kolay keşfedilmez yalnızlık
dünyanın bir yerinde
seninle aynı işaretlerin şiirini yazan
gün gelir şiiri bırakır çöle bakar
söylenmemiş sözlerin güvenliğinde
ay bahçeleri
yazın sözleri, sözlere yazın
mevsimlerin dilinden anlayan zaman
geri getirmez ki
çöllere bıraktık o işaretleri
iz sürenler bir gün
birleşip
birleştirip
bir anlam bulduklarında
kazılmamış hayatlar kazanacak tarihini
yüreği yollarda taşanları yoğa sayın
varın onlar ki çekip giderler
arkalarına bile bakmadan
başka zamanların ölüleriyle buluşur gibi
kumların kitabından süzülüp
kalkıp gidenleri ölüp kalanları
çöllere yazın
Mendili kan kokan sevgili arkadaşım
İki bıçak bile yetmez bir tek ölüme”
ve mevsimleri bütün anlamlarıyla
iki çakılına bir deniz vereyim
hayallerine mavi buğday
dokuz yaşamın olsun tek tek öldüreyim
esmer ve çırılçıplak bir gecede
bütün düşmanların gelecek
koynumdaki cenazene
Seni saran efsane çürüyüp toprağa karışırken kucağımda başın
gümüş bir tarakla tarayacağım saçlarını
kendi enkazımın üstünde kurtlar, çakallar gibi uluyarak ağlayacağım acıdan
öldürerek yaşatacağım seni kendimde
eksiğinide duymadık
bazen bir rüzgarı, bazen birkaç zeytini
adının yerine kullandık
Adın yoktu tanıştığımızda
sonra da olmadı
çünkü başka biri oldun zamanla
Şimdi adın var
Şimdi ruhumun sislere sarılı derinlikleri
yükseliyor ve tehdit ediyor
kıstırılmış varlığımın bütün cephelerini
yüzümün pususunda geziyor
sularda bilenmiş bıçaklar
uyandırılmış acılarım, bulanmış sarnıcım
etimle ruhum arasında çelişen ilke
geri döndü bana
kendi ellerimle kurduğum kara büyüden
içimdeki tarih bitti
siliyorum bir aşkı var eden her ayrıntıdaki parmak izlerini
ve şimdi adın var
ve şimdi
ikimizin vaktinde
İntikam saati geldi
yollarda kaldığını
ağaçlarda bağlı kaldım
büyük rüyalar uzun sürer
başımı okşar geçerdi, esmerdi elleri
belki ona sebep ben en çok
esmer sözcükleri sevdim
benim gördüğüm aynalar görmüyor artık beni
azat ettim suretimi, gölgemi, kendimi
bazı sözler hiçbir zaman
İki bin yıllık gece
Dön geri bak
Kardeşlerim ölüyor kalbimin doğusunda
Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
Birbirine uzanamayan
Boşlukta iki yalnız yıldız gibi
Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
Ne kalacak bizden?
bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim su kırık dökük şiirim
Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
Aşk diyorlar değil mi buna..”
Aşk diyorlar değil mi buna?
Yok ki başka kelimeler..
o sonsuz kendiliğindenliğin
dünyanın sana değmeyen yerleri
nasıl da çekici yapıyor seni”
şimdi başkalarının dudaklarında göçebe.
an tekrarlanmaz
ne ay ne an
dünyaya kapalı kapıların ardındaki
içi boş sessizliğine
siliyorum bir aşkı var eden her ayrıntıdaki parmak izlerini
sonra da olmadı
çünkü başka biri oldun zamanla
Çünkü hiçtir bütün duygular
Korkunun verimi yanında
Kimi zamanlar olur sevgilim
Iki bıçak bile yetmez bir tek ölüme
uğultusu geliyor ta derinden
gövdemin geçtiği masalların
içimdeki deprem ayakta tutuyor beni
geri dönüp vuruyor çalınmış zaman
bak sana korkaklığımı veriyorum
var olmanın bütün varoşlarından
ben yenildim, işte silahlarım
tılsım tamamlandı
sonuna geldim çizgilerini sildiğim
bir büyük haritanın aşkım ölümün sınırında Omayra olduğun yerde kal kımıldama!
kanıma yazılmış karanlık belge
kınımda taşıdığım tehlikeli meraklar
bulmak değil aramak ömrün altın zamanı
karanlıkta beklettiğim: onca yıl
ok’un değil yay’ın masalı
başkalarının yoluna kaldı
Eğnimden düşen yazılmış gölge
iyi bak kendine
gözlerindeki usul şefkati
teslim etme kimseye, hiçbir şeye
ağrıyı yinele suyu yinele
şimdi başkalarının dudaklarında göçebe..”
şiirdi benim azrailim
beni öldürdü kendini giydi
ve mevsimleri bütün anlamlarıyla
iki çakılına bir deniz vereyim
hayallerine mavi buğday
dokuz yaşamın olsun tek tek öldüreyim
esmer ve çırılçıplak bir gecede
bütün düşmanların gelecek
koynumdaki cenazene
Seni saran efsane çürüyüp toprağa karışırken kucağımda başın
gümüş bir tarakla tarayacağım saçlarını
kendi enkazımın üstünde kurtlar, çakallar gibi uluyarak ağlayacağım acıdan
öldürerek yaşatacağım seni kendimde
Aşk diyorlar buna değil mi?
Öğren!
Öyle geçip gitmişiz buradan
Aşk diyorlar değil mi buna?
Bazı sözler hiçbir zaman
Öğren!
geçer giderdim
sıradan ölümlülerin gözleri önünde
kimseye görünmeden