İçeriğe geç

Ölü Serçe Dönemeci Kitap Alıntıları – Ayşegül Genç

Ayşegül Genç kitaplarından Ölü Serçe Dönemeci kitap alıntıları sizlerle…

Ölü Serçe Dönemeci Kitap Alıntıları

Ruhu olduğunu sanan iki ruhsuzduk biz.
Cinayeti gördüm..
İnsanları yoksulluğun pençesine bırakıp ortadan kaybolmak en büyük cinayettir.
Rabbin sana iki göz bir yüz vermiş. bir gözünle içine bir gözünle dışına bakacaksın ki yüzün başkası için bir ayna olsun.O ayna iç içe görüntüler oluşturduğunda sen de içindeki benlerle tanışacaksın.İçindeki her ben seni kendinden başkasına bakmaya götürecek. Sonra bir de bakmışsın ki sen kendinde âlemi görüyorsun.Kendinde ben diye bir şey kalmamış.
Hepimiz içten içe delice kelime kusuyoruz. Her nesnenin özünde bir kıpırtı, her canlının hücrelerinde bir savaş varken susmak öyle kolay değil. Dil sussa bile hal dili denilen başka bir lisan devreye girer ve kainat o kendinden musikisine devam eder. Mühim olan bunca hengamenin içinde O’ndan gelen o sesi ayrıştırmak Lebbeyk demek ve itaat etmek.Bunu şu an ölmek üzere olan tüm canlılar adına söyleyebilirim sanırım.
Hayatım boyunca ilerlerken sadece zamana ve mekana ufak çentikler atabildim. Şimdi o çentikler ile yaralarını sarmak mümkün görünmüyor.
‘bilmek bazen yatılı gelen misafir gibidir. gitsin diye gözüne bakıldıkça kalır. bir gün daha..bugün son diye..’
Benliğini koca bir put bilip kırmadıkça tevhide nasıl ulaşır insan.
Ona iyi bir şiir yazmak adına kendime tonlarca kötü şiir yazdım
Etrafına bir bak Asuman! Bankalara, medyaya, hastane’lere, devlet dairelerine, siyasi partilere, internet sayfalarına, borsaya, trafiğe, hapishanelere iyi bak! Bana şiddetin olmadığı bir yer göster! Var mı şiddetin olmadığı bir yer! Sana söylüyo rum!

Yok sanırım. Sanırımmış!

Kalbin gözü kör, aklın idraki Topalsa zaman sadece aptalların kötülük yapmasını kolaylaştıracak hızda akarmış.
Ey dünyanın kendisine tapulu olduğunu sananlar, ey İslam düşmanları, ey Müslümanları canavar göstermeye çalışanlar! Soruyorum size:
Bosna’da tecavüze uğrayan biziz, Afganistan çöllerinde karman çorman olam biziz, Patani’de yok edilen, Filistin’de yok sayılan biziz. Buna rağmen İslamofobi diye bir şeyden bahseden sizsiniz. Komik olduğunuzun farkında mısınız?
Görünen dünyayı bırakıp görünmeyen bir dünyada ferahlayanlar burada kaybettiklerini orada bulurlar
Çünkü kalp muhtacın seviyesine indikçe yükselir.
Ben kendim hariç herkese benzedim. Özür dilerim.
Kalbin gözü kör, aklın idraki topalsa zaman sadece aptalların kötülük yapmasını kolaylaştıracak hızda akarmış.
Kötülüğün üzerine istediğiniz kadar iyilik atın, toprak kabardıkça kötülük aşikar olup buradayım diyor.
Diğer cezalar bedene dokunurken sürgün ruhu bir güz yaprağı gibi ezer avuçlarında. Sevdiğimizden uzaklaşmak demek değildir sürgün, sevdiğimizin bizi kendinden uzaklaştırması demektir. Kendimiz gitsek dönüşümüzü kurgular, vuslatı imar edebiliriz. Ama gönderilmektir sürgün. Çağırılmamaktır. Yüz çevrilmektir. Unutulmaktır. İstenmemektir. İbrahim’i ateşten, İsa’yı çarmıhtan, Musa’yı nehirden, Yusuf’u kuyudan çıkaran elin size doğru uzanmamasıdır.
Bölünmemiş her uyku ve göğüne bakılmamış her gece gökyüzünden çalınmış bir yıldız gibidir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Duygularını aklından ayıklamak isteyen bir kızım ben. Saçma ve salak duygu yoğunlukları arasında sahteleşiyorum. Oysa gerçek; net, acı ve pürüzsüz olan. Duygular zemini tırtıklı hale getirir, çekiş gücü düşer, sürtünme katsayısı artınca insan yol alamaz olur.
Açlık gülmeye engel değil. Açlık espri yeteneğini geliştiren bir şey New York metrosunda yaşayan evsizler eminim küresel gıda krizinden bahseden yılan derisi ayakkabılı CEO’lara çok gülüyorlardır. Ya da Asyalı tarım işçileri, yemek yeme hareketinin kurucusu Yemek yemek tarımsal bir faaliyettir, dediğinde gülmekten yerlere yatıyorlardır. Artık bitli köylülerin geçim telaşına zengin adamların ‘gıdanın ekolojik sürdürülebilirlik gerekliliği’ kaygısı da eklendi. Olay basit. Sen çalış, biz yiyelim, bu da sürsün. Eskiye, geleneksel olana dönmek adına kırk takla atıp farklı tanımlamalar yapmak insanın asil görünme çabasından başka bir şey olmasa gerek.
Yakında insanlar açız demek yerine; küresel gıda krizi politikaları işe yaramadı diyecek. Ya da ekonomisi çökmüş bir ülkeyiz, gelir seviyemiz mide asitlerimizin yükselişini önleyemeyecek düzeyde diyecek. Açlığı şık göstermek niye bu kadar önemli anlamış değilim!
Bu yüzden aşkın tevekkül hali hüzündür bende, bu yüzden aşkın tefekkür hali kederdir Bu yüzden afallarım.
Uzun elleri ile aklımı başımdan eleyip yaptığı çöreklerin üzerine ekebilir.
Bilmek bazen yatılı gelen misafir gibidir. Gitsin diye gözüne bakıldıkça kalır. Bir gün daha Bu gün son diye
İnsanın içi ve dışı hakkında sayfalarca yazı yazılabilir. Benim içim ve dışım hakkında ise söyleyecek tek sözüm var. Testinin içindeki neyse dışındaki o değildir: testinin iç akışkandır, dışı da bu akışkanlığı zapt etmek için taş kesilmek zorundadır.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Esir alınmış bir kadına kendi zindanını unutturmanın en pratik yolu başka zindanları düşünmesini sağlamaktır.
Dünyanın ilk kadın hava korsanı Filistinli Leyla Halid demiş ki; Filistin’i yok etmek için çiçekleri koparabilirsiniz ama baharın gelişini engelleyemezsiniz.
Ruhu olduğunu sanan iki ruhsuzduk biz.
Annem öldüğünden beri yaslandığım tüm duvarlar soğuk ve ıslak. Çünkü ben asla sıcak ve akışkan olana sırtımı vermem. Yani bir insana. İnsanlar benim için sadece araçtır.
Süre uzadıkça ve eylem ertelendikçe beyin yavaşlıyor ve yavaşlayan beyin görmeye başlar.
Evlerin aralık kalmış pencerelerinden içeri bakmak çocukluktan kalan bir alışkanlık. O kitaplardaki mutlu aile tablosunun gerçek olup olmadığını anlamak için nerede bir açık cam görsem dayanamaz ve izlemeye koyulurdum.
Yan yana akan iki kırgın ırmaktık. Sularımız kurtulduğunda gökyüzünde buhar olup kavuşmayı diledik hepsi bu.
Ölerek tazelenir insan Sema. Bitkilerin alt yapraklarını budamak gibi.
Oysa ben kendimi bilmek için insanların aynasına muhtacım.
..kadın daima gücün üzerinde sergilendiği yegâne materyaldir.
.
.
.
.
.
.
Her savaşın, her kavganın, her ikilemin en çok direneni, en çok yıprananı biziz oysa.
Görünen dünyayı bırakıp görünmeyen bir dünyada ferahlayanlar burada kaybettiklerini orada bulurlar.
Hüzün farkında olmanın diğer adı!
Kuşlar da olmasa dallarından tutacak kimsesi yok ağaçların.
Kendini bilmeni sağlar her bilgi kırıntısı. Acının niye acıttığını, sevginin neden ruhunu kanatlandırdığını bilirsen yaratıcının sıfatlarını okumaya başlarsın. Kendini tanıyan rabbini de tanır. Onu tanıyan ise her hareketi ile bir yükselme kaydetmeye başlar.
Asi ve işe yaramaz bi odun ile bir ömür geçirmeye neden evet der peki akıllı bir kadın? Marangoz olmadığı için.
İnsan vücudunun üçte ikisi su ama kararmış kalbimizi temizleyebiliyor mu?
Usta için tüm yaralar sarılmak için açılmıştır. Kuşlar ruhumuzu havaya kaldıran askılardır. Kalbimiz bir köpeğin kırık ayağına atel olmayı kendine yük görmemelidir. Çünkü kalp muhtacın seviyesine indikçe yükselir
Lakin insan kaderinde olan şeylerden kaçınamaz. Kader denilen kumaş topu cümle perdeleri yırtıp, pencereleri kendi kumaşı ile tıkayabilir.
Onu kendinden değil Allah’tan istediğim için sözleşmeye sadık kalmam gerekiyor. Onu bana kendisi değil Allah verebilir sadece
Bilir ki korunmuş bir kalbe kaçak ev yapılmaz, temelinde esma olan bir sarayın üzerine tenekeden kulübeler çatılmaz.
O tüm dünyaya kafa tutuyor, bense kafamı bile zor tutuyorum.
– İyi de biz nefsimizi bilelim diyoruz. Zaaflarını, şehvetin
bizi sokacağı durumları, anlık tatminlerin ileride yol açacağı
tatminsizlikleri bilelim ve ona göre tedbir alalım diyoruz. Çünkü nefsin istediği işlerle meşgul olduğun her an, hayırlı başka
bir işi terk etmiş oluyorsun
Testinin içindeki neyse dışındaki
o değildir: testinin içi akışkandır, dışı da bu akışkanlığı zapt
etmek için taş kesilmek zorundadır.
Bazen de bir parkın çimlerine uzanıp ağaçların dallarının gökyüzüne
dokunduğu noktalardan kendisine bir hikâye yağdırmalıdır.
Însan yatmak için değil bazen kalkmak için uzanmalıdır.
Her nesnenin
özünde bir kıpırtı, her canlının hücrelerinde bir savaş varken
susmak öyle kolay değil.
İnsanın en zayıf yanıdır sevdikleri
Dinden bahsettiğiniz kadar dini yaşasaydınız dünya şimdikinden daha güzel olurdu.
Ey Müslümanları canavar göstermeye çalışanlar!
Soruyorum size: Bosna’da tecavüze uğrayan biziz, Afganistan çöllerinde karman çorman olan biziz, Patani’de yok edilen, Filistin’de yok sayılan biziz. Buna rağmen İslamofobi diye bir şeyden bahseden sizsiniz. Komik olduğunuzun farkında mısınız?
İnsan böyle bir dünyada nasıl temiz kalabilir?
Usta için tüm yaralar sarılmak için açılmıştır. Kalbimiz bir köpeğin kırık ayağına atel olmayı kendine yük görmemelidir. Çünkü kalp muhtacın seviyesine indikçe yükselir.
En az iki kişinin olduğu yerde bir iktidar savaşı muhakkak vardır.
Mana ile manasızlık arasındaki uçurumu gözyaşlarıyla doldurmak güçsüz kızların işi. Dengemi sağlamak için dengesizlikler arasında hakikatleri abartmalıyım.
Allah’ın rahmetinden umut kesmek için bebeklerini öldüren annelere bakmak yeterli. Eğer bir anne çocuğunu öldürebiliyorsa Allah’ta kulunu cehenneme pek tabi atabilir. Anneler niye daima kesintisiz ilerleyecek olan o rahmeti baltalıyorlar?
Bir ev sahibi ara sıra elinde bir fincan kahve istemeye de gelmelidir, ya da arada bir fazla ekmeğiniz var mı diye kapıyı çalmalıdır. Ama ev sahibi kendisini kiracının da sahibi gibi görür daima.
Güzel günlerdi. Biri bizi gıdıklamadan güldüğümüz günler..
Dünya vıcık vıcık aşk sözcükleri ile doluyken bir de benim gibi bir psikopatın aşkına ihtiyaç yoktur herhalde..
Hükümete küfretmek kendine küfretmektir. Nasıl yaşıyorsak, öyle yönetiliyoruz çünkü.
Usta için tüm yaralar sarılmak için açılmıştır. Kuşlar ruhumuzu havaya kaldıran askılardır.Kalbimiz bir köpeğin ayağına atel olmayı kendine yük görmemelidir. Çünkü kalp muhtacın seviyesine indikçe yükselir.
Acının niye acıttığını , sevginin neden ruhu kanatlandırdığını bilirsen yaratıcının sıfatlarını okumaya başlarsın. Kendini tanıyan Rabbini de tanır.
Görünen dünyayı bırakıp görünmeyen bir dünyada ferahlayanlar burada kaybettiklerini orada bulurlar Mezarlarının başına oturup ölümle barışırlar.
Bir arkadaşını yemeğe götüren bir proleter (alt tabaka) arkadaşının yemek hakkındaki düşüncesini öğrenmek için şöyle sorar, Doydun mu? Aynı durumdaki bir küçük burjuva (orta sınıf) soruyu şuna çevirmiştir, Lezzetli mi? Üst sınıftan yani yüksek burjuvadan gelen soru ise bambaşkadır, Şık mı?
Yaptığım eksik ibadetlerden öte alemde koca bir saray inşa edilmesini beklerken ancak bir mıh kadar sabit, bir çivi kadar güdük bir hayatı sırtımda taşıdığımı öğrenip yıkılma korkusu

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir