İçeriğe geç

Ölü Ruhlar Kitap Alıntıları – Abbas Maroufi

Abbas Maroufi kitaplarından Ölü Ruhlar kitap alıntıları sizlerle…

Ölü Ruhlar Kitap Alıntıları

Dünya aynı dünyadır, değişen insanlardır.
Hayatı düşün,acı günleri.
Dünyada zor olan sadece insanca yaşamaktır.
Ne garip bir yalnızlık!
Baba, insanın kendi odasındayken yalnız kaldığını sanıyordu. Oysa yalnızlığın sadece kalabalıkta hissedilebileceğini bilmiyordu.
İnsan birini sevince daha yalnız kalır.Çünkü o sevdiği dışında kimseye ne hissettiğini anlatamaz.
Her şey kaçıyordu benden.Evdeki eşyalar dahi pencereye doğru kaçıyordu.Duvarlar uzaklaşıyordu ve hayaliyle baş başa kalmıştık.
Gece geldiğinde tüm acılar da beraberinde geliyordu.
Sessizliği huy edinmişti Dünyaya yalnız kalmak için gelmişti sanki.
Ölüler şehrinin sadece burası olduğunu zannetme sakın. Dışarısı da en az burası kadar ölüler şehridir. Lanet her tarafı sardı. Bizi sardı. Kardeşliğimizi sardı. Yeryüzünün lanetlileri olup çıktık
Ben kendimden bile usandım artık, tükendim, kalbim çürümeye başladı.”
Çok yalnızım, düşünebiliyor musun, yıllardır yalnızım
Varlığı benim için bir anlam ifade etmiyordu ama yokluğu dayanılacak gibi değildi.
Aydın Aydın’ım nerede?” dedi.
Gözlerimi kapadım, halının gül desenlerine belki de hiçbir şeye bakmadan sadece gözlerimi açıp kapadım. Ben de onun Orhan’ı sayılırdım. Ama sayılmazdım. Elden bir şey gelmiyordu. Sonunda olmamayı kabul etmiştim. “Buralardadır anne” dedim.
Baba, insanın kendi odasındayken yalnız kaldığını sanıyordu.Oysa yalnızlığın sadece kalabalıkta hissedilebileceğini bilmiyordu.
Sanki daha önce dünyada yaşamıştı da şimdi ikincisini tecrübe ediyordu.
Hem alışmıştı artık. Ne feryat edecek hançeresi kalmıştı ne de durup bağıracak sinesi
Eğer bu ülkenin başbakanı olursam tüm bakanları kadınlardan seçeceğim.
Sessizliği huy edinmişti ve o kadar gözlerden ırak kalmıştı ki diğerleri onu unutmuşlardı. Dünyaya yalnız kalmak için gelmişti sanki.
Dünya aynı dünyadır, değişen insanlardır.
Öyle anlarda insanı garip bir yalnızlık sarar zaten, sabahlar durmadan; hayretler içerisinde, ne istediğini ve ne yapacağını bilmeden.
İnsanlar da ağaç gibiydiler. Ağır bir kar kütlesi sürekli omzunda olurdu insanın ve diğer bahara kadar ağırlığını hissettirirdi onda. Kötü olanı ise insanın sadece bir kez ölmesiydi.
Gece geldiğinde tüm acılar da beraberinde geliyordu.
Okuryazar, kültürlü ama boş ve manasız bir adam
Artık daha fazla yalnızdı.
Ne garip bir yalnızlık! Baba, insanın kendi odasındayken yalnız kaldığını sanıyordu. Oysa yalnızlığın sadece kalabalıkta hissedilebileceğini bilmiyordu.
Ne günah işlemiştim de babam ona bisiklet almıyordu?
“Dadaş, dünya aynı dünyadır, değişen sadece insanlardır.”
“Kendimi geçmişimde arıyorum, eskiden sahip olup da şimdi kaybettiğimiz şeyler var ”
“Bu memleket de kanun, yirmi dört saattir. En fazla kırk sekiz saat.”
Yalnızlık ve hasret ruhunu tırmaladı. Tanıdık bir şehirde yakasına yapışan gurbet hasreti. İnsan ne kadar da yalnızdır, fırtınalı havadaki saman çöpü gibi.
İnsan mezarlığa gittiğinde gönlü açılıyor, hafiflediğini hissediyor
İnsanın yalnız kaldığında bütün dünya yükünün bedenine çuvallandığını farketmiştim
“Surmelina Hanım, sizi sevmeme izin verir misiniz?” demişti.

“Nasıl isterseniz” dedim ve içimden, “Sevmenin izni mi olurmuş?” diye geçirdim.

“Sürekli düşüncelisiniz. Gemileriniz batmış gibi.”

“Ben kendimi geçmişte arıyorum hep, belki ondandır. Şu an elimizde olmayan ama geçmişte sahip olduğumuz bir şeyler vardı diye düşünüyorum.”

“Ne gibi?”

“Bilmiyorum.”

Eğer sizden şiir okumanızı istersem okur musunuz benim için?” demişti.

“İlle de tiye almanız mı gerekiyor beni?”

“Hayır, öyle bir kastım yok, sadece şiir duymak istedim, o kadar. İstemiyorsanız ısrar etmem.”

“Neyin peşindesin oğlum sen?” dedi.

Kendimin.

Sen hayallerin peşinden koşarken, hayatın sessizce senden aldıklarıdır kader.
“İnan ki şaka yapmıyorum.
Gözlerin kapalıyken, gözleri kapalı bir melek gibiydin” dedi Aydın.

“Peki ya şimdi?”

“Şimdi de gözleri açık bir melek gibi güzelsin.”

Baba, insanın kendi odasındayken yalnız kaldığını sanıyordu. Oysa yalnızlığın sadece kalabalıkta hissedilebileceğini bilmiyordu.
“Bu millet var ya bu millet, Allah’ın arkasından bile konuşur oğlum bunlar” dedi.
Neşe ve mutluluk nedir gitgide unutmuştu. Sanki yanan kendisiydi.
Baba, insanın kendi odasındayken yalnız kaldığını sanıyordu. Oysa yalnızlığın sadece kalabalıkta hissedilebileceğini bilmiyordu.
Dünya boş ve değersiz değildir.
Dünyada zor olan sadece insanca yaşamaktır.”
“İnsan birini sevince daha yalnız kalır. Çünkü o sevdiği
dışında kimseye ne hissettiğini anlatamaz.”
“Bana biçilmiş rol ve dürüstlük gereği, sizi sevmeye
hakkım yoktu.”
“Ölürüm ben senin o yalnızlığına.’’
Tabii hayat her zaman aynı değildi. İyi
günlerimiz de oldu, kötü günlerimiz de ve büyüdükçe
daha kötü olduk.
Varlığı benim için bir
anlam ifade etmiyordu ama yokluğu dayanılacak gibi
değildi.
Okuryazar, kültürlü ama
boş ve manasız bir adamım
Ne garip bir yalnızlık! İnsan kendi odasındayken yalnız kaldığını sanıyordu. Oysa yalnızlığın sadece kalabalıkta hissedilebileceğini
bilmiyordu.
İçi harf, ses, sessizlik, ölü ve diriyle dolu olmasına rağmen konuşmayan eski bir gazete gibiydi
“Bu millet var ya bu millet,
Allah’ın arkasından bile konuşur oğlum bunlar”
“Bu yağmurun benim için yağdığını düşünüyorum.”
“Bu zamanda insana parasına göre değer
veriyorlar.
Oysa yalnızlığın sadece kalabalıkta hissedilebileceğini bilmiyordu.
Oysa yalnızlığın sadece kalabalıkta hissedilebileceğini bilmiyordu.
“İyi de bizim de bir canımız var hani. Gezmeye dolaşmaya ihtiyacımız var, bir yerde oturup iki bardak çay içemeyecek miyiz yani?” dedi.
“Aaa, sizin gibi birinin henüz evlenmemiş olması biraz tuhaf değil mi?”
Güzel şeyler tekrar edilmez.
Gece geldiğinde tüm acilarda beraberinde geliyordu.
“Gece geldiğinde tüm acılar da beraberinde geliyordu.”
Geçmişlerinde tükenmiş kuru bir heykel gibi.
“Ben ne hergeleyim ne de gelgeç, her işi yapacak kadar cesurum alimallah!”
Neşe ve mutluluk nedir gitgide unutmuştu.
[Kabil] dedi ki: “Seni mutlaka öldüreceğim.”

[Habil]: “Benim günahım yok, Allah sadece günahtan korunanların kurbanını kabul eder. And olsun eğer sen beni öldürmek için elini uzatırsan, ben öldürmek için sana asla elimi uzatmayacağım. Çünkü ben âlemlerin Rabbinden korkarım, beni öldürmenin günahıyla kendi günahını yüklenerek cehennemlik olmanı yeğlerim. Şüphesiz zalimlerin cezası ateştir ” dedi.

Ve o konuşmaların ardından nefsi onu kardeşini öldürmeye çağırdı. O da nefsine uyarak kardeşini öldürdü. Böylelikle ziyana uğrayanlardan oldu.

. . . Derken Allah, ona kardeşinin na’şını nasıl gömeceğini göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. [Kabil] kendi kendine: “Şu karga kadar olup kardeşimin na’şını gömmekten aciz olan bana yazıklar olsun!” dedi. Sonra kardeşini toprağa gömdü ve yaptığına pişman oldu.

Kuran, Maide Suresi, 27/30

“Bu millet var ya bu millet, Allah’ın arkasından bile konuşur oğlum bunlar”
Tanımadığı insana aşıktı, tanıdığı insanlardansa korkuyordu.
“Hayır, yanlış yaptım. Güzel şeyler tekrar edilmez.
Tabii hayat her zaman aynı değildi. İyi günlerimiz de oldu, kötü günlerimiz de ve büyüdükçe daha kötü olduk.
-“Ya ben?”
-“Siz mi? Siz kusursuzsunuz.”
-“Kendi kusursuzluğunda yok olan biri mi?”
-“Yoo, çünkü kusursuzluk asla yok olmaz.”
-“Ben bir KADINIM.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir