İçeriğe geç

Ölmüş Eşek Kitap Alıntıları – Aziz Nesin

Aziz Nesin kitaplarından Ölmüş Eşek kitap alıntıları sizlerle…

Ölmüş Eşek Kitap Alıntıları

“Doğmak kolay, ölmek zor!”
Çünkü herkesi başka biri doğurur ama, herkes kendi kendine ölür. “
Ölenlerin hepsi de, ölmeden önce yaşar.”
Kitap yaprakları arasındaki gül yaprakları gibi kurumuş dudaklarım, ölü gözlerimde donmuş iki damla yaş Söyle beni bütün tanıyanlara öldüğümü. Artık elimi sıkmak için kimsenin korkusu kalmayacak. Selam vermemek için kimi dostlarım karşı kaldırıma geçmek zahmetine katlanmayacak. Beni görmezden gelmek için başlarını çevirenler, sonradan kendilerinden utanmayacaklar artık, öldüm ve onları kendimden, kendimi de onlardan kurtardım.
Doğrusunu istersen, bu ölüm olayını ben hiç yadırgamadım. Çünkü yaşıyorum sandığım zamandakinden pek bir ayrımı yok.
ölülerin seslerini diriler duymaz; tıpkı dünyada gerçekten yaşayanların, kendilerini yaşıyor sananların seslerini duymadıkları gibi
ölmeyi işte bunun için sevmiyorum, ölünce, insanlar arasında sınıf farkı kalmıyor. Burada hep bir aradayız! Efendi de, uşak da, kendini bilen de, bilmeyen de Ne insanlar var yani, daha tanışmadığım adam, bana neden öldüğümü soruyor ölmek bir şey değil de, görgüsüzlerin arasında kalmak felaket
Ne yazık ki, halkımız çok cahil. O kadar cahil ki, ölüyorlar da öldüklerini bile bilmiyorlar, öyle insanlar var ki, çoktan ölmüş olmaları gerekirken, yaşıyoruz diye ortalarda dolaşıp duruyorlar. Olabilir, herkes her şeyi bilmez, ama bir bilene sorup öğrenmeli. Hiç olmazsa bir doktor ölüdür diye rapor verince, insan olan artık anlar Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp!”
inci değerindeki sözlerimiz çakıltaşı yerine bile geçmedi.
Beni arayan soran, öldüğümü duyup da üzülen olursa, onlara, Tahtalıköy’de özlemle yollarını beklediğimi söylersin.
Terbiye kalmamış, sözde vatana çocuk yetiştiriyorlar. Saldım bayıra, mevlâm kayıra!..
İnsan olsaydım, insan gibi, insanca yaşardım ve başkaları sesimi duyardı. Ama insan olmasaydım, birtakım insanlar benden, kendileri için oy istemezlerdi, görev istemezlerdi, vergi istemezlerdi, ödev istemezlerdi. Düşünüp duruyorum, bir türlü çözemiyorum bu sorunu.
Yaşamın gerçekleri her türlü fantezinin, hayalin, uydurmanın çok daha ötelerindedir.
Ölmek bir şey değil de görgüsüzlerin arasında kalmak felâket..
Biz de yaşadığımız sürece sesimizi duyuramayanlar takımındanız. Şarkılarımız sessizdi, içimizden söylerdik..
Ölülerin seslerini diriler duymaz; tıpkı dünyada gerçekten yaşayanların, kendilerini yaşıyor sananların seslerini duymadıkları gibi
“Anlaşılan, siz de benim gibi yaşamadan ölenlerdensiniz ”
Ölülerin seslerini diriler duymaz; tıpkı dünyada gerçekten yaşayanların, kendilerini yaşıyor sananların seslerini duymadıkları gibi
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Ölmeye ölmüştüm, evet, ama bir türlü “resmen” ölemiyordum. Bu satırı yazarken sesini duyar gibiyim: “Bu bizim ülkemizde “resmen” yaşamak da. “resmen” ölmek de zordur.” diyorsun.
Bütün umut gelecekte, yeni kuşaklardadır. Eski kuşak ne olmuşsa olmuş Yeni kuşaklar gürlükle yetişmeli ki, içlerinden dünyaya ve topluma yararlı olabilecek değerli insanların yetişme olasılığı da artsın.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
..o serin esinti derimi okşarken “Olsa olsa özgürlük denilen şey, işte böyle bir şey olmalı ” diye düşünürdüm.
Yerini yadırgamak bile, ayrıcalığı olan bitakım insanlara özgü bir mutluluktur. Kendilerine özgü yeri olmayanların, başka yerleri yadırgamak hakkı da olamaz.
Kitap yaprakları arasındaki gül yaprakları gibi kurumuş dudaklarım, ölü gözlerimde donmuş iki damla yaş Söyle beni bütün tanıyanlara öldüğümü. Artık elimi sıkmak için kimsenin korkusu kalmayacak. Selam vermemek için kimi dostlarım karşı kaldırıma geçmek zahmetine katlanmayacak. Beni görmezden gelmek için başlarını çevirenler, sonradan kendilerinden utanmayacaklar artık, öldüm ve onları kendimden, kendimi de onlardan kurtardım.
“Nasıl film yıldızı olmanın yolu yatak odasından geçerse, hastane yatağına giden yol da hekimin özel muayenehanesinde geçer.”
“Boşuna dememişler, dedi, “insanın ıskatını sağlığında hekimler, ölünce hocalar yer” diye ”
..yaşamın gerçekleri her türlü fantezinin, hayalin, uydurmanın çok daha ötelerindedir.
Eh, insan ne kadar zengin olursa, akrabası da o kadar çok olur, değil mi?
Doktorlar delikanlının neden öldüğünü merak etmişler de Bana kalırsa, bizim insanların neden öldükleri değil, neden yaşadıkları, neden ölmedikleri daha meraklı. Değil mi?”
Biz de yaşadığımız sürece sesimizi duyuramayanlar takımındanız.
Bir çok insan bağırıyor, çırpınıyor, ağlıyor, ama seslerini duyuramıyorlar. Çünkü böylelerinin yaşayıp yaşamadıkları belli değildir, bizden ayrımları yoktur. Nüfus sayımı, seçimlerde oy verme zamanı, vergi ödeme yükümü, askerlik gibi yurt görevleri dışında insandan sayılmazlar, şu ölüsü kandilli dünyada. “Sen de insan mısın?” diye sorunca, göğsünü gere gere, “Evet, insanım!” diyebilecek kaç kişi vardır?”
Aman kardeşim Eşekarısı, öleceksen zamanında öl, yoksa bu gidişle, bütün mezar yerleri karaborsaya bineceğe benziyor. O zaman ne yaparsın? Ölemezsin bile kardeşim.
Bundan üç ay önce, bizim rakibimiz olan bir şirketin kurucusu ölmüştü. Ona karaborsadan çok pahalı bir mezar yeri buldular. Şimdi ben ondan ucuz bir yere gömülürsem, hem ailemin şerefi iki paralık olacak, hem de bizim şirketin ticari itibarı düşecek.
Böyle insanlarla bir arada yaşanabilir mi hiç Hiç kimse kendi yerini, haddini bilmiyor. Herkes, kendi toplumsal yerini bilmeli, ona göre davranmalı Başlar ayak, ayaklar baş olursa toplum tepetaklak gelir Geldi de Kendimi öldürmemin neden işte bu ”
Hekim,
“Ben bunu adli tıbba havale edeyim de iş sağlam olsun ” dedi.
Aman bu da iyi Ya beni “Daha yaşamak zorundadır, ölü sayılmaz!” diye hastaneden kapı dışarı etseydi!
Ne yazık ki, halkımız çok cahil. O kadar cahil ki, ölüyorlar da öldüklerini bile bilmiyorlar, öyle insanlar var ki, çoktan ölmüş olmaları gerekirken, yaşıyoruz diye ortalarda dolaşıp duruyorlar.
Çektiğim sıkıntıları, bunalımları anlatamadığım için, dayanamayıp öldüğümü sakın onlara söyleme! Sonra “Aman ne ekzantrik şey!” diye güle güle çatlarlar.
O gün patrondan elli lira avans istemiştim.
“Ne yapacaksın?” diye sormuştu.
İçimden “Şeytan uçurtması yapıp oynayacağım” demek geldi.
“Birine borcum var, sizden alıp ona devredeceğim ” dedim.
“Ne zaman?” dedi.
“Bugün saat on dörtte gelip alacak.”
“Peki, sen o zaman gel, elli lirayı al!..”
“Şimdi verseniz olmaz mı?”
“Olmaz.”
“Neden?”
Filozofça başını salladıktan sonra şöyle dedi:
“İşte bunu anlayamadığın için iki yakan bir araya gelmiyor. Dünya hâlidir, bakarsın, senin alacaklın saat 14’ten önce ölür, sen borcunu ödemekten kurtulursun. Dünya halidir, bakarsın, sen ölürsün, ben elli lirayı vermekten kurtulurum. Saat on dörde kadar kim öle kim kala
Şimdi kulağını dört aç! Sana öbür dünyadan çok değerli bir söz söylüyorum:

“Doğmak kolay, ölmek zor!”

Çünkü herkesi başka biri doğurur ama herkes kendi kendine ölür.

Diyelim ben, hiçbir yaptığından sorumlu tutulmuyan bir cumhurbaşkanı olsaydım da öksürseydim, insanoğulları,
“Aman ne değerli öksürük!..” diye öksürüğümü ses bandına geçirirlerdi. Esnemek için ağzımı açsam,
Aman ne güzel arya! diye esneyişimi notaya almaya kalkarlardı.
Birisi çıkmış “Sanat uzun, yaşam kısa ” demiş. Başka birisi “Zevklerle renkler tartışılmaz” demiş. Ne var bu sözlerde? Ben söylemiş olsaydım, bir kulağından girer, öbüründen çıkardı. Demek insan soyu söylenen sözün değerine değil, sesin yüksek yerden çıkmasına önem veriyor.
Bu İstanbul’da paran oldumu satın almayacağın şey yoktur, candan namusa dek.

(Taşı toprağı altın diyerek memleketlerinden çıkanlar uyum sağlayamadıkları zaman genelde deniz kıyısında boş alana doğru yüksek sesle Eyyy İstanbul sen mi büyüksün ben mi ? Der kafa tutarlar . Ama o memleketin umrunda değilsindir memleket değil insanlar seni sıkar insan ise memleketten değil anasından çıkar.)
Ergün Ateş

İnsan ne kadar zengin olursa akrabasıda o kadar çok olur.
– Köylünün oğlu ne oldu biliyormusun ? diye sordu.

– Önceki gün teşrihaneye götürdüler bir daha da ordan getirmediler, dedi.
Doktorlar delilanlının neden öldüğünü merak etmişler de, bana kalırsa bizim insanların neden öldükleri değil neden yaşadıkları neden ölmedikleri daha meraklı diymi.

İnsanın vermeyeni olmaz yeter ki istemesini bilmeli !
Doğmak kolay, ölmek zor!
Çünkü herkesi başka biri doğurur ama herkes kendi kendine ölür.
Diyelim ben, hiçbir yaptığından sorumlu tutulmayan bir cumhurbaşkanı olsaydım da öksürseydim, insanoğulları,
“Aman ne değerli öksürük!..” diye öksürüğümü ses bandına geçirirlerdi. Esnemek için ağzımı açsam,
Aman ne güzel arya! diye esneyişimi notaya almaya kalkarlardı.
Bir türlü toprağın altına girip, yeryüzüyle ilgimi kesemiyordum.
Bunlar artlarına rahat batan, o biçim avrat çocukları olup, havadan para kazanan, baba parası yiyen canlı belâlardır. Gayetle hızlı yaşarlar Neden mi hızlı yaşarlar? Çünkü bu memlekette ancak bin kişide bir kişi yaşar, geri kalanı yaşamaz, ama yaşadığını sanır. İşte o bir kişi, yaşamayan bin kişinin yerine de yaşadığı için, bin kişilik birden yaşar; yani çok hızlı
Sen artık, canın nasıl isterse öyle davran; istersen yaşamakta diren, istersen öl, kurtul
Yaralı adamı hangi enayi arabasına alır, arabası kana bulanır adamın. Şimdiki zamanda şoförler, biçimini beğenmezlerse sağlam adamı bile arabalarına bindirmiyorlar. Cankurtaran şoförü olmadan önce, dolmuş şoförlüğü yapardım. Ben koyu Fenerbahçeliyimdir. Arabanın içini, dışını, döşemesini, karoserini, tekerini Fenerbahçe rengine boyattım; Sarı lacivert Arabanın her yanını da Fenerbahçe bayraklarıyla donattım. Gelin arabası gibi oldu. Durakta bekliyorum diyelim. Bir yolcu gelir, önce herifin üstüne başına bakarım. Gözüm tutmazsa “Müşterim var, bekliyorum arkadaş!” der savarım başımdan. Başkası gelir, beğenmezsem, onu da atlatırım. Baktım, müşterinin façası yerinde O zaman “Nereye gideceksin?” diye sorarım. Benim canımın istediği, gönlümün çektiği bir yere gidecekse alırım arabaya. Yakın bir yere gidecekse yada gideceği yerin yolu bozuksa, adını sevmiyorsam gideceği yerin, boş ver, almam onu da Baktım, dişli biri de herifi arabaya almak zorunda kaldım. Bu kez arabada, bir punduna getirir, hangi partiden, hangi takımdan olduğunu sorarım. Parti yine neyse, bizim partiden olmasa da, antidemokratik olmasın diye, sesimi çıkarmam, ama Fenerbahçe’nin rakibi bir takım tutuyorsa, arabayı yavaş yavaş sürerim ki gideceği yere yetişenlesin; sonra da tenha bir yerde arabayı durdurur, “Bozuldu ağabey” der, indiririm aşağı öyle bir yerde yaparım ki numaramı, başka araba da bulamaz, yayan yapıldak gider. Şoförlük zenatı kolay değil oğlum. Arabayı herkes sürer, iş bu dalgaları bilmekte.
İşte o zaman anladım, bir işi yapmadan önce iyice düşünüp danışmak gerekiyor, ölecek misin, ölmeden önce, yerde nasıl poz alacağını hesaplamalı, ona göre yere uzanmalısın. Oysa ben, öldüm diye yol hendeğine gelişigüzel uzanırken, dikkatli yurttaşlarımın fotinbağlarımın ayrı renkte olduğunu bile inceleyeceklerini hiç düşünememiştim.
Yanımda kimse kalmadı sanıyordum. Bir de ne göreyim; yazı yazdığım derginin sahibi orda değil mi? Nasıl sevindim, anlatamam. Sağlığımda adama bir de kızardım. Kendi kendimden utandım. Onca işini gücünü bırakmış, cenazeme gelmiş. Demek, beni seviyormuş
Patronum,
“Ben de adam diye sözüne güvenip bir de avans vermiştim. Bu sayının yazıların bile yetiştirmeden öldü. Yazıklar olsun ” diye kendi kendine söylenerek, o da çikletçi Cafer Bey’in mezarına yöneldi.
Bu soğuk morgta, uzun kirpikleri kar tutmuş, saçları buzlanmış, güzel bir kız var.
“Sen neden öldün?” diye sordum.
Benim hayatım bir romandır, diye başlayıp serüvenini anlattı.
İlginç olmadığı için yazmıyorum. Her gün gazetelerimizde hava raporu ya da altın fiyatları gibi yazılan normal cinayetlerden birine kurban gitmiş.
Kız,
“Acaba güzelliğim bozulmuş mu?” diye sordu.
“Şansın varmış, hep mahrem yerlerinden bıçaklamışlar ” dedim.
Ölmemiş olsaydı, kızın bıçaklandığı yerlerini bikinisi örterdi.
Siz neden öldünüz beyefendi?
Beyefendi dedim, çünkü ölüyken bile adamın kart züppeliği belli oluyordu. Soruma yanıt beklerken, yüzünü buruşturup başını öte yana çevirdi. Kendi kendine söylendiğini duyuyordum: “ölmeyi işte bunun için sevmiyorum, ölünce, insanlar arasında sınıf farkı kalmıyor. Burada hep bir aradayız! Efendi de, uşak da, kendini bilen de, bilmeyen de Ne insanlar var yani, daha tanışmadığım adam, bana neden öldüğümü soruyor ölmek bir şey değil de, görgüsüzlerin arasında kalmak felaket ”
Sol yanımdaki yaşlı kadın,
“Beyefendi yüksek sosyetedendir ” diye fısıldadı.
Cenabı Allah’ın işine karışmak gibi olmasın ama kurban olduğum Allah’ım, iki göz yaratmışsın, iyi yapmışsın Ama ikisini de yan yana getireceğine şunun birini öne, birini arkaya koysaydın ya
Şuna inan; günün birinde ölünce, nasıl doğduğuna pişmansan, öldüğüne de bin pişman olacaksın. Dünyanın öyle bir yerine, öyle bir zamanına gelmişiz ki, yaşasan yaşanmaz, ölsen ölünmez. Ne yaşamaya bırakırlar, ne ölmeye
Sana bu mektubumu Tahtalıköy’den yazıyorum. Bir zamanlar yeryüzünde yaşamış bütün büyükler, ünlüler, ileri gelenler, hepsi burada.
..bir yerde böyle aylaklar toplanır da onları dağıtmak istersen hemen yardıma çağıracaksın, bir küçük iş buyuracaksın. O zaman, bak gör, kaçan kaçana ”
Çok yazık, meraklı yurttaşların hepsi ölümü göremedi. Araba kalktı. Çocuklarla bir kaç da delikanlı, bir zaman arabanın arkasından koştular. Sonra herhalde, insan gücünün makine gücüyle yanşamayacağını anlamış olacaklar ki, bu yarıştan caydılar.
Bu qoca İstanbulda neçə min yük maşını, neçə min şəxsi maşın, neçə min taksi var. Amma cəmi-cümlətani beş-altı təcili yardım maşını ancaq olar.
Elə bu vaxt anladım ki, bir işi görməzdən əvvəl əməlli-başlı düşünüb-daşınmaq lazımdır. Əgər öləcəksənsə, ölməzdən əvvəl yerə uzananda necə görkəm alacağını fikirləşməli və o şəkildə də yerə uzanmalısan. Mənsə xəndəyə uzananda həmyerlilərimizin çəkmələrimin bağlarının ayrı-ayrı rəngdə olmasına fikir verəcəklərini heç ağlıma gətirməmişdim.
Ölmək sənə asan gəlməsin. Yox, günlərin bir günü, inşallah, öləndə başa düşəcəksən ki, anadan olduğuna bir peşmansa, ölməyinə min peşman olacaqsan. Dünyanın elə bir yerinə, elə bir dövrünə gəlmişik ki, nə adam kimi yaşaya bilirsən, nə də ölə bilirsən.
..aman, gözünü seveyim, sakın alacaklılarıma yerimi söyleme! Hele içlerinde biri vardır sen onu tanırsın alacağı parayı bana ödettirmek için. hiç dinlemez ölür de buraya gelir, bana burada, yani “ebedi istirahatgâh”ımda bile rahat vermez..
Dünyanın öyle bir yerine, öyle bir zamanına gelmişiz ki, yaşasan yaşanmaz, ölsen ölünmez. Ne yaşamaya bırakırlar, ne ölmeye
Bunca yıl at kuyruğunda sinek gibi yaşadın da ne gördün, ne buldun bu dünyadan a teres!..
“ölümle şaka olmaz!” diyeceksin. Bizim gibilerin yaşamı bile şakadan geçince, ölümü tüm rezillik oluyor. Arkamdan ağlayacak iki kişi var: Biri Vasil, biri de Vedat. Birine beş yüz, birine yüz lira borcum var.
Balkondaki eşek, yük altında ıhlayıp pıhlayan eşeğe,

Evet, sen de yaşıyorsun, ben de yaşıyorum ama sen işte öyle yaşıyorsun, ben de işte böyle yaşıyorum! demiş.

Her kötülük cahillikten geliyor. Ne yazık ki, halkımız çok cahil. O kadar cahil ki, ölüyorlar da öldüklerini bile bilmiyorlar, öyle insanlar var ki, çoktan ölmüş olmaları gerekirken, yaşıyoruz diye ortalarda dolaşıp duruyorlar.
Senin, benim gibilere yaşamak zordur ama yine de güzeldir.
bu memlekette ancak bin kişide bir kişi yaşar, geri kalanı yaşamaz, ama yaşadığını sanır. İşte o bir kişi, yaşamayan bin kişinin yerine de yaşadığı için, bin kişilik birden yaşar; yani çok hızlı..
Dünyanın öyle bir yerine, öyle bir zamanına gelmişiz ki, yaşasan yaşanmaz, ölsen ölünmez. Ne yaşamaya bırakırlar, ne ölmeye
-Beyefendi sağlığınızda ne iş yapardınız? diye sordum.
– Seksüel prodüktördüm dedi.
-Bu nasıl bir meslek, bilemedim. Yüksek bir memurluk filan olacak, hangi bakanlığa bağlı?
-Her bakanlıkta parmağımız vardır efendim.
Düşünen ölüyü dinledikten sonra beni de bir düşüncedir aldı. Biz de yaşadığımız sürece sesimizi duyuramayanlar takımındanız. Şarkılarımız sessizdi, içimizden söylerdik
Garipler, bir kez değil, üst üste ölüyorlar ki, iyicene ölsünler; yaşarken yalınkat, ölürken katmerli
Doğmak kolay, ölmek zor!
Çünkü herkesi başka biri doğurur ama herkes kendi kendine ölür.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir