İçeriğe geç

Ölesiye Sevmek Kitap Alıntıları – Afşar Timuçin

Afşar Timuçin kitaplarından Ölesiye Sevmek kitap alıntıları sizlerle…

Ölesiye Sevmek Kitap Alıntıları

Sevgi ha deyince oldurulan bir şey değil, olan bir şeydir; varsa vardır, yoksa yoktur. Birini ya da bir şeyi seviyorsak gerektiği için değil sevdiğimiz için seviyoruzdur. ‘Sevgi’ kavramı gerekliliklerin dışında bir kavramdır.

Sevmek bir bağlanma biçimidir, bir dünyaya yerleşme biçimidir, bize uygun olanı saptayarak onunla dünyayı yeniden kurma biçimidir

Küçükken yüreğimde iki çelişkili duygu vardı: yaşam korkusu ve yaşam coşkusu.
İnsanın kendiyle kavgası vardır. İnsanın mutsuzlukları vardır.
İçinde mutsuzluk bulunmayan herhangi bir güzel tanımıyorum der Baudelaire.
Mutlu insan ruhunun gerilimini yitirmiştir, düşmüştür. Baudelaire hiç­bir zaman mutluluğu benimsemeyecektir, çünkü mutluluk ahlakdışıdır. Değerlerin birbirine girdiği, insan yaşamı­nın altüst olduğu bir dünyada mutluluk’un tek başına neyi anlattığı belli midir? Mutsuzluk şaşılası bir şey değildir. İçinde mutsuzluk bulunmayan herhangi bir güzellik tanımıyorum der o. Mutlulukta sanki yıkıcı bir şeyler vardır, insana yan çizen bir şeyler vardır.
Önce kötüyü tanımak, kötüyle içli dışlı olmak, kötünün bilincine ulaşmak gerekir. Ayrıca şu garip dünyada ne iyi adına kötüden, ne kötü adına iyiden geçebilirsiniz. Baudelaire’ in gerçekçi bakışı burada belirginleşir: kötüsüz iyi ve iyisiz kötü anlamsızdır.
Böylesine kötülüklerle örülmüş bir yaşam yaşanılası bir şey midir? Ya­şam bize sunulmuştur, verilmiş ve sanki zorla benimsetilmiştir.
Gidilebilir, ka­çılabilir, sığınılabilir bir yerler olmalı.
İnsanoğlu zedelene zedelene geleceğe açar
kendini. Gelişimin vazgeçilmez koşuludur bu.
Korku yaşamımızın vazgeçilmez duygusudur. Korku gereklidir, o bizim kendimizi savunmamız ve kendimizi tehlikelerden korumamız için gereklidir. Korku diye bir şey olmasaydı insan dünyası çok önemli bir dayanağından yoksun kalacaktı Öteden beri filozoflar bize korkuyu yenmemiz için önerilerde ya da öngörülerde bulunmuşlardır.
Özellikle Montaigne en önemli korkuyu, ölüm korkusunu yenmemiz gerektiğini, bunu da felsefe yaparak sağlayabileceğimizi düşünüyordu. Filozoflar bize hiçbir şeyden korkmamayı, yalnız korkmaktan korkmayı öğretmeye çalıştılar. Ama gene de biz bunu çok iyi öğrenebilmiş değiliz. Gene de bizler başta ölüm olmak üzere pekçok şeyden korkuya kapılıyoruz. Bugünkü dünyada korkusuz olabilmek olası görünmüyor bize.
Kimileri tehlike karşısında korkuya kapılırlar kimileri tehlikeden önce korkuya kapılırlar ya da daha doğrusu henüz olmayan tehlikenin korkağı olurlar. Tehlike karşısında korkuya kapılanı sağlıklı, tehlikeden önce korkuya kapılanı hastalıklı diye belirleyebiliriz. Ancak korku bir hastalık belirtisi değildir, tersine bir sağlıklılık belirtisidir. Tehlikeyi algılamayan ve tehlikeyi algılasa da ona karşı hiç­bir tepki oluşturmayan bilinç de hastalıklı bilinçtir.
Siz hiç düşünmeden duygulanan ve duygulanmadan düşünen insan gördünüz mü? Edebiyat adına soytarılık ne kadar kolaysa düşünce adına soytarılık da o kadar kolaydır.
Felsefe yapmak anlatmaktır, sanat yapmak duyurmaktır.
Ölüm benimsenmesi güç bir zorunluluktur ama bir zorunluluk olmakla benimsenmesi gereken şeydir.
Uyumak istiyorum! Yaşamaktan çok uyumak!
Ölüm kadar tatlı bir uykuda.
Yaşam güçtür, ölüm onu daha da güçleştirir.
Ölüm bizim için bir dram değil bir trajedidir. Dramatik ölümler vardır, korkuluklara bindiren otomobilde beyni par­çalanarak ölmek gibi. Ölüm insan yaşamının tek trajik olgusudur. Burada ‘trajik i karşıkonulamaz anlamında alıyoruz. Her kişinin yaşamında dramlar vardır, dramatik olaylar vardır. İflas ederiz, sevgilimiz bizi bırakır gider, karımız kaçar, aklımızı oynatırız, ihanete uğrarız bunlar birer dramdır. İnsan yaşamının tek trajik olgusu ölüm olgusudur. O bizim kesin sonumuzu çizer. Ölüm yaşamın amacı değil sonudur der Montaigne.
Çözüm ölümse doğru yolda değiliz demektir. Doğru yol yaşama, güneşe götüren yoldur.
Bir başkasının istemiyle ölmek iki kere ölmektir..
Gerçek sevgi acı çekmeyi bilen sevgidir, çünkü her adanmışlıkta acı çekmeye hazır bir bilinç yatkınlığı sözkonusudur.
Kendini sevgiyle ve nefretle kuran bilinç her iki karşıt duyguyu ne ölçü­de yoğun yaşıyorsa kendini kurma konusunda o ölçüde istekli demektir. Öyleyse bir şeyleri sevme konusunda bizlere buyruk verenlerin ya da bizleri etkilemeye çalışanların çabası boşunadır.
Yaşamak duyumsamaktır, yaşamak duygulanmaktır, yaşamak düşünmektir.
Bir takım sevgisiz adamlar ve sevgisiz kadınlar toplumsal kargaşanın giderilmesi çaresini sevginin yayılmasında bulmuş olacaklar ki durmadan birbirimizi çok sevelim çığ­lıkları atıyorlar. Unuttukları bir şey var: sevgi ha deyince oldurulan bir şey değil olan bir şeydir. Varsa vardır yoksa yoktur.
Kötü kullanılan her şey kirlenir. Sevgi ‘ sözcüğü de son zamanlarda iyiden iyiye kirlendi. Birileri durmadan bir şeyleri sevmemizi öneriyor
Hiçbirimiz dünyamızı istediğimiz gibi kuramamışızdır.
Yaşamak sürekli olarak karmaşıklar biriktirmektir.
Her insanda türdeşine egemen olma eğilimi vardır.
İnsan belli bir sorun çerçevesinde ardarda korku bunalımları yaşayabilir.
Bunalımın çağrıştıracağı ilk duygu intihar duygusudur.
Gerçekten bugünkü kent yaşamı insanı öldürüyor.
Kentlerden öğrendiğimiz acı gerçek,
insanın kendi yarattığı, kendi elleriyle yarattığı koşullarda kendine yenik düştüğüdür.
Gerçekte edebiyat kavramıyla felsefe kavramını incecik bir çizgi birbirinden ayırır.
İstemek seçmektir, seçmek istemektir.
Yok olmak artık kendi olmamaktır. Kendi olan bir şey kendi olmayanı nasıl anlayabilir!
Seçmek demek bir şeyleri öncelikli kılmak adına bir şeyleri aralamak demektir.
Birini veya bir şeyi seviyorsak gerektiği için değil sevdiğimiz için seviyoruzdur.
Kötü kullanılan her şey kirlenir.
Çok az insan yaşama kendi olarak katılır. Kendi gücüyle tek kişilik yerini doldurur. Yaşamı dönüştüren insanlar bu insanlardır..
../koca­man yapılar bir köy genişliğindeki insanı barındırırken in­san sıcaklığından en küçük bir iz bile yansıtmıyor..
Düşünme alışkanlığı edinememiş pekçok kimse okuma alışkanlığını sürdürürken edebiyatta içkin olan felsefe­yi görmeden ya da göremeden sürdürür..
Bir iktidar gelir, kendisini bir yaşamsal zorunluluk
olarak öne sürer, ben olmasam her şey yokolur formülünü
benimsetmeye çalışır
Montesquieu’nün belirttiği gibi insanoğlu iktidar elde ettikçe daha da açgözlü olur, çoğunu elde ettiğinde tümünü ister.
Yaşama sevincinin
tükendiği yerde geriye kalan bir dumanın gölgesinden
başka bir şey değildir.
Zorbayı biz genellikle vurup kıran adam olarak düşünürüz, oysa
yüksek düzeyde zorba halkın sırtına istediği gibi vergi yükleyen
adamdır, istediğinden vergi alan istediğinden vergi almayan
adamdır.
güzeli güzel yapan ayrıntılardır.
Bir kibrit kutusunu masanın üzerinde ritmik devinimlerle sürmekte olan küçük çocuk, siz nereden bileceksiniz, kocaman bir yolcu gemisini okyanusta götürmektedir.
Olay kovalamayı seven heyecanlı bir okuyucu Suç ve ceza ‘yı okurken Raskolnikov’ un işlediği cinayete kendini kaptıracak ve Katerina İvanovna’nın romana iğreti bir biçimde konulmuş gibi duran varlığındaki derin felsefeyi gözden kaçırabilecektir.
kuşkucular kuşkulanmak için kuşkulanırlar
kuşkulanmak için kuşkulanmak yerine doğru bilgiye ulaşmak için kuşkulanmak gerekiyordu.
Uyumak istiyorum ! yaşamaktan çok uyumak! Ölüm kadar tatlı bir uykuda.
Yaşam aralıksız bir savaşımdan başka bir şey değildir. Bir hiçe düzenlenmiş bir savaşım.
O hep doğru yapan ama yanlışlar
toplayan bir kısmetsiz sayar kendini. Bu noktada arabesk bir
duygusallık hemen kendini gösterecektir: bu açıdan o hem
kendiyle onur duyar hem de bozuk bir dünyadaki iğretiliğine
yanar. Bilmez ki dünyadaki tüm bozukluklar onun ve benzerlerinin
yönelimlerinden gelmektedir.
Sağlıksız bilinç kaçak bilinçtir, çünkü bir doğruyu
sonuna kadar savunacak gücü yoktur. Yürekli değildir ama
gözüpektir, çok zaman saldırgandır: gerçekliği gerçekdışı
varlığıyla koşullamaya kalkar. O kendini doğru bilinç olarak
kavrar, dünyayla uyarsızlığını da evrensel düzeyde bir sağduyu
yetersizliğiyle açıklayabilir. O kendini gerçeklik karşısında
bir yapıcı ve dönüştürücü güç olarak algılamaktadır,
bu yüzden hemen her zaman savlı ve kavgacıdır.
Sağlıklı bilgiye ulaşmanın tek yolu bize gerçekliğin kapısını açacak anahtarları doğru olarak saptayabilmekten geçer.
İyi ki düşün içindeki gerçeği ve gerçeğin içindeki
düşü bulup çıkardık.
Gerçek sevgi acı çekmeyi bilen sevgidir, çünkü her adanmışlıkta acı çekmeye hazır bir bilinç yatkınlığı sözkonusudur.
Sevmek ve adanmak, gerçek anlamda kendini sevgiyle
adamak yalnızca üst düzeyde bilinç etkinliğine ulaşmış kişilerin
işidir.
Çözüm ölümse doğru yolda değiliz demektir. Doğru yol yaşama, güneşe götüren yoldur..

Albert Camus

O hep doğru yapan ama yanlışlar toplayan bir kısmetsiz sayar kendini. ../hem kendiyle onur duyar hem de bozuk bir dünyadaki iğretiliği­ne yanar. Bilmez ki dünyadaki tüm bozukluklar onun ve ben­zerlerinin yönelimlerinden gelmektedir..
Sonsuza kadar korkuyla yaşamak olası mıdır?
Gerçekte ne bütün tek başına parçaları açıklayabilir ne de parçalar tek başlarına ya da hep birlikte bizi bütüne götürebilirler.
Dostoyevski haklıdır, insan güzelsiz yaşayamaz, yapamaz bunu. İnsanın güzel ‘siz yaşamaya alıştığı yerde yaşam iyiden iyi ye sorunlu duruma gelmiş demektir.
İnsanoğlu gelişim çizgisi boyunca kendine üç temel amaç belirlemiştir. Bu amaçlar doğruyla, güzelle ve iyiyle ilgilidir. Doğrunun, güzelin ve iyinin bir düşünsel araştırmada ayrı ayrı alanlar oluşturmaları hatta onların bir takım altbölümlere ayrılmaları doğaldır. Ancak bu alanlar yaşamda birbirlerini tümleyen atanlardır, hep birlikte bir bütün oluştururlar ve hep birlikte insan yaşamının özelliklerini ortaya koyarlar.
Bugünün insanı yaşamı üretmeye değil tüketmeye uygundur.
Yaşam gittikçe karmaşıklaştı, gittikçe karmaşıklaşıyor ve gittikçe karmaşıklaşacak.
intihar ölümü seçme olmaktan çok yaşamla hesaplaşmadır. Kimse ölümün güzelliği adına. eşsizliği adına intiharı seçmiş değildir. Yokluğun güzelliği diye bir şey yoktur. varlığın güçlüğü yokluğu kendiliğinden düşündürebilir. Kaldı ki insan intiharda kupkuru bir dünyadan değil de bir hazlar ortamından ayrılmayı göze almaktadır. intihar bir kaçıştır, özellikle bir kendinden kaçıştır. Onu en iyi becerebilenler bırakıp kaçınayı iyi bilenler olacaktır.
Yaşam güçtür, ölüm onu daha da güçleştirir.
Her yetkin bilinç kendinde bütün bir tarihin genel görünümünü ya da şemasını barındırır. daha doğrusu içiçe ikitarihi barındırır: hem insanlığın genel tarihini barındırır hem kendi kişisel tarihini barındırır.
Bir şeyleri ölesiye sevmeyi bilmiyorsak dünyayla ilişkimiz cılız, dünyayla ve kendimizle ilgili bilgilerimiz pek sıradan olacaktır.
Birini ya da bir şeyi seviyorsak gerektiği için değil sevdiğimiz için seviyoruzdur. Sevgi kavramı gerekliliklerin dışında bir kavramdır.
Sevgi sözcüğü gelişigüzel kullanıla kullanıla kirlendiyse. sevgi ‘ kavramı da kirlendi mi? Hayır. kirlenmedi. çünkü kavramlar kirlenmezler, dönüşürler, bölünürler. silinirler ama kirlenmezler. Kavramlar bize bir kirliliği anlatabilirler ama kirlenmezler.
Evet, ben tek başımaydım
Onlarsa çok yalnızdılar!
Sevgi ; ha deyince oldurulan bir şey değil, olan bir şeydir; varsa vardır, yoksa yoktur. Birini ya da bir şeyi seviyorsak gerektiği için değil sevdiğimiz için seviyoruzdur. ‘Sevgi’ kavramı gerekliliklerin dışında bir kavramdır.

Sevmek bir bağlanma biçimidir, bir dünyaya yerleşme biçimidir, bize uygun olanı saptayarak onunla dünyayı yeniden kurma biçimidir

Bilinç kendini iki yokluk arasında kurar. İnsan olmak bir
yokluktan bir başka yokluğa gitmektir ya da daha doğrusu
gidiyor olmaktır, gider durumda olmaktır. Ölüm yokluktan
başka bir şey olmadığına göre iki ölüm arasında varolmak
da diyebiliriz buna. İnsan bir yokluktan çıkar gelir ama bilinç
bir yokluktan doğmaz, o dünyadan, tarihsel dünyadan,
bir bakıma tarihin kendisinden doğar. İnsanlık tarihtir, birey
olmak insanlıkta olmaktır. Bilinç doğrudan doğruya doğal insani
bir ortamda oluşur, daha geniş çerçevede bir tarihte
varlığına ve anlamına kavuşur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir