Marcel Proust kitaplarından Okuma Günleri kitap alıntıları sizlerle…
Okuma Günleri Kitap Alıntıları
Bir okuma disiplini yaratmak, sadece teşvik edici bir şeye fazlasıyla rol yüklemektir. Okuma tinsel hayatın eşiğidir, oradaki yolu bize gösterebilir, yolu oluşturmaz.
Başkaları için konuşuruz ama kendimiz için susarız. Bu yüzden, sessizlik, konuşmadan farklı olarak, eksiklerimizin, yapmacık davranışlarımızın izini taşımaz.
Bütün iyi kitapları okumak, bu kitapların yazarı olmuş geçmiş yüzyılların en değerli insanlarıyla konuşmak gibidir.”
hiçbir şey zamanında bir ölümden daha değerli değildir.
Şu dünyada soluk alan, yürüyen yaratıklar arasında insandan daha acınacak bir yaratık yok.
Yeni doğana merhamet edin, çünkü sayısız kötülükle karşılaşacaktır.
Romanlarda, yazarın bize acı çektirme niyeti öylesine belirgindir ki, kendi kendimizi dizginlemek zorunda kalırız.
Okuma, onun için eğlencelerin en soylusundan, özellikle en soylulaştırıcısından başka şey değildir,
çünkü sadece okuma ve bilme yoluyla zihin “en görgülü hali”ne kavuşur.
En azından kitaplar söz konusu olduğunda dostlarımızı genellikle üzülerek terk ederiz.
Ve onları bir kere terk ettiğimizde, “Bizim hakkımızda ne düşündüler?”, “Densizlik etmedik ya?”, “Bizden hoşlandılar mı?” türünden dostluğu bozan bu düşüncelerden hiçbiri olmadığı gibi, başka biri yüzünden unutulmuş olma korkusu da yoktur.
Kitaplarda sahte sevimlilik yoktur.
Geceyi bu dostlarla geçiriyorsak, bu, gerçekten istediğimiz içindir.
Geceyi bu dostlarla geçiriyorsak, bu, gerçekten istediğimiz içindir.
Bazıları daha fazla beklemeden, masaya, kendi yerlerine önceden otururdu.
Bu bir felaketti, çünkü bu davranış sonradan gelenlere çoktan öğle olduğunu düşündürtecek ve ailemi, “Hadi, kapa kitabını, yemek yiyeceğiz,” gibi öldürücü sözleri söylemeye yöneltecek kötü bir örnekti.
Bu bir felaketti, çünkü bu davranış sonradan gelenlere çoktan öğle olduğunu düşündürtecek ve ailemi, “Hadi, kapa kitabını, yemek yiyeceğiz,” gibi öldürücü sözleri söylemeye yöneltecek kötü bir örnekti.
akşam yemeği için içeri girmemiz gerekir, oysa bizim aklımız fikrimiz yemeğin hemen ardından çıkıp kitabın yarım kalan bölümünü bitirmektedir.
“Bütün iyi kitapları okumak, bu kitapların yazarı olmuş geçmiş yüzyılların en değerli insanlarıyla konuşmak gibidir.”
çünkü bizler başkaları için konuşup, kendimiz için susarız.
Kitaplarda yapmacık sevecenlik yoktur. Bu arkadaşlarla vakit geçiriyorsak gerçekten istediğimiz içindir.
Yaşanmadan geçip gittiğini düşündüğümüz çocukluk yıllarımızda, sevdiğimiz bir kitapla geçirdiğimiz zamanlar kadar dolu dolu yaşanmış başka bir gün belki de yoktur.
“Başkaları için konuşur, kendimiz için susarız. Bu yüzden sessizlik, sözden farklı olarak, kusurlarımızın, yapmacık davranışlarımızın izini taşımaz. Saftır, gerçekten bir atmosferdir.
Belki de okumanın bende çağrıştırdığı anılar,okurda da benzer hisler uyandıracaktır.Şu anda okurların kendi içlerinde takibini yapmalarına yetecek bir çabayla sunduğum bazı düşünceler belki de bir etki uyandıracak ve yazdıklarım onları yavaş yavaş tüm bu çiçekli,dolambaçlı yollarda oyalayarak özünde ‘okuma’ diye adlandırılan psikolojik eylemi zihinlerinde yeniden yaratmalarına yardımcı olacaktır…
Hiç kuşkusuz, dostluk, bireyler arasındaki dostluk hava cıvadır ve okuma bir dostluk biçimidir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Okumak, özellikle çevremizde tanıma fırsatına sahip olabileceğimiz insanlardan çok daha bilge ve çok daha ilginç insanlarla yapılan bir konuşmadır.
Kitaplarda yapmacık sevecenlik yoktur. Bu arkadaşlarla vakit geçiriyorsak bu, gerçekten istediğimiz içindir . En azından kitapları genellikle üzerek terk ederiz ve bunu yaptığımızda arkadaşlığı bozan şu düşüncelerden hiçbiri olmaz : Bizi hiç düşündüler mi, Bir nezaketsizlik ettik mi , Bizden hoşlandılar mı Bir başkası tarafından unutulmuş olma korkusunu da eklemeliyiz tabii…
Depresyon gibi bazı patolojik durumlarda okuma bir çeşit iyileştirici disipline dönüşebilir, tekrar eden teşviklerle manevi hayattaki tembel bir zihni daimi şekilde yeniden göreve getirmekle yükümlü olabilir. Bu durumda kitapların, belli sinir hastalıkları karşısında zihnin nezdinde oynadığı rol, bir psikoterapistinkini andırmaktadır.
Kitap sevmenin zekâya koşut geliştiği anlaşılıyor, onun biraz altında ama aynı sap üzerindedir, tıpkı her tutkunun nesnesini çevreleyen bir tercihle birlikte gelmesi, onunla bir bağlantısı olması ve o olmadığında hâlâ ondan söz etmesi gibi.
Okumanın işlevinin sınırları özel niteliklerinin doğasından gelir. Ve bu özel niteliklerin nelerden oluştuğunu yine çocukluk okumalarına başvurarak anlarız.
Bu kitaba eklediğim notlarla göstermeye çalıştım ki, okuma insanların en bilgesiyle bile olsa, bir konuşmaya indirgenemez; bir kitapla bir dost arasındaki asıl farklılık, bilgeliklerinin büyüklüğündeki farklılık değil, onlarla iletişim kurma biçimidir; okuma, konuşmanın tersine, yalnızlığımızı sürdürürken, yani yalnızken sahip olunan ve konuşunca çabucak dağılan entelektüel güçten yararlanmaya devam ederek, esinlere açık olmaya ve zekanın kendi kendisi üzerindeki çalışmasını bütünüyle verimli kılmaya devam ederek, her birimizin önceden iletilmiş bir başka düşünceyi edinmesidir.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bütün iyi kitapları okumak, bu kitapların yazarı olmuş gerçek yüzyılların en değerli insanlarıyla konuşmak gibidir.
Çünkü başkaları için konuşuruz ama kendimiz için susarız.
Hiç kuşkusuz, dostluk, bireyler arasındaki dostluk hava cıvadır ve okuma bir dostluk biçimidir. Ama en azından dostluğun samimi bir biçimidir ve bir ölüye, olmayan birine yönelik olması ona çıkarsız, neredeyse dokunaklı bir hava verir.
Bizi okurken gören ebeveynlerimiz heyecanımız karşısında gülümser bir hava takındığında, yapmacık bir ilgisizlik ya da sahte bir sıkıntıyla kitabı kaparken, yaşayan insanlardan daha fazla özen ve şefkat gösterdiğimiz, onlar için soluk
soluğa kaldığımız bu varlıkları bir daha görememenin, haklarında hiçbir şey bilememenin içimizi parçaladığını itiraf edemeyiz
soluğa kaldığımız bu varlıkları bir daha görememenin, haklarında hiçbir şey bilememenin içimizi parçaladığını itiraf edemeyiz
Sözden daha katışıksız olan sessizliktir. Başkaları için konuşuruz ama kendimiz için susarız..
Okuma tinsel hayatın eşiğidir, oradaki yolu bize gösterebilir, yolu oluşturmaz.
Gülmek, doğası gereği acımasız değildir; insanı hayvandan ayırt eder, ve o, Yunan şair Homeros’un Odysseia’sında görüldüğü gibi, ebediyetin boş zamanları boyunca Olimposluluklarına yakışır biçimde ağız dolusu gülen çok kutlu ve ölümsüz tanrılara vergidir.
Dostluk hava cıvadır ve okuma bir dostluk biçimidir..
“Zihnin ‘adabını’ sadece okuma ve bilgi kazandırır.”
Zihnin ‘adabını’ sadece okuma ve bilgi
kazandırır.
kazandırır.
Ruhsal çöküntünün bazı halleri vardır ki
okuma, yinelenen teşviklerle, tembel bir
zihni durmadan zihinsel yaşama yeniden
sokmakla görevli bir tür şifalı disiplin haline
gelebilir. O zaman kitaplar bu hal içindeki
kişi için psikoterapistin bazı sinir
hastalıkları için oynadığı role benzer bir rol
oynarlar.
okuma, yinelenen teşviklerle, tembel bir
zihni durmadan zihinsel yaşama yeniden
sokmakla görevli bir tür şifalı disiplin haline
gelebilir. O zaman kitaplar bu hal içindeki
kişi için psikoterapistin bazı sinir
hastalıkları için oynadığı role benzer bir rol
oynarlar.
Vitoe nomen quidem est vita, opus autem mors
( hayata hayat denilir, oysa o ölümün ta kendisidir. )
Tüm iyi kitapların okunması, geçmiş
yüzyıllarda bunları yazmış olan en saygın
ve ilginç kişilerle yapılan bir sohbet gibidir.
yüzyıllarda bunları yazmış olan en saygın
ve ilginç kişilerle yapılan bir sohbet gibidir.
| Descartes
Okuma esnasında, sağlıklı bir bünyenin
derinliklerinden neşeyle kanatlanan bin bir
türlü şairane duyum ve kendini iyi hissetme
hali okurun gündüz düşlerinin etrafında bal
gibi tatlı ve altın rengi bir haz yaratır.
derinliklerinden neşeyle kanatlanan bin bir
türlü şairane duyum ve kendini iyi hissetme
hali okurun gündüz düşlerinin etrafında bal
gibi tatlı ve altın rengi bir haz yaratır.
Duyarlığımızın ve zekâmızın gücünü ancak kendi içimizde, ruhsal yaşamımızın derinliklerinde geliştirebiliriz.
Başkaları için konuşuruz ama kendimiz için susarız.
Kitaplarda sahte sevimlilik yoktur. Geceyi bu dostlarla geçiriyorsak, bu, gerçekten istediğimiz içindir.
Çünkü bizler, başkaları için konuşup kendimiz için susarız. Ayrıca sessizlik, konuşmanın aksine kusurlarımızın ve yapmacıklığımızın izlerini taşımaz.
İnsan, başka şey düşünen kimselerin uzak bakışlarını görünce diğer mesafelerle bunu karıştırmanın imkansız olduğunu anlar.
Saat ile yanan ateşin sözleri de insanlarınki gibi nazik ama anlamdan yoksundu ve duyduklarınız bir kitapta okuduğunuz kelimelerin yerini tutmuyordu.
Zihnin adabını sadece okuma ve bilgi kazandırır. Duyarlığımızın ve zekâmızın gücünü ancak, kendi içimizde, ruhsal yaşamımızın derinliklerinde geliştirebiliriz. Ama zihin, okumayı teşkil eden başka zihinlerle bu temas içinde şekillenir .
Okumada, dostluk aniden ilk saflığına götürülür. Kitaplarla nezaket olmaz. Akşamı bu dostlarla geçiriyorsak, bunu gerçekten arzu ettiğimiz içindir. En azından onlardan ancak üzüntüyle ayrılırız. Ve onları terk ettiğimiz zaman, dostluğu bozan Bizim hakkımızda ne düşündüler acaba? , Düşüncesizlik etmedik ya? , Bizden hoşlandılar mı? gibi düşüncelerden hiçbiri olmadığı gibi bir başkası için unutulma korkusu da yoktur.
Schopenhauer, ardından hemen bir sürü alıntıyla desteklemeksizin, asla bir görüş ileri sürmez, ama anılan metinlerin onun için sadece birer örnek, kendi düşüncesinin izlerini keşfetmeyi sevdiği, ama onu kesinlikle esinlendirmemiş, girizgâh babında bilinçdışı anıştırmalar oldukları hissedilir.
Okuma bizi zihnin şahsi yaşamına uyandırmak yerine onun yerini almaya yöneldiği zaman ve hakikat artık bize ancak düşüncemizin içsel gelişimi ve kalbimizin gayreti yoluyla gerçekleştirebileceğimiz bir ideal olarak değil de başkaları tarafından hazırlanmış bal gibi, kitapların sayfaları arasına konmuş maddi bir şey olarak göründüğü zaman tehlikeli hale gelir.
Sohbetin tersine okuma, her birimiz için yalnız kalmayı sürdürürken başka bir düşüncenin iletilmesini kabul buyurmaktan ibarettir, yani bu esnada yalnızken sahip olduğumuz, ama sohbetin hemen dağıttığı zihinsel gücü kullanmayı sürdürür, bir yandan da esinlere açık olmaya, zihnin kendi üzerindeki verimli çalışmasını sürdürmeye devam ederiz.
Çok iyi bildiği şeyler olan romanlar ve dizeler konusunda, bir kadın tevazusuyla, hep daha uzman olanların görüşlerine güvenirdi. Bu konuların, tek bir kişinin beğenisinin hakikati tespit etmeye yetmeyeceği geçici heveslerin kararsız alanı olduğunu düşünürdü.
Benim için geriye kalansa bitmek bilmeyen esrarlı hüzünlerdir. Bugün bile saatlerce, sakin sakin ölümü düşünebilirim.
Duyduğunuz her gürültü, sadece yerini doldurduğu sessizliği ortaya çıkarır.
Kavrayabildiğim düşüncelere dair hiçbir ize rastlamadığım bu yerlerde hayal gücüm, ben olmayanın içine dalarak yücelir.
Kitaplarda sahte sevimlilik yoktur. Geceyi bu dostlarla geçiriyorsak, bu, gerçekten istediğimiz içindir.
Kitaplarda yapmacık sevecenlik yoktur. Bu arkadaşlarla vakit geçiriyorsak bu, gerçekten istediğimiz içindir.
Yeryüzünde yaşayan canlılar arasında en acınacak olanı insandır.
Kitap zevkinin zekayla paralel gittiği, onun yalnızca biraz altında olduğu ama aynı kökten geldiği anlaşılıyor.
“Okumalar, bizde onları yaptığımız yerlerin ve günlerin imgelerini bırakır. Ben bu imgelerin büyüsünden kaçamadım ve okuma hakkında konuşmak isteyip kitaplar dışında her şeyden söz ettim, çünkü okurken benimle konuşanlar kitaplar değildi.”
Bazen yemekten sonra evdeki yatağımda geçirdiğim akşamların son saatleri, okumalarıma sığınak oluyordu. Tabii bu yalnızca son bölümlerine geldiğim kitabımı bitirmeme az kalan günler için geçerliydi. Böyle durumlarda, uykusuz kaldığım keşfedilirse karşı karşıya kalacağım cezalandırma riskini göze alıyordum. Kitabı bitirmek bazen tüm gece sürebiliyordu ve annemle babam yattığında mumu tekrar yakıyordum.
( ) ruhsal çöküntünün bazı halleri, deyim yerindeyse bazı patolojik halleri vardır ki okuma, yinelenen teşviklerle, tembel bir zihni durmadan zihinsel yaşama yeniden sokmakla görevli bir tür şifalı disiplin haline gelebilir
“Okuma bizim için, sihirli anahtarları bize kendi derinliklerimizde, içlerine giremeyeceğimiz konutların kapısını açan bir kışkırtıcı olduğu sürece, hayatımızdaki rolü de esenlik getiricidir.”
Çünkü diğerleri için konuşur ama kendimiz için susarız.
Bundan ötürü sükût, sözün aksine, kusurlarımızın ve yapmacık davranışlarımızın izini taşımaz. O saftır, o gerçekten de bir ortamdır.
Bundan ötürü sükût, sözün aksine, kusurlarımızın ve yapmacık davranışlarımızın izini taşımaz. O saftır, o gerçekten de bir ortamdır.
Tembel zihin, saf bir yalnızlıktan hiçbir şey çekip çıkaramaz.
Görüşmenin aksine okuma, her birimiz için yalnız başımıza kalmayı sürdürürken başka bir fikri iletmekten ibarettir ve bu da demektir ki, yalnızken sahip olduğumuz ancak konuşmanın hemen dağıttığı gücü kullanmayı sürdürür, bir yandan da ilhamlara açık olmaya ve aklın kendi üzerindeki verimli çalışmasını tam olarak sürdürmeye devam ederiz.
Çünkü denir ki: Gerçeği aramak, başkasının kitapları ile edilgen bir okuyucu tarafından asla gerçekleştirilemeyen bir idealdir.
Şu dünyada soluk alan, yürüyen yaratıklar arasında insandan daha acınacak bir yaratık yok.
Yeni doğana merhamet edin, çünkü sayısız kötülükle karşılaşacaktır.
“Vefasız, seni sevdim, ne yapmazdım ki hele bir de sağdık olsaydın.”
Sülalesinde haçlı seferlerine katılmış biri var diye biriyle dostluk etmekten hoşlanmak kendini beğenmişliktir, zekânın bununla hiç ilgisi yoktur.
Fontanes şöyle der:
Onların sözüne bakılırsa zaman kaybediyorum ben,
Bir tek onlardır yüzyılın yüzakı
Onların sözüne bakılırsa zaman kaybediyorum ben,
Bir tek onlardır yüzyılın yüzakı
kitap okurken kendinden biraz uzaklaşmak, seyahat etmek her zaman hoşa gider.
Okumuşlar, her şeye karşın, nitelikli zekâlar olmayı sürdürür ve bazı kitapları, edebiyat biliminin bazı özelliklerini bilmemek, bir dehada bile entelektüel eksiklik işareti olarak kalacaktır. Düşünce düzeyinde bile seçkinlik ve soyluluk, bir tür görenek masonluğundan ve geleneklerin mirasından oluşur.
Duyarlığımızın ve zekâmızın gücünü ancak kendi içimizde, ruhsal yaşamımızın derinliklerinde geliştirebiliriz.