Cemal Nar kitaplarından Okuduğun Kadarsın kitap alıntıları sizlerle…
Okuduğun Kadarsın Kitap Alıntıları
Füsun akatlı bir yazısında şöyle der;
Bir tek türlü okumayı bilenler,
okunacak yazı sayısınca okuma türü olduğunu bilmeyenler,
okumayı bilmiyorlar demektir.
Okumak, keşfetmek, bilmek, aydınlanmak, huzur bulmak, inşa etmek, mutlu olmak, zevklenmektir.
Hatta eğlenmektir, neşelenmektir, iyi vakit geçirmek, kaliteli hayat sürmek, ömrü değerlendirmek ve bereketlendirmektir. insan bunlar için okur ama yetmez. Başka nedenleri de vardır kuşkusuz.
Burada kısaca şunu söyleyelim ki okumak, öncelikle Kendi adından sonra da bütün insanlık ve varlık hesabına öğrenmek ve yararlanmak içindir. Bu yararlanmanın boyutları ise çok derin ve geniştir.
Cemil Meriç şu sözlerine ne kadarda haklıdır; Okuma içimizdeki meçhul alemin kapılarını açan bir anahtar.
Peki ama o meçhul alemin tekkevvününde payı yok mu okumanın? İç dünyamızın sınırlarını genişleten kitap değil mi?
Hayat böyledir işte, her zaman az ya da çok, oluklar çift olmuştur. Birinden nur akar, birinden kir.
İnsanın üstünlüğünün başta gelen sırlarından olan aklın ve ruhun en önemli gıdası, insana özel bir nimet sayılan okumak değil midir?
Dünyayı istiyorsak ilme sarılmalıyız; ahireti istiyorsak yine ilme sarılmalıyız; hem dünyayı hem de ahireti istiyorsak yine ilme sarılmalıyız.
İlmine hükmettiren insana fart-ı cehlidir
Ehl-i irfan cehlini alim olunca anlıyor.
.
.
#İbnuleminMahmudKemalİnal
Okumak, her durakta yeni bir şeyler bulmaktır.
İnsan kendini ve evreni tanımak için okumalı önce.
Yeryüzünde ve gökyüzünde saygı görmek istiyorsak, önce biz kendimize saygılı olmalı ve özümüze dönmeliyiz. Özümüze, yani imanımıza, Müslümanlığımıza
Gençler! Gayret edin, çalışın. Sakın tembel olmayın. Tembellik, maskaralıktır. İnsan için yüz karasıdır. Tembeller her zaman aslan artığından geçinmeye mahkum olmuş çakal tabiatlılardır.
Gençler! Gayret edin, çalışın. Sakın tembel olmayın. Tembellik, maskaralıktır. İnsan için yüz karasıdır. Tembeller her zaman aslan artığından geçinmeye mahkûm olmuş çakal tabiatlılardır. Her zaman aşağılanırlar. Çünkü kendileri tembellikleriyle kendilerini alçaltmış ve aşağılamışlardır. Başkası niye yapmasın ki!
Sürekli yeni mekânlarda yeni simalarla karşılaşıp dinimizi, kültürümüzü, dava ve heyecanımızı tebliğ sancısıyla kıvrandığımız şu günlerde, kardeşlerime hatırlatmak istediğim şey, başarımız için, aktüaliteyi de içine alan bir genel kültür, kendi branşımızda yetkin bir bilgi ve bildiklerimizi rahatlıkla anlatabileceğimiz bir usul ve üslup güzelliği gereğidir.
gönüller bilgi ile ve ikna edici tatlı bir dille fethedilir. Bilen insanlara güven duyarız, teslim oluruz, sever ve sayarız.
Okuyan kişiler çok okumanın beraberinde getirdiği zengin kelime dağarcığına sahip oldukları için zengin düşünür ve düşündüklerini rahat ifade ederler. Hikmetli ve etkileyici konuşarak hitap ettikleri kişilerde sevgi ve saygı hissi uyandırırlar.
Okumak aynı zamanda büyük bir mutluluktur da. İyi niyetle okuyan bu mutlu ve huzurlu insanlar, düşünce ufuklarını genişleterek yeni bilgi alanlarına at koştururlar. Araştırma ve inceleme emek ve yöntemlerine göre geniş bir bilgiyi kazandırabilirler kendilerine ve toplumlarına.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v), İki günü eşit olan aldanmıştır diye buyurur.
Bizim kültürümüz okumanın gayesini kendini bilmek olarak yorumlar. O da Rabb’ini bilmek için dir. Kendini bilen, Rabb’ini bilir denilmiştir ki bu büyük bir başarıdır.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Necip Fazıl,
Ey gönül, madenin ne kadar yufka
Yeter ağlamana bir kuş ötüşü der.
İlmine hükmettiren insana fart-ı cehlidir.
Ehl-i irfan cehlini âlim olunca anlıyor.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bilgi en büyük güçtür. Mesleğinde bilgili, branşında ehil ve otoriter, kendine güvenen, davranışlarında dürüst, ciddi ve vakur olanlar daima başarılı ve mutlu olmuşlar ve çalıştıkları her yerde saygı ve sevgi görüp işlerinde iyi sonuçlar almışlardır.
Bir ülkede üst düzey bürokratlara bilgi bakımından cahil demek abestir. Ama o bilgiyi bilince dönüştürememişlerse, siz söyleyin, onlara ne diyeceğiz?
Vefa Taşdelen der ki: Bu algılama biçiminde okuma; insanı, iyi insan, olgun insan (insan-ı kâmil) olma yolunda arıtan, incelten ve işleyen bir etkinlik olarak ortaya çıkar. Okumanın yalnız bir kitabın sözcükleri, cümleleri üzerinde ilerleme olmayıp, olgunlaşmaya doğru giden içsel bir süreç olduğu da bir gerçektir. Ahlâk ve kişilik olarak olgunlaşmaktır bu. Eğer bu olgunlaşma sağlanamamışsa, okumanın ruhu, özü gerçekleşmemiş demektir. Böyle bir durumda şu yargılayan ifade ortaya çıkar: ‘Bir de okumuş adam!’
Az okuyan ham insanlar, eleştiriye dayanamazlar. Bunu kendilerine yapılmış bir hakaret sayarak intikam peşine düşerler. Buna fırsat vermemek için üsluba dikkat etmek gerekir.
Bir şeyi yapmak için bilmek gerek. Ahlâklı olabilmek için de önce ahlâkı ve nasıl ahlâklı olunabileceğini bilmek gerek herhalde. Bir insanı, bir faziletli işi sevmek ve içtenlikle yapmak için de önce tanımak, bilmek gerek. İnsan ancak bilebildiği oranda sever.
Kitapta yazılan Müslümanlık, hayatta yaşanan Müslümanlık olmalıdır. Biz de dinimizi önce okuyarak öğrenmeli, sonra da ihlâs ve içtenlikle yaşamalıyız.
Yusuf İslâm ve benzeri bazı Batılı mühtediler, yüzümüze tokat gibi inen şu sözü söylemişlerdir: İyi ki biz İslâm’ı kitaplardan okuyarak öğrendik ve sevdik, öyle müslüman olduk. Yoksa önce müslümanları görseydik, işimiz tehlikede idi.
Ne irfandır veren ahlaka yükseklik, ne vicdandır,
Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.
Yüreklerden çekilmiş farz edin havfı Yezdan’ın,
Ne irfanın kalır tesiri o zaman, ne vicdanın.
Yeri gelmişken söyleyelim, ilk emri Oku! (Alak 96/1) olan ve böylesine ilme teşvik eden bir dine inanan bizlerin okumaktan uzak durmasını anlamak gerçekten zor.
Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?
✓ Zümer Suresi, Ayet 9
İlmine hükmettiren insana fart-ı cehlidir
Ehl-i irfan cehlini âlim olunca anlıyor
(Fart-ı cehl: Aşırı cehalet, son derece bilgisizlik.)
꧁İbnülemin Mahmud Kemal İnal꧂
Özellikle akademisyenler arasında yaygın bir illettir bu hastalık. İçlerinden öyle hastalar vardır ki nerdeyse her söze biz akademisyenler diyerek başlar ve akademisyen olmayanlara -ağızlarıyla kuş tutsalar- pâye vermezler. Ama öyle alaylılar da vardır ki icabında onları kuş gibi avlar ve ceplerinde taşırlar ama bunu asla hissettirmezler ve bununla övünüp kibirlenmezler.
Zamanımızda öyle insanlar vardır ki belki birazcık bir şeyler bilirler. Ama bu bildikleri bir ise, sanki binmiş gibi övünmekle kalmayıp bununla üstünlük ve baş olma davasına yeltenirler. Her mesleğin istismarcısı olur. Bunlar da âlimlerin istismarcısıdırlar.
Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde, Kim, ben âlimim derse o cahildir buyurur
Kulları arasında Allah’a karşı en saygılı olanlar, âlimlerdir.
(Fâtır Suresi, Ayet 28)
(Füsun) Akatlı diyor ki: Okumak iyisinden bir emek ister. Bir kitaptan sağlanacak yarar, edinilecek tat bu emekle orantılıdır. Okuduğu kitap üstünde emeğini yoğunlaştırabilen kişi, bir okuma ahlâkı kazanmış demektir. Bu ahlâkın başlangıcı sabır olmalıdır. Çoğu okur, başladığı bir yazıyı, bir paragraf bile götüremeden pes eder. Nice roman üç beş sayfa okunup bir kenara atılıvermiştir. Hadi bitirildi diyelim, yazının yahut kitabın ardından kendini ‘bomboş’ hisseden okurların sayısı az değildir. Sözcükler, cümleler üzerinde yoğunlaşıp ‘farklı okuma’ yeteneğini işletemediğinden, bu ahlâkı kazanamadığından, okuduklarıyla bir türlü barışamaz bu tür okuyucular. Okumak, her durakta yeni bir şeyler bulmaktır. Bir arama bulma serüvenine dönüşürse okumak, işte o zaman okuyabiliyorsunuz demektir. ‘Okuyabilen’ biri ’empati’ yeteneğini geliştirmiş demektir. Kitabın ya da metnin içinde, onun yazarıyla konuşmak anlamına gelir bu. Ona sorular sormak, onunla tartışmak ve belki, onun söyledikleriyle yetinmemek.
Bir zamanlar okumaktan sıkıldığınız bir kitabı, sonraları beğenerek okuduğunuz oldu mu hiç?
her okunan herkese aynı şeyleri söylemez.
Evet, men lem yezük, bilmez yazuk.
Kitapsız, bilgisiz, kültürsüz ve sanatsız bir hayat, burnumuzun ucunu göremediğimiz zifiri karanlıkta, dağlarını, yamaçlarını, uçurumlarını, vadilerini, bataklık ve sularını, içinde yaşayan canlı türlerini bilmediğimiz zor bir coğrafyada yol almaya benzer.
Cemil Meriç, şu sözlerinde ne kadar da haklıdır: Okuma, içimizdeki meçhul âlemin kapılarını açan bir anahtar. Peki ama, o meçhul âlemin tekevvününde payı yok mu okumanın? İç dünyamızın sınırlarını genişleten kitap değil mi?
Okumak sadece karın doyurmak için değildir, kalp ve kafa doyurmak için de gerekli.
okumak üç türlüdür:
1. Kitaplardan, yazılardan,
2. Dış dünyadan (afâktan),
3. İç dünyadan (enfüsten), yani kalpten.
OKUMAK HARİKALAR YAŞAMAKTIR
Okumazsan, ne kendini ne de hayatı anlamış, kaba saba, duyguları yontulmamış, estetik değer ve güzelliklerden, dolayısıyla bu zevklerin verebileceği mutluluklardan mahrum, acınası bir varlık olarak kalırsın.
Okuduğun Kadarsın.
Yani okuduğun kadar değer kazanır, yükselir ve yücelirsin. Ya da okumadığın kadar kaybeder ve düşersin.
Bir okul yapmak bin cezaevi kapatmaktır.
”Napolyon Bir savaşı kazanmak için üç şeye ihtiyaç vardır: Para, para, para’ dermiş . Ben de bugün bizim adam olmamız için üç şeye ihtiyaç vardır diyorum : Okumak , okumak , okumak. ”
Yusuf İslam ve bazı batılı Batılı mühtediler, yüzümüze tokat gibi inen şu sözü söylemişlerdir : ”İyi ki biz İslamı kitaplardan okuyarak öğrendik ve sevdik , öyle Müslüman olduk. Yoksa önce Müslümanları görseydik, işimiz tehlikede idi. ”
Dünyayı istiyorsak ilme sarılmalıyız; ahireti istiyorsak yine ilme sarılmalıyız; hem dünyayı hem ahireti istiyorsak yine ilme sarılmalıyız.
her yeri kütüphaneye çevirme,
Sevgli peygamberimiz (s.a.v),
İki günü eşit olan aldanmıştır. Diye buyurur.
cahilden dostun olacağına alimden düşmanın olsa daha iyidir
İlk emri Oku! (Alak 96/1) olan ve böylesine ilme teşvik eden bir dine inanan bizlerin okumaktan uzak durmasını anlamak gerçekten zor
Niçin okuruz?
Kafka, Bizi ısıran ve bizi sarsan kitapları okumalıyız. Okuduğumuz kitap kafamıza balyoz indirmiş gibi bizi uyandırmiyor ise, neden okuma zahmetine girelim ki? diyor.
Yavuz Bülent Bakiler bir gün Kahramanmaraş’ta konferans verirken bir hatırasını anlatmıştı. Kendisi o zaman Kültür Bakanlığı’nda müsteşar imiş. Hasta olmuş. Doktoru kendisine;
– Bir müddet okuma, yazma, dinlen, demiş. O zaman gülmüş doktoruna ve demiş ki:
– Doktor bey, bu gidişle siz beni Kültür bakanı
Yapacaksınız.
– Efendi, sizde Sahih-i Müslim var mı ?
Zarif bir zat olan kitapçının verdiği cevap, kitaba çok uygundur:
-Efendi, ben kırk yıldır bu çarşıdayım, şimdiye kadar sahih(doğru) Müslime (müslümana) rastlamadım.
– Hocam, bu kitapların hepsini okudunuz mu?
– Hayır!
– Ya niye aldınız?
– Arada bir de olsa gerek oluyorlar.
– Anlamadım!
– Mesela bir marangoz her zaman keser mi kullanır?
– Hayır. Gerektikçe kullanır.
– Aynen öyle, bazı kitaplar gerektikçe gerekli yerleri okumak içinidir.
Necip Fazıl,
Ey gönül madenin ne kadar yufka
Yeter ağlamana bir kuş ötüşü der
Bazıları zevk, lezzet ve şehvet ile mutluluğu birbirine karıştırırlar.
Bizim omzumuzdaki heybe iki gözlüdür. Gördüğümüz şeylerin iyisini ön tarafa koruz, kötülerini arkaya fırlatırız.
Bir ülkede üst düzey bürokratlara bilgi bakımından cahil demek abestir.
Ama o bilgiyi bilince dönüştürememişlerse, siz söyleyin, onlara ne diyeceğiz ?
Sorun cehalet değil, imansızlık ve ahlâksızlık sorunudur.
Az okuyan ham insanlar, eleştiriye dayanamazlar.
İyi ki biz İslâm’ı kitaplardan okuyarak öğrendik ve sevdik, öyle müslüman olduk. Yoksa önce müslümanları görseydik, işimiz tehlikede idi
İlim isteyenleri, cennet de ister
Görüldüğü gibi yeni yetişen nesillere istikamet küfür, marş marş denilmişti.
Gerçi insanın olduğu yerde sorun bitmez. Ama bunu asgariye indirecek çare dindir. Din, yani İslam.
Okuyan adam, akan sular gibidir, kokmaz.