İçeriğe geç

Öksüzlüğümüz Kitap Alıntıları – Kazuo Ishiguro

Kazuo Ishiguro kitaplarından Öksüzlüğümüz kitap alıntıları sizlerle…

Öksüzlüğümüz Kitap Alıntıları

Bence çocukların her şeyden biraz alarak yetişmeleri hiç fena olmazdı. O zaman birbirimize çok daha iyi davranırdık. Mesela şu savaş denen şey daha az olurdu. Eh, evet, kim bilir, belki bir gün tüm ihtilaflar bir son bulur ve bunu da büyük devlet adamları veya kiliseler veya teşkilatlar sayesinde değil, insanlar değiştiği için başarırız.
Belki hayatlarını böyle meselelerle sınırlandır-
maksızın yaşayıp giden kimi insanlar vardır. Fakat bizim
gibiler, bizim kaderimiz dünyanın karşısına öksüz olarak
çıkmak, yok olup gitmiş annelerimizin ve babalarımızın
gölgelerini senelerce kovalamaktır. Üstlendiğimiz vazifeyi
nihayete erdirmeye çalışmaktan başka çaresi yok bunun
ve oraya ulaşıncaya kadar da huzur bulamayacağız
Ve bir şey daha, hani biz çocukken dünya ne güzel
görünüyordu filan diyorduk ya. O da hayli büyük bir saç-
malık aslında. Büyüklerin bizi inandırdığı bir şey. İnsan
çocukluğu hakkında fazla da nostaljik olmamalı.
Akira, oynadığımız o oyunları hatırlıyor musun?
Bizim bahçede, tepenin üstünde? Hatırlıyor musun, Akira?
Evet. Ben hatırlıyor.
Ne güzel hatıralar onlar.
Evet. Çok güzel hatıralar.
Ne şahane günlerdi dedim. Tabii o zaman bilmi-
yorduk, bilmiyorduk nasıl şahane olduklarını. Çocukken
bilemiyor insan galiba.
Sonra ateş ansızın kesildi ve kısa bir sessizlikten sonra
duvarlardan tuhaf bir ses yükseldi. Vahşi bir hayvan sesi
gibi uzun, tizdi, ama sonunda tam bir feryada dönüştü.
Bunu çığlıklar ve hıçkırıklar takip etti ve sonra da yara-
lı bir adam bir şeyler söyleyerek bağırmaya başladı. Daha
önce çığlıklarını dinlediğim yaralı Japon askerinin sesine
çok benziyordu bu ses; yorgunluktan, bunun aynı adam
olduğuna hükmettim. Tam Akira’ya zavallının nasıl da
talihsiz olduğuna dair bir şey söylemek üzereydim ki ada-
mın Japonca değil Mandarin dilinde bağırdığını fark ettim.
Bu iki olayda iki farklı adam olduğunun ayırdına varmak
beni ürpertmişti. İçler acısı ağlayışları nasıl da birbirine
benziyor, umutsuz yakarışları yeniden çığlıklara dönü-
şüyordu ve o anda anladım ki her birimizin ölüme gittiği
yolda içinden geçeceğimiz şey buydu; bu korkunç sesler
tıpkı yeni doğan bebeklerin ağlaması gibi evrenseldi
Sanki ezelden beri öksüzüm
Herkes dostuna ihanet ediyor. Birine güveniyorsunuz,
bakıyorsunuz gangsterin birinin paralı adamı çıkıyor.Devletler de gangster
Burada, bir başka deyişle, medeni dün-
yanın tamamını yutmaya hazırlanan bir kasırganın tam
göbeğinde, rezil kepaze bir inkar hali vardı. Bu durum,
artık kendi aleyhine işleyen ve tadı kaçmış bir mesuliyet
inkarıydı ve sık sık karşılaştığım gibi, kendini züppece bir
savunma şeklinde gösteriyordu. Ve işte şimdi, Şanghay’ın
sözde seçkinleri, kanalın karşısındaki Çinli komşularının
ıstırabına aşağılamayla yaklaşıyorlardı
Biz çocuklar, dedi, çıtaları bir arada tutan sicim gibiyiz. ( ) Çoğu zaman anlamayı beceremiyorduk, ama sadece bir aileyi değil, tüm dünyayı bir arada tutan şey çocuklardı. Eğer biz üzerimize düşeni yapmazsak, çıtalar birbirinden ayrılarak düşer, yerlere dağılırdı.
Sonra yerinden doğruldu ve o sırada pencerenin bir
kısmını örten çıtalı jaluziyi gösterdi. Biz çocuklar, dedi,
çıtaları birarada tutan sicim gibiyiz. Bir zamanlar bir Ja-
pon rahipten duymuştu bunu. Çoğu zaman anlamayı be-
ceremiyorduk, ama sadece bir aileyi değil, tüm dünyayı
birarada tutan şey çocuklardı. Eğer biz üzerimize düşeni
yapmazsak, çıtalar birbirinden ayrılarak düşer, yerlere da-
ğılırdı
Herkes ne kadar sıkıcı bu gece, değil mi Banks? Sence onların yaşına geldiğimizde bizde öyle mi olacağız ?
bütün bu insanlar var ya Sorsan hepsi belli prensipleri olduğunu söyleyeceklerdir. Ama büyüdükçe çok azının gerçekten prensip sahibi olduğunu anlayacaksın.
Ama işte nihayetinde diye devam etti, bu şehir sizi mağlup ediyor.
Üzgündüm. Ama artık değilim. Hayatta ileriye bakmalı insan.
Tam Akira’ ya zavallının nasıl da talihsiz olduğuna dair bir şey söylemek üzereydim ki adamın Japonca değil Mandarin dilinde bağırdığını fark ettim. Bu iki olayda iki farklı adam olduğunun ayırdına varmak beni ürpertmişti. İçler acısı ağlayışları nasıl da birbirine benziyor, umutsuz yakarışları yeniden çığlıklara dönüşüyordu ve o anda anladım ki her birimizin ölüme gittiği yolda içinden geçeceğimiz şey buydu; bu korkunç sesler tıpkı yeni doğan bebeklerin ağlaması gibi evrenseldi.
Belki de herşeyi biraz fazla kendi haline bıraktık.
, hani biz çocukken dünya ne güzel görünüyordu filan diyorduk ya. O da hayli büyük bir saçmalık aslında. Büyüklerin bizi inandırdığı bir şey. İnsan çocukluğu hakkında fazla da nostaljik olmamalı.’’
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Ona göre, insanoğlu hatalarından ders almıştı artık; yeryüzünde Birinci Dünya Savaşı ölçüsünde bir felaketin bir daha tecrübe edilmemesini teminat altına alabilmek için belli bazı kurumlar meydana getirilmişti. Savaş elbette berbat bir olaydı; ancak temsil ettiği şey ‘’İnsan’ın evriminde tuhaf bir pencereydi’’, o kadar; teknik gelişmenin birkaç yıl boyunca teşkilatlanma kapasitemizin önüne geçtiği zamanlarda böylesi bir durumun ortaya çıkması olağandı. Mühendislik harikası hızlı gelişmelerle ve bunun neticesi olan modern silahlarla savaşma kabiliyetimiz hepimizi şaşırtmıştı.
Ve tabii ki kadere söz geçiremeyiz.
Üzgündüm. Ama artık değilim. Hayatta ileriye bakmalı insan.
Annesiyle babasını kaybetmiş bir insan eşyayı kafaya takmaz ki!
Çünkü hanımefendi, kabarmış nefsin bir şekilde doyurulması gerekiyor.
Belki de her şeyi biraz fazla kendi haline bıraktık.
Bunca zaman, yıllar boyunca , ancak ama ancak yeterince çabalarsam hak edeceğim bir tür zaferin, madalyanın peşinde koştum. Ama artık istediğim o değil. Şimdi başka bir şey istiyorum; sıcak, korunaklı bir şey, sığınabileceğim bir şey, her ne yapmış, kime dönüşmüş olursam olayım geri dönebileceğim bir şey. Hep orada olduğunu bileceğim bir şey, anlıyor musun, sabah gökyüzü gibi, şimdi artık aradığım şey bu; senin de araman gereken şey bu.
Belki de herşeyi biraz fazla kendi haline bıraktık.
Ve bir şey daha, hani biz çocukken dünya ne güzel görünüyor filan diyorduk ya. O da hayli büyük bir saçmalık aslında. Büyüklerin bizi inandırdığı bir şey. İnsan çocukluğu hakkında fazla da nostaljik olmamalı.
Ne şahane günlerdi dedim. Tabii o zaman bilmiyorduk, bilmiyorduk nasıl şahane olduklarını. Çocukken bilemiyor insan galiba.
Bunca zaman, yıllar boyunca, ancak ama ancak yeterince çabalarsam hak edeceğim bir tür zaferin, madalyanın pesinde koştum. Ama artık istediğim o değil. Şimdi başka bir şey istiyorum; sıcak, korunaklı bir şey, sığınabileceğim bir şey, her ne yapmış, kime dönüşmüş olursam olayım geri dönebileceğim bir şey.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Burada gördüğün insanlar Pisicik, bütün bu insanlar var ya Sorsan hepsi belli prensipleri olduğunu söyleyeceklerdir. Ama büyüdükçe çok azının gerçekten prensip sahibi olduğunu anlayacaksın.
Belki de her şeyi biraz fazla kendi haline bıraktık.
.
Tek bildiğim, tüm bu yıllarımı bir şey arayarak harcadığım, bir çeşit ödül, ancak gerçekten, gerçekten hak edecek kadar yaparsam alacağım.

Ama artık istemiyorum, şimdi başka bir şey istiyorum, sıcak ve sığınan bir şey, ne yaparsam yapayım, kim olursam olayım, dönebileceğim bir şey.

Her zaman, yarının gökyüzü gibi orada olacak bir şey. Şu an istediğim de bu ve bence senin de istemen gereken bu. Ama yakında çok geç olacak. Değişmek için fazla hazır olacağız. Şimdi şansımızı almazsak, bir başkası asla ikimiz için gelmeyebilir.

.

“Şimdi başka bir şey istiyorum; sıcak, korunaklı bir şey, sığınabileceğim bir şey, her ne yapmış, kime dönüşmüş olursam olayım geri dönebileceğim bir şey.”
Ne şahane günlerdi dedim. Tabii o zaman bilmiyorduk, bilmiyorduk nasıl şahane olduklarını. Çocukken bilemiyor insan galiba.
Belki hâlâ geç değildir. Ama o arzuyu yakalamak mesele, anlıyor musun, bütün o şeylerin içinden yeniden geçmek.
Çocukluğumuz şimdi nasıl da uzak.
Ne de olsa kader bana insanın en fazla üzerinde durduğu hedeflerinden uzaklaşmasının nasıl kolayca mümkün olabileceğini göstermişti.
Ne de olsa zamanı geriye döndüremezsiniz artık. İnsan oturup böyle olmasaydı nasıl olurdu diye ömür boyu kafa yoramaz. Çoğu insan kadar iyi, hatta belki daha da iyi şeylere sahip olduğunu fark edip şükretmeli.”
Ara sıra ayağımızın altındaki enkazın içinde üzerine titrenmiş aile yadigârlarının, oyuncakların, aile hayatının parçası olan basit, sevilen bir sürü şeyin yattığını idrak ediyor ve bunca masum insana böyle bir kaderi reva görenlere karşı içimde aniden, tekrar o büyük öfkeyi hissediyordum.
Yaşamındaki sınırlar yalnızca senin belirlediklerindir. Kendi güven çemberinden çıkmaya ve bilinmeyeni kesfetmeye cesaret ettiğinde gerçek insanı potansiyelini açığa çıkarmaya başlayacaksın. Bu, kendini ve yaşamındaki diğer tüm koşulları kontrol etme ustalığına giden ilk adımdır.
İçler acısı ağlayisları nasılda birbirine benziyor, umutsuz yakarislar yeniden çığlıklara dönüşüyordu ve o anda anladım ki her birimizin ölüme gittiği yolda içinden geçeceğimiz şey buydu; bu korkunç sesler tıpkı yeni doğan bebeklerin ağlaması gibi evrenseldi.
Ah, bilmiyorum.bildiğim tek şey şu: Bunca zaman, yıllar boyunca, ancak ama ancak yeterince çabalarsam hak edeceğim bir tür zaferin,madalyanın peşinden koştum.Ama artık istediğim o değil.Şimdi bambaşka birşey istiyorum;sıcak,korunaklı birşey,sığınabileceğim birsey, her ne yapmış, kime dönüşmüş olursam olayım geri dönebileceğim birşey,hep orada oldugunu bilecegim birsey,anlıyor musun sabah gökyüzü gibi simdi artik aradigim bu;seninde araman gereken şey bu.Fakat çok yakında çok geç olacak.degisemeyecek kadar kemikleşmiş olacağız..
Biliyor musunuz, kendi araştırmam beni belli bir sonuca ulaştırıyor; aslinda ulasmayi istemediğim bir sonuca dedi.
Savaş elbette berbat bir olaydı;ancak temsil ettiği şey Insanın evriminde tuaf bir pencereydi
Dünya başına yıkılmış vaziyette ama cesur olmaya mecbursun.
Aradığım fırsatı bulunca Philip Amca, düşünüyordum da , sizce bir insan nasıl daha İngiliz hale gelir? diye sordum.
Daha İngiliz mi? Durup bana baktı. Sonra düşünceli bir ifadeyle yaklaştı, bir sandalye çekti ve masanın yanına oturdu.
Neden şu halinden daha İngiliz olmayı isteyesin ki?
Düşündüm ki Biraz daha İngiliz olabileceğimi düşündüm.
Senin yeterince İngiliz olmadığını söyleyen kim?
Hiç kimse. Bir saniye sonra ekledim., Ama annemle babam düşünüyor olabilir.
Peki sen ne düşünüyorsun? Biraz daha İngiliz olman gerekir mi?
Aslında bilmiyorum efendim.
Evet. Herhalde bilemezsin. Şimdi bak, şu bir gerçek ki, burada etrafında birçok başka cinsten insanla büyüyorsun. Çinliler, Fransızlar, Almanlar, Amerikalılar ve diğerleri. Büyüdüğünde bir tür melez olursan şaşırmam dedi ve kısa bir kahkaha attı. Sonra devam etti: Ama bu kötü bir şey değil. Biliyor musun ben ne düşünüyorum? Bence senin gibi çocuklar herşeyden biraz alarak yetişmeleri hiç de fena olmazdı. O zaman birbirimize çok daha iyi davranırdık. Mesela şu savaş denen şey daha az olurdu. Eh, kim bilir, belki bir gün tüm ihtilaflar bir gün son bulur ve bunu da büyük devlet adamları veya kiliseler, teşkilatlar sayesinde değil, insanlar değiştiği için başarırız. Yani senin gibi olduklarında. Neden melez olmayalım ki? Çok sağlıklı bir şey bu
Hayatta ileriye bakmalı insan.
Belki hâlâ geç değildir. Ama o arzuyu yakalamak mesele, anlıyor musun, bütün o şeylerin içinden yeniden geçmek.
Ve bir şey daha, hani biz çocukken dünya ne güzel görünüyordu filan diyorduk ya. O da hayli büyük bir saçmalık aslında. Büyüklerin bizi inandırdırdığı bir şey. İnsan çocukluğu hakkında fazla da nostaljik olmamalı.
Sadece bir aileyi değil,tüm dünyayı bir arada tutan şey çocuklardı.
Çoğu zaman anlamayı beceremiyorduk, ama sadece bir aileyi değil, tüm dünyayı birarada tutan şey çocuklardı.
Ne de olsa kader bana insanın en fazla üzerinde durduğu hedeflerinden uzaklaşmasının nasıl kolayca mümkün olabileceğini göstermişti.
her birimizin ölüme gittiği yolda içindn geçeceğimiz şey buydu; bu korkunç sesler tıpkı yeni doğan bebeklerin ağlaması gibi evrenseldi.
ve o anda anladim ki; her birimizin ölüme gittiği yolda içinden geçtiğimiz şey buydu; bu korkunç sesler tıpkı yeni doğan bebeklerin ağlaması gibi evrenseldi.
… sadece bir aileyi değil, tüm dünyayı bir arada tutan şey çocuklardı.
Büyüklerin bizi inandırdığı bir şey. İnsan çocukluğu hakkında fazla da nostaljik olmamalı.
her birimizin ölüme gittiği yolda içindn geçeceğimiz şey buydu; bu korkunç sesler tıpkı yeni doğan bebeklerin ağlaması gibi evrenseldi.
Çoğu zaman anlamayı beceremiyorduk, ama sadece bir aileyi değil, tüm dünyayı bir arada tutan şey çocuklardı.
Büyüdüğümüzde çocukluğumuzun bize nasıl yabancı bir ülke olarak göründüğünü.
Hayatta ileri bakmalı insan
Üzgündüm. Ama artık değilim. Hayatta ileriye bakmalı insan.
Geç kalmadan, geç olmadan Ah, bilmiyorum. Bildiğim tek şey şu:bunca zaman yıllar boyunca, ancak ama ancak yeterince çabalarsam hak edeceğim bir tür zaferin, madalyanın peşinden koştum. Ama, artık istediğim o değil. Şimdi başka bir şey istiyorum;sıcak korunaklı bir şey, sığınabileceğim bir şey, her ne yapmış, kime dönüşmüş olursam olayım geri dönebileceğim bir şey
Belki hayatlarını böyle meselelerle sınırlandırmaksızın yaşayıp giden kimi insanlar vardır. Fakat bizim gibiler, bizim kaderimiz dünyanın karşısına öksüz olarak çıkmak, yok olup gitmiş annelerimizin ve babalarımızın gölgelerini senelerce kovalamaktır.
Tek istediği , benim iyi bir hayat yaşamamdı . Geriye kalan herhangi bir şey , onu bulma uğraşım , onu o enkazdan çıkarmaya çalışmış olmam hiçbir fark yaratmayacaktı. Benim için hissettiği şeyler hep aynı kalmıştı , başka bir şeye bağlı değildi bu. Hiç şaşırtıcı değil belki , ama işte bunu fark etmem onca zaman aldı.
Yok yok. Ben üzgün değilim. Altı üstü eşya. Annesiyle babasını kaybetmiş bir insan eşyayı kafaya takmaz ki diyerek hafifçe güldü.
Hani biz çocukken dünya ne güzel görünüyordu filan diyorduk ya. O da hayli büyük bir saçmalık aslında. Büyüklerin bizi inandırdığı bir şey. İnsan çocukluğu hakkında fazla da nostaljik olmamalı
. tarafsız bir gözlemciye göre, modern çağın suç ehli giderek daha da akıllanıyor. Daha istekli, daha cesaretli ve elbette bilim sayesinde de kullanabileceği yepyeni sofistike araçlar zincirine sahip.
Belki hayatlarını böyle meselelerle sınırlandırmaksızın yaşayıp giden kimi insanlar vardır. Fakat bizim gibiler, bizim kaderimiz dünyanın karşısına öksüz olarak çıkmak , yok olup gitmiş annelerimizin ve babalarımızın gölgelerini senelerce kovalamaktır. Üstlendiğimiz vazifeyi nihayete erdirmeye çalışmaktan başka çaresi yok bunun ve oraya ulaşıncaya kadar da huzur bulamayacağız.
Tek istediği , benim iyi bir hayat yaşamamdı . Geriye kalan herhangi bir şey , onu bulma uğraşım , onu o enkazdan çıkarmaya çalışmış olmam hiçbir fark yaratmayacaktı. Benim için hissettiği şeyler hep aynı kalmıştı , başka bir şeye bağlı değildi bu. Hiç şaşırtıcı değil belki , ama işte bunu fark etmem onca zaman aldı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir