İçeriğe geç

Oğuz’dan Selçukluya Kitap Alıntıları – Sencer Divitçioğlu

Sencer Divitçioğlu kitaplarından Oğuz’dan Selçukluya kitap alıntıları sizlerle…

Oğuz’dan Selçukluya Kitap Alıntıları

&“&”

Bar Hebreaus, bu yıllarda, &”Çağrı Bey Türkmenler’den büyük bir ordu vücuda getirerek Ermenistan ve Horasan şehirlerini yağmaladı,&” der. Urfalı Mateos ise Ermenilerin &”acayip şekilli, yaylı ve kadın gibi uzun saçlı Oğuzlar karşısında şaşırdıklarını&” yazar.
Müslüman olan Çağrı davut, Tuğrul da Muhammet adlarını almışlardır. Bundan böyle, onları dedeleri Selçuk büyütecektir.
Kökeni Yafes’tir, Türk diye anılır. En büyük hükümdarlarına Hakan denilir.
&”Araplarla Türkler arasında tercümanlık yaptıklarından, tercüman kelimesiyle uyak olsun diye Müslüman Oğuzlara Türkmen denmiştir.&”
Türkmen adı ilk kez VIII. yüzyılda yazılmış bir Sogut mektubunda geçer. IX. yüzyılın başında Çinliler onlardan T’e-chumeng olarak bahsederler. İslam kaynaklarında ise Türkmen adı X. yüzyılın ikinci yarısı coğrafyacılarından Makdızî’nin eserinde geçiyor.
İbn Fazlan, Başgırt ilinden geçerken onlar arasında yılana, balığa ve turnaya tapanları görmüş. Gardızî, XI. yüzyılda Kırgızların öküze, kirpiye ve saksağana tapındıklarını yazar.
Türk sularının kutsallığı türeyiş efsanelerine de yansır. Birinde dişi kurtla çiftleşen kesik bacaklı çocuk, birlikte sığındıkları, içinde sulak bir ova bulunan mağarada, on oğlan meydana getirmişlerdi. Su teması Uygur efsanelerinde de bulunur. Buka Kağan iki ırmağın kavuştuğu bir yerde doğmuştur.
Sahiplerinin iyeliğinde olan bu sular her kutsal gibi tekin değildir (tabudur). Tekin olmadıklarından onları pisletmemek, mundar etmemek gerekir. İşte bundan dolayıdır ki, Oğuzlar çamaşır ve giysilerini yıkamaz, ne kendileri cünüp olunca yıkanır ne de yabancıların göz önünde yıkanmasına müsaade ederler.
Türklerde kutsal sayılan ağaçların başında kayın gelir. Divan-ı Lügatit Türk’te bulunan bu kelime, aynı zamanda sihriyet (kayın-ata, kayın-ana) anlamındadır. Yağma, Tuğsi, Kıpçak, Yabaku, Tatar, Kay, Çömül ve Oğuzcadır. Kadın ise öteki Türkçelerde kullanılır. Kayın da, kadın da aynı -ka kökünden gelir. Beride söylediğim gibi, &”bir şeyi içine alan&”ı gösterir.
Moğollar güneşe ve aya saygı duyarlar ve onları tapınma derecesinde severler. Ayrıca ay, ışığını güneşten aldığına göre, güneş ayın anasıdır, derler.
Ay, genellikle kadınların aybaşı dönemleriyle ve doğurganlıkla ilgilidir. Boğa ise eril gücü ve dolayısıyla dölü ile yeryüzündeki bereketi simgeler. Efsanelerin bazılarında ay/boğa, kadın/erkek, doğurganlık/bereket ikiliği o derece zıtlıkların birliği halini almıştır ki bu iki er birleşerek bir olmuştur.
Türkler İran bölgesini istila etmeye ve şehirleri işgal etmeye başladıkları vakit bir kral seçmek istediler. Boy başına bir kişi olmak üzere en önemli ve en saygın yetmiş oğuşdan yetmiş başkan topladılar. Her biri eline bir çubuk alarak, yere çizilen bir dairenin içinde halka olup durdu. Aralarındaki anlaşmaya göre (havaya atılan) çubuklardan dairenin merkezine düşenin sahibi hükümdar olacaktı. Herkes elindeki çubuğu atabileceği kadar yükseğe fırlattı. Hepsi de dairenin dışına düştü. Yalnız biri, merkeze isabet etti, hem de toprağa dikine saplanarak. Bu çubuğun sahibi küçücük bir boyun başkanıydı ve o hükümdar oldu.
Oğuz toplumunda kaçgöç yoktur. Cinsi ilişkilerde hoşgörülüdürler. Buna karşılık, zina ölümle cezalandırılır. Suçlunun iki bacağı birbirine doğru eğilmiş iki ağaca bağlandıktan sonra ağaçları salıverirler, suçlunun bacakları kasıktan birbirinden ayrılır (Hâlâ kullandığımız “Senin iki bacağını ayırırım” tehdidi!).
Oğuzlar suyu kirletmemek için ne yıkanırlar ne de giysilerini yıkarlar. Hayvan öldürürken kanını akıtmamaya ve kemiklerini kırmamaya özen gösterirler. Aralarında armağan alıp-vermek yüceltilir. Her armağanın bir eşdeğer karşılığı ille de geri verilmelidir.
Oğuz etimolojisi hakkında pek çok varsayım ileri sürülmüştür. Pelliot (1930), sözcüğü, ağuz-Oğuz’dan hareket ederek &”ilk süt&”e; Sinor (1950), Oğuz’dan öküz (-buka)’e; Hamilton’ı izleyen Golden (1972), akrabalığı imleyen oğ -köküne kapılarak oğuş, oğlan, oğul gibi sözcüklere; ve en sonunda Baskakov (1988: 1982) ö- &”düşünmek&” kökünmek gelen &”akıllı, hikmetli&” deyimlerine bağlar.
İki tür insana insan derler:
biri öğreten, öbürü öğrenen.
Ongun, bir insan öbeğiyle belli bir hayvan ya da bitki arasında hissedilen fiziksel ve psikolojik yakınlık ilişkisidir.
Yeryüzü ve gökyüzü. Ne var ki gökyüzü atmosferik yeryüzüdür. Yani Orta Türkçedeki kalıktır; havadır. Çığrıya dahil edilemez.
Selçuk, Cend’e göçerken mutlaka kararlıydı. Şöyle dediği söylenir:
Biz yaşamak istediğimiz bu ülke halkının dinini kabul etmeliyiz. Eğer onların törelerine uymazsak kimse bize yüz vermez, bizde tek başımıza kalmaya mahkum oluruz"(Bar Hebreaus op.cit.,s.293).
Ve galiba Harzem emirlerinden kendilerine İslam dinini öğretecek bir hoca göndermelerini rica etmişti. Fakat gene de tengricilik ve kamlıktan kopmadıkları anlaşılıyor. Ahbar’a göre Selçuk, bir gece rüyasında ateşe işediğini ve ateşin kıvılcımların dünyanın doğusuna ve batısında sıçradığını görmüştür (op.cit.). Bir tefsirciye danışmış, o da "kendi kuşağından beylerin dünyanın dört bucağına hakim olacağını" muştulamıştı.
Al-Madarî (öl.840) onlarda aranılan erdemleri Araplara şöyle anlatıyor: Türk savaş başkanları horoz* gibi kahraman, tavuk gibi iffetli, arslan gibi cesaretli, domuz gibi saldırgan, tilki gibi kurnaz, köpek gibi sabırlı, turna gibi uyanık, karga gibi temkinli, kurt gibi çevik ve yağru (fil?)gibi efendi olurlar" (Roux 1966, s.233).

*horozun Arapların mübarek hayvanı olduğu biliniyor.

İmdi , bilindiği gibi, dunya efsanelerinin büyük bir bölümünde Ay ilahı dişil, Boğa erildir (Cirlot, 1971; Chevalier & Gheerbrand 1982; Chetwynd 1989). Ay, genellikle kadınların aybaşı dönemleriyle ve doğurganlıkla ilgilidir. Boğa ise eril gücü ve dolayısıyla dölü ile yeryüzünde ki bereketi simgeler.
Oğuz etimolojisi hakkında pek çok varsayım ileri sürülmüştür. Pelliot (1930), sözcüğü ağuz-Oğuz’dan hareket ederek Ilk süt" e; Sinor (1950), Oğuz’dan öküz (-buka)’e; Hamilton’u izleyen Golden (1972), akrabalığı imleyen oğ-köküne kapılarak oğuş, oğlan, oğul gibi sözcüklere; ve en sonunda Baskakov (1988:1982) ö-"düşünmek" kökünden gelen " akıllı, hikmetli" deyimlerine bağlar. Kanımca bunların arasında en doğrusu Golden’in telkin ettiği anlamdır.
Gazneliler, Halifenin bazı ülkelerini yöneten köleler idi. Ben ise hür insanların evladıyım ve Hun hükümdarlarının uruğundan geliyorum. Onlar kadar saygı görmeye hakkım olduğu gibi, daha da fazla itibar görmek isterim.
1020’lerin başlarında ufak Selçuklu yabgusunun ünü o denli artmıştır ki tarihçiler bile onun koca Gazneli Mahmut’a meydan okurcasına, Sultanın filleri varsa, bizim de oklarımız var" dediğine ikna olmuşlardır.
Selçuklu Devleti’nin kuruluşu esnasında, gerek Arslan Yabgu, gerek Tuğrul Bey, gerekse İbrahim Yınal ok ve yayı hem başkanlık imi olarak üzerlerinde taşırlar hem de tuğra olarak kullanırlardı.
Oğuz toplumunda kaçgöç yoktur. Cinsi ilişkilerde hoşgörülüdürler. Buna karşılık, zina ölümle cezalandırılır. Suçlunun iki bacağı birbirine doğru eğilmiş iki ağaca bağlandıktan sonra ağaçları salıverirler; suçlunun bacakları kasıklarından birbirinden ayrılır. (Hala kullandığımız Senin iki bacağını ayırırım" tehdidi!)
Selçuk, Cend’e göçerken mutlaka kararlıydı. Şöyle dediği söylenir:
Biz yaşamak istediğimiz bu ülke halkının dinini kabul etmeliyiz. Eğer onların törelerine uymazsak kimse bize yüz vermez, bizde tek başımıza kalmaya mahkum oluruz"(Bar Hebreaus op.cit.,s.293).
Ve galiba Harzem emirlerinden kendilerine İslam dinini öğretecek bir hoca göndermelerini rica etmişti. Fakat gene de tengricilik ve kamlıktan kopmadıkları anlaşılıyor. Ahbar’a göre Selçuk, bir gece rüyasında ateşe işediğini ve ateşin kıvılcımların dünyanın doğusuna ve batısında sıçradığını görmüştür (op.cit.). Bir tefsirciye danışmış, o da "kendi kuşağından beylerin dünyanın dört bucağına hakim olacağını" muştulamıştı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir