Osamu Dazai kitaplarından Öğrenci Kız Kitap Alıntıları sizlerle.
Öğrenci Kız Kitap Alıntıları/ben prensi olmayan bir külkedisi’yim. tokyo’nun neresinde olduğumu biliyor musunuz? beni bir daha görmeyeceksiniz.mutluluk bazen bir gün geç gelir. hayal meyal bu sözü hatırlıyorum. mutluluğu bekleyip, bekleyip sonunda dayanamayıp evden kaçıp gittiğinde hemen ertesi gün mutluluğun o müthiş haberi senin ardında bıraktığın eve varır ama artık çok geçtir. mutluluk bir gün geç gelir. mutluluk…yarın da her zamanki gibi bir gün olacak. mutluluk hiçbir zaman gelmeyecek. bunun farkındayım. ama elbet gelecek, yarın gelecek diye inanıp uyumak en iyisi.bedenimin bana sormadan kendi kendine gelişmesi beni çok fena rahatsız ediyordu. hızla bir yetişkine dönüşüyor olmak ve bu konuda hiçbir şey yapamamak sıkıntı vericiydi.birikmiş kirliler kadar nefret ettiğim bir şey yok. yıkarken huysuzlanıyor, histerikmişim gibi bir türlü sakinleşemiyorum. ölüp kurtulsam diyorum ama bu sefer gözüm arkada kalacak. geriye tek bir kirli çamaşır kalmadan, ne varsa yıkayıp, çamaşır askısına astıktan sonra artık huzur içinde ölebilirim, diyorum kendi kendime.aynadan yansıyan yüzüm şaşırtıcı derece canlıydı. bana yabancıydı. benim üzüntülerim, acılarım, buna benzer hislerimle en ufak ilgisi olmadan kendine ait bir hayatı yaşıyordu. bugün allık da sürmediğim halde yanaklarım al aldı. üstelik dudaklarım kıpkırmızı parlıyor, çok tatlı görünüyordu. gözlüklerimi çıkarıp hafifçe gülümsedim. gözlerim çok hoştu. bir göl gibi berraktılar. güzel akşam göğüne uzun süre bakınca gözler de böyle güzel mi oluyor acaba? tamamdır.gözlerini ayırmadan bakınca gökyüzünün gitgide değiştiğini görüyorsun. maviliği gitgide artıyor. elimden gelen tek şey iç geçirmekti. çırılçıplak kalıvermek istedim.öylece otururken, sessizce, yavaşça, bu son zamanlardaki halimi düşündüm. son zamanlarda neden kendimde bu kadar hata buluyordum ki?neden bu kadar endişeliydim? sürekli bir şeylerden korkuyordum. hatta geçenlerde biri şöyle dedi: “iyice dünyanın rengine bürünüp çıktın.”şimdi denen an ilginç. şimdi, şimdi, şimdi diye daha parmakla gösterirken “şimdi” uzaklarda kaybolup yeni bir “şimdi” geliyor.kadınların kendi kaderlerini belirlemesi için tek bir gülümseme yetip artıyor.hiç yalan söylemeyen biri var mı acaba? eğer varsa hayatının sonuna kadar yenilenlerden olacağı kesin.kadınların bir şeyi sevip sevmemesinin nedeni oldukça muğlak bence.ne zaman yemek odasında tek başıma yemek yesem fena halde seyahate çıkasım geliyor.dikmeyi dün bitirdiğim iç çamaşırımı giydim. dikerken göğüs kısmına küçük, beyaz bir de gül işlemiştim. üstüne bir şey giydiğimde gül görünmüyor. kimse orada olduğunu bilmeyecek. bu tür şeylerde üstüme yok.sabahlarda hiç utanma yok.yarın da her zamanki gibi bir gün olacak. mutluluk hiç bir zaman gelmeyecek. bunun farkındayım. ama elbet gelecek yarın gelecek diye uyumak en iyisi.güzellikler içinde yaşamak istiyorum.içlerinden birine bakıp gülümsemeye kalksam, sadece bu yüzden bile onunla evlenmek zorunda kalacağım bir duruma sürüklenebilirim. kadınların kendi kaderlerini belirlemesi için tek gülümseme yetip artıyor. korkunç.nefret ediyorum nefret sabahları en çirkin halim.bacaklarım bitap, şimdiden hiç bir şey yapasım gelmiyor. doğru dürüst uyuyamadığım için mi acaba? insanın sabahları sağlığının zirvesinde olduğu falan yalan. sabahları gri. hep aynı. bomboş. sabahları yataktayken hep karamsar oluyorum. bıkıyorum. ne kadar iğrenç pişmanlık duygusu varsa bir anda içime doluyor. kıvranıp kalıyorum.İyi geceler. Ben prensi olmayan bir Külkedisi’yim.."Ölüp kurtulsam diyorum ama bu sefer gözüm arkada kalacak. Geriye tek bir kirli çamaşır kalmadan, ne varsa yıkayıp, çamaşır askısına astıktan sonra artık huzur içinde ölebilirim.."Çünkü ne zaman hoş olmayan bir yönümü fark edip özeleştiriye başlasam eleştirdiğim tarafım yavaş yavaş hoşuma gitmeye başlıyor."Bıkıyorum. Ne kadar iğrenç pişmanlık duygusu varsa bir anda içimi dolduruyor. Kıvranıp kalıyorum."Fakat yetişkin oluncaya dek geçecek olan bu uzun ve korkunç süreyi nasıl geçirmeliyiz? Kimse bize bunu öğretmiyor."“Öylece otururken,sessizce,yavaşça,bu son zamanlardaki halimi düşündüm. Son zamanlarda neden kendimde bu kadar hata buluyordum ki? Neden bu kadar endişeliydim? Sürekli bir şeylerden korkuyordum. Hatta geçenlerde biri şöyle dedi : “İyice dünyanın rengine bürünüp çıktın.”“Kendi karakterim diyebileceğim bir şeyi aslında gizliden gizliye sevdiğim,sevmeye devam etmek istediğim halde bunu kendi üzerimde somutlaştırmak korku verici. İnsanların onayladığı bir kız olmak istiyorum hep.”“Doğru umutlarınız,doğru arzularınız yok diye azarlıyorlar ama biz doğru idealler peşinde koşmaya başlarsak bu kişiler sonuna kadar bize sahip çıkıp,rehberlik edecekler mi ki?”“Benden kitap okumayı çekip alsalar,bu deneyimsiz halimle mahvolurdum herhalde. Kitaplarda yazılanlara bu kadar bağımlıyım işte. Bir kitap okur okumaz hemen o kitaba kapılır,güvenir,kitapla özdeşleşir,hayatımla o kitap arasında ilişki kurarım.”“Bugün mayısın ilk günü diye düşününce neşem biraz yerine geldi. Sevinmemek elde değil. Yaza az kaldı. Bahçeye çıktığımda çiçeklenen çiçekleri gördüm. Babamın öldüğü gerçeği garip gelmeye başladı. Ölüp yok olmak denen şey anlaşılması zor bir şey. Anlayamıyorum. Ablamı,ayrıldığım insanları,uzun zamandır görmediklerimi özlüyorum. Sabahları,geçmişte yaşananlar,geçmişte kalan insanlar hemen yanı başımda sanki. Dayanılmaz bir şey.”Yarın da her zamanki gibi bir gün olacak. Mutluluk hiçbir zaman gelmeyecek. Bunun farkındayım. Ama elbet gelecek, yarın gelecek diye inanıp uyumak en iyisi.Günlerimizi böyle kâh bunalıp kâh kafamız atarak geçirirken, içimizden geri dönüşü olmayan yollara sapıp tüm hayati harabeye dönenler, hatta canına kıyanlar bile çıkabiliyor.Bizim çektiğimiz acıyı gerçekte kimse bilmiyor. Bir gün büyüyüpte geriye dönüp baktığımızda tüm bu acı ve kederlerin ne kadar saçma olduğunu hayal meyal hatırlayacağız belki de.Şimdi denen an ilginç. Şimdi, şimdi, şimdi diye daha parmakla gösterirken şimdi" uzaklarda kaybolup yeni bir "şimdi" geliyor.Neden yalnız kendimizle tatmin olup, ömür boyu yalnız kendimizi sevemiyoruz ki?Hiç yalan söylemeyen biri var mı acaba? Eğer varsa hayatının sonuna kadar yenilenlerden olacağı kesin.Gözlüklerimi çıkarıp insanlara bakmayı da seviyorum. Baktığım herkesin yüzü nazik, güzel, güleç görünüyor.Sabahlar işkence.
Gözlükler hayalet gibi.Hadi Garip! Dağlara, bir yerlere kaç. Nasıl olsa kimse seni sevmeyecek. Bir an önce öl gitsin.Ölüp yok olmak denen şey, anlaşılmaz bir şey. Anlayamıyorum.Fakat yetişkin oluncaya dek geçecek olan bu uzun ve korkunç süreyi nasıl geçirmeliyiz? Kimse bize bunu öğretmiyor.Sabahlarda hiç utanma yok. İçimi dolduran üzüntü katlanılacak gibi değil. Nefret ediyorum, nefret.Mutluluğu bekleyip, bekleyip sonunda dayanamayıp evden kaçıp gittiğinde hemen ertesi gün mutluluğun o müthiş haberi senin ardında bıraktığın eve varır ama artık çok geçtir.Kan bağı tuhaf şey. Yabancılar araya mesafe girdikçe solup, unutulduğu halde, akrabaların özlenen, güzel tarafları daha da belirginleşiyor.Günbegün, hata üstüne hata yapıp sürekli rezil olsam belki biraz daha oturaklı olurum. Fakat bu hatalara bile bir kulp takıp, görünüşü kurtarıp, akla yakın bir mantık üretip, halimden gayet memnun, alaycı bir piyesi oynarmışım gibime geliyor.Benden kitap okumayı çekip alsalar, bu deneyimsiz halimle mahvolurdum herhalde.Burnunu göremeseler de, ağzın gizlenmiş de olsa, gözlerin onlara bakanı daha güzel yaşamaya heveslendiriyorsa yeter bence.Bir an önce şu ahlak kurallarının baştan aşağı değişeceği gün gelse keşke. Bu dalkavukluktan da kendi iyiliğim yerine, başkalarının görüşleri için yaşamaktan da kurtulurdum böylece.Belki de artık gözyaşları olmayan bir kızım.Sabahları gri. Hep aynı.You wait and wait for happiness, and when finally you can’t bear it any longer, you rush out of the house, only to hear later that a marvelous happiness arrived the following day at the home you had abandoned, and now it was too late. Sometimes happiness arrives one night too late. Happiness…I sat there agape, looking at the flowers, and thought to myself, There are really good things about human beings. I mean, it’s humans who discovered the beauty of flowers, and humans who admire them.Given my lack of experience, if my books were taken away from me, I would be utterly devastated. That’s how much I depend on what’s written in books. I’ll read one book and be completely wild about it—I’ll trust it, I’ll assimilate it, I’ll sympathize with it, I’ll try to make it a part of my life. Then, I’ll read another book and, instantly, I’ll switch over to that one. The sly ability to steal someone else’s experience and recreate it as if it were my own is the only real talent I possess.It’s a lie when they say you feel healthy in the morning. Mornings are grey. Always the same. Absolutely empty. Lying in bed each morning, I’m always so pessimistic. It’s awful, really. All kinds of terrible regrets converge at once in my mind, and my heart stops up as I writhe in agony.
Mornings are torture.Kan bağı tuhaf şey. Yabancılar, araya mesafe girdikçe solup, unutulduğu halde, akrabaların özlenen, güzel tarafları daha da belirginleşiyor.Uykuya dalarken hissettiğim şey çok ilginç. Bir sazan ya da yılanbalığı, ya da ağır, kurşun gibi bir şey misinayla başımı bir anda çekerken, ben tam uykuya dalacağım sırada tekrar misinayı gevşetiyor. Ben de bir an için tekrar kendime geliyorum. Yine sıkıca çekmeye başlıyor. Uykuya dalar gibi oluyorum. İpi gevşetiyor. Bu üç-dört kez tekrarlandıktan sonra bu sefer öyle güçlü çekiyor ki sabaha kadar uyuyorum.Yarın da her zamanki gibi bir gün olacak. Mutluluk hiçbir zaman gelmeyecek. Bunun farkındayım. Ama elbet gelecek, yarın gelecek diye inanıp uyumak en iyisi. Mutluluk bazen bir gün geç gelir. Mutluluğu bekleyip, bekleyip sonunda dayanamayıp evden kaçıp gittiğinde hemen ertesi gün mutluluğun o müthiş haberi senin ardında bıraktığın eve varır ama artık çok geçtir. Mutluluk bir gün geç gelir. Mutluluk…Saf güzellik her zaman anlam ve ahlaktan azadedir.Aynadan yansıyan yüzüm şaşırtıcı derecede canlıydı. Bana yabancıydı. Benim üzüntülerim, acılarım, buna benzer hislerimle en ufak ilgisi olmadan kendine ait bir hayatı yaşıyordu.Şimdi denen an ilginç. Şimdi, şimdi, şimdi diye daha parmakla gösterirken şimdi" uzaklarda kaybolup yeni bir "şimdi" geliyor.Kendi karakterim diyebileceğim bir şeyi aslında gizliden gizliye sevdiğim, sevmeye devam etmek istediğim halde bunu kendi üzerimde somutlaştırmak korku verici. İnsanların onayladığı bir kız olmak istiyorum hep. Bir sürü kişiyle bir araya gelince hemen nasıl da dalkavuklaşıyorum. Ağzıma almak bile istemediğim sözleri, kendi hislerimden çok uzak şeyleri yalandan söyleyip duruyorum. İşime böyle geleceği için, işime geleceğini düşündüğüm için. Bundan hiç hoşlanmıyorum. Bir an önce şu ahlak kurallarının baştan aşağı değişeceği gün gelse keşke. Bu dalkavukluktan da kendi iyiliğim yerine, başkalarının görüşleri için yaşamaktan da kurtulurdum böylece.Benden kitap okumayı çekip alsalar, bu deneyimsiz halimle mahvolurdum herhalde. Kitaplarda yazılanlara bu kadar bağımlıyım işte. Bir kitap okur okumaz hemen o kitaba kapılır, güvenir, kitapla özdeşleşir, hayatımla o kitap arasında ilişki kurarım. Yine başka bir kitap okuyunca yüz seksen derece dönüp bu yeni kitaba bağlanırım.Mavi bir göl gibi gözler. Yeşil çimlere uzanmış, gökyüzünü seyrederken, arada bir yukarıda süzülen bulutları yansıtan gözler. Kuşların gölgelerini bile en ince ayrıntısına kadar yansıtan. Bir sürü güzel gözlü insanla tanışmak istiyorum.gözlerin onlara bakanı daha güzel yaşamaya heveslendiriyorsa yeter bence.”Kendilerini bizim yerimize koysalar, tüm o acıları çekerken dayanabildiğimiz yere kadar dayananıp, belki biri faydalı bir şey söyler diye dikkat kesildiğimizde, karşılığında hep aynı yavan tavsiyeleri, teskin edici sözlerin tekrarlandığını, nasıl utanç içinde yüzüstü bırakıldığımızı görecekler. ”” Doğru umutlarınız, doğru arzularınız yok diye azarlıyorlar ama biz doğru idealler peşinde koşmaya başlarsak bu kişiler sonuna kadar bize sahip çıkıp, rehberlik edecekler mi?”Tokyo’nun neresinde olduğumu biliyor musunuz? Beni bir daha göremeyeceksiniz.Kim olduğun ne yapman gerektiğinin hep belli olması insanı rahatlatıyordu.İyice dünyanın rengine bürünüp çıktın.Fikirlerden ibaret bir hayatın anlamsız ve kibirli çokbilmişliğine tenezzül bile etme.Dalgın dalgın çiçeklere bakarken insanların da aslında geekten iyi tarafları var diye düşündüm. Çiçeklerin güzelliğini bulan da çiçekleri seven de insanlar ne de olsa.Büyüdükçe ürekeliğim daha da arttı. Kendime elbise dikerken bile kim ne der diye düşünür oldum.İnsanın özünde olması gereken sevgi" duyguları noksan kalmışSabahlarda hiç utanma yok.“Benden kitap okumayı çekip alsalar, bu deneyimsiz halimle mahvolurdum herhalde.Yarın da her zamanki gibi bir gün olacak. Mutluluk hiçbir zaman gelmeyecek. Bunun farkındayım. Ama elbet gelecek, yarın gelecek diye inanıp uyumak en iyisi."Öylece otururken, sessizce, yavaşça, bu son zamanlardaki halimi düşündüm. Son zamanlarda neden kendimde bu kadar hata buluyordum ki? Neden bu kadar endişeliydim? Sürekli bir şeylerden korkuyordum. Hatta geçenlerde biri şöyle dedi: "İyice dünyanın rengine bürünüp çıktın."Üzgün hissettiğinde kitap oku, manzaraya bak, kara bulutlar az da olsa dağılsın."Aynadan yansıyan yüzüm şaşırtıcı derecede canlıydı. Bana yabancıydı. Benim üzüntülerim, acılarım, buna benzer hislerimle en ufak ilgisi olmadan kendine ait bir hayatı yaşıyordu."Geçmişte kalan her şeyi özlüyorum."İçimi dolduran üzüntü katlanılacak gibi değil."Bir an önce şu ahlak kurallarının baştan aşağı değişeceği gün gelse keşke. Bu dalkavukluktan da kendi iyiliğim yerine, başkalarının görüşleri için yaşamaktan da kurtulurdum böylece.Ağlamayı denedim. Nefesimi tutup gözlerim kanlanınca biraz gözyaşı akar diye düşündüm ama olmadı. Belki de artık gözyaşları olmayan bir kızım.Üzgün hissettiğinde kitap oku, manzaraya bak, kara bulutlar dağılsın."Bizim çektiğimiz acıyı gerçekte kimse bilmiyor. Bir gün büyüyüp de geriye dönüp baktığımızda tüm bu acı ve kederlerin ne kadar saçma olduğunu hayal meyal hatırlayacağız belki de. Fakat tam bir yetişkin oluncaya dek geçecek olan bu uzun ve korkunç süreyi nasıl geçirmeliyiz ki? Kimse bunu öğretmiyor.Doğru umutlarınız, doğru arzularınız yok diye azarlıyorlar ama biz doğru idealler peşinde koşmaya başlarsak bu kişiler sonuna kadar bize sahip çıkıp rehberlik edecekler mi ki?Benden kitap okumayı çekip alsalar, bu deneyimsiz halimle mahvolurdum herhalde. Kitaplarda yazılanlara bu kadar bağımlıyım işte. Bir kitap okur okumaz hemen o kitaba kapılır, güvenir, kitapla özdeşleşir, hayatımla o kitap arasında ilişki kurarım. Yine başka bir kitap okuyunca yüz seksen derece dönüp bu yeni kitaba bağlanırım.Saf güzellik her zaman anlam ve ahlaktan azadedir.İyi geceler. Ben prensi olmayan bir Külkedisi’yim. Tokyo’nun neresinde olduğumu biliyor musunuz? Beni bir daha göremeyeceksiniz.Birileri kesin yanlış yapıyor. Suçlu sensin.
ben prensi olmayan bir külkedisi’yim. tokyo’nun neresinde olduğumu biliyor musunuz? beni bir daha görmeyeceksiniz.
mutluluk bazen bir gün geç gelir. hayal meyal bu sözü hatırlıyorum. mutluluğu bekleyip, bekleyip sonunda dayanamayıp evden kaçıp gittiğinde hemen ertesi gün mutluluğun o müthiş haberi senin ardında bıraktığın eve varır ama artık çok geçtir. mutluluk bir gün geç gelir. mutluluk…
yarın da her zamanki gibi bir gün olacak. mutluluk hiçbir zaman gelmeyecek. bunun farkındayım. ama elbet gelecek, yarın gelecek diye inanıp uyumak en iyisi.
bedenimin bana sormadan kendi kendine gelişmesi beni çok fena rahatsız ediyordu. hızla bir yetişkine dönüşüyor olmak ve bu konuda hiçbir şey yapamamak sıkıntı vericiydi.
birikmiş kirliler kadar nefret ettiğim bir şey yok. yıkarken huysuzlanıyor, histerikmişim gibi bir türlü sakinleşemiyorum. ölüp kurtulsam diyorum ama bu sefer gözüm arkada kalacak. geriye tek bir kirli çamaşır kalmadan, ne varsa yıkayıp, çamaşır askısına astıktan sonra artık huzur içinde ölebilirim, diyorum kendi kendime.
aynadan yansıyan yüzüm şaşırtıcı derece canlıydı. bana yabancıydı. benim üzüntülerim, acılarım, buna benzer hislerimle en ufak ilgisi olmadan kendine ait bir hayatı yaşıyordu. bugün allık da sürmediğim halde yanaklarım al aldı. üstelik dudaklarım kıpkırmızı parlıyor, çok tatlı görünüyordu. gözlüklerimi çıkarıp hafifçe gülümsedim. gözlerim çok hoştu. bir göl gibi berraktılar. güzel akşam göğüne uzun süre bakınca gözler de böyle güzel mi oluyor acaba? tamamdır.
gözlerini ayırmadan bakınca gökyüzünün gitgide değiştiğini görüyorsun. maviliği gitgide artıyor. elimden gelen tek şey iç geçirmekti. çırılçıplak kalıvermek istedim.
öylece otururken, sessizce, yavaşça, bu son zamanlardaki halimi düşündüm. son zamanlarda neden kendimde bu kadar hata buluyordum ki?neden bu kadar endişeliydim? sürekli bir şeylerden korkuyordum. hatta geçenlerde biri şöyle dedi: “iyice dünyanın rengine bürünüp çıktın.”
şimdi denen an ilginç. şimdi, şimdi, şimdi diye daha parmakla gösterirken “şimdi” uzaklarda kaybolup yeni bir “şimdi” geliyor.
kadınların kendi kaderlerini belirlemesi için tek bir gülümseme yetip artıyor.
hiç yalan söylemeyen biri var mı acaba? eğer varsa hayatının sonuna kadar yenilenlerden olacağı kesin.
kadınların bir şeyi sevip sevmemesinin nedeni oldukça muğlak bence.
ne zaman yemek odasında tek başıma yemek yesem fena halde seyahate çıkasım geliyor.
dikmeyi dün bitirdiğim iç çamaşırımı giydim. dikerken göğüs kısmına küçük, beyaz bir de gül işlemiştim. üstüne bir şey giydiğimde gül görünmüyor. kimse orada olduğunu bilmeyecek. bu tür şeylerde üstüme yok.
sabahlarda hiç utanma yok.
yarın da her zamanki gibi bir gün olacak. mutluluk hiç bir zaman gelmeyecek. bunun farkındayım. ama elbet gelecek yarın gelecek diye uyumak en iyisi.
güzellikler içinde yaşamak istiyorum.
içlerinden birine bakıp gülümsemeye kalksam, sadece bu yüzden bile onunla evlenmek zorunda kalacağım bir duruma sürüklenebilirim. kadınların kendi kaderlerini belirlemesi için tek gülümseme yetip artıyor. korkunç.
nefret ediyorum nefret sabahları en çirkin halim.bacaklarım bitap, şimdiden hiç bir şey yapasım gelmiyor. doğru dürüst uyuyamadığım için mi acaba? insanın sabahları sağlığının zirvesinde olduğu falan yalan. sabahları gri. hep aynı. bomboş. sabahları yataktayken hep karamsar oluyorum. bıkıyorum. ne kadar iğrenç pişmanlık duygusu varsa bir anda içime doluyor. kıvranıp kalıyorum.
İyi geceler. Ben prensi olmayan bir Külkedisi’yim.."
Ölüp kurtulsam diyorum ama bu sefer gözüm arkada kalacak. Geriye tek bir kirli çamaşır kalmadan, ne varsa yıkayıp, çamaşır askısına astıktan sonra artık huzur içinde ölebilirim.."
Çünkü ne zaman hoş olmayan bir yönümü fark edip özeleştiriye başlasam eleştirdiğim tarafım yavaş yavaş hoşuma gitmeye başlıyor."
Bıkıyorum. Ne kadar iğrenç pişmanlık duygusu varsa bir anda içimi dolduruyor. Kıvranıp kalıyorum."
Fakat yetişkin oluncaya dek geçecek olan bu uzun ve korkunç süreyi nasıl geçirmeliyiz? Kimse bize bunu öğretmiyor."
“Öylece otururken,sessizce,yavaşça,bu son zamanlardaki halimi düşündüm. Son zamanlarda neden kendimde bu kadar hata buluyordum ki? Neden bu kadar endişeliydim? Sürekli bir şeylerden korkuyordum. Hatta geçenlerde biri şöyle dedi : “İyice dünyanın rengine bürünüp çıktın.”
“Kendi karakterim diyebileceğim bir şeyi aslında gizliden gizliye sevdiğim,sevmeye devam etmek istediğim halde bunu kendi üzerimde somutlaştırmak korku verici. İnsanların onayladığı bir kız olmak istiyorum hep.”
“Doğru umutlarınız,doğru arzularınız yok diye azarlıyorlar ama biz doğru idealler peşinde koşmaya başlarsak bu kişiler sonuna kadar bize sahip çıkıp,rehberlik edecekler mi ki?”
“Benden kitap okumayı çekip alsalar,bu deneyimsiz halimle mahvolurdum herhalde. Kitaplarda yazılanlara bu kadar bağımlıyım işte. Bir kitap okur okumaz hemen o kitaba kapılır,güvenir,kitapla özdeşleşir,hayatımla o kitap arasında ilişki kurarım.”
“Bugün mayısın ilk günü diye düşününce neşem biraz yerine geldi. Sevinmemek elde değil. Yaza az kaldı. Bahçeye çıktığımda çiçeklenen çiçekleri gördüm. Babamın öldüğü gerçeği garip gelmeye başladı. Ölüp yok olmak denen şey anlaşılması zor bir şey. Anlayamıyorum. Ablamı,ayrıldığım insanları,uzun zamandır görmediklerimi özlüyorum. Sabahları,geçmişte yaşananlar,geçmişte kalan insanlar hemen yanı başımda sanki. Dayanılmaz bir şey.”
Yarın da her zamanki gibi bir gün olacak. Mutluluk hiçbir zaman gelmeyecek. Bunun farkındayım. Ama elbet gelecek, yarın gelecek diye inanıp uyumak en iyisi.
Günlerimizi böyle kâh bunalıp kâh kafamız atarak geçirirken, içimizden geri dönüşü olmayan yollara sapıp tüm hayati harabeye dönenler, hatta canına kıyanlar bile çıkabiliyor.
Bizim çektiğimiz acıyı gerçekte kimse bilmiyor. Bir gün büyüyüpte geriye dönüp baktığımızda tüm bu acı ve kederlerin ne kadar saçma olduğunu hayal meyal hatırlayacağız belki de.
Şimdi denen an ilginç. Şimdi, şimdi, şimdi diye daha parmakla gösterirken şimdi" uzaklarda kaybolup yeni bir "şimdi" geliyor.
Neden yalnız kendimizle tatmin olup, ömür boyu yalnız kendimizi sevemiyoruz ki?
Hiç yalan söylemeyen biri var mı acaba? Eğer varsa hayatının sonuna kadar yenilenlerden olacağı kesin.
Gözlüklerimi çıkarıp insanlara bakmayı da seviyorum. Baktığım herkesin yüzü nazik, güzel, güleç görünüyor.
Sabahlar işkence.
Gözlükler hayalet gibi.
Gözlükler hayalet gibi.
Hadi Garip! Dağlara, bir yerlere kaç. Nasıl olsa kimse seni sevmeyecek. Bir an önce öl gitsin.
Ölüp yok olmak denen şey, anlaşılmaz bir şey. Anlayamıyorum.
Fakat yetişkin oluncaya dek geçecek olan bu uzun ve korkunç süreyi nasıl geçirmeliyiz? Kimse bize bunu öğretmiyor.
Sabahlarda hiç utanma yok. İçimi dolduran üzüntü katlanılacak gibi değil. Nefret ediyorum, nefret.
Mutluluğu bekleyip, bekleyip sonunda dayanamayıp evden kaçıp gittiğinde hemen ertesi gün mutluluğun o müthiş haberi senin ardında bıraktığın eve varır ama artık çok geçtir.
Kan bağı tuhaf şey. Yabancılar araya mesafe girdikçe solup, unutulduğu halde, akrabaların özlenen, güzel tarafları daha da belirginleşiyor.
Günbegün, hata üstüne hata yapıp sürekli rezil olsam belki biraz daha oturaklı olurum. Fakat bu hatalara bile bir kulp takıp, görünüşü kurtarıp, akla yakın bir mantık üretip, halimden gayet memnun, alaycı bir piyesi oynarmışım gibime geliyor.
Benden kitap okumayı çekip alsalar, bu deneyimsiz halimle mahvolurdum herhalde.
Burnunu göremeseler de, ağzın gizlenmiş de olsa, gözlerin onlara bakanı daha güzel yaşamaya heveslendiriyorsa yeter bence.
Bir an önce şu ahlak kurallarının baştan aşağı değişeceği gün gelse keşke. Bu dalkavukluktan da kendi iyiliğim yerine, başkalarının görüşleri için yaşamaktan da kurtulurdum böylece.
Belki de artık gözyaşları olmayan bir kızım.
Sabahları gri. Hep aynı.
You wait and wait for happiness, and when finally you can’t bear it any longer, you rush out of the house, only to hear later that a marvelous happiness arrived the following day at the home you had abandoned, and now it was too late. Sometimes happiness arrives one night too late. Happiness…
I sat there agape, looking at the flowers, and thought to myself, There are really good things about human beings. I mean, it’s humans who discovered the beauty of flowers, and humans who admire them.
Given my lack of experience, if my books were taken away from me, I would be utterly devastated. That’s how much I depend on what’s written in books. I’ll read one book and be completely wild about it—I’ll trust it, I’ll assimilate it, I’ll sympathize with it, I’ll try to make it a part of my life. Then, I’ll read another book and, instantly, I’ll switch over to that one. The sly ability to steal someone else’s experience and recreate it as if it were my own is the only real talent I possess.
It’s a lie when they say you feel healthy in the morning. Mornings are grey. Always the same. Absolutely empty. Lying in bed each morning, I’m always so pessimistic. It’s awful, really. All kinds of terrible regrets converge at once in my mind, and my heart stops up as I writhe in agony.
Mornings are torture.
Mornings are torture.
Kan bağı tuhaf şey. Yabancılar, araya mesafe girdikçe solup, unutulduğu halde, akrabaların özlenen, güzel tarafları daha da belirginleşiyor.
Uykuya dalarken hissettiğim şey çok ilginç. Bir sazan ya da yılanbalığı, ya da ağır, kurşun gibi bir şey misinayla başımı bir anda çekerken, ben tam uykuya dalacağım sırada tekrar misinayı gevşetiyor. Ben de bir an için tekrar kendime geliyorum. Yine sıkıca çekmeye başlıyor. Uykuya dalar gibi oluyorum. İpi gevşetiyor. Bu üç-dört kez tekrarlandıktan sonra bu sefer öyle güçlü çekiyor ki sabaha kadar uyuyorum.
Yarın da her zamanki gibi bir gün olacak. Mutluluk hiçbir zaman gelmeyecek. Bunun farkındayım. Ama elbet gelecek, yarın gelecek diye inanıp uyumak en iyisi. Mutluluk bazen bir gün geç gelir. Mutluluğu bekleyip, bekleyip sonunda dayanamayıp evden kaçıp gittiğinde hemen ertesi gün mutluluğun o müthiş haberi senin ardında bıraktığın eve varır ama artık çok geçtir. Mutluluk bir gün geç gelir. Mutluluk…
Saf güzellik her zaman anlam ve ahlaktan azadedir.
Aynadan yansıyan yüzüm şaşırtıcı derecede canlıydı. Bana yabancıydı. Benim üzüntülerim, acılarım, buna benzer hislerimle en ufak ilgisi olmadan kendine ait bir hayatı yaşıyordu.
Şimdi denen an ilginç. Şimdi, şimdi, şimdi diye daha parmakla gösterirken şimdi" uzaklarda kaybolup yeni bir "şimdi" geliyor.
Kendi karakterim diyebileceğim bir şeyi aslında gizliden gizliye sevdiğim, sevmeye devam etmek istediğim halde bunu kendi üzerimde somutlaştırmak korku verici. İnsanların onayladığı bir kız olmak istiyorum hep. Bir sürü kişiyle bir araya gelince hemen nasıl da dalkavuklaşıyorum. Ağzıma almak bile istemediğim sözleri, kendi hislerimden çok uzak şeyleri yalandan söyleyip duruyorum. İşime böyle geleceği için, işime geleceğini düşündüğüm için. Bundan hiç hoşlanmıyorum. Bir an önce şu ahlak kurallarının baştan aşağı değişeceği gün gelse keşke. Bu dalkavukluktan da kendi iyiliğim yerine, başkalarının görüşleri için yaşamaktan da kurtulurdum böylece.
Benden kitap okumayı çekip alsalar, bu deneyimsiz halimle mahvolurdum herhalde. Kitaplarda yazılanlara bu kadar bağımlıyım işte. Bir kitap okur okumaz hemen o kitaba kapılır, güvenir, kitapla özdeşleşir, hayatımla o kitap arasında ilişki kurarım. Yine başka bir kitap okuyunca yüz seksen derece dönüp bu yeni kitaba bağlanırım.
Mavi bir göl gibi gözler. Yeşil çimlere uzanmış, gökyüzünü seyrederken, arada bir yukarıda süzülen bulutları yansıtan gözler. Kuşların gölgelerini bile en ince ayrıntısına kadar yansıtan. Bir sürü güzel gözlü insanla tanışmak istiyorum.
gözlerin onlara bakanı daha güzel yaşamaya heveslendiriyorsa yeter bence.
”Kendilerini bizim yerimize koysalar, tüm o acıları çekerken dayanabildiğimiz yere kadar dayananıp, belki biri faydalı bir şey söyler diye dikkat kesildiğimizde, karşılığında hep aynı yavan tavsiyeleri, teskin edici sözlerin tekrarlandığını, nasıl utanç içinde yüzüstü bırakıldığımızı görecekler. ”
” Doğru umutlarınız, doğru arzularınız yok diye azarlıyorlar ama biz doğru idealler peşinde koşmaya başlarsak bu kişiler sonuna kadar bize sahip çıkıp, rehberlik edecekler mi?”
Tokyo’nun neresinde olduğumu biliyor musunuz? Beni bir daha göremeyeceksiniz.
Kim olduğun ne yapman gerektiğinin hep belli olması insanı rahatlatıyordu.
İyice dünyanın rengine bürünüp çıktın.
Fikirlerden ibaret bir hayatın anlamsız ve kibirli çokbilmişliğine tenezzül bile etme.
Dalgın dalgın çiçeklere bakarken insanların da aslında geekten iyi tarafları var diye düşündüm. Çiçeklerin güzelliğini bulan da çiçekleri seven de insanlar ne de olsa.
Büyüdükçe ürekeliğim daha da arttı. Kendime elbise dikerken bile kim ne der diye düşünür oldum.
İnsanın özünde olması gereken sevgi" duyguları noksan kalmış
Sabahlarda hiç utanma yok.
“Benden kitap okumayı çekip alsalar, bu deneyimsiz halimle mahvolurdum herhalde.
Yarın da her zamanki gibi bir gün olacak. Mutluluk hiçbir zaman gelmeyecek. Bunun farkındayım. Ama elbet gelecek, yarın gelecek diye inanıp uyumak en iyisi."
Öylece otururken, sessizce, yavaşça, bu son zamanlardaki halimi düşündüm. Son zamanlarda neden kendimde bu kadar hata buluyordum ki? Neden bu kadar endişeliydim? Sürekli bir şeylerden korkuyordum. Hatta geçenlerde biri şöyle dedi: "İyice dünyanın rengine bürünüp çıktın."
Üzgün hissettiğinde kitap oku, manzaraya bak, kara bulutlar az da olsa dağılsın."
Aynadan yansıyan yüzüm şaşırtıcı derecede canlıydı. Bana yabancıydı. Benim üzüntülerim, acılarım, buna benzer hislerimle en ufak ilgisi olmadan kendine ait bir hayatı yaşıyordu."
Geçmişte kalan her şeyi özlüyorum."
İçimi dolduran üzüntü katlanılacak gibi değil."
Bir an önce şu ahlak kurallarının baştan aşağı değişeceği gün gelse keşke. Bu dalkavukluktan da kendi iyiliğim yerine, başkalarının görüşleri için yaşamaktan da kurtulurdum böylece.
Ağlamayı denedim. Nefesimi tutup gözlerim kanlanınca biraz gözyaşı akar diye düşündüm ama olmadı. Belki de artık gözyaşları olmayan bir kızım.
Üzgün hissettiğinde kitap oku, manzaraya bak, kara bulutlar dağılsın."
Bizim çektiğimiz acıyı gerçekte kimse bilmiyor. Bir gün büyüyüp de geriye dönüp baktığımızda tüm bu acı ve kederlerin ne kadar saçma olduğunu hayal meyal hatırlayacağız belki de. Fakat tam bir yetişkin oluncaya dek geçecek olan bu uzun ve korkunç süreyi nasıl geçirmeliyiz ki? Kimse bunu öğretmiyor.
Doğru umutlarınız, doğru arzularınız yok diye azarlıyorlar ama biz doğru idealler peşinde koşmaya başlarsak bu kişiler sonuna kadar bize sahip çıkıp rehberlik edecekler mi ki?
Benden kitap okumayı çekip alsalar, bu deneyimsiz halimle mahvolurdum herhalde. Kitaplarda yazılanlara bu kadar bağımlıyım işte. Bir kitap okur okumaz hemen o kitaba kapılır, güvenir, kitapla özdeşleşir, hayatımla o kitap arasında ilişki kurarım. Yine başka bir kitap okuyunca yüz seksen derece dönüp bu yeni kitaba bağlanırım.
Saf güzellik her zaman anlam ve ahlaktan azadedir.
İyi geceler. Ben prensi olmayan bir Külkedisi’yim. Tokyo’nun neresinde olduğumu biliyor musunuz? Beni bir daha göremeyeceksiniz.
Birileri kesin yanlış yapıyor. Suçlu sensin.