İçeriğe geç

Öğle Saatleri Kitap Alıntıları – Selçuk Baran

Selçuk Baran kitaplarından Öğle Saatleri kitap alıntıları sizlerle…

Öğle Saatleri Kitap Alıntıları

Kimse onun gibi gülümsemiyordu bana.
Karım sevdiği adamı bıraktı. Şimdi o sevgiden arta kalan tortuyu taşıyor yüreğinde. Beni, öteki adamı sevdiği gibi sevemeyen bir kadına duyduğum aşk, büyüden, yaratıcılıktan yoksundur artık. Ben de bir tortu taşıyorum yüreğimde.
Bir münzevi, bir kaçak değilim ben. Hayatı, insanları, dünyayı seviyorum.
Şimdi uzaktan bakınca, kent hayatını şöyle bir düşününce, diyorum ki, herkes hapı yutmuş durumda.
Neden apartmanlarda oturanlar, balkonlarında sardunya, küpe çiçeği, fesleğen yetiştirmezler?
İsteyen herkesle seve seve bölüşeceğim bir aydınlık, bir umut var içimde. Umut gibisi var mı
Öylesine uzak, öylesine yaşamımın dışında olup bitenler
Ama biz birbirimize sarılı kaldık ve birlikte tahammül ettik.
Bakın, aylaklardan sözeden bir kitabı severek okuyabileceğimi sanıyorum. İnsana yaşamın böylesine aptal ve sıkıcı olmadığını öğreten kitaplar vardır değil mi? Bir yanlışlığı düzeltmeye çalışan kitaplar
Hem insanın bir yerde denenmemiş bir umudu olmalı bence Saklı kalmalı.
Keşke sen de kitap okusan Okumayı sevsen Böyle yanımda sıkılıp durduğunu görünce üzülüyorum.
İnsan bir kez yakınmaya başlamasın, dedi Sevim de, hiç susmaz artık. Soğuk der, yakınır. Sıcak der, yakınır. Gazete geç geldi, çorba tuzlu olmuş Söylenir de söylenir.
Bir yanlışlığı düzeltmeğe çalışan kitaplar ama ben hiç aramadım onları. Belki vaktim olmadı. Hem insanın bir yerde denenmemiş bir umudu olmalı bence Saklı kalmalı.
Bana sorarsanız, biraz aristokrattır kitaplar. Herhangi biri, kitapçıya gidip kitap satın alamaz sanırım, cebinde ne kadar çok parası olursa olsun.
Bilir misiniz, kitaplara çok saygım vardır benim. Kitapçı vitrinlerini seyretmeğe bayılırım.
İşte her şey eskisi gibi. Yani bir çaresizliktir gidiyor. Ya da ben bilmiyorum savaşmayı. Bilenler vardır belki.
Bilmem neden son günlerde canım hep yatmak istiyor.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Keşke sen de kitap okusan Okumayı sevsen
İnsanın sıkılması için ille birinin ölmesi gerekmez tabii.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Ve iki dosttuk biz. Sessizce sevişen iki sadık dost . Sonra gitti. Beni insanlara, taşıt gürültülerine, kitaplara, üzerinde sınırsız kâğıt yığılı masalara bıraktı, gitti.
Birçok şeyden haberimiz yoktu. Camus’nün kitapları bile dilimize çevrilmemişti daha. Başkaldırmayı olsun nereden bilecektik.
Daha önce bir kez daha dünyaya gelmişim de bütün bunlar o zaman başımdan geçmiş sanki Öylesine uzak, öylesine yaşamımın dışında olup bitenler
Karım sevdiği adamı bıraktı. Şimdi o
sevgiden arta kalan tortuyu taşıyor yüreğinde. Beni, öteki
adamı sevdiği gibi sevemeyen bir kadına duyduğum aşk, büyüden, yaratıcılıktan yoksundur artık. Ben de bir tortu taşıyorum yüreğimde. Ama ikimiz de yakınmıyoruz. Çünkü
bizim gibi olanlar, gerçek hüznü yaşayanlar sizin anlayacağınız, yakınmayı bilmezler. Bizim gibi toptan bir vazgeçişe başvurmak zorunda kalanlar yakınmayı bilmezler; başkaldırmayı da. Elimizde kalanlar yaşadığımız günlerin bir tortusudur
Bana kalırsa, cemreler havaya, suya, toprağa değil de doğrudan doğruya bu delikanlının yüreğine düşüveriyor. Uzun zamandır dişlerini göstererek güldüğünün farkındayım
Ama yeni şeyler öğrenmek de öyle zordu ki!
Hem güçsüz, çekingen ve uyuşuktu. Korkuyordu da her yenilik bir bıçak sivriliğiyle dalıyordu bilincine.
“Yani bir çaresizliktir gidiyor. Ya da ben bilmiyorum
savaşmayı. Bilenler vardır belki. Olur ya Ama bana ne onlardan? Birçokları gibi duvarların arasına sığınıp, orada güven
içinde yaşamaya alıştım, öyle eğitildim. Esintili kırlar, ıssız
dağ başları ürkütürdü beni. Dalgalı denizin ortasında kalsam,
ne yapacağımı şaşırıverirdim.”
Yani bir çaresizliktir gidiyor. Ya da ben bilmiyorum savaşmayı. Bilenler vardır belki. Olur ya Ama bana ne onlardan?
Canın değişiklik istiyorsa neden bir çocuk doğurmuyorsun? Ne biçim kadınsın sen? Kadın dediğin çocuk sahibi olmayı ister.
Bedava sözcüğü bade ve hava sözcüklerinden türemiştir, dedi Salim bey. Bunu biliyor muydunuz? Hayır.
Malum, hava parasız elde edilir. Bade, içilecek şey, kısacası su Eskiden su da parasızdı. Siz bilmezsiniz o günleri, nereden bileceksiniz hem, bir zamanlar suya para verilmezdi. Bedava sözcüğü de su ve hava gibi parasız demek oluyor şu halde. Bilmem anlatabildim mi?
İnsanlar kıstırılınca yargılamak zorunda kalırlar,
Hapı yuttuğunuzun farkında olmadıkça her şey iyi ve güzel. Bir an kuşku duyarsanız, kendinizi çalışmağa verirsiniz, para kazanmakla avunursunuz, televizyon seyreder, içki, sigara içersiniz. Böylece tüm korkularınızı bastırırsınız. Bastırdığınızı sanırsınız.
Kırılan bir şey, der, onarıldı mı eskisinin yerini hiçbir zaman tutmaz.
Hangi yaşımızın baharı olursa olsun, çiçekleri sevmek gerek.
Neden apartmanlarda oturanlar, balkonlarında sardunya, küpe çiçeği, fesleğen yetiştirmezler? Bu güzelim çiçekler onlara yüksek kiralar, pahalı eşya bedelleri ödeyerek kurtulduklarını sandıkları sınıflarını mı hatırlatır yoksa?
Hem insanın bir yerde denenmemiş bir umudu olmalı bence Saklı kalmalı.
Yani bir çaresizliktir gidiyor. Ya da ben bilmiyorum savaşmayı.
Yeryüzünde işlerin iyi gitmediğini sezip de insanların ve yaşamın böyle olmaması gerektiğini düşünmeye başlar,filozofluğu da edilgin bir durum saydığınızdan küçümseyecek olursanız,size başvuracağınız bir tek yol kalırdı: Kent kırgını olmak .
Hiçbir şey sözcükleri kullanmak kadar güzel,büyüleyici ve heyecan verici değildir.
İnsanlar arasında ayrım yapmayacak kadar deneyimsiz ya da saf değilim. Hayır! Ama gerçek kötülüğü tanıdım. Egemen olma isteğinin, hoşgörüsüzlüğün ve tutsak ruhluluğun ne olduğunu bilirim. Sevdiklerimden ayrı kalmanın acısını da bilirim. En kötüyle en iyiyi tanıdıktan sonra arada kalanlar arasında ayrım yapmamamı hoşgörürsünüz sanırım.
Ama karım gözlerimden söz ettiyse doğrudur o zaman. Çünkü o hep haklıdır. Evet, gözlerim garip yolculara (çünkü gecenin bu saatinde hepsi biraz gariptir bana sorarsanız ) açılma, içini dökme isteği verir.
Hem insanın bir yerde denenmemiş bir umudu olmalı
Hiçbir şey sözcükleri kullanmak kadar güzel, büyüleyici ve heyecan verici değildir.
Selçuk Baran’ın günlüğünden
İnsanlar kıstırılınca yargılamak zorunda kalırlar, dedi, toplum güvenliği dedikleri şey, aslında kişisel güvensizliğin yarattığı korkudur. Yargı bir tür kişisel savunmadır. Çünkü toplumda kıstırılmadan yaşamak olanaksızdır.
Neden olmasın? İnsanlar çıldırır da, sarmaşıklar çıldıramaz mı? Doğa çıldıramaz mı? Ve doğa bir kez çıldırdı mı, insanlar baş edemez onunla.
Hayatı bana nasıl öğrettilerse öyle tanıyorum. Yani yanlış, saçma ve yüzeyden.
Her erkeğin hayatında bir hişt sesi olabilecek, ama yeterince güçlü çıkmadığı için kimselerin dönüp arkalarına bakmak gereğini duymadıkları bir hişt sesi.
Neden, neden sıyrılamayacakmışsın aile, meslek, dost çevresi denen örgütlü tutsaklıktan? Hadi bir adım atıver.
Ben bağışlarım. Geriye hüzün kalır.
İsteyen herkesle seve seve bölüşeceğim bir aydınlık, bir umut var içimde. Umut gibisi var mı?
Alışılmışın dışına çıktığım o ilk andan sonra her şey mümkün gibiydi.
Hayatı bana nasıl öğrettilerse öyle tanıyorum. Yani yanlış, saçma ve yüzeyden.
Hem insanın bir yerde denenmemiş umudu olmalı bence. Saklı kalmalı.
Kitapçı vitrinlerini seyretmeye bayılırım. Ne düzenli dururlar raflarda. Bana sorarsanız biraz aristokrattır kitaplar.
Yoksulluk çocukları zamanından önce olgunlaştırır.
Yeryüzünde işlerin iyi gitmediğini sezip de insanların ve yaşamın böyle olmaması gerektiğini düşünmeye başlar, filozofluğu da edilgin bir durum saydığınızdan küçümseyecek olursanız, size başvuracağınız bir tek yol kalırdı: Kent kırgını olmak.
Daha önce bir yargıç geçmişti buradan.O gittikten sonra yargı konusunda düşünmeye başladım.Karımla da konuştum.Bir kürsüye çıkıp insanları yargılamak nasıl bir şeydir dedim.Çünkü bana sorarsanız tanrı bile yargılayamaz insanı.ÇünküTanrı bağışlayıcıdır. denmiştir.Öyleyse,bağışlayan yargılamaz.
İnsanlar kıstırılınca yargılamak zorunda kalırlar dedi, toplum güvenliği dedikleri şey, aslında kişisel güvensizliğin yarattığı korkudur. Yargı, bir tür kişisel savunmadır. Çünkü toplumda kıstırılmadan yaşamak olanaksızdır.
Kendimden söz etmek ne kadar ayıpsa, karımdan söz etmek de o kadar ayıptır ancak. Çünkü hayatımız, korkularımız, umutsuzluğumuz ortaktır. Ve ben kendimden söz etmekten hoşlanıyorum.
Hapı yuttuğunuzun farkında olmadıkça her şey iyi ve güzel.
Şu kent yaşamımız kocaman, düzenli bir sigorta örgütü değil mi? Primi zamanında ödediniz mi, bütün korkulara, bütün can sıkıcı durumlara karşı güvenliğiniz sağlanmıştır. Ve primleri zamanında ödemeğe alışmışızdır. Yasaların önsözlerinde yazılı onurumuzdan, bildirilerde yinelenen, özgürlüğünüzün, şarkıların duyurduğu sevinçlerden, durmadan sözü edilen, tanımı yapılan insanlığımızdan, kısacası bir türlü gerçekleştiremediğimiz bütünlüğümüzü kırıntılarından kesip öderiz. Çoktan alıştık buna
Neden apartmanlarda oturanlar, balkonlarında sardunya, küpe çiçeği, fesleğen yetiştirmezler? Bu güzelim çiçekler onlara yüksek kiralar, pahalı eşya bedelleri ödeyerek kurtulduklarını sandıkları sınıflarını mı hatırlatır yoksa?
Kırılan bir şey, der, onarıldı mı eskisinin yerini hiçbir zaman tutmaz.
Oysa insan düşgücünü kullanmaktan korkmamalı. Düşgücünü kullanmaktan korkanlar günün birinde gerçeklik duygusunu da yitirirler; başkalarının da gerçek diye sundukları yalanları kabullenirler. Bu yüzden kıyıcı olurlar.
Güven duymaktan tiksinmeğe başlamışsanız eğer korku’yu salık veririm. Korkunun bedeli korkudur. Ve korkudan öte köy yoktur.
İsteyen herkesle seve seve bölüşeceğim bir aydınlık, bir umut var içimde.
Küçük, korkak, uçmayı hiç denememiş, gene de uçmaya can atan bir kuş gibi
Adamın parmakları kızın elinin üzerine doğru kapandı. Kırılacak bir şeymiş gibi özenle tuttu bir süre onu, sonra bıraktı.
Hem insanın bir yerde denenmemiş bir umudu olmalı bence Saklı kalmalı.
Yani bir çaresizliktir gidiyor. Ya da ben bilmiyorum savaşmayı.
Papatyaları sevmiyorum. Bakımsız, unutulmuş mezarların üzerinde açarlar en çok. Babamın bir arkadaşı vardı; papatya gübresi olmak istemem derdi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir