Xavier de Maistre kitaplarından Odamda Yolculuk kitap alıntıları sizlerle…
Odamda Yolculuk Kitap Alıntıları
“Beni bir şehri dolaşmaktan men ettiler. Hepsi bu. Ama bütün bir evreni bana bıraktılar: Uçsuz bucaksızlık ve sonsuzluk emrime amadedir.”
“ içinde yaşadığım gerçek dünyada henüz bir arada göremediğim kadar erdem, iyilik, çıkarsızlık da var bu hayali dünyada. Arzuladığım gibi bir kadını, kaprissiz, uçarı olmayan, dolambaçsız bir kadını ancak orada buluyorum. Güzellik hakkında hiçbir şey demiyorum! Hayal gücüme güvenilebilir: O hayali kadını öyle güzelleştiriyorum ki başka söze gerek kalmıyor. Sonra, fikirlerime hiç cevap vermeyen kitabı kapatarak, o kadının elinden tutuyorum ve birlikte, cennetten bin kez daha nefis bir ülkede dolaşıyoruz.”
“Dünya benden daha bahtsız insanlarla dolup taşarken, daha hoş durumda olanları göz önünde bulundurmaya neden çalışayım?”
“ madem ki ortak aynalar hakikati boşuna duyuruyor, madem ki herkes kendi görüntüsünden memnun; insanlara kendi fiziksel kusurlarını tanıtamadıktan sonra, benim ahlak aynam neye yarar? Pek az kimse ona göz atacaktır ve -filozoflar hariç- kimse kendini tanımayacaktır. (Hatta filozoflardan bile biraz kuşkuluyum!)
“ bütün insanların kendilerini ahlaksızlıkları ve erdemleriyle görebilecekleri bir ahlak aynası icat etmeyi arzulamıştım ”
“Aşk tanrıçasının etkisi altında kalmış ve hâlâ etkisinde olan sizler, onun bir ayna karşısına geçip hatlarını ustura gibi keskinleştirdiğini ve acımasızlıklar düşündüğünü bilin! Aşk tanrıçası manevralarını ayna karşısında tekrarlar, hareketlerini inceler, ilan etmek istediği savaşa kendinden önce orada hazırlar. Tıpkı seyircinin önüne çıkmadan önce kendi kendine çalışan bir oyuncu gibi, tatlı bakışlara, küçük cilvelere, ukalaca surat asmalara orada alışır.”
“Size sözünü ettiğim tablo bir aynadır. Şu âna dek kimse onu eleştirmeyi aklından geçirmedi. Ona bakan herkes için bu ayna, hakkında tek laf edilemeyecek kusursuz bir tablodur.”
“ oysa müzik nefes alan herkesi büyüler.”
“Kaç, çoban kızı, sürünü itele, en ücra ve en vahşi mağaralara saklan: Bu kederli yeryüzünde huzur yok!”
“İnsan, havada yok olup giden bir hayaletten, bir gölgeden, bir dumandan başka bir şey değildir ”
“Bir fikrin silmediği bir fikir var mı ki?”
“Kalbim soğudu, buz kesti ve kendimi yeniden yerkürenin üzerinde ağırlık oluşturan ilgisizler kalabalığının arasında buldum.”
“İnsanın ezeli ve asla tatmin bulmayan arzusu, kendi gücünü ve yeteneklerini artırmak, olmadığı yerde olmak, geçmişi hatırlamak ve gelecekte yaşamak değil midir?”
“Oğlunun doğumuyla sevinçten sarhoş olmuş bir anne acılarını yine bir yatakta unutmaz mı? Hayal gücünün ve umudun meyvesi olan fantastik zevkler bizi orada harekete geçirir. Velhasıl, ömrümüzün bir yarısında çektiğimiz elemleri, diğer yarısında bu nefis mobilyanın içinde unuturuz. ( ) Bir yatakta doğar bir yatakta ölürüz. İnsan soyunun, ilginç dramları, gülünç komedileri ve korkunç stratejileri oynadığı gerçek sahnedir burası. Çiçeklerle süslü bir beşiktir; aşk tanrıçasının tahtıdır; mezardır.”
“Mütevazı okur, asla ürkme! Erdemli eşini kollarına ilk kez alan bir âşığın mutluluğundan söz edemez miyim? Yazgımın beni asla tatmamaya mahkûm ettiği tarifsiz zevk!”
“Güzel bir ateş, kitaplar, kalemler; sıkıntıya karşı bunlardan iyi çare olur mu!”
“Belli bir yolda yürüyormuş gibi yapmadan, avının peşine düşmüş avcı gibi, yol boyu fikirlerinin peşinde koşmaktan daha cazip bir şey bence yoktur.”
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
“Odam, Peder Beccaria’nın ölçümlerine göre kırk beş derece enleminde bulunmaktadır. Doğu-batı istikametindedir. Tam duvar dibinden dolanarak, çevresi otuz altı adım olan bir kare şeklindedir. Ama benim yolculuğum daha uzun bir mesafeyi kapsayacaktır; çünkü odamı çoğu zaman boydan ve enden ya da çaprazlamasına, herhangi bir kurula ve yönteme uymadan kat edeceğim ”
“İnsanın odasında dolaşmaktan aldığı haz, başkalarının kaygı verici kıskançlığından azadedir; talihten bağımsızdır.”
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Yüreğim soğumuş, buz tutmuştu ve yerküreyi dolduran aymaz kalabalıkların ortasında buldum yine kendimi.
Ruhum, kayan bir yıldız gibi gökyüzünden yere çakılmıştı.
İnsanın asla tatmin olmayan ve ebedi arzusu, gücünü ve yetilerini daima artırmak, olmadığı yerde olmak, geçmişi hatırlayıp gelecekte yaşamak değil midir ?
Bana göre, tıpkı avcının avının peşinden koşması gibi hiçbir rota belirlemeksizin fikirlerin izini sürmekten daha keyif verici bir şey yoktur.
Hayali zevklerimi özlerken, güçlü bir teselli bulduğumu hissediyorum: Gizli bir güç beni sürüklüyor; benim havaya ve gökyüzüne ihtiyacım olduğunu ve yalnızlığın ölüme benzediğini söylüyor bana.
Doğanın gizemleri canlılardan olduğu kadar ölülerden de gizlidir; insanların boşuna erişmeye çalıştıkları büyük sırrı tek bilen, her şeyi yaratıp yönetendir.
Giysilerin insanların zihinleri üzerindeki etkisi öyledir ki, kendilerini yeni giysilerle ve pudralı peruklarla gördüklerinde daha iyi olduklarını düşünen hastalıklı, tıksınıklı kişiler vardır: Böyle özenli süslemelerle hem başkalarını hem kendilerini aldattıkları görülür; güzel bir sabah, saçları başları yapılı ölüverdiklerinde herkes şaşırıp kalır.
Bizler hatalarımızla mutluyduk.
Orada bulunan yoksullardan, içler acısı çığlıklarından ve kimilerinin onlar karşısındaki ilgisizliğinden söz ettim; fakat başkaları eğlenirken uyuyan, gün dogarken kalkan ve bahtsız insanları kurtarmaya, hiç tanıksız ve gösterişsizce giden hayırsever kitle hakkında hiçbir şey demedim. Hayır, bunu sessizce geçiştirecek hiç değilim: Sayfanın arkasına da bunu yazacağım ki bütün dünya okusun.
Kitabımın bu sayfasının bütün dünyaca bilinmesini isterim; herkesin refah soluduğu bu şehirde, kışın en soğuk gecelerinde bahtsız bir kalabalığın başlarını bir taşa ya da bir sarayın eşiğine dayayarak açıkta yattığının bilinmesini isterim. Bir yerde, soğuktan ölmemek için bir grup çocuk birbirine sarılmış. Başka bir yerde, sitem edecek kadar bile sesi çıkmayan bir kadın titriyor. Yoldan geçenler, alıştıkları bu manzara karşısında duygulanmadan gidip geliyorlar. Arabaların gürültüsü, ölçüyü kaçırmış insanların sesleri, müzigin hoş tınıları, kimi zaman bu bahtsızların çığlıklarına karışıp dehşet verici bir ses uyumsuzluğu yaratıyorlar.
Bu avantajı düşünerek, bütün insanların kendilerini ahlaksızlıkları ve erdemleriyle görebilecekleri bir ahlak aynası icat etmeyi arzulamıştım. Hatta herhangi bir akademiye bu keşif için bir ödül önermeyi bile düşünmüştüm ki, enine boyuna düşünüp taşındıkça bunun gereksizliği kanıtlandı.
Heyhat, çirkinliğin kendini tanıyıp aynayı kırması çok enderdir! Etrafımızdaki aynalar ne kadar çoğalsa ve ışıkla hakikati geometrik bir kesinlikle yansıtsa da boşunadır.
Heyhat, çirkinliğin kendini tanıyıp aynayı kırması çok enderdir! Etrafımızdaki aynalar ne kadar çoğalsa ve ışıkla hakikati geometrik bir kesinlikle yansıtsa da boşunadır.
Evet, beyler, hanımlar, size kendi beğeninizden, kendi sadık tasvirinizden daha kesin nasıl bir tablo, nasıl bir manzara sunabiliriz? Size sözünü ettiğim tablo bir aynadır. Şu anadek kimse onu eleştirmeyi aklından geçirmedi. Ona bakan her kes için bu ayna, tek laf edilemeyecek kusursuz bir tablodur.
Tartışma itiraz, uyandınır ve her şey kuşkuyla sonuçlanır.
Mutlu olmam için benim zevklerimin üç kuşak önceki atalarımınkine benzemesi mi gerekiyor? Bana resimden, ancak pek az kişiyi kapsayan bir sinifin zevk aldığı bir sanattan söz ediyorsunuz, oysa müzik nefes alan herkesi büyüler.
Müzik modaya tabidir, resim değil. Atalarımızı içlendiren müzik parçaları günümüzün müzik meraklılarına gülünç gelir, vaktiyle ağlattıkları kimselerin torunlarını güldürmek için eğlenceli operalarda bunlar çalınmaktadır.
Raffaello’nun tabloları atalarımızı etkilediği gibi bizden sonraki kuşakları da etkileyecektir.
Raffaello’nun tabloları atalarımızı etkilediği gibi bizden sonraki kuşakları da etkileyecektir.
Pembeyle beyaz, zevke ve mutluluğa adanmış iki renktir. Doğa, bu renkleri güle vererek bütün bitkiler aleminin tacını da güle vermiş oldu. Gökyüzü dünyaya güzel bir günü müjdelemek istediğinde, gün doğumunda bulutları bu sevimli renge boyar.
Renklerin, tonlarına bağlı olarak bizi neşelendirecek ya da üzecek kadar üzerimizde etkili olduğu kesindir.
Hapishaneni parçalamak için çaba göster.
Okur da günün birinde ruhunu tek başına dolaştırmayı başarırsa kendinden hoşnut kala bilir; bu yeteneğin ona sağlayacağı zevkler, olası yanılgılanı dengeleyebilecektir. Kendi varoluşunu böyle genişletmekten, hem yeri hem göğü işgal etmekten ve deyim yerindeyse, kendi varlığını ikiye katlamaktan daha çekici bir haz olabilir mi? İnsanın ezeli ve asla tatmin bulmayan arzusu, kendi gücünü ve yeteneklerini artırmak, olmadığı yerde olmak, geçmişi hatırlamak ve gelecekte yaşamak değil midir?
Her hangi bir mekanik işlem yaparken bambaşka bir şeyi düşünmek kolaydır; fakat, deyim yerindeyse, kendine hareket ederken bakmak ya da, kendi sistemime göre ifade edersem, hayvanının işleyişini incelemek ve içinde yer almadan, onu çalışırken görmek için ruhu kullanmak son derece güçtür. İşte, insanın yapabileceği en güç numara budur.
Resim ne yüce bir sanat, diye düşünüyordu ruhum. Yaşamak için tablo yapmak zorunda kalmayan, sadece zaman geçirmek için değil, güzel bir fizyonominin muhteşemliğinden ve insan yüzünde binlerce tonda eriyen işığın hayranlık verici oyunlarından etkilenerek eserlerinde doğanın yüce etkilerine yaklaşmaya çalışan, doğa manzarasının etkilediği kimse ne mutludur!
Dahi bir insanın en büyük meziyeti, hayvanını, tek başına yürüyebilecek şekilde yetiştirmeyi iyi bilmesidir; böylece bu zahmetli ilişkiden kurtulan ruh ise göğe kadar yükselebilir.
Yaptığım çeşitli gözlemler sonucunda, insanın bir ruhtan ve bir hayvandan oluştuğunu fark ettim. Bu iki varlık kesinlikle birbirinden ayrıdır, fakat birbirinin içine öylesine girmişler ya da öylesine üst üste durmaktadırlar ki, bu ayrımı yapabilmek için ruhun hayvan üzerinde belli bir üstünlüğünün olması gerekir.
Kendimizi hayal gücümüze neşeyle teslim ederek o bizi nereye götürmek isterse, her yerde onu takip edeceğiz.
İnsanın odasında dolaşmaktan aldığı haz, başkalarının kaygı verici kıskançlığından azadedir; talihten bağımsızdır.
Beni bir şehri dolaşmaktan men ettiler. Hepsi bu. Ama bütün bir evreni bana bıraktılar: Uçsuz bucaksızlık ve sonsuzluk emrime amadedir.
Giysilerin insanların zihinleri üzerindeki etkisi öyledir ki, kendilerini yeni giysilerle ve pudralı peruklarla gördüklerinde daha iyi olduklarını düşünen hastalıklı tıksırıklı kişiler de vardır.
Bu kitaba ve birbirine eklenen felaketlere katlanmayabilirdim; fakat, rastgele bir sayfasını açtığımda bile, sonuna dek bir çırpıda okumam gerekiyor.
Herkesin refah soluduğu bu şehirde, kışın en soğuk gecelerinde bahtsız bir kalabalığın başlarını bir taşa ya da bir sarayın eşiğine dayayarak açıkta yattığının bilinmesini isterim.
Ben de ikiyüzlü yansızlığıma rağmen, aslında resim konusunda kararımı vermiştim; fakat tartışma itiraz uyandırır ve her şey kuşkuyla sonuçlanır.
Resim, zevk ve duygu dışında, düşünen bir kas gerektirir ki müzisyenler bunsuz yapabilirler. Kafasız ve kalpsiz insanların bir kemandan, bir arptan büyüleyici sesler çıkardıkları her gün görülür.
Zevk, duygu ve bilgi benzerliğinin birleştirdiği bir dost; hırstan ya da çıkardan başı dönmeyen bir dost; bir sarayın şatafatındansa, bir ağacın gölgesini tercih eden biri! Ne mutlu dostu olana!
Hafızam benimle ilgilenmiş, sonra da unutmuş kişileri saymaya yetmez. Birkaç dostum, birçok metresim, bir yığın ilişkim oldu, tanıdıklarımın sayısı daha da fazladır. Şimdi ise adıma varama dek unutmuş bütün bu insanlar için ben bir hiçim.
Bir yatakta doğar, bir yatakta ölürüz. İnsan soyunun, ilginç dramları, gülünç komedileri ve korkunç trajedileri oynadığı gerçek sahnedir burası. Çiçeklerle süslü bir beşiktir; aşk tanrıçasının tahtıdır; mezardır.
Belli bir yolda yürüyormuş gibi yapmadan, avının peşine düşmüş avcı gibi, yol boyu fikirlerinin peşinde koşmaktan daha cazip bir şey bence yoktur.
Bu hazlara öyle ender, öyle seyrek rastlanır ki, elimizin erişeceği yerde olanları derlemek için durmamak, hatta yolundan vazgeçmemek için insanın deki olması gerekir.
Dalgınlık sonucu ayağınıza basan birinin ya da ihtiyatsızlığınızla yol açtığınız bir kızgınlık anında iğneleyici bir iki lafı ağzından kaçıran birinin veyahut metresinizin hoşuna gitme gafletini göstermiş birinin boğazını kesmekten daha doğal ve daha doğru ne olabilir ?
İnsanın odasında dolaşmaktan aldığı haz, başkalarının kaygı verici kıskançlığından azadedir; talihten bağımsızdır. Gerçekten de, herkesten gizlenerek çekilebileceği küçücük bir odası bile olamayacak kadar bahtsız, terk edilmiş olabilir mi insan?
Umulmadık bir kuyrukluyıldızın uzayda ışıldaması gibi, yeni bir yol açıp, elinde bir keşif kitabıyla aniden alimler dünyasında boy göstermek kadar övünülesi ne olabilir!
Aşkın kafa karışıklığı, mutluluk umudu, kalbimizi canlı ve çeşitli hislere gömmez mi?
Dünya benden daha bahtsız insanlarla dolup yaşarken, daha hoş durumda olanları göz önünde bulundurmaya neden çalışayım?.
Ah, yüreğim bu kadar yükü nasıl kaldırıyor!
Kalbine ve ruhuna uygun dost bulan kimse ne mutludur!.
Dünya benden daha bahtsız insanlarla dolup taşarken, daha hoş durumda olanları göz önünde bulundurmaya neden çalışayım?
İnsan ordulara komuta etmek, akademilere başkanlık etmek ister; güzel kadınların hayranlığını kazanmak ister; ve eğer bütün bunlara sahipse, o zaman, tarlaları ve huzuru özler, çoban kulübesine imrenir..
Güzel bir ateş, kitaplar, kalemler sıkıntıya karşı bunlardan iyi çare olur mu!.
İnsanın ezeli ve asla tatmin bulmayan arzusu, kendi gücünü ve yeteneklerini artırmak, olmadığı yerde olmak, geçmişi hatırlamak ve gelecekte yaşamak değil midir?
Kalbimin tüm yaşayan varlıklara ve cansız şeylere yer verecek kadar büyük bir şefkatle dolu olduğunu söylersem bana inanılacak mı bilmiyorum.Bana gölgesini veren ağaçları, baykuşun gece çığlığını, çağlayanların gürültüsünü seviyorum; her şeyi seviyorum ayı seviyorum.
“Sessizlik de sohbet kadar hoştur.”
Yıldızlı bir gökyüzünü hayranlıkla izlemek benim için hep yepyeni bir zevktir.
“Her ne kadar dertlerimi unutmak, onları düşüncemden kovmak için sürekli çaba harcasam da, bazen, yeterince dikkatli olmadığım zamanlarda, sanki önlerindeki setler kaldırılmış gibi, hepsi birden odama girerler.”
Ey insanlığın hazin hali; en ufak bir sevgiyle bağlanabileceğin, kalıcı tek bir nesne bile bulamamak !
Sanki yeteri kadar derdim yokmuş gibi binlerce hayali roman karakterinin de başına gelenleri gönüllü olarak paylaşıyor, sanki benim başıma gelmiş gibi derinden hissediyorum.
Arkadaşlarımda ne çok değişiklikler olmuş ! Onları geçmişte ve şimdi incelediğimde, artık onları ilgilendirmeyen projeler için ölesiye hırpalandıklarını görüyorum.
Kalbimin üstüne bir buz parçası koymak istiyorum.