Robert Musil kitaplarından Niteliksiz Adam 4 kitap alıntıları sizlerle…
Niteliksiz Adam 4 Kitap Alıntıları
Her şeyi sınayıp vicdanınca karar veren adam bir atavizmdir.
Az bilmek ve bildiğini insanın bilgide erişeceği amaç, dolayısıyla kendini de her şeyin alimi zannetmek, bu tür öğrencileri hakikatten ziyade hayale, ciddiyetten ziyade yüksekten atlamaya sürükler.
Mesele, neyi değil nasıl gösterdiğindir.
Düşünce zenginliği duygu zenginliğinin bir parçasıdır.
İnsanın seçenekleri yalnızca şunlardır: Bu aşağılık çağa ayak uydurmak (köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı demek) veya nevroza yakalanmak
Fakat hayat, sonucundan daima daha tafsilatlıdır…
O kişinin arzularının körüklersen yahud ürkütürsen ancak, tam istediğin yere çekebilirsin. İşi sağlama almak isteyen, şiddeti ve arzuları kullanmalıdır. O zaman insan aniden net, kestirlebilir, sabit bir hâl alıverir, onunla yaşadıkların, her yerde aynı şekliyle tezahür eder. İyilik diye bir şeyi hesaba katamazsın. Ama kötü nitelikleri katabilirsin…
Biriyle tanışıp da o kişiden hoşlanırsan, onu anladığını zannedebilirsin ama onunla yirmi beş yıl haşır neşir olmuşsan, zerre kadar tanımadığını fark edersin!
İnsan nasıl yanılabilir? Ancak görmeyerek. Peki, görülecek şeyi nasıl göremez?! Görmeye cesaret etmeyerek.
Kaderimizden kaçamayız, dünyayı bir yüz yıl daha bekletemeyiz!…
Hangi iş olursa olsun, asıl mesele doğru anda çekilmeyi bilmek; bunu bilirseniz asla zarar etmezsiniz…
Bana zaferlerini anlatma. Yenildin, sonunda utanmadan teslim olmak niyetindesin. Şimdi otuzların başındasın, kırkına gelince herkesin işi biter. Hele elli oldu mu herkes tatmin edici bir hayat yaşadığını zanneder, üstelik çok geçmeden bütün dertlerinden de kurtulmuş olur. Bir yerlere sığınıp uyum sağlayanların durumu iyi olur ancak! Al sana hayatım bütün hikmeti! Hayatın iyi kısmı altta kalanlara nasip olur! Ve yalnızlıktan fenası yoktur!
Lev Tolstoy: “Bilinç, insanın başına gelebilecek en büyük ahlaki musibettir.” Fyodor Dostoyevski: “Her bilinç hastalıktır.”
Sağlık ve cinnet arasındaki sınır bu kadar güvensiz, bu kadar esnektir.
Kulak kendi vücudunun çıkardığı binlerce sesi duyamaz…
Birisi hayaller sistemimizin doğru yerinde bulunuyorsa buna aşk denir.
Ruhun rutubet oranı çok artıp da göz yaşları ortaya çıkmadığı zaman meydana gelen şu adı çokça geçen örtü, gözlerinin önüne düşüyor, dünyanın gürültüleri yumuşak sesler çıkarıyordu.
…
Hans Sepp’in alenen veya başka sebeplerden ötürü dışarıda dökmek istemediği gözyaşları, dipsiz ve karanlık bir kuyunun içine akarcasına kendi mezarına düşüyordu içinden, mezarına çoktan girdiğini hissediyordu ki bunun anlamı, onun aynı zamanda mezarının başında oturmuş kendi yasını tutuyor olması gibi bir kapıya çıkıyordu.
…
Hans Sepp’in alenen veya başka sebeplerden ötürü dışarıda dökmek istemediği gözyaşları, dipsiz ve karanlık bir kuyunun içine akarcasına kendi mezarına düşüyordu içinden, mezarına çoktan girdiğini hissediyordu ki bunun anlamı, onun aynı zamanda mezarının başında oturmuş kendi yasını tutuyor olması gibi bir kapıya çıkıyordu.
Bazısı kademe kademe düşüp sefaletin dibini boylar, bazısı da zengin ve mutlu olup ardında bir çocuk bırakır.
Sohbet etmekten en çok hoşlandığı insanlar, hayat hakkında bir şeyler bilen, hayatın tehlike, hüsran ve gailelerini anlatan yaşlıca kimselerdi. Böylelikle kavanozun dibinde sakin sakin bekleyen bir balığı yemenin inişi gibi kırıntılar halinde önüne düşen bilgiler edinmiş oluyordu.
…verilen teselliler diş ağrısına fayda etmez…
“İşi oluruna bırakmanın en büyük zıttı nedir?” diye sordu. Ulrich’ten ses çıkmayınca cevabı kendisi verdi: “Kendi kendinde iz bırakmak!”
İnsanın her yaptığı, çevresi tarafından istisnasız ret ve inkar edilince denemek kar etmiyordu. Uzun zaman kimse güzel olduğunu söylemezse bir kadın çirkinleşr, asla başarıya ulaşamayan bir zihin de solar gider…
Hayalperestlik nedir, öyle iyi anladım ki: Tuzsuz yemek tahammül edilir bir şey değildir ama büyük miktarda yemeksiz tuz zehir demektir; işte hayalperestler de yalnız tuzla yaşamak isteyen insanlardır.
Hayal gücünü tek harekete geçiren, kişinin henüz veya artık sahip olmadığıdır; nibeden sahip olmak ister, ruhsa istemez.
İnananlar yalnızlıkta Tanrı’ya küser, inanmayanlar onunla ancak yalnızlıkta tanışır.
Kusursuzca kusurlu bir dünya karşısında aciz, bekliyoruz.
“Şayet ben doğrultmak istediğiniz yamuk bir altınsam, nihayetinde altınımdır değil mi?”
Hakiki sanat maddeye ruh verilmesidir.
Kültür insanı tüm dünyada kimsesizdir.
“Cimrilik şahsi bir davranış bozukluğudur, aşkta da vardır, iktidarda da, namusta da: Cimriliğin hastalıklı tabiatı adeta veren elin alan elden üstün olduğunu ispatlamaz mı?..”
Duygular daimi bir akıntı olduğundan, durdurulamazlar; yani onları mercek altına alma imkanı yoktur; şöyle ki onları ne kadar titizlikle gözlemlersek, hissettiğimizin ne olduğunu o kadar az biliriz.
Cesur adam acıya bakmaz, deriz; hakikatteyse acının keskin tuzu cesarette köpürür.
Amerikalı bir psikoloğun meşhur, “Üzgün olduğumuzdan ağlamayız, üzülürüz,çünkü alıyoruzdur.” sözü abartılı olabilir, bununla birlikte kişinin salt hissettiği gibi davranmayıp bir zaman sonra, hangi sebepten olursa olsun, davrandı gibi hissetmeyi öğrendiği kesindir.
Zaferle biten bir savaş bile milli bir felakettir.
Mantık akıl değildir. Mantık şu demektir: Her şart altında dürüst ama tutarlı, pervasız ve duygusuz davran ve asla soğukkanlılığını kaybetme! Çünkü dünyayı idare eden akıl değildir, var olduğundan beri hakkında boş laflar edilse de ona demirden mantıkla hükmetmek lazımdır!
Sıradan halkın mantığı yoktur ama mantığın tepesinde olduğunu daima hissetmesi gerekir!
Duygularını gizleyemeyenlerin gevezeliği üçüncü bir kişiye daima türlü türlü ipuçları verir.
Gerçekliğimiz bize bağlı olduğu müddetce, ona nasıl bir ehemmiyet yakıştırırsak yakıştıralım, gerçekliğimizin büyük kısmı yalnızca bir fikir beyanı olarak kalır.
Güzellik, muhtemelen sevilmiş olmaktan başka bir şey değildir.
Aşk ateşi ile tüfek ateşi arasında seçim yapmak senin elinde. Öyleyse en az iki temel durum olduğu farz edilir: Aşk ve şiddet. Dünyayı hareket halinde tutup uykuya dalmaktan koruyan şüphesiz şiddettir, aşk değil!
Eskiden, entelektüel hayatına başlarken benzer duyguların tasvirini türlü türlü kitaplarda heyecanla okuduğunu hatırlıyordu, o kitapları asla bitirmez, çünkü sabırsızlığı ve başına buyrukta direten iradesi bitirmesini engellerdi, halbuki çok etkilendiğini hissederdi, işte bitirememesinin sebebi! Sonrasında da bekleneceği gibi yaşamamıştı, kitaplardan bazılarını tekrar eline alınca-çünkü severek yaptığı bir şey de bu-eski şahitlikleri yeniden görmek, vakti zamanında kibirle çarpıp kapattığı evindeki bir kapıdan sessizce içeriye girmek gibi geliyordu ona. Hayatı, gerçekleştirilmeyemiş vaziyette ardında veya belki de hala önünde duruyor gibiydi. Gerçekleştirilememiş niyetler, rüyalarda insanın tenezzül etmediği sevgililere benzetilebilirler, kişi hayretler içinde eve dönünce kendini harap bitap bulurken onlar, yıllar boyu güzelliklerini korumuşlardır…
Son söz asla söylenmeyecekmiş gibi görünüyordu, çünkü her son bir başlangıç ve her nihai sonuç yeni bir açılışın ilk sonucuydu…
Dikkat hikmetin anasıdır!
Hakikat soğukkanlı iken ortaya çıkar, duygular ona halel getirir, hakikati bir şeyin “duygu meselesi“ olduğu yerde beklemek umumi tecrübeye göre en az öfkeden adalet istemek kadar terstir.
“Beni ben yaptın, çünkü beni seviyorsun!“
Ölümü küçümsemek ancak hayatı küçümsemek, yani esasında kendini küçümsemek demektir.
Dünyanın, virajları hızlı alan bir trenin yanından dönerek geçmesinden farkı yok bunun…
Renk körlüğü hiçbir rengi seçemez, yine de muhtemelen kimseye fark ettirmeden yaşayabilir, çünkü görebildikleri göremediklerini temsil eder.
Aşk için de bütün duygular için de geçerli bir şey varsa o da söz konusu duyguyu fiiliyata dökmekten ne kadar uzaksanız hararetinin söze döküldüğünde daha da büyüyor olmasıdır…
“İnsanlar ekseriya en çok kendilerini sever, en az kendini tanır…”
Aşk insanı yormasa, ona yine bu kadar hayranlık duyulur muydu acaba!
…nasıl ki hayat çok zaman hissizce yutulursa, bazen onun hayal meyal bir hâle bürünen tadı da çok sonradan alınır…
“Ahlaktan kopana yazıklar olsun, o kişi kendini gerçeklikten koparmıştır!”
“Bir insan kendini asla tamamen ödlek görmez, çünkü bir şeyden korktu mu, o kadar uzağa kaçar ki sonunda kendini yine kahraman gibi görür!”
“Başkalarını düzeltmek istiyorsak verebileceğimiz tek tavsiye,bizzat iyi olmaktır”; nitekim Matthias Claudius da der ki: ‘Verebileceğim tek tavsiye şu, çocuklarımızın nasıl olmasını istiyorsak, bizler de bizzat öyle olmalıyız!’
“Yazar Tolstoy da, vazgeçmenin özgürlüğe giden ilk adım olduğunu söyler. İnsanın içinde çokça kölelik arzusu vardır, hepsi ile mücadelenin başarılı olması için işe en temel olanlardan, yani yemek düşkünlüğü, aylaklık ve şehvetten başlamalıdır.”
“İnsanın oyuncakları arasında saklanıp da durmadan geri dönen o ilk üzüntüleri!”
Erdemi görkemli bir şekilde uygulamakla insandaki taşkınlık ve kibir meyli de elde olmadan teşvik edilmekteydi, oysa göze çarpmadan günlük uygulama adeta yavan ve saf erdemden ibaretti.
Muhteris bir kalbin sağı solu belli olmayan kıpırtılarına karşı güvenilecek tek bir ilaç vardır: Plana sonuna kadar disiplinle uymak.
“İnsan dediğin mücevher gibi kavi, ana gibi şefkatli olacak!”
“Gerçekten içinden geçeni bir kez olsun teferruatıyla söylemeye gör, karşındakinin sıkıldığını ve başka şeyler düşündüğünü hemen fark edersin!”
Ruhun yaşayışı aşagı yukarı kadınınkine benzer,güce boyun eğer,yatağa yatırılırken direnir ama yatınca zevk de alır.Ayrı ayrı güzelleştirir,sitemde bulunur ,dil döker.Zevk verir.Peki,dayandıgı hangi ihtiyactır?
Bir erkegin yıllar süren sadakatten sonra ilk aldatma hazırliklarına girişmesi bile eski bir geminin yeniden boyanıp donatılmasına benzer.Bakımsız ayak parmaklarından tutunda kravatını baglarken eski püskü kısımlarını maharetle gizlemesine kadar fark edilip düzeltilmesi gereken neler neler vardır!Artik sadakatin timsali olan yamali gömleklerin,gözenmiş çorapların yeri yoktur hayatında,yolunu şasırmiş bir adam daima temizdir,en ufak bir detayı bile düşünür.