Stefan Zweig kitaplarından Nietzsche kitap alıntıları sizlerle…
Nietzsche Kitap Alıntıları
Kuzey’e, Almanya’ya, vatanına yönelttiği nihai ret zihninden, entelektüel tarafından gelmiyor, aksine sinir ağlarından, yüreğinden, duygularından, en derin iç dünyasından geliyor. Bu reddediş, soludukları özgür havayı nihayet hisseden ciğerlerinin attığı çığlıktır, hafiflemiş olmanın, ruhunun iklimini sonunda bulmuş olmanın sevinç çığlığıdır: Özgürlüktür. En içten gelen sevinç çığlığı, o hain zafer çığlığı bu nedenledir: Ben firar ettim!
Tek bir kişiye bağlı olmak bir düşünür için sakıncalıdır. İnsan kendini bulduğunda, zaman zaman yitirmeyi de denemeli-kendini tekrar bulmak için.
Derisini değiştiremeyen yılan, telef olur. Görüşlerinin değişmesine engel olunan zihinler de öyle: Zihin olmayı bırakırlar.
Çöküşünden kısa bir süre önce Alınyazımı biliyorum. Gün gelecek bir dehşetin, dünyada görülmemiş bir buhranın, en derin vicdan çatışmasının, o ana kadar inanılmış ve kutsal sayılmış olan her şeyin çöküşüne sebep olacak bir kararın anısı adımla ilişkilenecek. diyor.
Onun şunun için diye bir konsepti yoktu – Nietzsche dünyayı düzeltmek veya aydınlatmak, keza dünyayı veya kendisini huzura kavuşturmak için düşünmüyor: Kendinden geçmiş düşünme coşkunluğu başlı başına kişisel bir amaç, kişisel bir keyiftir. Her karanlık tuktu gibi tamamen şahsi, tamamen ben merkezli ve temel bir şehvettir.
okul öğretmeni edasında sorulan şu sorular artık bırakılmalıdır: Nietzsche’nin amacı neydi? Nietzsche ne demek istiyordu? Hangi sistemi, hangi dünya görüşünü kurmayı çabalıyordu? Nietzsche hiçbir şey istemiyordu: Nietzsche’nin içinde hakikate yönelen olağanüstü güçlü bir tutku, kendi kendini gerçekleştirmenin keyfini yaşıyordu.
Sınıra kadar gitmeyen hiçbir hakikatin, radikalizm içermeyen hiçbir doğruculuğun etik değeri yoktur. İşte bu nedenle Nietzsche miskinliklerinden ötürü veya düşünmekten korktukları için, kararlı olmanın kutsal sorumluluğunu savsaklamış olan herkese karşı sert tepkiler göstermiştir.
Barışsever insanlar için o içi geçmiş, köhne uyku ne kadar kıymetliyse, hakikat de Nietzsche için bir o kadar kıymetlidir. Aynen o korsan seferlerinde olduğu gibi arkasında yıkılan kiliseler, azizlikleri ellerinden alınan bin yıllık kutsal emanetler, alaşağı edilen sunaklar, aşağılanmış duygular, katledilen itikatlar, yerle bir edilen ahlak duvarları, alev alev yanan bir gökyüzü, soğukkanlılığın ve gücün dehşet verici yol işaretini bırakıyor. Ama asla arkasına dönüp bakmıyor, ne kazanılana sevinmek ne de ona sahip olmak için: Onun sonsuz mıntıkası bilinmeyen, hiç fethedilmemiş olan, hiç tanınmamış olandır.
Onu cezbeden ise elinde son kalanı, kendi varlığını masaya yatırmaktır. Çünkü bu maceraperest adam kendi hayatına bile sahip olmayı arzulamıyor: Burada da kahramanca daha fazlasını istiyor: Önemli olan sonsuz canlılıktır, sonsuz yaşam değil.
Sadece kalıtsal yoldan edinilen ve asla sarsılmayan o güçlü sıhhatin içi boştur ve o hiçbir şeyin farkında olmadan memnunluk halini sürdürür. Bir şey istemez, bir şeyi sorgulamaz. Bu nedenle de sağlıklı insanlarda psikoloji yoktur. Bütün bilgi ıstıraptan doğar: Istırap her zaman sebepleri sorgular, oysa keyif daha çok, olduğu yerde durmaya ve geriye bakmamaya meyillidir.
Ruhumun kısmeti olan sen, yazgı dediğim sen, bende olan sen! Benden aşkın olan! Beni koru ve beni daha yüce bir yazgı için esirge.
Gökyüzünden yoksun gözü pek bir manzara, seyircisiz devasa bir oyun, ruhsal yalnızlığın en dehşet verici çığlığı etrafında giderek şiddetlenen bir suskunluk Bu, Friedrich Nietzsche’nin trajedisidir.
Kendi karanlığı tarafından zaman ve mekânın ötesine, kendi varlığının en uç sınırına itilmiş bu adam bazen dehşet verici bakışlarla ürkekçe geriye baktığında, yaşamının onu nasıl tüm canlıların, tüm olup bitmiş olanın ötesine fırlatmış olduğunu fark ediyor.
Sona eren yüzyılımıza armağan edilmiş olan, ruhun en olmadık oyunu, dinleyicisi olmadan ve yankı bulmadan bomboş seyirci koltukları karşısında sona eriyor. Düşüncelerinin, çelik ucu etrafında dönen bir fırıldak gibi son bir kez olağanüstü bir biçimde yere konup, sonunda yalpalayarak durma noktasına gelmesine ise kimse göz ucuyla bile bakmıyor: Ölüm nedeni: Ölümsüzlük .
Nietzsche hep kendi başına konuşuyor, kendi başına mücadele ediyor ve kendi başına ıstırap çekiyor. Kimseyle konuşmuyor, ona cevap veren de yok. Asıl dehşet verici olan ise: Kimse onu dinlemiyor.
Friedrich Nietzsche’nin trajedisi tek kişilik bir oyundur: Bu trajedi, yaşamının kısa süren sahnesinde ondan başka hiç kimseye rol vermiyor. Sahneye çığ gibi düşen her bir perdede, yalnızlık içinde mücadele eden bu adam hep tek başınadır.
| Sanki tüm hayatım boyunca yanlış melodi ile dans etmiş gibiyim.
“İnsan kendini bulduğunda, zaman zaman yitirmeyi de denemeli; kendini tekrar bulmak için.”
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Istırap her zaman sebepleri sorgular, oysa keyif daha çok, olduğu yerde durmaya ve geriye bakmaya meyillidir.
Mutluluğun ufacık bir parçası parıldıyor. Bunun adı da müzik.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Tüm hoş sohbet ortamlarından uzak, tüm seslere, tüm gürültülere neredeyse nevrotik bir korku duyuyor.
Beni daha yüce bir yazgı için esirge.
Sonsuza kadar, olanın dışında hiçbir şey istememek, ne ileriye dönük, ne de geriye dönük. Gerekli olana sadece tahammül etmek değil, hele onu gizlemek hiç değil, aksine onu sevmek.
Manzara daima aynıdır; tekbaşınalık ve yalnızlık.
Hep tek başına konuşuyor, kendi başına mücadele ediyor ve kendi başına ızdırap çekiyor.
Derisini değiştiremeyen yılan, telef olur. Görüşlerinin değişmesine engel olunan zihinler de öyle: Zihin olmayı bırakırlar.
“Uçmayı öğretemediklerine çabuk düşmeyi öğret”
Hâlbuki sadece zihin ve beden değilim, tam aksine üçüncü bir şeyim.
Ben bütünüyle ızdırap çekiyorum ve bütünün ızdırabını çekiyorum.
İnsan ‘ızdırabın içinde zarifleşir’
Izdırap her zaman sebepleri sorgular, oysa keyif daha çok, olduğu yerde durmaya ve geriye bakmamaya meyillidir.
Bütün bilgi ızdıraptan doğar.
Önemli olan sonsuz canlılıktır, sonsuz yaşam değil.
Gizli olan her şey sağlam eller ve acımasız bir inatçılık talep eder.
Aydınlık, birine bu kadar şifa vermişse eğer, onun için kutsal hale gelir.
Gerçeğin karşısında yok olmamak için sanata sahibiz.
Zerdüşte bir sözünü hatırlayalım sanki şeyler gelip kendiliklerinden gelip kendilerini bir benzetme olarak sunuyor gibiler( burada bütün şeyler konuşmana sokulurlar ve sana sırnaşırlarçünkü senin sırtına binmek isterler her hakikate bir benzetmeye ulaşırsın burada varlığın bütün sözleri ve söz kalıpları sana doğru şıçrar. Bütün varlık söz olmak ister burada bütün oluş senden oluş senen konuşmayı öğrenmek ister bubenim esrime deneyimim bu benimde deneyimi diyecek bir başkasıı daha bulmak için binlerce yıl geriye gidilmesinden hiç kuşku yok
Setefan zweig
İnsanlık sadece ölçüsüz olanla farkeder kendi sınırını
İnsanlık sadece ölçüsüz olanla farkeder kendi sınırını
İnsan uzun süre uçuruma bakarsa uçurumda sana bakar
Evet biliyorum nerden geldiğimi
böyle alevler kadar aç
yanıyorum ve bitiyorum kendimi
ışık oluyor dokunduğum herşey
kömürleşiyor bütün bıraktıklarım geride
alevim elbette
böyle alevler kadar aç
yanıyorum ve bitiyorum kendimi
ışık oluyor dokunduğum herşey
kömürleşiyor bütün bıraktıklarım geride
alevim elbette
Pozların dokunaklığı büyüklük değildir
pozlara ihjtiyacı olan sahtedir
bütün resimsi insanlardan kaçının
pozlara ihjtiyacı olan sahtedir
bütün resimsi insanlardan kaçının
Ey yazgı, alın yazısı dediğim şey; sen içimdeki! Üstümdeki! Koru beni ve büyük bir yazgı için sakla.”
Geride bıraktığım ne varsa kül
Ateş benmişim demek ki
Ateş benmişim demek ki
Ah ruhum! Şarkı söylemen gerekecek
Kalıp , insanın büyüklüğü , amor fati içindir. Başka hiçbir türlü olmasını istemez o; ne ileriyi, ne geriyi, ne de bütün sonsuzlukları. Gerekli olanı sadece taşımak değil, daha az gizlemek değil, onu sevmek ister.
Hiç kimse şöyle bir dönüp bakmaz çelik bir ucun üzerinde vızır vızır dönen bu düşünce topacına, onun son bir kez harika bir şahlanışla yükselip nihayet sendeleyerek yere düşüşüne. Ölümsüzlük yüzünden ölüşüne.
Gerçekte trajedinin dekoru hep aynıdır. Tek başınalık, yalnızlık, düşüncesinin geçirimsiz bir cam fanus gibi çevresinde, üzerinde taşıdığı o korkunç sözsüz, cevapsız yalnızlık, çiçekleri olmayan, renkleri, sesleri, hayvanları ve insanları olmayan bir yalnızlık, Tanrı’sı bile olmayan bir yalnızlık, bütün zamanların öncesinde ya da sonrasındaki ilksel bir dünyanın taşlaşmış ölü yalnızlığı.
Bir erkek ancak bir erkek gibi davranarak kadının içindeki kadının ortaya çıkmasına yol açar.
Çok acı bir ders aldım, kendinden başka hiç kimseye güvenmemelisin!
Sanki tüm hayatım boyunca, yanlış melodiyle dans etmiş gibiyim.
Şöyle diyor Nietzsche: “Kendini bulmak, başkalarının seninle ilgili ne düşündüklerinden kurtulmaktır.”
Dürüst ve vicdanlı olmak, hesaplı olmaktan iyidir. Hesap, insanı makam sahibi yaparda, vicdan daha önemli işe yarar; İnsanı insan yapar.
Varoluşun en keyif verici hasadını toplamak demek, tehlikeli yaşamaktır.
“En derin denizlerde boğula boğula öğrenirsin tek bir nefesle yaşamayı.”
Bir davaya zarar vermenin en kalleş yolu,
yalnış argümanlarla onu savunmaya çalışmaktır
yalnış argümanlarla onu savunmaya çalışmaktır
Sanki tüm hayatım boyunca, yanlış melodiyle dans etmiş gibiyim.
İnsan hakikatin ne kadarını kaldırabilir?
İçinde binlerce elementi barındıran doğa, zorunlu olarak her türden tek taraflı radikalizmi reddeder. Hayatın kendisi en nihayetinde bir uzlaşmaya, bir esnekliğe dayanır.
Bir kişiye bağlanmak düşünüre zarar verir. Kişi kendini bulduysa, zamanla tekrar kaybetmeye ve sonra da tekrar bulmaya çalışmalıdır.
Ah ruhum, şarkı söylemen gerekecek.
Tek bir kişiye bağlı kalmak bir düşünür için sakıncalıdır. İnsan kendini bulduğunda zaman zaman yitirmeyi de denemeli – kendini tekrar bulmak için.
Uzun bir süre uçuruma doğru bakarsan, uçurum da senin içine bakar.
Beni öldürmeyen, beni daha güçlü kılar.
Arzu ediyorlarsa belirlilikleri içinde donup kalabilirler, sistemlerinin midye kabukları içine kitleyebilirler kendilerini: Onu sadece tehlikeli bir sel, macera, sonsuz hayranlık ve sonsuz hayal kırıklığı cezbediyor.
İnsan kendini bulduğunda, zaman zaman yitirmeyi de denemeli; kendini tekrar bulmak için.
Nietzsche hep kendi başına konuşuyor, kendi başına mücadele ediyor ve kendi başına ızdırap çekiyor.
Kendini sık sık ölümünden sonra tanınacak filozof diye tanımlar . Zerdüşt insanları aydınlatmaya karar verir. Fakat kimse onun sözlerini anlamaz. Kahin için henüz hazır değillerdir, o da fazla erken doğmuş olduğunu fark ederek kendi yalnızlığına döner