İçeriğe geç

Nidâ Kitap Alıntıları – Ahmet Telli

Ahmet Telli’nin kitaplarından Nidâ Kitap Alıntıları sizlerle.

Nidâ Kitap Alıntıları

Belki sayıklamaya benzeyen
Sözler kalır ayrılıklardan, ki
Uzun uzun ulur içindeki kurt
Zamanı kemiren uzaklığıyla
Ah, yine de sitemsiz bir tayın
Gölgesi düşüyor dağ geçidine
Sağrısında mahmuz yaraları
Eşkininde uğultulu bir uçurum
Gittin ya, âzâd edilen eşkîya
Boşluğa düştü rüyâdaydı güyâ
Sonra yürüyüp gittiydin işte
Dilinde kül tadı, geçmişinde
Sevdakâr bir hikâye bırakarak…
Yurdunu yitirmiş bir halkın
Sitemsiz hüznüydü merhamet
Kabuk dökmekte olan ağacın
Göğe, yere, suya ve rüzgara
Veda etmesi de denebilir

Uzak, çok uzak anılar bunlar
Ve şimdi rüyasına giriyor sık sık
Kabuk dökmekte olan bir ağacın
Belki deli bir yağmur yağar birazdan
Dilimin ucundaki sözleri serinletir
Ey kalbim, unutmalısın dünü yarını,
An saklıyor öğrenebileceğin her şeyi.
İmlasızdım, anneme sorsalar; haylaz bir nida.
Ömrüm şimdi ne çok benziyor sesine
… coğrafyanın her yanı yara bere içinde
Yazının ruhu mu olurmuş diyor mahkeme katibi
Bu yüzden eskiyor hayat, merhamet yetim kalıyor
Bir tek susku kalıyor, diller de ölüyor birer birer
Ölen her dil yalnızlığı oluyor bu dünyanın
Çünkü biliyorum: sabrın mesafesi azalıyor gitgide
Bir aşkın sığındığı mecaz
Susku ve yangındır biraz
Söz çakmaktaşından sıçrayan kıvılcım olsa nafiledir
Hükmü hengamedir artık kalbim dediğim muallakta
Geyiğini yitirmiş dağ, şiirini unutmuş dil neye yarar
Şarkıyı kim bilir kim söyler:
“Düştü gönlüm
Sen gibi bir zalime
Dirim denen ter; yontucunun
Düşlerinden ödünç verdiği
Gittin ya
Daha çok özleniyorsun şimdi..
Sabah bilgisini öğrendim sonunda:
Seninle uyanmaktı, uyanıp gözgöze
Geldiğimiz anda perdenin hafif bir
Rüzgarla açılıp günışığının yüzüne
Yansımasıydı: çılgın günışığının
Hayat canhıraş bir telaş yumağına dönerken
Anlatılacak ne çok hikaye kalıyor geride
Kelimelerse tutukluk yapan bir silah kadar mahcup
Köpeklerin her şeyi siyah beyaz gördüğü doğruysa, ben gökkuşağını gören bir köpeğim;
ama hiçbir köpek buna inanmıyor.
Harflerle üstü örtülmüş
Bir ahker olsa gerek şiir

Yine de yanar birinin canı
Kalbiyle açmakta çünkü kitabı

Sızınca karanlık bir an’a
Kibrit çakımı rüyanın sihri
Döneniyor ağır hakikat
Hüznün ve matematiğin
Baş döndüren kimyasında
Her dramın ucunda yine uzun bir yol hikayesi
Ve açılıp sarmayan yarin kolları
Bu ne sevgi ah, bu ne ıstırap
Yüktür her hatırlayış, hafıza
Büyük anafor, sonsuz kabus
Çeker dibe kanatarak zamanı
Orada kalbin vücuda ihtiyacı
Yoktur:
Tanrı da kayıptır çoktan
Bozgun unutturur ya bir şeyleri
Sesi boğulur öksüz kalanın da
Öyle oldu yüzyıllar geçerken
Şimdi hatıralarda kaldı santur
Yalnızlık yalnızlığı bilende kaldı
Bizim payımıza düşense oydu işte
Bir dil sürçmesi kadar hatalı
Sualler sormuştuk yarına dair
İhtimal ki sükut gerekirken
Kelamın katibi olmuştuk
İçin mi kırılmıştır bilmem
İçlenip santurun hüznünden
Artık az hatırlanacak olan
Bir şarkıyı terennüm eder
Kedisi sokağa kaçmış
Biriyim ben ve içimde
Kekeme bir kuş
Ötüyor ötüyor ötüyor
Ve son günlerde durmadan
Yalpalıyor bütün sözler
Birisi adımı sorsa mesela
Dilim sürçüyor
Tozlaşan ruhunda nice çöl
Ve ölümün izini taşıyarak

Simgeye dönüşünce kentin
İşlek alanlannda; yorgundu
Hep aynı şeyi düşünmekten
Eksiliyordu çünkü bedeninde
Yüktür her hatırlayış.
Kekeme bir tarih yazıcısının bize ayırdığı sayfada
Kanlı bir nida işaretiyiz, tarihin imlasını bozan
Aklı kamaştıran ne varsa kıpır kıpır
Sekiyor yaşamak dediğimiz atlasta
Usulca yer değiştiriyor ağır bir taş bile
Ey kalbim, unutmalısın dünü yarını,
An, saklıyor öğrenebileceğin her şeyi
Gönüldendir şikayet kimseden feryadımız yoktur.

NEV’ İ

Yaralı bir nidayız yaşadığımız bu dünyada
Harflerle üstü örtülmüş
Bir ahker olsa gerek şiir

Yine de yanar birinin canı
Kalbiyle açmakta çünkü kitabı

Biz yorulduk, su yoruldu, gök bile…
Ukala bir “feylesof’ gecenin ilerleyen saatinde
Hayattan öğrendik abi, oradan süzdürdük
Ne bildiysek, mektepler öğretemez bunu size
Ve uygarlığın ölçüsü olmuştu insan
Dedi ki o: Yoruldum insan olmaktan

İnsan yorulur bazen insan olmaktan

Hayat ile zaman bir muamma
Olup hazırlıyor ya aldanışlar
Unutmak dediğimiz kör ışıltı
Orada sızıyor kalbin yurduna
Mecaza dönmüşse vefanın enkazı
Sükunet gerekir unutmak için
Şarkılardan öğrendiydik: Sevda
Sitemkar bir veda idi ömür gibi..
Bir uçurumdu çünkü hüzzam Notalarsa uçurum kelebekleri
.
Dedi ki o: Yoruldum insan olmaktan

İnsan yorulur bazen insan olmaktan
.

Biriken damla bir kayayı
Nasıl oyarsa için için, söz
Gümüş değil söz’dür işte
Hem masum hem günahlı
Dilindeyse yılların biriktirdiği kekre bir tortu
Sorulsa anlatacak bir ömrün hazin öyküsünü

Hayaller diyecek, ömrümüzün bize attığı kazık
Zaman aşındırırken
Acıyı ve susuşları
Altında saklıyor
Ahker denilen mağmayı
Bilmiyorsun
İnsan yorulur bazen insan olmaktan
Siyahkar kelimeler sızıyor aklımın Dehlizine ki önceleri serin sözler
Dingin yalnızlıklardı oyalandığım
Yaz bitti de onun içindir diyor biri ;
İlk kez bitmiyor yaz, hayat çoktan Farkında bunun akşamlar apansız
İniyor geceyi siyahkar kılmak için
Hançer birdenbire saplanıyor, güz
Usulca örtüyor masumiyetin üstünü
Göğsümüzdeki uykusuz bir soru
Sancılı an’a sızmak ister gibiydi
Ve son günlerde durmadan
Yalpalıyor bütün sözler
Birisi adımı sorsa mesela
Dilim sürçüyor…
Düştü gönlüm
Sen gibi bir zalime
Dedi ki o: Yoruldum insan olmaktan
Düştü gönlüm Sen gibi bir zalime
Rûya ile başlıyor yarın denen macera
Hayaller diyecek, ömrümüzün bize attığı kazık
İnsan yorulur bazen insan olmaktan.
Harflerle üstü örtülmüş
Bir ahker olsa gerek şiir
Şimdi hangi duvar dibinde
Kurşuna diziyorlar bizi
İmlasızdım anneme sorsalar, haylaz bir nida.
En çok bir şarkı anlatıyor onun kederlerini
Bu ne sevgi ah, bu ne ıstırap.
Köpeklerin her şeyi siyah beyaz gördüğü doğruysa, ben gökkuşağını gören bir köpeğim; ama hiçbir köpek buna inanmıyor.
Diyeler ki kir bulaşmaz, kin
Tutmaz bir ömürdür bizimkisi
Özgeye özneye aşikar olsun
İçindi kapı üzere bu serlevha
Tökezleyen dün bocalayan
Yarın idi bizi hüzne ekleyen
Hiç’se kinayeydi dilimizde
Belki alacakaranlık hikaye
!Hercai birer nidâ idik yıldız şavklarıyla oynaşan
Sabah olduğuna guya, inanmaz
Uyanmaz uykudan canan, uyanmaz

Recaizade Mahmud Ekrem

Ki orada sitemli sözler
Bırakmıştın sayfalar dolusu

Gücenik sözcükler ve sisli
Anılar labirentinde kalbin
Kalbin ki söz geçiremediğin
Yine de dönüp bakıyorsun
Yaralı gövdenin delişmen
Geçmişine ki orada solgun
Bir aşkın sığındığı mecaz
Susku ve yangındır biraz
Dibe vurmuş bir geçmişin ağır yorgunluğu
Yüktür her hatırlayış, hafıza
Büyük anafor, sonsuz kabus
Çeker dibe kanatarak zamanı
..Son günlerde durmadan yalpalıyor bütün sözler
Birisi adımı sorsa mesela, dilim sürçüyor.
Yine de iğne iplik arar kendini
Akılla sınayan, söküğü bulmak için
Ah ki sezgi delik deşiktir ima da
Yol tenhaya gider, tenha bir kalbe
Kendine ayna edinmeyen
Mülksüz son meczuptu o

Eyvallah nedir bilmez idi
Esrik, mutedil bir bela idi
oysa yaşlı Bir Çerkes’ten duymuştum: “Atın fiyatı yoktur”

Hayat canhıraş bir telaş yumağına dönerken
Anlatılacak ne çok hikaye kalıyor geride
Kelimelerse tutukluk yapan bir silah kadar mahcup
Çünkü şair kendinin farkında
Olduğundan daha yalnız, daha
Beter bir hafızadır, bu yüzden
Kederini anlatabilecek alfabeyi
Ancak
kendisi yaratabilir
Kalbim şimdi bir tayın kalbidir…
Şarkılardan öğrendiydik: Sevda
Sitemkar bir veda idi ömür gibi
Hatırası için kitabın bir yerinde
Saklı bir söz düşürülür belki de.
Mecaza dönmüşse vefanın enkazı
Sükunet gerekir unutmak için
Hercai birer nida idik yıldız şavklarıyla oynaşan
Sessiz ve kendiliğinden
Açılıveriyor mecaz çiçeği
Geyiğini yitirmiş dağ,
şiirini unutmuş dil neye yarar
Gönüldendir şikayet kimseden feryadımız yoktur.

NEV’İ

Zaman aşındırırken
Acıyı ve susuşlan
Altında saklıyor
Ahker denilen mağmayı
Bilmiyorsun
Uzun bir sonsuzluk
Birikti avcumda sen
Ordaydın, yanık izinin
Unutuldu sandığım
Anısında
Dağlayıp geçmişti kor
Ve örtülmüştü üstü
Eşeliyorsun; sızlıyor
Kabuğun altında yara
Kanatacaksın
Biz yorulduk, şu yoruldu, gök bile
Eskimişti bakıp durmalarımızdan
Heder edilmemiş geceyi biz
Yaşadık mı saymalıyız şimdi
Uzun bir sonsuzluk
Birikti avcumda sen
Ordaydın, yanık izinin
Unutuldu sandığım
Anısında

Dağlayıp geçmişti kor
Ve örtülmüştü üstü
Eşeliyorsun; sızlıyor
Kabuğun altında yara
Kanatacaksın

Zaman aşındırırken
Acıyı ve susuşları
Altında saklıyor
Ahker denilen mağmayı
Bilmiyorsun

Külleri savrulmuştu
Meğer kil olup
Birikmiş sessiz
Sonsuzda
Öylece

Böyle anlatıyor
Bir köşesi kırık
Diğer köşesi
Uçurum olan
Yanık tablet

İnsan yorulur bazen insan olmaktan
Be ne sevgi ah, bu ne ıstırap
Gönüldendir şikâyet kimseden feryadımız yoktur.
Şimdi uzun uzun susuyor belleğini yitiren kim varsa
Çağ nedir, unutuş ne; zaman bir iğne deliğinden geçip
Darası oluyor birikmiş anıların ve ölümlerin

Yaralı bir nidayız yaşadığımız bu dünyada
Hükmü hengamedir artık kalbim dediğim muallakta
Geyiğini yitirmiş dağ, şiirini unutmuş dil neye yarar !
Hepsi acı bir eyvah olmuştur, sitemkar bir nida
Gönüldedir şikâyet kimseden feryadımız yoktur.”

NEV’Î

Düştü gönlüm
Sen gibi zâlime
Sabah bilgisini öğrendim sonunda:
Seninle uyanmaktı, uyanıp gözgöze
Geldiğimiz anda perdenin hafif bir
Rüzgârla açılıp günışığının yüzüne
Yansımasıydı: çılgın günışığının
Dedi ki o: Yoruldum insan olmaktan

İnsan yorulur bazen insan olmaktan

Yalnızlık yalnızlığı bilende kaldı
Atlılar geçiyor rüyalarımdan, atlılar geçip gidiyor
Hayat canhıraş bir telaş yumağına dönerken Anlatılacak ne çok hikâye kalıyor geride

Kelimelerse tutukluk yapan bir silah kadar mahçup

Biriken damla bir kayayı
Nasıl oyarsa için için, söz
Gümüş değil söz’dür işte
Hem mâsum hem günahlı
Yaralı bir nidâyız yaşadığımız bu dünyada
sabrın mesafesi azalıyor gitgide
Ve son günlerde durmadan
Yalpalıyor bütün sözler
Birisi adımı sorsa mesela
Dilim sürçüyor
Mecaza dönmüşse vefanın enkazı
Sükunet gerekir unutmak için
Hatırlamak içinse yeni bir yaz
Bir tek susku kalıyor, diller de ölüyor birer birer
Ölen her dil yalnızlığı oluyor bu dünyanın
Polisle çatışırken bitti galiba çocukluğum ve ilk gençliğim Yoldaşlık günleriydi; “Kardeşler!” diyordu içimizden biri
“Dağın geyiği, dilin şiiri tanık olsun; anamızın ak sütü
Tanık olsun ki, “Haklıyız, kazanacağız!
Şarkılardan öğrendiydik: Sevda
Sitemkar bir veda idi ömür gibi
Düştü gönlüm
Sen gibi bir zalime
Ve son günlerde durmadan
Yalpalıyor bütün sözler
Birisi adımı sorsa mesela
Dilim sürçüyor
Kedisi sokağa kaçmış
Biriyim ben ve içimde
Kekeme bir kuş
Ötüyor, ötüyor, ötüyor
Ve son günlerde durmadan
Yalpalıyor bütün sözler
Birisi adımı sorsa meselâ
Dilim sürçüyor…
Sinsi tarih, aklı evvel felsefe, şımarık geometri
Canına okuyor şiirin, yalnızca aşk onarıyor onu…
Sesinde salaş bir meyhanenin hicazkâr bulutu…
Yaralı bir nidâyız yaşadığımız bu dünyada!
İnsan yorulur bazen insan olmaktan..
Sesin ne kadar benziyor sana
La minör, kumral, biraz şehla..
Uzun bir sonsuzluk
Birikti avcumda, sen
Ordaydın, yanık izinin
Unutuldu sandığım
Anısında..
Kedisi sokağa kaçmış
Biriyim ben ve içimde
Kekeme bir kuş
Ötüyor ötüyor ötüyor