İçeriğe geç

Niceleri Benim Sandı Kitap Alıntıları – Neslihan Nur Türk

Neslihan Nur Türk kitaplarından Niceleri Benim Sandı kitap alıntıları sizlerle…

Niceleri Benim Sandı Kitap Alıntıları

Bütün dertler, bütün sıkıntılar, bütün ıztıraplar, yağmur gibi tepesinden yağsa bir insanın, demesi gereken şudur ki:
-Ya Rabbi Sen, benimle muhatap oluyorsun, Sen, beni kendine muhatap kabul edip benimle ilgileniyorsun. Bunlar bana, dert gibi görünüyor ama bütün bu dertler, beni Sana yaklaştıracak, Burak misali ışıktan hızlı şeylerdir. Ben bunun belki şu anda bilincinde değilim ama Senin yardımın, Senin inayetinle, bir gün bunu anlayacağım. Bu dertler, beni Sana yaklaştıracak. O yüzden, hamdolsun, hamdolsun, hamdolsun!
Az konuşup, çok iş yapmak varken, çok konuşup boş oturmak belası, insanlığın başında bir dert olmuş.Öyle de bizden bir parça olmuş ki, sanki el ya da kol gibi, kimse bu dertten bir rahatsızlık hissetmez !
Zaten aklın erdiği kaç konu, aklın cevap verebildigi kaç soru var ki ? Belki de aciz aklımla bildiğim en doğru şeydi bilmediğim
Her dem bitmeye hazır hayatın, bilmem neresindeyim
Mutluluk, hüzündedir Hüzün, sevdada Sevda, şah damarımda, hatta daha da yakın.!
Göremediği bir yıldızın var olmadığını ve asla var olamayacağını iddia etmek ışte bu adi aklın işi Gece gökyüzüne bakıp da, Güneş yoktur ve olamaz demek de Halbuki güneş, benim görmediğim ve belki de asla göremeyeceğim başka diyarlarda, başka insanlara görünmektedir her gece O zaman, hadi, adi akıl! Günü, güneşi, aydınlığı tümden inkâr et! Bu ancak senin gibi acizliğinden gafil ukalalara yakışır!
Akıl ne güzeldir Ve fakat, haddini bilmeyip varlık sebebini inkara yeltendiğinde ne adi! Insana bela olarak kavrayamadığı, çözemediği, bilemediği sırları inkara kalkışan bir akıl yeter de artar bile
Öyle bir şeyi seversiniz ki sizin için şerdir. Öyle bir şeyden de kurtulmak, kaçmak isterseniz ki sizin için hayırdır.
İçindeyken ne büyük ve dışına çıkıldıkça ne minikti dünya İçindeyken bizi saran ve dışına çıkıldıkça, kendisini, bizi ve her şeyi saran bir başka sarıcının varlığını haykıran dünya
Bütün dertler, bütün sıkıntılar, bütün ıztıraplar, yağmur gibi tepesinden yağsa bir insanın, demesi gereken şudur ki:
-Ya Rabbi Sen, benimle muhatap oluyorsun, Sen, beni kendine muhatap kabul edip benimle ilgileniyorsun. Bunlar bana, dert gibi görünüyor ama bütün bu dertler, beni Sana yaklaştıracak, Burak misali ışıktan hızlı şeylerdir. Ben bunun belki şu anda bilincinde değilim ama Senin yardımın, Senin inayetinle, bir gün bunu anlayacağım. Bu dertler, beni Sana yaklaştıracak. O yüzden, hamdolsun, hamdolsun, hamdolsun!
Hurma ve kepek ekmeği ile doymasını bilen bir Rasulün, aç gözlü ve karnı şişmiş ümmetiyim. ..
Zaten aklın erdiği kaç konu, aklın cevap verebildiği kaç soru var ki? Belki de aciz aklımla bildiğim en doğru şeydi bilmediğim
Insanin şerefi her şeyden öte kul olmasinda gizliydi
Kulağın iç ve dış yapısını anlattığı bir derste, bize ve kendisine hatırlattığı mucizevi yaratılışa hayran kalıyor, kulağın yapısında mevcut kemiklerden, damarlardan, salyangozdan, sudan, kıldan, birbirinden mükemmel yaratılıp bir araya getirilmiş tüm diğer ayrıntılardan ve dengeden bahsediyor, nihayetinde şükran ve takdir hisleriyle çoşarak ne yazık ki inançsızlığın tesiriyle bir noktada tıkanıp kalıyor ve diyordu ki:
-Doğa ne de güzel yapmış!
Hiç yorulmadan, hiç gayret sarf etmeden ve hiç Ben ne yapıyorum? demeden, şikayete hakkınız var mı?
Ve sormak zorundayım ışte: Siz de bir yandan sünnet ehli olduğunu iddia ederken bir yandan da evde hanımına yardım etmenin çocuklarıyla oyun oynamanın kılıbıklık ve vakit kaybı olduğunu düşünenlerden misiniz?
Nedir bu tembellik? Nedir bu gayretsizlik? Işık tutmaktan aciz insanın, karanlıktan şikayet etmeye hakkı var mıdır? Çiğnemeden bir lokmanın bile yutulamayacağını bilen insanoğlu, neden hep uğraşmadan bulmak ister saadeti?
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Niceleri benim sandı.
Ama O’nun olduğunu er geç öğrendi herkes!
Her zaman olduğu gibi, yine işleri bahane ederek erteleyecek misiniz yoksa, sevgi dolu sözler söylemeyi?
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Ve hadisi hatırlıyorum:
-Siz bir yanlışı kudretiniz yetiyorsa elinizle, o mümkün olmuyorsa dilinizle düzeltin. Hiç birine gücünüz yetmiyorsa, yanlışlıklar ve haksızlıklar karşısında, kalbinizle buğzedin. Ama biliniz ki bu sonuncusu imanin en zayıf noktasıdır.
Kıyamayıp tatlı uykusuna, yavrusunu sabah namazına kaldırmayanlar! Biliyor musunuz esas kıymak, esas mahvetmek budur!
Zehirdir ertelemek Yarına bırakanlar, zehirlenmiş demektir Yarın gelir mi bilinmez lakin, bugün, geçmek üzeredir!
Az konuşup çok iş yapmak varken, çok konuşup boş oturmak belası, insanlığın başında bir dert olmuş. Öyle de bizden bir parça olmuş ki sanki el ya da kol gibi , kimse bu dertten bir rahatsızlık hissetmez.
Umudu Allah olandan, feryadı, acısı, sancısı Allah olandan daha güzeli var mıdır?
Düşündüm de bu dünyada yeri olan var mıydı sahi? Her insana ödünç veriliyordu bir şeyler, emanet ediliyordu. Kimileri ödünç aldığını unutup, Benim! diyordu. Halbuki şu dünyada, hiç, hiç kimsenin yeri yoktu ışte.
Sırrına akılların ermediği Rabbim, kimi kullarını hastalık ile, kimilerini borç ile, bazısını açlık, bazısını tokluk, birazını uyku, birazını uyanıklık ile sınıyor , bir kısım kullarını da aşk ateşi ile yakıyor, temizliyordu.
Her dem bitmeye hazır hayatın, bilmem neresindeyim..
Kimse bilmez, nerede başlayıp, nerede biteceğini!..
Bedel ödemek gerekiyorsa ölümsüz olmak için, ödeyeceğim. Bedel ödemek ki gereklidir. Zira cennet ucuz değil!

O’na kavuşmak için, acı çekmenin lâfı mı olur. O’nu razı etmek için çile çekmek zor mudur?

Gerçek adının Abdullah olduğunu unutmayan kadınlar ve erkekler, içinde yaşadıkları topumun kurtuluş vesilesi olacaklardır.
Her dem bitmeye hazır bir hayatın, bilmem neresindeyim
Etrafta dolaşan, şehrin birçok yerinde karşılaşıp durduğum canlı cesetlerden bıkmıştım belki. Ya da belki, insanları ruhsuz birer ceset haline getirmeye çalışan düzenlerden bezmiştim.
Hep kaybetmek mi gerekir değerini bilmek için?
Mikrop bulaşmasından korkan birçokları, iliklerine, yüreklerine işlemiş sayısız mânevî mikrobun farkında mıydı acaba?!
Gönüllerden gönüllere, masallardan gerçeklere yol vardır. ..
Ne mutlu masalla gerçeği ayırt edebilenlere
Elhamdülillah! Tevazuyu biliriz. Lakin , lüzumsuz tevazunun zillet getirdiğini de biliriz
Âhh! Bir nokta geliyordu ki âh bile yalan, âh bile sahte oluyordu. Belki sahte değilde, canıma yetiyordu. Sabır, su kadar, hatta daha fazla lazımdı bana.
Görünen hiçbir derdin olmayınca, görünmez dert, daha bir can yakıcı oluyordu. Kendine bile anlatamadığı bir hâli, başkasına anlatmak Neye yarar ki?
Aperatif dedikleri türden yemeklere benziyordu her şey. Biraz ondan, biraz bundan atıştırıp bir türlü doymamak Evet böyle bir şeydi. Öylesine doyurmaktan ve tatmin etmekten uzaktırlar ki
Bazen, hiç ama hiçbir şey yapmadan, hatta bir tek nokta dışında başka hiçbir yere de bakmadan, sesten ve hareketten tamamen uzak bir halde, sadece oturmak bile, diğer tüm faaliyetlerden daha fazla doyuruyordu neredeyse.
Zaten, varlığın sırrı yoklukta, yücelmenin sırrı da aşkta değil mi? Aşk ki, insanda, gurur, kibir, akıl, izan ne varsa siler atar.

Dünyayı gönlünden silemedikçe, yücelmiyordu insan.

Sevda kokar bu şehir Lakin, sevdalılardan başkası, alamaz bu kokuyu.
Bir fincan sıcak tarçında teselli arıyorum. Hüznüm dağılır gibi oluyor. Zaten hep dağılır gibi yapıyor hüzün, hiç gitmiyor, hiç terk etmiyor.
Zaten dedim, yolun başındasın ve öldürmen gereken bir sürü fânî sevgilin, kırıp parçalaman gereken bir sürü putun var. Bırak! Bırak başka her şeyi de, onları yok et! Onlardan kurtar kendini Zira onların hiç birinden bir fayda görecek değilsin. Hiçbirinin sevgisi kalıcı değil. Fayda geldiğini, sana bir şeyler kazandırdığını zannettiklerin bile, aslında seni tatmin etmekten uzaktır. Çünkü her güzelliğin ve yangının sahibi O! Esas sahibi varken, görüntüden ibaret fânî sahiplerle oyalanmanın âlemi var mı?
Sanki çorak bir topraktım ben Ve o, bir damla yağmur
Ben pes ettikçe, ben bitip tükendikce hayat veren ,can veren bir yağmurdu evet!
Herkes ağlama derken, o, ağla diyordu,ağla
Hem yakan, hem söndüren bir dertti bu.
Yanmayan ne bilecekti uyanmayı?
Ve yanan, uyuyabilir miydi?
Kolay mıydı gül olmak?
Kolay mıydı gül kokmak?
Hissedebilecegi tek şey, tükenmek olunca insanın, her şey degersizlesiyor.
Ve ben , fâni olanlara dayanıp baglanmamak için, bir savaşa girmiş, çarpışıyorum.
İsmi ne olursa olsun, imanlı her yiğit, Mehmet’tir!
İsmi ne olursa olsun, Allah korkusuyla dolu her yiğit, Yusuf’tur!
İdealimiz iman ile ölmek!
İdealimiz, alnı ak, Gönlü pak ölmek!
Şehvete aşk adını koymuşsun. Fakat bilsen, Şehvetten aşk arasında ne uzun yol var!

Mevlana

Servi boylar,güzel gözler, büyülü bakışlar yalan!
Sırma saçlar, Gül yanaklar,endam, cilve, naz yalan!!!
Dirilmek isteyen ,ölüyü görsün!
Dirilmek isteyen, ölmeyi bilsin!
Her yer gurbet anladım, bu dünya gurbet bana!

Vatanım Hüdâ!

Vaktinizi boş işlerle harcamayın! Namazınızı vaktinde kılın!
Çocukluk aşkları, kara sevdalar derken, fânî isimleri unutup, bâkî ismi anmaya geçiş dönemi. .. geçiş dönemleri zordur. Acılar çektirir insana.
Metro kalabalıktır insanlar sanki Mecburcasina hissiz bakarlar..ne cimriyiz bazı konularda
Çoğu yerinde, soğuk renkli betonlar vardır bu şehrin. Ne sahilleri vardır martıların sığındığı, ne bir denizi vardır, gurup vakti güneşin ışıttığı.
Ne öldü, ne dirildi, yaşayıp gitti nâçar
Yarın us, yarı deli, sürünüp gitti nâçar

N. Nur Türk

Kul olamadıysam da, kabul buyur Rabbim
Artık inanan inanmayanların gönülden inandığı, fakat her türlü fırsatın ellerden alındığı demdir.
Gözün her ne görürse, ondan hicabı kaldır, Hakk’ a bak!
Bilirim ki O var.
Bilirim ki O Yâr
Gönülde,
Gayrısının yer verilmeye layık olmadığı yâr!
Gönlümde O’ndan gayrısını yok edecek âh’a muhtacım!
Mutluluk hüzünde,
Hüzün sevdada,
Sevda şahdamarımda
Hatta daha da yakın!
Sadece O var, başkası yoksa, gayrısı hiçse, hatta ben hiçsem eğer, ölüm ölmüş demektir.
Ölüm kapıda demeye başladığı zaman gönlümdeki haberci içimi bir hüzün kaplıyor nedense
Bıktım çocukların adamlardan, bıktım tip peşinde kol bacak kırıp, sonra erkeğim sanan adamlardan!
Ses, O’nu söylerken güzeldi.
Söz,O’nu anlatırken anlamlıydı.
Hal, O’nun hasretinin kokusunu taşıdığı için yakıyordu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir