İçeriğe geç

Nevrotik Bir Gezegenden Notlar Kitap Alıntıları – Matt Haig

Matt Haig kitaplarından Nevrotik Bir Gezegenden Notlar kitap alıntıları sizlerle…

Nevrotik Bir Gezegenden Notlar Kitap Alıntıları

İnsanlık olarak ortak paydalarımızı yeniden keşfetmek zorundayız. Bu nasıl olacak? Bir uzaylı istilası işe yarardı ama ona fazla bel bağlamamalıyız.
Amerikalı sosyolog Sherry Turkle’ın deyimiyle teknolojiden daha çok, birbirimizden daha az şey beklediğimiz bir dünyadayız. Kendimiz olabilmek için kendimizi paylaşmamız gereken bir dünya.
Bizi ancak sevgi kurtaracak.
İyilik ruhumuzda bahar temizliği yapar.
İnsan olmayan hayvanlarla zaman geçir.
Okumak, sevme eylemidir.
İlerlemek için bazen de geriye dönmek gerekir.
Elde etmeyi öğrenmeden önce salıvermeyi öğrenmek gerekir.
Okumak, sevme eylemidir.
Okumak daha çok sosyal değer açısından önemli bulunur. Eğitimle, ekonomiyle falan ilişkilendirilir. Ama bundan çok daha fazlasıdır. Okumak iş bulmamıza yardımcı olduğu için önemli değildir. Önemli olmasının nedeni, size sunulan gerçekliğin ötesinde, var olabileceğiniz bir alan yaratabilmesidir. İnsanlar bu şekilde birleşir. Zihinler bağlantı kurar. Hayaller. Empati. Anlayış. Kaçış.
Psikolojik sorunlarınız varsa bunun bir zayıflık ya da sizdeki bir kusur olduğuna sizi inandırmalarına asla izin vermeyin.
Kendimizi her şeyi isterken bulmamızın nedeni belki de hiçbir şey istememeye tehlikeli bir yakınlıkta oluşumuzdur.
Kendiniz olduğunuz için sevilmemek, başka biri olduğunuz için sevilmekten iyidir.
Bize satılan şey, çoğu zaman “başka biri olmak için çaba harcadığımız takdirde olduğumuzdan daha iyi olabileceğimiz” fikri.
Acı çekmekten korkan, korkunun acısını çeker.
Kendimizi yetersiz hissetmeye teşvik ediyor olabiliriz ama duygunun kaygıyı yaratan şeyden ayrı olduğunu fark ettiğimiz anda, bunu yapmamıza gerek kalmaz.
Öfke internete olta atıp
Balık takılmasını beklediğinde,
Gelmiştir kesilme vakti bağlantının
Ve gidip bir kitap okumanın
Değişim, kaçmak istediğiniz yere odaklanarak gerçekleştirilemez. Ulaşmak istediğiniz yere odaklanarak gerçekleştirilir.
Kurtulmak istediğim cehennemin nasıl bir yer olduğunu bilmiyor, yalnızca oradan kaçmak istiyorum. Bacağınız yanarken ateşin kaç derece olduğunu bilmezsiniz. Yalnızca acıyı hissedersiniz.
“Her kaosta kozmos vardır,” demiş Carl Jung, “her kargaşada gizli bir düzen.”
Filozof Søren Kierkegaard’ dan alıntılayacak olursak kaygı, özgürlüğün verdiği baş dönmesi olabilir ama bunca seçim özgürlüğü de cidden mucize.
Sonsuz seçenek olsa da yaşam süremiz kısıtlı. Her hayatı yaşayamayız. Her filmi izleyemez her kitabı okuyamaz ve bu güzel dünyadaki her yeri ziyaret edemeyiz. Bunun bize ket vurmasına izin vermektense önümüzdeki seçenekleri düzenlememiz gerekiyor. Kendimiz için iyi olanı bulup geri kalanını boş vermemiz gerekiyor. Başka bir dünyaya ihtiyacımız yok. Her şeye ihtiyacımız olduğunu düşünmekten vazgeçebilirsek ihtiyacımız olan her şey bu dünyada var.
Orada bulacağım şeyin beni endişelerden uzaklaştırması için dua ederek, uyanır uyanmaz telefonuma yapıştım.
Ama -spoiler uyarısı- işe yaramadı.
Montaigne’in de dediği gibi: Acı çekmekten korkan, korkunun acısını çeker.
Kısa vadede iyi hissetmenizi sağlayan birçok şeyin uzun vadede size kötü gelmesi, zihinsel karmaşayı yaratan şeydir. Yapmanız gereken şey kendinizi bilmekken, kendinizi oyalarsınız.
Bir günlüğüne insana insan dediğimizi hayal edin. Önce milliyetini söylemeden. İnandığı dinden söz etmeden. İngiliz değil. Amerikalı değil. Fransız değil. Alman değil. İranlı değil. Çinli değil. Müslüman değil. Sih değil. Hristiyan değil. Asyalı değil. Siyah değil. Beyaz değil. Erkek değil. Kadın değil Yalnızca insan İnsan, insan, insan.
Kötü adamları yumruklamak yetmez, iyi adamları da pohpohlayın.
Birçok isteğimin ne kadar yanlış olduğunu anlamaya başlıyorum. Kendimi şimdiki zamandan ne kadar soyutlamış olduğumu. Öteden beri önümde olandan fazlasını istemiş olduğumu. Şimdiki zamanda, dingin kalmanın, büyükannemin dediği gibi, elimdekiyle mutlu olmanın bir yolunu bulmak zorundayım.
Şu anda sahip olduğumuz şeyi değil, bir sonraki şeyi istememiz, tüketimciliğin temelini oluşturuyor. Mutsuzluk için mükemmele yakın bir formül bu.
Kendimiz olabilmek için kendimizi paylaşmamız gereken bir dünya.
Pişmanlıklara odaklanmak ancak şimdiki anın da gelecekteki keşkelerinizden birine dönüşmesine yarar.
Keşke ler denizinde boğulmayın.
Acı çekmekten korkan, korkunun acısını çeker.
İnsanları istemeden üzdüğümden endişe ediyorum. Başka hayatlar hakkında ahkâm kestiğimden endişe ediyorum. Birilerinin haksız yere hapse girdiğinden endişe ediyorum. İnsan hakları ihlallerinden endişe ediyorum. Önyargılar, politika, çevre kirliliği, çocuklarıma ve bütün bir nesle nasıl bir dünya miras bırakacağımız konuları beni endişelendiriyor. İnsanlar yüzünden nesli tükenen türler beni endişelendiriyor. Karbon ayak izim bana endişe veriyor. Dünyada bunca acı varken bir şey yapamayışım endişe veriyor.
Tam bir felaket tellalıyımdır.
Çılgın bir dünyada çıldırmadan nasıl yaşarız?
Minimalizm savunucusu Fumio Sasaki’nin dediği gibi:
Mutluluk az şeye sahip olmakta gizlidir.
Dünyada onca acının olduğunu bilmek, kendi acıma dair sağlıklı bir bakış açısı kazandıramadı. Yalnızca kendimi güçsüz hissetmeme neden oldu. Dünyada bu kadar çok acı varken, görünmez acılarım yüzünden felce uğramış olmam zavallılıktı. Umutsuzluğum daha da arttı.
T.S. Eliot’ın Dört Kuartet’te yazdığı gibiydim:
şaşırmış şaşkınlıktan şaşkınlıkla.
Umutsuzluğun sınırı yok gibiydi.
Kısa vadede iyi hissetmenizi sağlayan birçok şeyin uzun vadede size kötü gelmesi, zihinsel karmaşayı yaratan şeydir. Yapmanız gereken şey kendinizi bilmekken, kendinizi oyalarsınız.
İnsan kalın.
Herkesin sizi sevmesi için dünyadaki en sıkıcı, en şahsiyetsiz insan olmanız gerekir.
Sinirli bir gezegenin aşırı yüklü nöronlarıyız.
İnsanlık toplu bir sinir krizi geçiriyor.
Hayattan zevk alabilmek için asla okuyamayacağımız, izleyemeyeceğimiz, söyleyip yapamayacağımız şeyleri düşünmeyi bırakıp hayatın zevkini kendi sınırlarımız içinde nasıl çıkarabileceğimizi düşünmeye başlamamız gerekir.
Güzellik kavramına farklı bir açıdan bakın. Güzelliği pazarlayanlara başkaldırın.
Gelecek gerçek değildir. Soyut bir şeydir. Tek bildiğimiz bu an. Şimdinin ardından başka bir şimdi. Yaşamamız gereken yer bu an.
Gökkuşaklarını yakalamaya çalışalım, daha iyi.
Hamlet’in Rosencrantz’a dediği gibi, İyi, kötü diye bir şey yoktur, düşünce var eder ikisini de.
İnsanlar genel olarak nevrotikleştikçe, dış görünüme dair kaygılar da artıyor.
Üniversiteye girdiğinde mutlu olacaksın. İşe girdiğinde mutlu olacaksın. Maaşın arttığında mutlu olacaksın. Terfi ettiğinde mutlu olacaksın. Kendi işini yaptığında mutlu olacaksın. Zengin olduğunda mutlu olacaksın
Şu anda sahip olduğumuz şeyi değil, bir sonraki şeyi istememiz, tüketimciliğin temelini oluşturuyor.
Mutsuzluk için mükemmele yakın bir formül bu.
Pişmanlıklara odaklanmak ancak şimdiki anın da gelecekteki keşkelerinizden birine dönüşmesine yarar.
Her şeye ihtiyacımız olduğunu düşünmekten vazgeçersek ihtiyacımız olan her şey bu dünyada var.
Sonsuz seçenek olsa da yaşam sürelerimiz kısıtlı. Her hayatı yaşayamayız. Her filmi izleyemez, her kitabı okuyamaz ve bu güzel dünyadaki her yeri ziyaret edemeyiz.
39. Hata yapmaktan korkma. Şüphe etmekten korkma. Kendini kırılgan hissetmekten korkma. Fikir değiştirmekten korkma. Kusurlarından korkma…
38. Ağlamak güzeldir. İnsanlar ağlar. Kadınlar ağlar. Erkekler de ağlar. Bütün insanların gözyaşı kanalları ve gözyaşı bezleri vardır. Kadının ağlamasıyla erkeğin ağlaması arasında bir fark yok. Gayet doğal. Acıyı da yoğun duyguları ifade etmemize izin vermeyen sosyal roller bize zararlı. Ağla, insan. Doya doya ağla.
35. Dünyada çok fazla acı olabilir. Ama bir tek bugün yapılan milyonlarca duyulmamış iyiliğini düşün. Milyonlarca sevgi eylemini. İnsanlık ve iyilik sessizce de olsa varlığını sürdürüyor.
3. Anlaşılmadığını düşünüyorsan. Kimse anlaşılmıyor. Başkalarının seni anlayıp anlamamasını dert etme. Kendini anlamayı hedefle. Ondan sonra hiçbir şeyin önemi kalmayacak.
5. Sevilmemek sizi üzmesin. Asla herkes tarafından sevilmeyeceksiniz. Kendiniz olduğunuz için sevilmemek, başka biri olduğunuz için sevilmekten iyidir. Hayat bir oyun değil. Provasını yapmayın. Kendiniz olun.
3. Kusurlarınızı sevin. Onları öne çıkarın. Onlar andorid’lerle robotlardan farklı olmamızı sağlayan şeyler. Anna Karenina’da Lvov’un karısı Natalie, ‘’Kusursuzluğu ararsan asla mutlu olamazsın, ‘’ diyor.
2. Fotoğraflarınıza bakış açınızı değiştirin. Bakarken, ah, ne kadar yaşlı görünüyorum, diye düşündüğünüz bütün fotoğraflar bir gün bakıp, ah, ne kadar gençmişim, diyeceğiniz fotoğraflara dönüşecek. Kendinizi genç halinizin gözünden yaşlı hissetmek yerine, yaşlı halinizin gözünden genç hissetmeyi deneyin
Kendime notlar
SAKİNLİĞİNİ KORU. YAŞAMAYA devam et. Direnmeye devam et. İstemeye devam et. Pencereden bakmaya devam et. Odağını koru. Özgürlüğünü koru. Trolleri yok saymaya devam et. Pop-up reklamları ve pop-up düşünceleri yok saymayı sürdür. Komik duruma düşmekten korkmaya devam et. Merak etmeye devam et. Gerçeğe sarılmaya devam et. Sevmeye devam et. İnsani hatalar yapmaktan korkmamaya devam et. Kendi alanını belirlemeye ve çevresindeki çiti korumaya devam et. Çevrendeki herkes çıldırdığında bile aklını korumaya devam et. Nefes almayı unutma. Dünyayı içine çekmeyi sürdür.
Stresin nelere yol açabileceğini unutma.
Pişmanlıklara odaklanmak ancak şimdiki anın da gelecekteki keşkelerinizden birine dönüşmesinde yarar. Kendi gerçekliğinizi kabullenin. İnsan olun ki hata yapabilin. İnsan olun ki gelecekten korkmayın. İnsan olun ki nasıl denir, insan olun. Hayatta geldiğiniz yeri kabullenmek, kendi derdinize yanıp durmadan başkaları için de mutlu olabilmenizi fazlasıyla kolaylaştıracaktır.
Mutlu olmanın yolu
1. Kendinizi başkalarıyla kıyaslamayın.
2. Kendinizi başkalarıyla kıyaslamayın.
3. Kendinizi başkalarıyla kıyaslamayın.
4. Kendinizi başkalarıyla kıyaslamayın.
5. Kendinizi başkalarıyla kıyaslamayın.
6. Kendinizi başkalarıyla kıyaslamayın.
7. Kendinizi başkalarıyla kıyaslamayın.
Sizi mutsuz eden şeylerin peşine düşmeyin. Kendi değerinizi başkalarına göre belirlemeyin. Kendinizi karşı olduklarınıza göre tanımlamaya çalışmayın. Yandaş olduklarınıza göre tanımlayın. İnterneti de bu şekilde kullanın.
Hayattan zevk alabilmek için asla okuyamayacağımız, izleyemeyeceğimiz, söyleyip yapamayacağımız şeyleri düşünmeyi bırakıp hayatın zevkini kendi sınırlarımız içinde nasıl çıkarabileceğimizi düşünmeye başlamamız gerekir. İnsan ölçeğinde yaşayarak. Yapamayacağımız milyonlarca şeye değil, yapabileceğimiz birkaç şeye odaklanarak. Paralel hayatlar yaşayabilmeyi dilemekten vazgeçerek. Daha küçük bir matematik bularak. Tek olmaktan, bölünemeyen en küçük birim olmaktan gurur duyarak.
UNUTMAYIN
Hiç zamanınız yokmuş gibi hissetmek, zamanınızın olmadığını göstermez.
Kendinizi çirkin hissetmeniz, çirkin olduğunuz anlamına gelmez.
Kaygılı hissetmeniz, kaygılanmak zorunda olduğunuz anlamına gelmez.
Yeterince başarılı olmadığınızı hissetmeniz, yeterince başarılı olmadığınızı göstermez.
Bir şeylerin eksik olduğunu hissetmeniz, eksikleriniz olduğu anlamına gelmez.
Kendi korkularımı düşündüğümde, çoğunun zamanla ilgili olduğunu görüyorum. Yaşlanmaktan korkuyorum. Çocuklarımın yaşlanmasından korkuyorum. Gelecek beni korkutuyor. Sevdiklerimi kaybetmekten korkuyorum. İşe geç kalmaktan korkuyorum. Bu kitabı yazarken bile söz verdiğim tarihte teslim edemeyeceğimden korkup durdum. Hasta olduğum için boşa geçen zaman kaygı veriyor. Araştırma yaparken, zaman algımızın da zamanla değişime uğruyor olabileceğini düşünmeye başladım. Zamana karşı tavrımız değişmiş miydi? Korkudan kurtulmanın yolu, geçen dakikalar, saatler ve yıllarla farklı bir ilişki kurmaktan geçiyor olabilir miydi? Aklımın -belki sizinkinin de- dünyaya tepki verme şeklini anlamak istiyorsam zamana bakmam gerektiğini hissediyorum
5. Henüz ölümsüz değiliz. Bizi daha genç, daha ışıltılı, ölüme daha uzak göstermeyi amaçlayan bunca ürün, temeldeki sorunu es geçiyor. Clarins ve Clinique tonlarca yaşlanmayı geciktirici krem üretti ama bu kremleri kullanan insanlar yine de yaşlanacak. Yalnızca – bizi kırışıklarımızdan, çizgilerimizden ve yaşlanmaktan utandırmayı hedefleyen milyarlarca dolarlık reklam kampanyaları sayesinde – yaşlanmaktan biraz daha çok korkacak. Genç görünme hevesi, yaşlanma korkusunu körükler. Bu yüzden yaşlanmaya ve kendi kırışıklıklarımızla birlikte başkalarının kırışıklıklarına da kucak açarsak belki pazarlamacıların kat kat büyütüp yönlendirdiği korkuyu biraz olsun azaltabiliriz.
4. Dış görüntümüz bize (kozmetiğe, spor dergilerine, doğru besinlere, spor salonlarına vesaire) para harcayarak çözülebilecek sorunlardan biri gibi görüntümüze dair kaygılardan kurtarmıyor. Japonya ve Rusya’daki güzel insanların sayısı, Meksika ve Türkiye’dekiler kadar çok. Ayrıca çok güzel görünen insanların çoğu da – mesela modeller- görünümlerini podyumda yürüyerek para kazanmayanlardan daha çok dert ediyor.
3. İnsanlar genel olarak nevrotikleştikçe, dış görünüme dair kaygılar da artıyor. Amerikan Biyoteknoloji Enformasyonu Ulusal Merkezi için 2017’de yapılan başka bir araştırmaya göre, görünümünden hoşnut olmayanlar ‘’daha nevrotik, bağlanma stilleri açısından daha endişeli ve korkak, televizyon izleyerek daha çok zaman geçiren’’ kişiler.
…birçok insan neden görüntüsünden memnun değil? Görünüşe göre bunun birkaç nedeni var:
1. Daha iyi görünme olanağımız her zamankinden daha fazla olduğu halde artık nasıl görünmek istediğimize dair çok daha yüksek standartlarımız var.
2. Kabul görmüş güzelliğe sahip insanların görüntülerine her zamankinden daha çok maruz kalıyoruz. Yalnızca televizyon, beyaz perde ve ilan panoları yoluyla değil, aynı zamanda herkesin dünyaya en iyi hallerini, en filtrelenmiş görüntülerini sunduğu sosyal medya sayesinde.
BELKİ DE MUTLULUK birey olarak bizimle ilgili bir şey değildir. Belki bize gelebilen bir şeydir. Mutluluk belki buna değer olduğumuz için hak ettiğimiz bir şey değildir. Belki de mutluluk sahip olabileceklerimizle ilgili değildir. Belki zaten sahip olduklarımızla ilgilidir. Mutluluk belki de ne verebileceğimizle ilgilidir. Mutluluk ağla yakalayabileceğimiz bir kelebek değildir belki. Belki mutlu olmanın belli bir formülü yoktur. Belki de yalnız belkiler vardır. Emily Dickinson’ın dediği gibi, ‘’Sonsuzluk, Şimdi’lerden oluşuyor’’sa, şimdiler de belki belkilerden oluşuyordur. Belki de hayatın amacı kesinlikten vazgeçip görkemli belirsizliğine kucak açmaktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir