İçeriğe geç

Nerrantsula Kitap Alıntıları – Panait Istrati

Panait Istrati kitaplarından Nerrantsula kitap alıntıları sizlerle…

Nerrantsula Kitap Alıntıları

Feleğin her türlü çemberinden geçtiğin için bütün dertlilerin hemderdisin.
İnsanın gönlünde bir sevda varken ölmek ne hazindir, ne acıdır.
Yaşayacağına küçük bir umudu bulundukça insanın içi rahattır.
Biz, türlü şekillerde bize benzeyeni severiz; arzularımızı severiz.
Bir kumarbaz hırsıyla her yerde mutluluğumu ararım.
Neden çocukluk ömrün sonuna kadar devam etmez? Neden insan birdenbire her hususta düşünceli, cimri ve hele mantıklı oluverir? Sakınganlığın ne faydası var? Uğrunda kendimizi harcadığımız o cimrilik karşılığında ne verir bize?
Bugün iyice biliyorum ki, yaradılışımıza göre damarlarımıza akan hayat suyu, daha nefes almaya başladığımız andan, hükmünü yürütmek hakkını ister ve bizim mantık, akıl, akıl yürütme dediğimiz şeylerle hiçbir ilişiği yoktur. Akıl, mantık, Yaradanın işidir. Biz sadece boyun eğer ya da eğmeyiz, işte o kadar. Kader budur. Doğulu buna, alınyazısı der.
İnsanları da birlikte sevmeden ışığı sevemez kişi.
Bizden kaçıp gidenler ölmüştürler, hem de iki kat ölmüştürler!..
Sanat, bizim kusurlarımıza karşı açılmış bir savaştır.
Bu sakınganlığınız bir beyin yarasından çok, bir kalp sakatlığından ileri gelmiyor mu? Acıyorum size, insancıklar!
… kibir ve gurur cezasız kalmıyor ve insanın verecek bir şeyi kalmadığı zaman artık kimseyi mutlu edemiyor.
Zavallı ve görkemli gençlik! En olmayacak kararları hemen vermesini ancak sen bilirsin. Acı gerçek önünde gözlerini güzel güzel kapamasını da yalnız sen bilirsin.
Erkek! Kadın sana arkadaş olabilse en iyi karıdan daha büyüktür, en şehvetli metresten daha eksiksizdir ve erkeğin erkeğe gösterebileceği dostluğu fersah fersah geride bırakır, çünkü kadın, bizi besleyen ve mutlu kılan toprak ana gibi çeşitli ve karışıktır.
(Ey bilinmeyen halk! İnsan ruhunun felaketlerini ancak sen sezebilirsin, çünkü hayatın bütün felaketlerine yalnız sen uğramışsındır! Feleğin her türlü çemberinden geçtiğin için bütün dertlilerin hemderdisin.)
Ah! Uğursuz kader! Ne diye hep en soylu ruhlara saldırmaktan zevk alırsın.
İnsanın gönlünde bir sevda varken ölmek ne hazindir, ne acıdır.
Seni tekrar yaşamaya ihtiyacım var, ey benim çocukluğum, çünkü, ölüm yaklaşıyor ve dün, daha dün bir çocuktum ben!..
Başımıza bela olan bu zavallı beyin yerine ne diye bize bir kalp daha koymayı akıl etmedin!
İnsan neyse odur…
… muhabbet delisi insanlarda sevmek ihtiyacı, gönül yaralarını saklamaya zorlayan utanç duygusundan daha güçlüdür.
İnsanları da birlikte sevmeden ışığı sevemez kişi. Bütün insanları değil. Kimse onların hepsini birden sevmez. İsa bile onları bu kadar ahmakça sevmiş değildir.
Burada bir sonsuzluk tanrısı gibi gökte kanat geren akbaba’dan gıvıl gıvıl kaynaşan sineklere kadar her şey yeryüzünün güzel hayatını zehir eden insana haykırırlar:

BİZİM ARAMIZDA KÖTÜLÜK EDEMEZSİN!

Yaşamda kendini beğenmişlik cezasız kalmıyor; verecek her şeyi tükendiği zaman insan artık kimseyi mutlu edemiyor: Olgunlaştığı zaman ağacın tepesinde hiçbir elin erişemeyeceği, hiçbir ağzın tadamayacağı yerde duran incir, kurur, taşlaşır ve gökyüzünü seyrederek ölür gider.
Bizden kaçıp gidenler ölmüştürler, hem de iki kat ölmüştürler!.
Hiç! Sade insan kırıntıları. Sonradan onlara verdiğim adla kısaca, kırıntılar
İnsanları ısıtmak için harcadığım ateşi bir taşı ısıtmaya harcasaydım, daha iyi bir sonuç elde ederdim.
Bugün kabiliyetlerimiz bizi bütün dünyaya hükmedecek yere getirdiğine göre, adaletin onu kesin olarak frenleyeceği güne kadar hırslarımızı ancak iyilik daraltabilecektir.
Etrafımda insanlar eksik değildi, yığın yığın insanlar vardı, ama sana öküz gibi bakan, bazen yanına da sokulan, fakat içini açmaya kalkıştın mı yüzüstü bırakıp giden hemcinsinden ne hayır gelir sana?
Sanat, bizim kusurlarımıza karşı açılmış bir savaştır.
Ve bunun bize bağışladığı mutluluğu hayatta başka hiç bir şey veremez; çünkü hayatın yüküne katlanmayı hiçbir şey cömertlik kadar mümkün kılmaz. Ama ah! Bunun için de dünyaya özel bir yetenekle gelmek şart. Bugün kabiliyetlerimiz bizi bütün dünyaya hükmedecek yere getirdiğine göre, adaletin onu kesin olarak frenleyeceği güne kadar hırslarımızı ancak iyilik daraltabilecektir.
Ne zaman ki bütün insanlığın derdiyle dertlenirsek, kendi olanaklarımıza göre bunu ifade edersek ve bencilliğimizin sebep olduğu kötülüklerle savaşırsak, ancak o zaman insan ve sanatçı olmaya başlarız: Sanat, bizim kusurlarımıza karşı açılmış bir savaştır.
Oysa biz onu ezen, insanları sefalete mahkûm eden, sonra kapısına burada dilencilik ve seyyar satıcılık yasaktır yazısını asan o uygarlığa mensup iki insandık.
gönlünde tek değerli uygarlık ışığını taşıyordu: İyilik..
-Ah! Uygarlık! derdi arasıra. Şimdi anlıyorum ne mal olduğunu! Keşke insanlar vahşi kalsaymışlar!
Şimdi anladım ki, kadınların en iyisi şefkat ve muhabbetten çok kaba kuvvete rağbet ediyor.
hâlâ ağlayabiliyordu. O, yaşları kalbine akan, içini yiyen, kemiren insanlardandı.
İnsan kendisini deli gibi seven birine aşk maceralarını anlatmaz ve iki âşık birden öpülmez.
Zavallı insancıklar! En küçük bir aksilik, hiçliğinizi meydana vurmanıza yeter
Anlamlı yüzlerden yoksun ve kendinizi tanımayacak kadar kör olan zavallılar, mutlu olunuz, ama acaba diyorum, bu sakınganlığınız bir beyin yarasından çok, bir kalp sakatlığından ileri gelmiyor mu? Acıyorum size, insancıklar!
Sekiz yıl geçti bütün duygu dağarcığımla ağırlaşmış sekiz yıl
İzin verin de ben de biraz sızlanayım halimden! Evet sızlanayım, ağlaşayım. Ne hale geldiğimi söyleyeyim. Kimsenin metelik vermediği bu ağır dağarcığın altı da ezilmiş bir zavallı!
Tükenmez ve doyurucu hazine Bir aşk madeni ki, bağrını deşecek, onu gün yüzüne çıkaracak ve ışık dolu hayatını yaşatacak o candan madencinin kazma darbesine hasrettir.
Heyecanları yaşamak, acıları yaşamak Uçup giden mutluluk ışınını geçerken yakalamak, nemli gözler gülmenizi yalvarırken candan gülmek, sonra mutluluğa doymuş, kalbinizin bütün coşkunluğuyla ağlamak, ağlamak! Bir süre ağlamak sonra gülmek.
Vermek, vermek, işte hayatta en büyük mutluluk! Özellikle zamanında, her şeyi zamanında vermek.
Ağacın tepesinde hiçbir elin koparmak için erişemeyeceği, hiçbir ağzın olgunlaştığı zaman yiyemeyeceği bir yükseklikte gururla duran incir kurur, taşlaşır ve gökleri seyrederken ölür gider.
Vermek, vermek, işte hayatta en büyük mutluluk! Özellikle zamanında, her şeyi zamanında vermek. Kahkaha vermek, gözyaşı vermek Heyecanları yaşamak, acıları yaşamak Uçup giden mutluluk ışınını geçerken yakalamak, nemli gözler gülmenizi yalvarırken candan gülmek, sonra mutluluğa doymuş, kalbinizin bütün coşkunluğuyla ağlamak, ağlamak! Bir süre ağlamak sonra gülmek.
kibir ve gurur cezasız kalmıyor ve insanın verecek bir şeyi kalmadığı zaman artık kimseyi mutlu edemiyor.
İster yoksul ol ister hali vakti yerinde, alnınızın terini silmek için bir an kendi haline terkettiniz mi, hemen kederlenen bir dost kadar insanı hayattan iğrendiren bir şey olamaz.
Ama olur olmaz sebeplerden kederlenen bir dosta neşe imal etmek de kolay değilmiş hani!
Zavallı ve görkemli gençlik! En olmayacak kararları hemen vermesini ancak sen bilirsin. Acı gerçek önünde gözlerini güzel güzel kapamasını da yalnız sen bilirsin.
– Domuzlara atılmış şahane inciler!
– Bir delinin eline verilmiş ipek bir tül.
Ey bilinmeyen halk! İnsan ruhunun felaketlerini ancak sen sezebilirsin, çünkü hayatın bütün felaketlerine yalnız sen uğramışsındır!
Derdin ettiği yaman, dertsizin hali duman.*

*Romen atasözü.

Mevsimin son yaprakları, güçlükle tutundukları dallarda sanki kana bulanmışlar gibi.
Ölü yaprakla mevsimi güz Yüreğim kadar hüzünlü ekim ayı Kuru bir rüzgârın şehirde dolaştırdığı ölü yapraklar ve hüzün.
Tanrı’nın melek taburlarının saflarında saf ruhlara ihtiyacı olduğu bilinir
böyle bir şeytanın kalbinde acımaya ne kadar yer olduğunu kim bilebilir?
‘Defolun’ sözü kalbimi burkuyordu Defolun Ne gücüne gidiyordu insanın!
çok kere en neşeli ahbaplar nice âlemleri gözyaşları ve lanetler içinde sona erdirmişlerdir.
Ah! Uğursuz kader! Ne diye hep en soylu ruhlara saldırmaktan zevk alırsın.
İnsanın canı çektiği bir şeyi yiyememesi ne kötülükler doğurduğunu bilirsin, çünkü arzu bizden gelmez.
Bunları elde etmek güçtür, çünkü Yaradan, insanın boşuboşuna tepelediği sazlık hayvanlarının rızkını da unutmamıştır ve bu eşsiz yemişleri insan hırsının erişemeyeceği yerlere saklamıştır.
Ah!..Çocukluk, çocukluk!..Seni tekrar yaşamaya ihtiyacım var
ölüm yaklaşıyor ve dün, daha dün bir çocuktum ben!..
Akıl, mantık, Yaradanın işidir. Biz sadece boyun eğer ya da eğmeyiz, işte o kadar. Kader budur. Doğulu buna, alınyazısı der.
Bugün iyice biliyorum ki, yaradılışımıza göre damarlarımıza akan hayat suyu, daha nefes almaya başladığımız andan, hükmünü yürütmek hakkını ister ve bizim mantık, akıl, akıl yürütme dediğimiz şeylerle hiçbir ilişiği yoktur.
Dostluk aşkından söz ediyorum tabiî, yoksa ten zevki şimşek gibidir: Yakar ama, devam etmez.
uğradığım hayal kırıklıkları asla arzumun lezzetini azaltmadı ve asla azaltmayacak.
riyasız gözlerimizde, arzularımızın çeşnisini, benzerliğimizin mucizesini keşfetmiştik.
Biz, türlü şekillerde bize benzeyeni severiz; arzularımızı severiz.
İnsanları da birlikte sevmeden ışığı sevemez kişi. Bütün insanları değil. Kimse onların hepsini birden sevemez. İsa bile onları bu kadar ahmakça sevmiş değildir.
çok almak için çok vermek gerek.
yaşama arzum uğruna, aynı tepsi üstünde kaderimin bana sunduğu kalın acı dilimlerini kabul ediyordum.
Tanrım, eserin var olsun!
Biz onu kusurlu buluruz çünkü budalayız, ama bizi bağışla ve anlamsız hükümlerimize kulak asma! Bir tek şeye yanarım; çok dolu olan şu zavallı beynin yerine bize neden ikinci bir yürek koymayı düşünmedin!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir