İçeriğe geç

Nefret Oyunu Kitap Alıntıları – Sally Thorne

Sally Thorne kitaplarından Nefret Oyunu kitap alıntıları sizlerle…

Nefret Oyunu Kitap Alıntıları

Gülümsemesi binlerce kişinin gülüşüne bedeldi. Bir fotoğrafa ihtiyacım vardı. Tutunacağım bir şeye ihtiyacım vardı. Bu acayip gezegenin dönmeye bırakmasına ihtiyacım vardı; böylece bu anı zamanda dondurabilirdim. Ne felaket ama.
Tavana baktım ve şaşırtıcı gerçeği kendime itiraf ettim.
Joshua Templeman’dan nefret etmiyordum.
Onun o aptal ajandasını daha fazla önemsemeyecektim. Kurşunkalemi, benim ajanlık deneyim. Hepsi şu anda sona eriyordu. Hepsi sadece zaman kaybıydı.
Kendime mutlu olmamı söyledim.
“Bu yüzden ağlıyorum. Çünkü Danny güzel bir kız olduğumu söyledi ve ben az daha bar taburesinden düşüyordum. Sen beni mahvettin.”
“Beni o kadar yaraladın ki adamın biri bana güzel olduğumu söylediği zaman ne yapacağımı bilemiyorum.”
“Benim yakıtım sadece sana olan nefretim.”
Kitaplar geçmişte de gelecekte de daima biraz büyülü ve saygı duyulması gereken şeylerdi.
Aşk da nefret de aynı oyunun aynadan yansımaları gibiydi ve kazanmak zorundaydınız. Neden peki? Kalbiniz ve egonuz için.
“You in your little overall shorts. You look like you’ve been outside for days. All dirty and wild. Your smile hasn’t changed.”
“You never see my smile.”
“I bet you had a tree house.”
“I did, actually. I practically lived up there.”
A diamond wet sparkle of light in the corner of his eye is a bullet to my heart. I’ll be able to replay this beautiful, impossible moment in my memory when I’m a hundred years old.
I’m wrapped in him, safe from anything the world wants to throw at me. Anything painful or cruel will have to get through him before it has any chance of touching me. And it will never happen.
“Tell me where to go, then.”
“Go to hell.” I start laughing again.
“So that’s where you came from.”
“Shuddup. Go left.” I navigate him to my apartment building.
We’re all in it together. Maybe Joshua had a good idea with this, after all. Maybe the only way to truly unite people is through battle and pain. Confrontation and competition. Maybe surviving something is the point.
Gülümsemesi binlerce kişinin gülüşüne bedeldi.
sana sahip olamayacağım anlamına gelen hiçbir şeyi istemiyorum. hiçbir şey buna değmez.
“senden korkuyorum.”
“ben de senden korkuyorum.”
her şey sona geldiğinde bunu hatırlayacağım.
gülümsemesi binlerce kişinin gülüşüne bedeldi. bir fotoğrafa ihtiyacım vardı. tutunacağım bir şeye ihtiyacım vardı. bu acayip gezegenin dönmeyi bırakmasına ihtiyacım vardı; böylece bu anı zamanda dondurabilirdim. ne felaket ama.
tavana baktım ve şaşırtıcı gerçeği kendime itiraf ettim.
joshua templeman’dan nefret etmiyordum.
belki de insanları bir araya getirmenin gerçekten de tek yolu savaşmaktan ve acıdan geçiyordu. karşı karşıya gelmekten ve rekabetten. belki de asıl önemli nokta bir şeylerden sonra hayatta kalmaktı.
beni o kadar yaraladın ki adamın biri bana güzel olduğumu söylediği zaman ne yapacağımı bilemiyorum.
birinden nefret etmek ve ona aşık olmak rahatsızlık verecek kadar birbirine benzer duygulardı.
Kitaplar geçmişte de gelecekte de daima biraz büyülü ve saygı duyulması gereken şeylerdi.
Benim yakıtım sadece sana olan nefretim.
i need to prolong this moment; it’s not often i gain the upper hand.
Studies have shown that if managers feign interest in their employees’ personal lives it increases their morale and makes them feel valued. I’m getting the practice in, before I’m your boss.” His professional spiel is contradicted by the weird intensity in his eyes. He’s truly captivated by all of this.
Anyway, my audit confirms that my desk has a red, black, and blue pen. Pink Post-its. One tube of lipstick. A box of tissues for blotting my lipstick and tears of frustration. My planner. Nothing else.
Sana sahip olamayacağım anlamına gelecek hiçbir şeyi istemiyorum. Hiçbir şey buna değmez.
Benden nefret ediyorsun.
Hiçbir zaman etmedim. Bir saniyeliğine bile olsa. Ben her zaman seni sevdim.
Sen ürkütücüsün. Beni inciteceksin.
Sanırım biraz ürkütücüyüm ama seni bir daha asla incitmeyeceğim. Seni kim incitmeye çalışırsa da nasıl ürkütücü olduğumu öğrenecek.
Senden hiçbir şey saklayamıyorum. En kötüsü bu. Yüzümü yastığa gömmeye çalıştım.
Benden bir şey saklamana gerek yok. Çenemi parmaklarıyla tuttu ve beni öptü.
Hiç kimse hiçe sayılmamalı ya da önemsiz hissettirilmemeli.
Evlilik medeniyetin son kadim ayinlerinden biri sanırım. Herkes birinin kendini altın bir yüzük takacak kadar çok sevmesini ister. Bilirsin işte, herkese kalbinin bir sahibi olduğunu göstermek için.
Hayat, her minik hatırayı yaratmak için verilmiş büyük bir fırsatmış gibi hissettirmeye başlamıştı.
Hayat tamamen bakış açısından ibaretti.
Gemi kazasında ıssız bir adaya düştün. Yanında götüreceğin üç şey nedir?
Bir bıçak, su geçirmez bir muşamba. Son madde için oldukça uzun süre düşündü.
Ve sen. Seni rahatsız edebilmek için, diye düzeltti.
Güzel kokuyorsun. Kaslı bir kozalak gibi.
Sehpanın üzerinde bile kitaplar vardı. Bundan dolayı son derece rahatladım. Eğer güzel ama kitap okumayan biri olduğu ortaya çıksaydı ne yapardım?
Bilgi güçtü ve bu noktada artık bildiklerim bana yetmiyordu.
Kurabiye
Beni Kurabiye diye çağırmaktan vazgeç.
Bu lakaptan nefret eder gibi davranmanı izlemek günümün en güzel kısmı.
O zaman nereye gideceğimi söyle.
Cehenneme git.
Demek senin geldiğin yer orası.
Belki de insanları bir araya getirmenin gerçekten de tek yolu savaşmaktan ve acıdan geçiyordu. Karşı karşıya gelmekten ve rekabetten. Belki de asıl önemli nokta bir şeylerden sonra hayatta kalmaktı.
Beni o kadar yaraladın ki adamın biri bana güzel olduğumu söylediği zaman ne yapacağımı bilemiyorum.
Birinden nefret etmek çok yorucuydu.
Sen insanların seni sevmesini sağlamaya kronik olarak bağımlısın.
Benim yakıtım sadece sana olan nefretim.
Kitaplar geçmişte de gelecekte de daima biraz büyülü ve saygı duyulması gereken şeylerdi.
Aşk ve nefret iç organlarıyla ilgiliydi. O kişiyi düşündüğünüzde mideniz düğümlenirdi. Kalbiniz göğsünüzün içinde ağırlaşır, parlaklaşır, neredeyse teninizin ve giysilerinizin üzerinden görünür hale gelirdi. İştahınız ve uykunuz paramparça olurdu. Onunla her karşılaşmanız kanınızı tehlikeli oranda adrenalinle doldururdu ve uçmakla kavga etmek arasında bir eşiğe gelirdiniz. Vücudunuzun dizginleri nadiren sizin elinizde olurdu. Yanıp kül olurdunuz ve bu sizi korkuturdu.
Aşkı ve nefreti birbirleriyle kıyaslayacak çok fazla zamanım olmuştu ve bunlar tamamen benim gözlemlerimdi.
Birinden nefret etmek ve ona aşık olmak rahatsızlık verecek kadar birbirine benzer duygulardı.
Kahkaha atıyordu ve benim dünyadaki en sevdiğim ses buydu.
“Bana gülümsediğin ilk anda sanki bir uçurumdan düşüyormuş gibi hissetmiştim.”
Güvenmemem gereken tek kişiydi ama onu sevdiğim ve bunun çok acı verdiği gerçeğiyle patlayacak gibi oluyordum.
Eğer güzel ama kitap okumayan biri olduğu ortaya çıksaydı napardım?
Dudakları kıvrıldığında bunun kalbimi patlatmaya yetecek bir gülümseme olduğunu düşündüm
Kitaplar geçmişte de gelecekte de daima büyülü ve saygı duyulması gereken şeylerdi.
Kitaplar geçmişte de gelecekte de daima biraz büyülü ve saygı duyulması gereken şeylerdi.
Beni o kadar yaraladın ki adamın biri bana güzel olduğumu söylediği zaman ne yapacağımı bilemiyorum.
Kitaplar biraz sihir ve saygı duyulacak bir şeydi ve her zaman öyle olacaktı.
Bir teorim var. Birinden nefret etmek, ona âşık olmaya rahatsız edici derecede benzer.
Sen ürkütücüsün. Beni inciteceksin.
Sanırım biraz ürkütücüyüm ama seni bir daha asla incitmeyeceğim. Seni kim incitmeye çalışırsa da nasıl ürkütücü olduğumu öğrenecek.
Hayat, her minik hatırayı yaratmak için verilmiş büyük bir fırsatmış gibi hissettirmeye başlamıştı.
Şimdiye dek gördüğüm en güzel gülümsemeye sahip olduğunu düşündüm,
Hayat tamamen bakış açısından ibaretti
it’s true that I’m always observing, listening, and collecting trivia. But not for any nefarious purpose. It’s mainly because I’m a lonely loser.
Books were, and always would be, something a little magic and something to respect.
Both love and hate are mirror versions of the same game—and you have to win. Why? Your heart and your ego.
I have a theory. Hating someone feels disturbingly similar to being in love with them.
“Seni seviyorum. O kadar çok ki tahmin bile edemezsin. Lütfen benim en iyi arkadaşım ol.”
Hayat tamamen bakış acısından ibaretti ve rakibimden bu motivasyonumu artıracak bir şey aldığıma inanmayı seçersen incinmiş gururumu gözardı edebilirdim.
”Deli vücudumdan çok daha fazlasıyım ben ”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir