Muhammed Emin Yıldırım kitaplarından Neden ve Nasıl Siyer Öğrenmeliyiz? kitap alıntıları sizlerle…
Neden ve Nasıl Siyer Öğrenmeliyiz? Kitap Alıntıları
İbn Hazm(v.456/1064)
Eğer bir gün karada gemi yapmak zorunda kalırsan Hani bunun denizi!? diyenlere kulak asma. Sen tahtalara çivi çakmaya devam et; yeri ve zamanı gelince Allah Denizi senin ayağına getirecektir.
Delâil ; Hz. Peygamberin , peygamberliğini ispat etmek için ortaya konan delillere denir.
Ağır bir söz ve ağır bir yük olan vahyi alınca Efendimiz’in (sas) çektiği o sıkıntılara ortak olmak, O’nunla beraber Hira’dan çıkıp Hatice’nin şefkat dolu kollarına doğru yürümek, yürürken taşın, toprağın, Es-Selamu Aleyke Resûlullah/ Selam olsun sana Ey Allah’ın Resûlü! seslerini işitmek, korku ve endişe ile eve girmek ve: Zemmiluni, zem miluni/Beni örtün, beni örtün. diyerek örtünün altına giren Efendimiz’e refakat etmek, nice sonraları biraz teskin olup başından geçenleri Hz. Hatice’ye anlatırken ve annemizin büyük bir vakar ile söylenenleri dinleyip arkasından Efendimiz’i teskin etmek için söylediklerini bizzat işitir gibi tüm bu tabloların içerisine dahil olmak, gerçekten insana çok farklı haller yaşatacaktır.
Varaka b. Nevfel’in ilerleyen yaşına rağmen Hz. Hatice’den ve Efendimiz’den (sas) vahyin naziline dair olanlan dinlerken bir anda gençleşerek Kuddüs, Kuddüs diye haykırmasına şahit olmak, o bilge zatın: Muhakkak kavmin sem yalanlayacak, seni yurdundan sürüp çıkaracak ve seni öldürmek için her yolu kullanacak diye, risalet davasına mensup olanların kaderine dair söylediklerini bizzat ondan işitmek ve bu yolda, yalanlanmak, işkencelere uğramak, hicret yollarına düşmek ve öldürülmek olduğunu bilmek insana çok önemli mesajlar verecektir.
Mekke’nin o zorlu günlerinde birer birer sahabi efendilerimizin iman ettikleri o tablolara şahit olmak, onların Efendimiz (sas) ile görüşmelerinde bir köşede durup konuşmalarina bizzat onlardan dinliyormuş gibi işitmek, daha yeni on sekizine girmiş Erkam b. Ebi’l-Erkam’ın gelip Müslüman olmasını gözyaşları içerisinde seyretmek ve arkasından Resûlullah (sas) duygulandıracak, Evim, evindir ya Resûllullah deyip evini yigitlerin yerişeceği bir potaya dönüşsün diye vakfetmesine şahit olmak, gerçekten insana çok farklı haller yaşatacaktır.
Darû’l-Erkam ya da sahâbenin ifadesi ile Darü’l-İslam olan o güzel eve gidip gelen talebelerden biri olmak, hayalen bile olsa o ev içerisinde bulunmak, o evde Efendimiz’in sesi ile bir âyeti işitmeye çalışmak, sahabi ile kol kola, omuz omuza Kur’an’ı talim etmek, her gün nazil olacak yeni bir ayeti heyecan ile beklemek, belki Abdullah b. Mes’ud’un arkasma takılıp Kabe’nin avlusuna gidip Rahman Süresi’ni müşriklerin yüzüne karşı okumak ve hakaretlerin, tekmelerin, tokatların muhatabı olmak, kan-revan içerisinde Daru’l-Erkama taşınırken: Ya Resûlullah! Müşriklerin hiç bu kadar küçüldüklerini görmemiştim diyen Abdullah b. Mes’ud’un o sözüne ortak olmak, gerçekten insana çok farklı duygular yaşatacaktır.
Bazen sahabenin arkasına takılıp Mekke’de dolaşmak bazen onlarla Mekke dışandala Ebu Dûb Vadisi’ne gitmek, orada gizlice namaz kılmak, o anlarda gelip namaz ile alay nden müşriklere öfke duymak, yumruğuna sıkıp bağırmamak için dudak ısırmak, sonra hakaretlere dayanamayıp yerden bir deve kemiği almaya çalışan Sa’d b Ebi Vakkas’a o
kemigi uzatmak, Ey Sa’d! Al bunu ve vur onun kafasına ama Resûlullah’ın uyarısını unutma! demek, o sahnelerin, tabloların hepsinin içerisine dahil olmak, insana gerçekten çok farklı haller yaşatacaktır,
Yasir ve Sümeyye’nin işkenceler altında kıvrandıkları anlara şahit olmak, iman adına ödenen o büyük bedellerin boyutunu bizzat hissetmek, gözleri önünde babasının ve annesinin şehadetlerini gören Ammar b. Yasir’i teselli etmeye gitmek, belki onun gözyaşlarını silmek, belki Bilal’in kızgın taşlar altında Ehad! Ehad! diye inlemesini işitmek ve koşup yanına: Ey Bilal Sabret! Gün gelecek sen Kabe’nin çatısına çıkacak ve Ehad olan Rabbinin sesini orada haykıracaksın müjdesini vermek, gerçekten insana çok farklı haller yaşatacaktır.
Yeri gelince Issız gecelerde Talha b. Ubeydullah’a konuk olmak, onunla dertleşmek, annesinden çektiği sıkıntılardan dolayı onu teselli etmek, yeri gelince Hz. Osman ve Hz. Rukiyye’nin arkasından Efendimiz ile birlikte el sallayarak onları gözyaşlarıyla Habeşistan’a uğurlamak, yeri gelince Elendimiz’in yanında vefat eden amcası Ebu Talib’in arkasından gözyaşı dökmek, yeri gelince Hatice validemizin vefatına ağlamak, Efendimiz’i yetim bırakıp gitmesine yanmak, Niye gittin ki Ey Annecigim! Şimdi Efendim kimin göğsüne başını koyacak, kiminle teskin olacak, kime derdini açacak deyivermek. Yeri gelince Hz. Ali ile beraber hicret gecesi, Peygamber’e kefaret olma adına aynı örtünün altına girebilmek Beni de doğrayın ne olur beni de doğrayın ama O’na (sas) en çük bir zarar vermeyin. deyivermek
Yeri gelince Sevr mağarasında Hz. Ebû Bekir’in hemen yanı başında yer almak; o dostluga, o fedakarlığa hayran olmak, o yolda onların arkasında yürüyen bir çift ayak olmak
yeri gelince Kûba Köyü’nde, aziz misafirlerin gelişini bekleyen o meraklı bakışlardan biri olmak ve Talael bedru aleyna diyerek hicret yolcusu o iki güzide insanı karşılamak, Yeri gelince Mescid-i Nebevi’nin temellerine birkaç taş taşımak yer gelince Ebû Eyyüp el-Ensari’ye, o Mihmandar-i Nebi’nin evine konuk olmak Yeri gelince Bedir’e 313 yiğidin arkasına takılarak yürümek, Uhud’a Mus’ab’ın yanında varmak Ayneyn geçidinde görevlendirilen elli okçu ile nöbet tutmak Komutan Abdullah b. Cübeyr’in emrine itaat etmek, Resûlullah’ın talimatını unutup giden askerlerin ardından: Ne olur gitmeyin, ne olur yapmayın! deyip çırpınmak
Yeri geldiğinde Salman-ı Farisi’nin hemen yanı başında eline aldığın kazma ile hendekler kazmak Bin savaşçıya bedel Amr b. Abdüvüd’ün karşısına çıkan Hz. Ali’ye dua et mek, Ali’nin onu devirmesi ile tekbir getiren sahabe ile beraber tekbir getirmek O gün yoğun ok atışlarından dolayı namazlarını eda edememiş olan Efendimiz ve sahabe ile birlikte üzülmek, sonrasında Resûlullah’ın kendilerini namazdan alıkoyan o azgın topluluk için yaptığı bedduaya amin demek..
(Efendimiz (sas) Hendek Gazvesi’nde, kendilerini namazdan alıkoyan müşrikler için şöyle diyordu: Ey Kitabı indiren ve Ey hesabı süratli olan Allah’ım! İslam aleyhine toplanan bu gurupları dağıt Allah’ım! Onları darmadağın et, onları hezimete uğrat ve onları sars! )
Yeri geldiginde Hudeybiye’de Hz Ömer gibi yerinde duramayacak kadar heyecanlanmak, Süheyl b. Amr’in sözlerine öfkelenmek, antlaşma metnine yazılan Muhammedün Resûlullah ifadesini sildirmek isteyen Süheyl’e kızan Hz. Ali’nin yanında yer almak ve neticede o sene Mekke’ye giremeyen sahabe ile mahzun mahzun Medine’ye geri dönmek Yeri geldiginde Hayber’de Haydar-ı Kerrar olan Hz. Ali’nin atının üzengisine yapışarak onunla beraber Yahudi kaleleriniz zorlamak. Yeri gelince Ebû Ubeyde b. Cerrah’ın, Halid b. Velid’in ve diğer komutanların arkasında Mekke’nin fethi için on bin sahabe ile birlikte o güzel şehre girmek
Yeri geldiğinde Tebük Gazvesi için: Kim Allah yolunda zorluk ordusunu donatır? diyen Hz. Peygamber’in (sas. sesini sessizlige mahkûm etmemek için Hz. Osman ile beraber: Ben ya Resûlullah! Benden şu kadar diyebilmek. Yeri geldiğinde Veda Haccı için binlerce sahabenin arasında o güzel yolculuğa çıkabilmek Arafat’ta, Müzdelife’de, Mina’da bazen Ya Eyyühe’n-Nas/Ey insanlar! bazen: Ya Eyyühel-Müslimin/Ey Müslümanlar! diyen Hz. Peygamber’in sedasina Lebbeyk! deyip icabet edebilmek
Yeri gelince Efendimiz’in (sas) hastalığına sahabe ile birlikte gözyaşı dökmek, Söyleyin Ebû Bekir’e namazı o kaldırsın. emri gereği Hz. Ebû Bekir, Peygamberin mihrabina geçince gözyaşları içerisinde onun arkasında namaza durmak Son pazartesi günü iyileşme izleri görülen Efendimiz’in o haline sevinmek ama aynı gün O’nun vefatı ile sarsılan Medine’deki her bir sahabi gibi derinden sarsılmak..O günlerde Hz. Fatıma annemizin hüznüne ortak olmak, dedeleri için gözyaşı döken Hasan ve Hüseyin’in yanlarına oturup onları teskin etmek, Hz. Ebû Bekir’in. Her kim Muhammed’e (sas) tapıyorsa bilsin ki Muhammed ölmüştür. Her kim de Allah’a ibadet ve kulluk ediyorsa bilsin ki Allah; Hayy’dır, ölümsüzdür. sesi ile irkilmek ve bir daha dirilmek ve sonra Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce birçok peygam ber gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse siz ardınıza dönüverecek misiniz? (Dininizden dönecek veya savaştan kaçacakmısınız?) Kim ardına dönerse elbette Allah’a hiçbir şeyle zarar verecek değil fakat şükredip sabredenlere Allah muhakkak mükafat verecektir! ayeti Hz. Ebû Bekir’in dilinden dökülünce sahabe gibi sanki ayet yeni nazil olmuşçasına bir ruh haline kapılmak Ve daha nice yerlerde, tablolarda, hadiselerde, satırlarda kalmayıp hadiselerin içerisine dahil olmak .
Böyle bir okuyuş, Saadet Asr-ı ile aradaki zaman ve mekan farklarını ortadan kaldıracak, her an onların dünyasına dahil olmayı sağlayacaktır. Elbette bunu yaparken sadece bir hayal ve his insanı durumuna düşmeyecek, hayaller de gezen, geçmişi böyle değerlendirip bugünden kopan biri olmamaya dikkat etmek gerekecektir. Bu da ancak işin başına siyeri geleceğimizin inşasında bir imkan olarak görmekle halledilecek bir durumdur. Mesele o günün dünyasına dahil olmak ama bugünden de kopmamak, oradan alınan mesajları buralara taşıyabilmektir.
h. 19/m 640da Kafe’de doğmuş, h. 104/m. 722 yine Küfe’de vefat etmiştir. Kendi ifadesi ile 500 sahabe ile görüşmüş, onları tanımış ve başta Abdullah b. Mes’ûd olmak üzere birçoğundan dersler almış, hadisler işitmiş ve kendinden sonraki nesillere bunları aktarmıştır.
Hz Ömer’in oglu Abdullah b. Ömer, imam Şa’bi’yi çok sever, onu sık sık ziyaret ederdi. Ne zaman onun yanına gitse imam Şa’bi’nin insanlara Allah Resûlü’nün (sas) hayatına dair bir şeyler anlattığını görürdü. Abdullah b. Ömer de o meclise dahil olur, imam Şa’bi’yi dinler, sonra şöyle derdi: Ne güzel anlatıyor. Sanki o da (Şa’bi) bizimle berabermiş gibi anlatıyor).
Abdullah b. Ömer’in bu sözü, siyer nasıl anlaşılmalı ve nasıl anlatılmalı konusunda bize bir bilinç vermelidir. O, sahabenin büyüklerinden biri olarak bu işin aslında bizimle berabermiş gibi anlatılması gerektiğini söylemektedir. İşte bundan dolayı bizlerin, siyeri sadece satırlardan değil, olaylarin içerisine dahil olarak sanki oradaymış gibi, sanki o hadislerin içerisindeymiş gibi okumamız bize çok farklı istifade imkanları sunacaktır.
El-Hak bu böyledir. On dört asır önce yaşamış bu ibret şahısları aratmayacak tarzda islâm’ın sesini ve sedasını kısmaya çalışan; Müslümanlara yaşadıkları topraklar üzerinde her türlü zulmü, işkenceyi, baskıyı, hatta öldürmeyi reva gören çağın Ebû Lehebleri, Ebû Cehilleri hiçbir zaman eksik olmayacaklardır. Bizler siyerin sayfalan içerisinde o günkü hakkın sesini kısmaya çalışanların toplandıkları yer olan Darü’n-Nedve’de neler konuştuklarını okuyunca o rivayetleri orada bırakmayacak, sadece tarihi bir malumat olarak görmeyecek, bugünün İslam düşmanlarının da aynı şeyleri konuştuklarını, aynı planları yaptıklarını unutmayacağız.
[Efendimiz’in hayatı boyunca en fazla sıkıntıya uğradığı hadiselerden biri hiç şüphesiz Taif yolculugu idi. Peygamberimiz Taif’te, bir yönü ile kardeşleri tarafından kuyuya atılan Hz. Yusuf gibi terk edilmiş, hakarete ve taşlanmalara muhatap olmuştu. Taif dönüsü Allah (cc) O’na Yusuf Sûresi’ni nazil ederek, kendi halini Hz. Yusuf’un haline kıyas etmesini istemiş ve işin neticesinin iyi olacağının müjdesini de vermişti. O gün üzerinden tam 11 sene geçtikten sonra Efendimiz, Mekke’yi fethetmek için arkasında on bin asker olduğu halde hicret etmek zorunda kaldığı yurduna girmişti. Fetih bitip, daha dün Hz. Peygamber’e her türlü hakareti, işkenceyi yapan Mekkeliler, Kabe’nin avlusunda korkarak beklerlerken Efendimiz: Şimdi size ne yapmamı bekliyorsunuz? diye sormuş, onlar da: Sen kerem ve iyilik sahibi bir kardeş, kerem ve iyilik sahibi bir kardeşin oglusun. Biz ancak senden iyilik bekleriz. demişlerdi. Bunun üzerine Efendimiz şöyle buyurmuştu: Bugün ben size Yusuf’un kardeşlerine dedigini diyeceğim. O demişti ki: ‘Size bugün hiçbir başa kakma ve ayıplama yoktur! Allah sizin yargılasın! O merhametlilerin en merhametlisidir. (Yusuf, 12/92.) Gidin hepiniz saliverildiniz/bağışlandınız! (İbn Hişam, Sire, IV, 55, Taber, Tarih, III, 120.) Sadece bu örnek üzerinden Efendimiz’in kendisinden önceki peygamberlerin hayatları ile nasıl bir bagı olduğunu, yeri ve zamanı geldiginde kendisine verilmek istenen mesajlar gölgesinde nasıl yürüdüğünü anlayabiliyoruz.]
Meselenin bir de şöyle bir boyutu var: Peygamberlerin başını çektigi dava olan risalet davası, kendisine has ilkeleri olan bir davadır. Bu ilkelerden biri de:
Büyüklerin ayak izlerine basarak yürümektir. Bu davada arkaya bakmak, biz kaç kişiyiz deyip sayılara takılmak, başarı hesaplarını sadece elde edilen kazanılan insanlar üzerinden yapmak yoktur. Bu davada, yürünen yolun önceki büyüklerin yoluna ne kadar uygun olup olmadığına dikkat etmek vardır. Eger yürünen yol; peygamberlerin, sıddıkların, şehitlerin ve salihlerin yolu ise, artık üzülmeye, korkuya yer yok, varılacak menzil Allah’ın izni ve keremi ile selam yurdudur.
İşte bu bilinci elde etmek ve Hz. Peygamber’in (sas) kutlu hayatından daha fazla istifade etmek adına önceki peygamberlerin siyerini, Hz. Peygamber’in siyeri ile beraber paralel bir okuma yapmalı ve her daim bu birlikteliği goz önünde bulundurmalıyız.
Örneğin, Efendimiz’in Hira Dağı’ndaki arayış süreci, varlık sancısı ve hakikat arayışının bir ızdırabı olarak okunsa, Darü’l-Erkam; talim ve terbiyenin işin başında hangi usul, uslup ve müfredat üzerine yürüdüğünü anlama maksadı ile okunsa, Şib-i Ebi Talib Muhasarası, yokluk, fakirlik, bela ve musibetlere karşı Nasıl tavır takınılmalı? sorusuna cevap bulma adına okunsa, İsra ve Miraç; mükafat ve yücelme, Akabe, biat, sadakat ve çaba, Sevr; tedbir ve tevekkül dengesini kurma, Hicret; yol ve yolculuk adabını öğrenme arayışı için de okunsa siyer nasıl sadece bir tarih (geçmiş malumat yığı olarak kalabilir ki?
Onların bu tavır ve duruşları kendilerinden sonraki Müslümanlara örnek olmalıdır. Müslümanlar şunu çok iyi kavramalıdırlar ki: Hz. Peygamber’in (sas) ve sahabe neslinin hayatları sadece tarihi bir malumat veya menkıbeler derlemes değildir. Hiçbir zaman o güzide neslin hayatlarına böyle bakılmamalı ve bu şekil bir okuma yapılmamalıdır. O hayatlar, bugünlerimizi ve yarınlarımızı ihya ve inşa etmek için her an başvurulması gereken en temel kaynaklardır. Eğer bizler böyle bir bilinç ile siyer eserlerini okursak Efendimiz’in o bereketli hayatından çok daha fazla istifade edecek, hepsinden önemlisi bugün karşımızda sorun olarak duran nice meselelere, o günün dünyasında yaşanmış bazı hadiseler üzerinden çözümler bulacak ve aradan geçen onca zamana ragmen sanki bugünlere has söylenmiş sözler gibi onları dertlerimize derman kılacağız.
âyetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden
arındıran, size Kitab’ı ve hikmeti talim
edip bilmediklerinizi size öğreten bir
Resûll gönderdik. Bakara, 2/151.
Eğer Rabbimiz gönderdiği vahyinde Peygamberimizin en güzel örnek olduğunu söylüyorsa,(Ahzâb-33/21)O, size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da uzak durun. (Haşr-59/7) diyerek bizi o bereketli hayata yönlendiriyorsa, O’nun ahlakının muhteşem ve muazzam bir ahlak olduğunu (Kalem-68/4) Müslümanların da o ahlakı kuşanmaları gerektiği belirtiliyorsa ve daha nice ayette söz, dönüp dolaşıp Resûlullah’ın (sas) rehberliğine ve örnekliğine geliyorsa bizzat Efendimiz de: Haccınızın menasikini benden alınız. (Nesâî, Menasik ,27) veyahut Beni nasıl namaz kılıyor görüyorsanız siz de öylece namaz kılınız. (Buhârî, Ezân,18)buyuruyor ise elbette O’nun hayatı iyice öğrenilmeli; attığı her adım, söylediği her söz, sessiz kalıp onayladığı her tavır, iyice kavranılmalı ki böylece Rabbimizin bizden istediği sorumluluğu yerine getirebilmiş olalım.
[Bakara{211}]
Allah’ın ayetlerini inkar edenler, Peygamberleri haksız yere öldürenler, insanlardan adaleti emredenleri öldürenler var ya, onları elem dolu bir azap ile müjdele.
[Âl-i İmrân, {3/21}]
Bakalım, kendilerini o geleceğinde hiç şüphe olmayan gün için bir araya topladığımız ve hiç kimseye haksızlık edilmeden herkese kazandığı tamamen ödendiği vakit, halleri nice olacaktır.
[Al-i İmrân, {3/25}]
[Bakara, 2/142]
Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (Peygamberi) ogullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Böyle iken içlerinden bir takımı bile bile gerçegi gizlerler. (146) [Bakara, 2/146]
[Mücâdele, 58/21]
Tevbe, {73}
Bilmiyorlar mı ki Allah ve resulüne karşı çıkanı, içinde ebediyen kalacağı cehennem ateşi beklemektedir! İşte büyük rezillik de budur.
﴾64﴿
Münafıklar, kendileri hakkında kalplerindekini ortaya çıkaracak bir sûrenin indirilmesinden endişe ediyorlar. De ki: “Alay edin bakalım! Allah mutlaka o çekindiğiniz şeyi ortaya çıkaracaktır.”
﴾65﴿
Onlara soracak olsan mutlaka, “Biz lafa dalıyor eğleniyorduk, hepsi bu!” derler. De ki: “Siz Allah ile, O’nun âyetleriyle ve peygamberiyle mi eğleniyordunuz?”
﴾66﴿
Mazeret ileri sürmeye kalkmayın. İman ettiğinizi söyledikten sonra inkârcılığınızı açığa vurdunuz. İçinizden bir kısmını affetsek de, diğer bir kısmını günahta ısrarcı davranmış oldukları için azaba uğratacağız.
﴾67﴿
Erkeğiyle kadınıyla münafıklar birbirine benzer; kötülüğü özendirip iyiliği engellerler, hayır için harcamaya elleri varmaz. Onlar Allah’ı umursamadılar, O da onları rahmetinden mahrum bıraktı. Gerçek şu ki münafıklar günaha batmış kimselerdir.
﴾68﴿
Allah, erkeğiyle kadınıyla münafıklara ve açıktan inkârcılık yapanlara, içinde ebedî olarak kalacakları cehennem ateşini vaad etmiştir. Onlara bu yeter de artar! Allah onları lânetlemiştir ve onlar için devamlı bir azap vardır.
﴾69﴿
(Ey münafıklar! Sizin durumunuz da) sizden öncekilerin durumuna benziyor; üstelik onlar sizden daha güçlüydü, malları ve evlâtları daha çoktu. Onlar dünyadaki nasiplerinden haz duyup yararlandılar. Sizden öncekilerin kendi paylarından istifade ettikleri gibi siz de kendi nasibinizi elde edip yararlandınız. Siz de onların daldıkları gibi boş şeylere daldınız. İşte hem dünyada hem âhirette yaptıkları boşa gidenler bunlardır, asıl ziyana uğrayanlar da bunlardır.
﴾70﴿
Bunlara kendilerinden öncekilerin, Nûh, Âd ve Semûd toplumlarının, İbrâhim’in kavminin, Medyen halkının ve yıkılıp giden beldeler ahalisinin haberleri gelmemiş miydi? Onlara peygamberleri apaçık delillerle geldiler. Demek ki Allah onlara zulmetmiş değildi, asıl onlar kendilerine zulmetmişlerdi.
[Tevbe,9/63-70]
Onlardan peygamberi inciten ve “O her söylenene kulak veriyor” diyenler var. De ki: “O sizin için hayırlı olana kulak veriyor; Allah’a inanıp müminlere güveniyor.
Ve o içinizden iman edenler için bir rahmettir.
Allah’ın resulünü incitenler için elem verici bir azap vardır.”
Eğer, bizler böyle bir bilinç ile siyer eserlerini okursak, Efendimiz’in o bereketli hayatından çok daha fazla istifade edecek, hepsinden önemlisi bugün karşımızda sorun olarak duran nice meselelere, o günün dünyasında yaşanmış bazı hadiseler üzerinden çözümler bulacak ve aradan geçen onca zamana rağmen sanki bugünlere has söylenmiş sözler gibi onları dertlerimize derman kılacağız.