Bilge Karasu kitaplarından Ne Kitapsız Ne Kedisiz kitap alıntıları sizlerle…
Ne Kitapsız Ne Kedisiz Kitap Alıntıları
Okur kitap arar ama kitabın da okuru bulduğunu ben çok gördüm.
Yaşamak, pek çok şeyden kopmasını öğrenmektir de.
Karşıdan bakanlar için şehir yaşamı bir kolaylıklar cenneti dir; şehirliler, zahmetsizliğin ancak zahmetle elde edilebileceğini unutuyor mu? Öldürmekten, yok etmekten azıcık daha zahmetli çıkar yollar aramamak, uygarlığın övüncü haline mi gelecek?
yeni olan her şeyi, yeni olduğu için üstün saymağa hazır, yeninin kavgasını veren bir kesim olabilir bu
Daha iyi bir verici olmak da öğrenilen bir şey, daha iyi bir alıcı olmak da İlettiğimizi daha iyi kurmak, iletileni daha iyi açmak, anlamlandırmak, elbette öğrenilmek ister, çaba göstermeğe hazır olmamızı gerektirir.
Türkçe, yeterince gelişmemiş, ya da, sevdiğimiz için, kendisinden umudu kesmeye kıyamadığımız bir delikanlı değildir ki!
Okur kitap arar ama, kitabın da okuru bulduğunu ben çok gördüm. Açıklanabilir bir şey söylemiyorum belki, ama rastlantılar ın çoğu, açıklayamadığımız için rastlantı görünmez mi?
Evet, ölenlerin ardından yaşandığını, ölenle ölünmediğini herkes bir gün öğrenir. Ama eksilerek, azalarak, sakatlanarak, bir yeri koparak yaşadığını
Yaşamak pek çok şeyden kopmasını öğrenmektir de.
Çünkü bilirsiniz ki onsuzluk, sizin de, en azından bir parça ölümünüzdür
Sevgi ise, ısmarlama olmaz; yaşayarak öğretilecek/öğrenilecek bir şeydir sevgi.
İnsanların anlamadıklarını bilmeleri ama anlama yolunda hiçbir çaba harcamamaları durumu ile hiç anlaşamadıklarını anlamamaları, buna karşılık karşılarındakini anladıklarına, kendilerinin de karşılarındaki insanlara apaçık şeyler söylediklerine sarsılmaz inanç beslemeleri durumu karşı karşıya getirildiğinde, kötüler arasından en az kötüsü diye hangisini seçmeli ki?
Yolculuk bir yola vurmaktır kendini; karşı yakaya ulaşmanın bütün hazlarıyla acılarını, güçlükleriyle kolaylıklarını yaşatacak bir yola Kendimizi sınayıp tanıyacağımız, çeşitli yol arkadaşlıkları kurabileceğimiz ya da yalnız, yapayalnız kalacağımız bir yola.
Yaşamak, pek çok şeyden kopmasını öğrenmektir de.
Bildikleriyle övünmekse, bilmediklerimizin -bir şeyler öğrendikçe daha da büyüyen – uçsuz bucaksız imkanı karşısında ne kadar zavallı bir çaba!
Okur kitap arar ama, kitabın da okuru bulduğunu ben çok gördüm. Açıklanabilir bir şey söylemiyorum belki, ama, rastlantılar ın çoğu, anlayamadığımız için raslantı görünmez mi?
Sevgi ise, ısmarlama olmaz; yaşayarak öğretilecek/öğrenilecek bir şeydir sevgi.
Yıl sonunda okumalarımın sayısını genellikle pek yetersiz buluyorum. Çok daha fazla okumam gerektiğini düşünerek yaşadığım söylenebilir, bu durumda ????
Temel ilkem, herhangi bir kitabı, herhangi bir anda, istediğim için, istek duyduğum için okumak.
..insanın kendi kendiyle daha çok uğraşır duruma gelmesidir de, yaşlanma..
Zaman geçtikçe değişiyoruz; her şeyden önce, önem verdiklerimiz değişiyor. İstediklerimiz, aradıklarımız değişiyor.
İnsan eğitilme ye razı olmazsa, önce hayvana acı çektirir. Sonrasını düşünmeyelim. Ortalık bozulmuştur çünkü.
Sevgi, bir karışıklılık varlığıdır; dile getirilme- gösterilme imleri, iki yan için de, kısa zamanda bir düzgü niteliğine ulaşır.
Vicdan sorunu ancak can denen şeye saygı duyulmasıyla ortaya çıkabilir.
3200 yılı aşkın bir süre önce, bir papirüs üzerinde şöyle dile getirilmiş:
…İnsan ölür, gövdesi yeniden toz olur
benzerlerinin hepsi toprağa döner yeniden
ama kitap, anısının ağızdan ağıza iletilmesini sağlar.
Bir kitap, sağlam bir evden yeğdir
ya da Batı’da bir tapınaktan,
bir kaleden de yeğdir……
(Chester Beatty IV, arka yüz)
…İnsan ölür, gövdesi yeniden toz olur
benzerlerinin hepsi toprağa döner yeniden
ama kitap, anısının ağızdan ağıza iletilmesini sağlar.
Bir kitap, sağlam bir evden yeğdir
ya da Batı’da bir tapınaktan,
bir kaleden de yeğdir……
(Chester Beatty IV, arka yüz)
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
Gerçeklik duygumuzu istediğimiz gibi yönetemiyorsak, böyle bir duyumuz olduğundan gerine gerine söz etmeye ne ölçüde hakkımız var? Sorulur.
Okur kitap arar ama kitabın da okuru bulduğunu ben çok gördüm.
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
Yaşamak, pek çok şeyden kopmasını öğrenmektir de.
Ama okudum. Yaşamım boyunca, durmamacasına; okumaksızın yaşayamayacağımı duya duya.
Bildikleriyle övünmekse, bilmediklerimizin -bir şeyler öğrendikçe daha da büyüyen- uçsuz bucaksız ummanı karşında ne kadar zavallı bir çaba!
Ölenlerin ardından yaşandığını, ölenle ölünmediğini herkes bir gün öğrenir. Ama eksilerek, azalarak, sakatlanarak, bir yeri koparak yaşandığını
Okun/a/mayan kitap, ölü bir nesnedir, bir yüktür.
Geçmişimizi özümlemesini öğrenirsek, andaçları savurabilir, anıları bir kıyıya itebilir, ilişkeri -gerektiğinde- koparabiliriz; yaşam yoksullaşırmış, çevremiz genişlemez, daralırmış, dahası, cenazemizin arkasından yürüyecek olanların sayısı Varsın olsun. Olacaksa, o da. Yaşamayı öğrenmek gerek Bu hesaplar yararsız.
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
Ama bir canlının dirimini ortadan kaldırmakta kendini özgür duymak, ben insanım, herhangi bir hayvanı istediğim gibi, istediğim zaman öldürebilirim, herhangi bir bitkiyi koparır, kökünü sökerim demek, tehlikeli bir yanılsamadır; kötü bir yanılgıdır; araba sürenin, elinde bulundurduğu (elinin altında tuttuğu) güce aldanarak her yolun öncelikle kendinin olduğunu, ancak araba süren başka insanlarla bir ortaklığı bulunabileceğini, daha değersiz bir soy oluşturan yayaların başlarının çaresine bakmak durumunda olduğunu sanması gibi
Ama, okudum. Yaşamım boyunca, durmamacasına; okumaksızın yaşayamayacağımı duya duya. Birçok şeyin ölüp gittiği -ölüp gittiği düşünülen- bu yaşımda bile, en çılgın çeşitliliği içinde okumalarımı sürdürmemek, usumdan geçirebileceğim en büyük olmazlık .
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
Doyurucu bulduğumuz ilişkiler biribirinin yerini tutamayacak ilişkilerdir, biribirilerine biraz aykırı bile düşebilirler. Ama bunların oluşturduğu dizge bir denge göstermektedir.
Evet, ölenlerin ardından yaşandığını, ölenle ölünmediğini herkes bir gün öğrenir. Ama eksilerek, azalarak, sakatlanarak, bir yeri koparak yaşandığını
¶¶
sevginin gitgide azaldığı bir dünyada saldırgan, kıyıcı, acı vermekten haz duyan kişiliklerin ortaya konmasına, hele, yüce amaçlar adına konuşulmasına varın, bu iş ürkütücü.
¶¶
Yaşamak , pek çok şeyden kopmasını öğrenmektir de.
¶¶
Yaşamak , pek çok şeyden kopmasını öğrenmektir de.
¶¶
Yaşamak, pek çok şeyden kopmasını öğrenmektir de.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
¶¶
yıl sonunda okumalarımın sayısını genellikle pek yetersiz buluyorum. Çok daha fazla okumam gerektiğini düşünerek yaşadığım söylenebilir
¶¶
Evet, ölenlerin ardından yaşandığını, ölenle ölünmediğini herkes bir gün öğrenir. Ama eksilerek, azalarak, sakatlanarak, bir yeri koparak yaşandığını
Cinayetleri, çoğu zaman, “kavramlar” işletir. Cinayetler, hep, “ kavramlar” adına savrulur.
Bu anlattıklarında “cahillik” ile onun türevlerinden olan katlanmazlıklar var. Elinde, öteki üzerinde ölüm dirim yetkesi bulundurduğuna inanmak gibi ( hepimizin içimizde taşıdığımız) bir eğilimin, öteki üzerinde gücümüze dayanarak, eyleme dönüşmesi var.
Öyle sanıyorum ki yaşamımız, sürekli bir yapıntı üretimidir. Sürekli olarak bir yapıntı içinde yaşıyoruz, ya da, her yaşadığımız (önemli ya da önemsiz, ağır ya da hafif, güçlü ya da silik bir öge halinde) yaşamımız dediğimiz yapıntıyı oluşturuyor.
Yaşamak, pek çok şeyden kopmasını öğrenmektir de.
Okur kitap arar ama, kitabın dadı okuru bulduğunu ben çok gördüm. Açıklanabilir bir şey söylemiyorum belki, ama rastlantılar ın çoğu, açıklayamadığımız için rastlantı görünmez mi?
birlikte yaşadığınız, onsuz bir yaşamı dusunemeyeceğiniz ölçüde yaşamınıza yer etmiş kişiler, varlıklar da, sizi bezdirir arada bir; içinizin bir kuytularinda onlardan kurtulmak istersiniz.
Okun/a/mayan kitap, ölü bir nesnedir, bir yüktür.
Oysa böbürlenmek neye yarar? Ölümün eşitleyiciliğini unutmaya, olsa olsa.
Kötülüğe karşı bir şeyler yapmaya çoğumuz istekliyizdir. Yersiz iyilikler daha mı az kötü?
Evet, ölenlerin ardından yaşandığını, ölenle ölünmediğini herkes bir gün öğrenir. Ama eksilerek, azalarak, sakatlanarak, bir yeri koparak yaşandığını
Sevgi ise, ısmarlama olmaz; yaşayarak öğretilecek/öğrenilecek bir şeydir sevgi.
Yaşamak, pek çok şeyden kopmasını öğrenmektir de.
Rastlantıların çoğu, açıklayamadığımız için rastlantı görünmez mi?
Okun/a/mayan kitap, ölü bir nesnedir, bir yüktür.
Yaşamak, pek çok şeyden kopmasını öğrenmektir de.
İnsan okumaya meraklıysa, birçok kitabı okumak ister, alır (edinir.)
Birden farkına varılan yokluklar var.
Ancak bizim baktığımız kadar bize bakıldığı, gördüğümüz kadar görüldüğümüz yanılgısından, geç, güç sıyrılıyoruz.
Ona bakıyorum. Susuyor. Önüne bakıyor. Çocukluğundan beri bu oyunu oynar: Gözetlenme oyunu.
Okun/a/mayan kitap, ölü bir nesnedir, bir yüktür. Ne yazık ki okunmuş kitapların bir çoğu da zamanla böyle bir ölü yük olmaya adaydır.
Cinayetleri, çoğu zaman, kavramlar işletir. Cinayetler, hep, kavramlar adına savunulur.
Cinayet işlemek zorunda değiliz ki!
Cinayet işlemek zorunda değiliz ki!
Cahillik in cezası hemen gelir bulur sizi!
İnsan eğitilme ye razı olmazsa, önce hayvana acı çektirir. Sonrasını düşünmeyelim. Ortalık bozulmuştur çünkü.
kitaplarıma duyduğum öfkeyi yakınımdakiler hep gördü. Hepsini satacağım! diye haykırdım, söylendim günlerce.
Yıllardır satacağım deyişim, beceremeyişim, mal ımdan kopamayışım, alıcı çıksın diye beklerken alıcı çıktığında mızmızlanacağımı bilişim Çok başka bir düzeyde de tanıdığım bir duygu bu
Evet, ölenlerin ardından yaşandığını, ölenle ölünmediğini herkes bir gün öğrenir. Ama eksilerek, azalarak, sakatlanarak, bir yeri koparak yaşandığını
Okur kitap arar ama, kitabın da okuru bulduğunu ben çok gördüm.
Okun/a/mayan kitap, ölü bir nesnedir, bir yüktür.
Yaşamımın tek yatırımı kitap oldu.
Bir kuşağın davranışlarından birçoğu, bir sonraki kuşakta açıklamasını buluyor..
Sevgi ise, ısmarlama olmaz ;yaşayarak öğretilecek / öğrenilecek bir şeydir sevgi.
Varlığına alıştığım bir nesneden kopmak güç gelebilir. Yaşamak, pek çok şeyden kopmasını öğrenmektir.