Ataol Behramoğlu kitaplarından Ne Çok Hain kitap alıntıları sizlerle…
Ne Çok Hain Kitap Alıntıları
Arkanda boş sokaklar gibi bırakarak
Yaşama sevincim anlamını yitirdi
İnsanlarıydık sanki
Vicdanını satmayanın
Haram lokma yutmayanın
Mekanı zindan olmuştur
Utanan hayvanlar gördüm ben
İnsanlar tanıdım buna karşılık
Utanmak nedir bilmeyen
Öyle zamanlar gelip çattı ki
Olağan sayılır oldu arsızlık
Utanç utanıp çekildi köşesine
Esip gürlüyor utanmazlık
Yalan insanlık ayıbı sanılır
Oysa bi tek odur yalan söyleyen
Yalan söylemez kedi, kuş, börtü böcek
Yalan söylemez hiçbir sürüngen
Her yandan yalanla kuşatılmışız
Yalan gerçek olmuş hakikat yalan
Yalan akıyor gazetelerden
Televizyon kanallarından
Vicdan insana özgü bir erdemdi
Öyle sanılırdı bir zaman
Antik antikacı dükkanlarında
Bir metadır ender bulunan
Nasıl boğuldunuz içinde ihanetin.
Fakat nasıl da değiştiniz birden
Hayır, belki de değişmediniz,
Aslınız belki de buydu sizin.
Sadece zamana ayak uydurdunuz
Sonra neyseniz o oldunuz
Asıl kimliğinizi buldunuz
Geriye dönüp bakman gerekir.
Ne kadar yol yürümüşsen,
O kadar yaşadın demektir.
Çünkü korkulan olmuştur
, Aslınız belki de buydu sizin.
Sadece zamana ayak uydurdunuz
Ortak ateşinde ısınıp gençliğin.
Sonra neyseniz o oldunuz
Asıl kimliğinizi buldunuz
Uşağı oldunuz zalimin.
Ne çok hain.
Ve hep daha çok tanımak kendini
Gözyaşı üstüne kurulu sarayda
Güvende olduklarını sananlar
Bir başka dünyada değil bu dünyada
Vicdanlarından yükselen alevlerin
Cehenneminde yanmaktan kurtulamayacaklar
Haber soracak olursan
Yarısı suspus korkudan
Hapishanede yarısı
Altında kalabilirsin.’
Doğru insanı tanımlayan,
Şimdi başköşede ağırlanıyor,
Dün tükürdüğünü, bugün yalayan.’
Doğru insanı tanımlayan
Şimdi baş köşede ağırlanıyor
Dün tükürdüğünü yalayan.
Şimdi ahlak öğütlüyor ahlaksız
Katil imdat diye yırtınıyor
Hazine bekçisi olmuş hırsız
Gerçek dünya yalan olmuş
Gelip mülke Sultan olmuş
Dünkü çulsuzun birisi
Yalan gerçek olmuş hakikat yalan
Yalan akıyor gazetelerden
Televizyon kanallarından.
Yıkılır sarayı, zindanı zalimin.
Kuyumcular, hastaneler
Birlikte köşeyi döner
Kendi, yedi sülalesi
İşçiden, gençten, aydından
Haber soracak olursan
Yarısı suspus korkudan
Hapishanede yarısı
Ülke haraç mezat gitmiş
Söylenecek her söz bitmiş
Bir ömrü boşa tüketmiş
Akıllısı ve deilisi
Umut, sevinç rafa kalkmış
Tehdi, şantaj şaha kalkmış
Yurdu her yandan kuşatmış
Sömürgeciler sürüsü
Eğer birlik olamazsan
Tek bir yumruk olamazsan
Hesabını soramazsan
Kötü bu işin gerisi.
Tükeniştir çünkü yerinde saymak
“Yürümek, yürümeyenleri
Arkanda boş sokaklar gibi bırakarak”
Geriye dönüp bakman gerekir
Ne kadar yol yürümüşsen
O kadar yaşadın demektir
Okumuş ona bir şiirini:
“Bir zamanlar gençtik biz de
O günlerde yazdık bu şiiri
Hoca demiş ki “Vallahi efendim
Bilmem ki bu işi bıraktınız niçin
Şiire ne hayrı olurdu bilmem de
Hayırlı olurdu memleket için”
“Kurtulsaydım şu kanun denen prangadan
Ülkeyi ne güzel yönetirdim
Hesap vermeden, izin almadan
Yahu” diye bir an düşünmüş Hoca
“Benim bildiğim suçluya vurulur pranga
Kendini suçlu mu sayıyor yoksa
Bu adam, bundan mı nefreti kanundan”
Ama kendi konuşuyor habire
Akiller suskun, arada bir
“Haklısınız” diyorlar sadece
Hoca öğrenince bu maskaralığı
Demiş “Ne yapayım ben böyle aklı
Benim eşek bile daha akıllı
Anırıyor bazen hiç değilse”
Aynı ses tonuyla tekrarlamaktan
Daha anlamsız ne olabilirdi?
Kitapsız bilgin olanın
Sermayesi din olanın
Rehberi şeytan olmuştur.
Despot anayasayı yok etme peşinde
Hoca” demiş despot oradan geçerken
“Bu ne iş, maya tutar mı göle?
Efendim” diye yanıtlamış hoca
Fark etmez benimki tutsa da tutmasa da
Ama yazık olacak bu millete
Es kaza seninki tutacak olursa
Daha ileri sıçramak için mi
Ey dalkavuk görmüyor musun
Sıçradığın yer, yerin dibi
Ötekiler de atlarmış ardından
İnsan mıyız koyun mu yoksa
Önce buna karar vermeli insan
Cemaat sessiz
İmam mı kabahatli bu işte daha çok
Cemaat mi, ne dersiniz?
Yitirip anlamlarını
Sanki aynı şey olmuşlardı.
Öyle özleyeceğim dostluğunu.
Anlam yükleyip susmaya
Gerek kalmadı korkmaya
Çünkü korkulan olmuştur
Sesime kulak ver gülüm
Tutsaklığa yeğdir ölüm
Nerde varsa böyle zulüm
Çaresi isyan olmuştur
Zalimler hakan olmuştur
Yedikleri yoksul eti
İçtikleri kan olmuştur
Kula kulluk etmeyenin
Vicdanını satmayanın
Haram lokma yutmayanın
Mekânı zindan olmuştur
Doğru insanı tanımlayan
Şimdi başköşede ağırlanıyor
Dün tükürdüğünü bugün yalayan
Işıklı günlerinde gençliğimizin.
Hayalleriyle kanatlanırdık
Gelecek, güzel Türkiye’nin.
Fakat nasıl da değiştiniz birden
Arınıp bütün o düşlerden
Buzlu sularında bencilliğin.
Hayır, belki de değişmediniz,
Aslınız belki de buydu sizin.
Sadece zamana ayak uydurdunuz
Ortak ateşinde ısınıp gençliğin.
Sonra neyseniz o oldunuz
Asıl kimliğinizi buldunuz
Uşağı oldunuz zalimin.
Kimliksizler, omurgasızlar
Hedefisiniz şimdi lanetin.
Ne hizmetinde olduğunuz iktidar
Ne sahte parıltısı şöhretin
Kurtaramayacak sizi bu lanetten,
Halkın içinde yükselen nefretten,
Artık hiç değilse susmayı deneyin.
İnanç ticaretinde ustalaşanlar
Gerçeğin ışığı köreltince gözlerini
Karanlıkta beslenen yaratıklar gibi
Çırpınıp kaçmaya çalışsalar da
Aklın aydınlığında yok olacaklar
Kendileri gibi düşünmeyenlerin
Kanına susayanlar
Yerlerini alacaklar ilk sırada
Vicdansızlığın tarihi yazıldığında
Gözyaşı üstüne kurulu saraylarda
Güvende olduklarını sananlar
Bir başka dünyada değil bu dünyada
Vicdanlardan yükselen alevlerin
Cehenneminde yanmaktan kurtulamayacaklar
Kötülüğün tarihi yazıldığında
Cellatlar, uşaklar, infazcılar
Efendilerinin yanı başında
Pişmanlık içinde kıvranacaklar
Korkudan yana değilsen eğer
Neresi olmalı bulunduğun yer?
Ölüm bıçak bilemekteyken yaşama
Ölümden yana değilsen eğer
Neresi olmalı bulunduğun yer?
Ve yaşamla ölüm arasındaki savaşta
Ölümü göze alman gerekirse eğer
Neresi olmalı bulunduğun yer?
Haklılık silahsız kalmışsa eğer
Neresi olmalı bulunduğun yer?
Adalet kılıcının kabzasına
Celladın eli uzanmışsa eğer
Neresi olmalı bulunduğun yer?
Zalimden yana değilsen eğer
Neresi olmalı bulunduğun yer?
Olağan sayılır oldu arsızlık
Utanç utanıp çekildi köşesine
Esip gürlüyor utanmazlık
Aynı ses tonuyla tekrarlamaktan
Daha anlamsız ne olabilirdi
Geriye dönüp bakman gerekir
Ne kadar yol yürümüşsen
O kadar yaşadın demektir
Aslınız belki de buydu sizin.
Kitapsız bilgin olanın
Sermayesi din olanın
Rehberi şeytan olmuştur
Oysa bir tek odur yalan söyleyen
Yalan söylemez kedi kuş börtü böcek
Yalan söylemez hiçbir sürüngen
Kitapsız bilgin olanın
Sermayesi din olanın
Rehberi şeytan olmuştur
Sor hesabını yükselen feryadın
Yürü üstüne üstüne
Tükür yüzüne celladın
Utanç insana özgü bir duygu sanılır
Utanan hayvanlar gördüm ben
İnsanlar tanıdım buna karşılık
Utanmak nedir bilmeyen
Kitapsız bilgin olanın
Sermayesi din olanın
Rehberi şeytan olmuştur.
Kitapsız bilgin olanın
Sermayesi din olanın
Rehberi şeytan olmuştur
Olağan sayılır oldu arsızlık
Utanç utanıp çekildi köşesine
Esip gürlüyor utanmazlık
Kolay değil yalaka olmak
Harcı değil her babayiğidin
Önüne sürülen çanağı yalamak
Kitapsız bilgin olanın
Sermayesi din olanın
Rehberi şeytan olmuştur
Oysa bir tek odur yalan söyleyen
Yalan söylemez kedi, kuş, börtü böcek
Yalan söylemez hiçbir sürüngen
Utanan hayvanlar gördüm ben
İnsanlar tanıdım buna karşılık
Utanmak nedir bilmeyen
Sizinle galiba arkadaş filandık
Işıklı günlerinde gençliğimizin.
Gelecek, güzel Türkiye’nin.
Fakat nasıl da değiştiniz birden
Arınıp bütün o düşlerden
Buzlu sularında bencilliğin.
Ne çok hain.
sana zor geliyor beni tanımak
tanıyacağın gün geldiğinde
iş işten gecmis olacak
Oysa bir tek odur yalan söyleyen
Yalan söylemez kedi kuş börtü böcek
Yalan söylemez hiçbir sürüngen
Kitapsız bilgin olanın
Sermayesi din olanın
Rehberi şeytan olmuştur.
Utanan hayvanlar gördüm ben
Insanlar tanıdım buna karşılık
Utanmak nedir bilmeyen.
O kadar yaşadın demektir
Yürümek umuda, âşka, özgürlüğe
Ve hep daha çok tanımak kendini
Asılmakla yok olmaz hakikat
Sesi güçlü çıkar daha da ‘
Aynı ses tonuyla tekrarlamaktan
Daha anlamsız ne olabilirdi?
Sıkılmıştım bu tekrarların
Doğrusundan da eğrisinden de.
Bir sövgü kalabalığında
Ve aptallık korosunda
Şarkın yitip gidiyorsa
Nasıl devam edilebilirdi?