Alexander Lowen kitaplarından Narsisizm – Gerçek Benliğin İnkarı kitap alıntıları sizlerle…
Narsisizm – Gerçek Benliğin İnkarı Kitap Alıntıları
Biz yetişkinler neden bebeklerimizi kraliyet ailesindenmişler gibi gösteririz?
Ebeveynler çocuklarının bireyselliklerini göz ardı edip saygı göstermeyerek onları duygusal düzeyde besleme ve destek vermekte başarısız olur.
Narsisitler, havalı ve soğukkanlı görünmek amacıyla duygularını minimize ederler.
Narsisistik kişilikteki temel bozukluk, çok açık bir şekilde duyguların inkarıdır.
Narsisitler; yoğun hırs, debdebeli fanteziler, aşağılık duygusu, dış görünüş hayranlığına aşırı bağımlılık duygularının çeşitli bileşimlerinden oluşurlar.
Varlık bilgelikten daha üstün bir yere oturduğunda, şöhret itibardan daha çok değer gördüğünde, başarı öz saygıdan daha önemli bir hale geldiğinde, kültürün ta kendisi görüntüye fazla değer vermiş olur ve narsisistik olarak kabul edilmelidir.
Doğmak bizim isteğimiz dışında gerçekleşen bir olaydır ve genelde öldüğümüz zamanda buna hayır diyecek durumda olmayız. Kime aşık olacağımızı seçemeyiz. Kaderimizin efendisi olamadığımız birçok olay yaşarız. Yine de bu alanlardaki çaresizliğimizi hoş görebiliriz, çünkü bütün insanlar aynı gemidedir.
“Asıl soru şudur: İnsanın başkalarına karşı acımasız ve istismarcı olmasına neden olan, aynı zamanda kronik belirsizlik ve tatminsizlik hissetmesine yol açan şey nedir?”
Bir makine gibi çalışabilmek için, onlar gibi olmak zorunda kaldık.
Bir makine gibi çalışabilmek için, onlar gibi olmak zorunda kaldık. Bunu yapabilmek için de bedenlerimizi duyarsızlaştırıp duygularımızı inkar ettik.
Çocuk yetiştirmede cezaya yer verilebilir, ancak birçok vakada ceza ebeveynin baskı altındaki öfke ve hiddetinin terbiye etme kisvesi altında boşaltılmasına hizmet eder. Çaresiz ve bağımlı olan çocuk bunu kabul etmelidir ya da daha büyük bir hiddet riskini göze almalıdır. Bu tür bir uygulamaya maruz kalan çocuğun kişiliğine ne olur?
Hatırladıklarıma göre Japonlar çocuğu altı yaşından önce disipline sokmaya inanmazlar. Çocuklar bu yaşa kadar doğru ve yanlışın ne olduğu bilgisinden muaf tutulan masum bireyler olarak kabul edilirler. Altı yaşından sonra çocuğa terbiyeli davranması öğretilirken utanç bir disiplin silahı olarak kullanılır.
Gerçek ihtiyacı, tüm duygularını (korkularını, öfkesini, üzüntüsünü ve hatta ümitsizliğini) kabul etmesi gerektiği anlamına gelen, kedisini olduğu gibi kabul etmesidir. Gerçek erkekliğini, kendisini kabul ederek bulacaktır. Aynı değerlendirme hayran bırakan bir dişilik imgesi yansitmaya çalışan kadınlar için de yapılabilir.
Özel insan özgür değildir, bu bir yanılgıdır. Özel insan imge bulutlarının üzerinde, sıradan insan hayatın gerçeklik zemininde yaşar. Güler ve ağlar, zevk alır acı çeker, kederi ve sevinci bilir. Hayatın bütün gerekliliklerini yerine getirir. Özel insan bir yaşam hayal eder ve bu yolla özel bir kader yaratır. Gerçek onu rahatsız ettiğinde, Dorian Gray’in yaptığı gibi imgelerinin parçalanıp un ufak olduğunu görür.
Martı Jonathan Livingston’ın öyküsünü hatırlar mısınız? O özel bir kuştu. Diğer martılarla birlikte çığlıklar atmak ya da ağız kavgasına girmek onu ilgilendirmiyordu. Kokuşmuş balık için yaptıkları kavganın bir parçası olmak istemiyordu. Bunların üzerindeydi. Diğer kuşlar sıradan martı yaşamınıin içinde kalmaktan hoşnutluk duyarken Jonathan kendini bu sınırları aşma düşüncesine kaptırmıştı. Dolayısıyla saf bir ruh olmak için çalışmaya başladı.
Güçlü kişiden korkulur, dolayısıyla o sevilemez. Insanların zaman zaman korktukları bu güç sahiplerini seviyormuş gibi göründükleri ve hatta buna inandıkları doğrudur, fakat bu tür bir sevgi genellikle altta yatan korku ve nefretin üzerinde yükselir.
Çocuklarını döven ebeveynler genelde kendi çocukluklarında dayak yemiş kişilerdir. Bu deneyimle ilgili duygularını inkar ettiklerinden çocukla ilgili duygularını da tecrübe edemezler.
erkeklerin çoğu annelerine benzeyen kadınlarla evlenir, kadınların çoğu da babalarına benzeyen erkeklerle evlenme eğilimindedir.
Ne var ki, bir dereceye kadar hepimiz Dorian Gray gibi- yizdir. Aynada yüzümüzü incelediğimizde sık sık şaşırır, hatta şok oluruz. Yaşlanmanın getirdiği çizgilerle taş keser, onlara üzüntülü gözlerle ve acı dolu bir ifadeyle bakarız. Kendimizi bu şekilde görmeyi hiçbir zaman beklememiştik.
Hatırladıklarıma göre Japonlar çocuğu altı yaşından önce disipline sokmaya inanmazlar. Çocuklar bu yaşa kadar doğru ve yanlışın ne olduğu bilgisinden muaf tutulan masum bireyler olarak kabul edilirler. Altı yaşından sonra çocuğa terbiyeli davranması öğretilirken utanç bir disiplin silahı olarak kullanılır.