İçeriğe geç

Naive. Super Kitap Alıntıları – Erlend Loe

Erlend Loe kitaplarından Naive. Super kitap alıntıları sizlerle…

Naive. Super Kitap Alıntıları

Şu kızlar amma da tuhaf! İlkin hayatımızda olmuyorlar ve her şey biraz zor geliyor. Ama sonra beliriveriyorlar işte ve her şey iyileşiyor. İnanılmaz bir hızla oluyor tüm bunlar. Her şeyin düzelmesi yalnızca birkaç saniye alıyor.
İyi hissediyorum. Küçük kuşlara yem verdiğimde ya da benden daha az parası olanlara yardım ettiğimde içimi dolduran duygunun aynısı bu.
Yaşlı bir adama ihtiyacım var şimdi. Bir akıl hocasına. Nasıl uyum sağlanacağını, taşların nasıl yerine oturacağını anlatacak birisine.
Birilerinin beni meşgul etmesi lazım. Birilerinin bana bir şeyler inşa et demesi lazım. Ağır bir şey taşı. Kocaman bir şeyi zımparala.
Şöyle güzel bir terlemeyeli çok oldu.
Bir şeyler olmalı. İlle de büyük bir şey olması şart değil, bir şey olsun yeter.
Hiçbir planım yok.
Pek çok şeyin anlamsız olduğu duygusu hâlâ baskın.
İnsanı heveslendirmiyor bu duygu.
Tempoyu sonuna kadar düşürdüm. Sıfıra.
En baştan başlamam gerektiğini düşünüyorum. İnsan nasıl en baştan başlar?
Her şey gözüme anlamsız göründü. Öyle birdenbire.
Kendi yaşamım, diğerlerinin yaşamı, hayvanların ve bitkilerin yaşamı, tüm dünya. Hiçbiri bir bütün etmiyor, birbirine uymuyordu.
Ağaçlar en sevdiğim şeyler arasında. Su, ağaçlar, kızlar.
Burada,
Kollarının kumsaati kucaklarken beni,
Çağıldarken aşkımızın gövdesinde kumlar
Dışına çıkıyorum zamanın
Bir süreliğine
Huzuruna teninin..
Şu kızlar amma da tuhaf! İlkin hayatınızda olmuyorlar ve her şey biraz zor geliyor. Ama sonra beliriveriyorlar işte ve her şey iyileşiyor. İnanılmaz bir hızla oluyor tüm bunlar.
Çabaladığım sürece başarmam olanaksız.
Yalnızca çabalamadığım zaman başarabilirim.
Lanet olası Budistler. Kendilerini pek bir akıllı sanıyorlar.
Kendi yaşamım, diğerlerinin yaşamı, hayvanların ve bitkilerin yaşamı, tüm yaşam, tüm dünya. Hiçbiri bir bütün etmiyor, birbirini uymuyordu.
Bisiklete binen herkes benim dostumdur.
Bir şeyler olmalı.İlle de büyük bir şey olması şart değil, bir şey olsun yeter.
Yoluna konulması gerekenler öyle az buz değil.
Benim zamanım senin zamanınla aynı değil. Bizim zamanımız aynı değil. Senin zamanın sana, benim zamanım bana ait. Bizim ânımız aynı değil. Peki bunun ne anlama geldiğini biliyor musun? Bu, zamanın var olmadığı anlamına geliyor. Bir kez daha söyleyeyim mi? Zaman maman yok. Yaşam ve ölüm var. İnsanlar ve hayvanlar var. Düşüncelerimiz var. Evren var. Ama zaman yok. Keyfine bak.
Vakit hep şimdidir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Uzun zamandır ilk kez her an her şey olabilirmiş gibi bir duyguya kapıldım.
İstediğim öyle atla deve değil. İyi olmak istiyorum. Bir sürü tatlı ânın, eğlencenin olduğu basit, güzel bir yaşam sürmek istiyorum.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Kendime bir sevgili bulsam her şeyin daha iyiye gideceğine inanıyorum. Müthiş çiğ bir düşünce. Ama yine de doğru olduğunu ummaya fena meyilliyim. Bunu kafamdan atamıyorum en azından.
Dünyaya faydalı biri olmak isterdim. Harika olurdu. Ama bunun mümkün olup olmadığını bilmiyorum. Dünyaya faydalı olmak için ne gerektiğini bilmiyorum. Karşılaştığım herkese gülümsemenin yeterli geleceğinden de pek emin değilim.
Bazen, tüm bildiklerinizi bilmemiş olmayı istiyor musunuz? Bir plajda, cehalet içerisinde, fütursuzca koşacak denli özgür olmayı?
Her şeye boş verebileceğimi düşündüm sanırım dün gece. Şimdi öyle gelmiyor ama.
Kendi kendiyle gezmeye çıkmış.
Heves.
Bu duygu çok uzaklarda artık.
Bisiklete binen herkes benim dostumdur.
Hiçbir planım yok.
Tam hiçbir şeyim yok diyecekken içimde her şeyin alt üst olduğunu hissettim.
Artık kimseye güvenemeyecekmişim gibi geliyor.
kitaplığın yakınlarında giderek daha fazla vakit geçirdiğimi fark ettim.
En baştan başlamam gerektiğini düşünüyorum. İnsan nasıl en baştan başlar?
Hatırımızda kalan
gönlümüzü çalandır.
Bir jest.
Bir ışık oyunu.
Altının sesi.
Anın ta kendisi.
Bir şeyleri değiştirmek için benim yapabileceklerim kısıtlı. Bu, insanı rahatlatıyor.
Hepimizin zor zamanları oluyor. Anlamsızlığın üzerimize çöktüğü, bizim her şeyi hor görüp alaycılık batağına saplandığımız günler. Sevgiye ve işlerin sonunda daha iyiye gideceğine inanmaktan vazgeçtiğimiz anlar.
O kadar çok şey biliyorum ki. Epey bilgili olduğun konular şunlar: Sinema, edebiyat, medya, siyaset, ünlüler, sanat
Coca Cola’nın formülünü biliyorum.
Bir sürü şey biliyorum.
Bunların hepsini tek bilen ben değilim.
Pek çok kişi benden daha fazla şey biliyor. Neyse ki bu, beni bağlamıyor.
Benim derdim, bildiklerimi ne amaçla kullanacağım.
Bu bilgilerle ne yapacağım?
Kafam karışıyor.
Lisedeki ilk senemden sonra matematik ve fizik almayı bırakmıştım. O zamanlar varlığımı dayandırabileceğim başka şeyler bulabileceğimi varsaymıştım. Bugün artık o kadar da emin değilim bundan. Belki de hata yapmışımdır.
25 yaşına basmamla ve bu durumu pek de iyi karşılamamla doğrudan bir ilgisi olduğu birden kafama dank etti
Giyinirken fark ettim ki bugünü, daha önceki günlerde yapmaya alıştığım şeylerle geçirmem söz konusu değildi.
Günler başka türlü geçmek zorundaydı artık.
Geceler de.
Pencereden dışarıya bakarak öylece durdum.
Sonra bir seçim yaptım.
“her şey gözüme anlamsız göründü. öyle birdenbire. kendi yaşamım, diğerlerinin yaşamı, hayvanların ve bitkilerin yaşamı, tüm dünya. hiçbiri bir bütün etmiyor, birbirine uymuyordu.”
“Sorunlardan kaçmaktansa onlarla yüzleşmek yeğdir…”
“Her gün duvara toslayan binlerce insan vardır muhtemelen, birçoğu belki bunu ağır yaşar ama sonra işler yoluna girer…”
Bir şeyler yapmam gerek. Bir şeyler yapmanın zamanı geldi artık.
Aptal olmakla şanssız olmak arasında çok büyük fark var.
İşin en heyecanlı yanı, dünyada olmam için beni davet eden olmadığı düşüncesi. Ben sadece buradayım işte. Ötekilerin hepsi de öyle. Hepimiz buradayız işte, öylesine. Bize soran olmadı. Bu bizim suçumuz değil.
İnsan nasıl perspektif sahibi olur? Belki yaşla gelen bir şeydir.Belki de değildir.
Bir şeyler olmalı.İlle de büyük bir şey olması şart değil, bir şey olsun yeter.
Her gün duvara toslayan binlerce insan vardır muhtemelen.
Hepimizin zor zamanları oluyor. Anlamsızlığın üzerimize çöktüğü, bizim her şeyi hor görüp alaycılık batağına saplandığımız günler. Sevgiye ve işlerin sonunda daha iyiye gideceğine inanmaktan vazgeçtiğimiz anlar.
Bunun için abime teşekkür borçluyum. Tüm seyahat için. Bedavaya patlamadı sonuçta. Abim bunu dert etmememi söylüyor. İyi görünüyormuşum. En önemli şey buymuş. Para önemli değilmiş. Para gelir ve gidermiş. Ama kardeşler önemliymiş. Kardeşler paradan daha önemli, diyor abim.
Zaman diye birşey yokmuş.
Başka sonuç çıkarılabileceğini sanmıyorum.
En azından tek bir zaman yokmuş.
Benim zamanım. Senin zamanın. Paul’un zamanı. Güneşin zamanı.
Pek çok zaman.
Pek çok zaman, hiçbir zaman ile aynı şey.
İlkin bir adam oldukça büyük bir bir bina inşa etmiş, sonra onun bir ahbabı daha yükseğini inşa etmiş. Ve sonra herkes, hadi kahrolası binalar yapalım ve de hepsi yüksek olsun, demiş. İçinde ne olduğunu boşver, yüksek olsun yeter.
Güneş beş milyon yıl sonra yanıp tükenecek diye yaptığınız her şeyin boşuna olduğu duygusuna kapılıyor musunuz bazen?
Hele bir de şeylerin uyum içinde olduğu ve her şeyin sonunda iyi olacağı duygusuna sahip olabilseydim. Çok iyi olurdu yani.
Yaşamak için çok fazla şeye ihtiyacım yok benim. Sadece doğru dürüst yaşamak derdindeyim,
Birileriyle tanıştığında garip bir şey oluyor, diyorum. Yeni bir gezegende yaşıyormuşsun gibi.
Ben dünyaya gelmeyi istemedim. Hiç kimse istemedi bunu. Evrenin büyüklüğü ve karmaşıklığı kendimi miniminnacık ve sorumluluktan muaf hissetmeme neden oluyor. Yapacak tek anlamlı şeyin iyi vakit geçirmeye çalışmak olduğunu duyumsuyorum,
Bazen, tüm bildiklerinizi bilmemiş olmayı istiyor musunuz? Bir plajda, cehalet içerisinde, fütursuzca koşacak denli özgür olmayı?
İşin en heyecanlı yanı, dünyada olmam için beni davet eden olmadığı düşüncesi. Ben sadece buradayım işte. Ötekilerin hepsi de öyle. Hepimiz buradayız işte, öylesine. Bize soran olmadı. Bu bizim suçumuz değil.
Akvaryum balıklarına imreniyorum bazen. Birkaç saniyelik bir hafızaya sahipler göründüğü kadarıyla. Bir düşünce akışını takip etmeleri olanaksız. Her şeyi ilk kez tecrübe ediyorlar. Her seferinde, onlar bu sakatlıklarının farkına varmadıkları sürece yaşam uzun ve mutlu bir hikâye olmalı onlar için. Bir şölen. Sabahtan akşama kadar şamata.
Altmış yıl sonra, biri benden yaşamımı özetlememi isterse umarım ben de aynı şeyleri söyleyebilecek durumda olurum. Umarım ben de şöyle bir düşünüp yaşamı seyahatle kıyaslayabilirim. Ve umuyorum ki bu düşüncenin ilk kez aklıma geldiğini hissederim. Kendi başıma bunu düşünebildiğimi ve sonuna kadar da arkasında olduğumu söyleyebilirim.
Hiçbir planım yok.
Pek çok şeyin anlamsız olduğu duygusu hâlâ baskın.
İnsanı heveslendirmiyor bu duygu.
Tempoyu sonuna kadar düşürdüm. Sıfıra.
En baştan başlamam gerektiğini düşünüyorum. İnsan nasıl en baştan başlar?
Hakkında konuşmanın bir anlamı yok herhalde.
Zen gibi.
Çabaladığım sürece başarmam olanaksız.
Yalnızca çabalamadığım zaman başarabilirim.
Lanet olası Budistler. Kendilerini pek bir akıllı sanıyorlar.
Meselenin hevesle ilgili olduğuna eminim. Eksik olan bu.
Neden sevinemiyorum?
Gergin hissediyorum.
Belki sonra sevinirim.
Her şey gözüme anlamsız göründü. Öyle birdenbire.
Dünyaya faydalı olmak için ne gerektiğini bilmiyorum. Karşılaştığım herkese gülümsemenin yeterli geleceğinden de pek emin değilim.
Olan olmuş.
Bildiklerimi bilmiyormuş gibi yapamam artık.
Vaziyet çok boktan. Gerçekten
Bir şeyler olmalı. İlle de büyük bir şey olması şart değil, bir şey olsun yeter.
iki arkadaşım var. Biri iyi, biri kötü. Bir de abim var. O, benim kadar sevimli olmasa da idare eder.
Mesele zengin olmak değil. Yaşamak için çok fazla şeye ihtiyacım yok benim. Sadece doğru dürüst yaşamanın derdindeyim, bir de iyi bir saatim olsun istiyorum.
Benim kuşağımda iyi biri var mı, merak ediyorum.
New York daha çok içerik mi yoksa biçim mi diye soruyorum. Biçim, diyor, içeriği benim yaratmam gerekiyormuş.
Akvaryum balıklarına imreniyorum bazen. Birkaç saniyelik bir hafızaya sahipler göründüğü kadarıyla. Bir düşünce akışını takip etmeleri olanaksız. Her şeyi ilk kez tecrübe ediyorlar. Her seferinde, onlar bu sakatlıklarının farkına varmadıkları sürece yaşam uzun ve mutlu bir hikaye olmalı onlar için. Bir şölen. Sabahtan akşama kadar şamata.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir