İçeriğe geç

My Father’s Rifle Kitap Alıntıları – Hiner Saleem

Hiner Saleem kitaplarından My Father’s Rifle kitap alıntıları sizlerle…

My Father’s Rifle Kitap Alıntıları

Her gün aynı duayı ediyordum: Kürtçe dersler başlasın artık.
Kürtlerin korkmaması gerekir.
Ey Reqîb,her maye qewmê Kurd ziman
Ama ben hâlâ bir çocuktum
“Yoldaşlar, hayat bir risktir; doğmak bir risktir.”
Mahabad; Kürt Cumhuriyeti’nin başkenti ve Mustafa Barzani’nin 1946’da general olduğu şehir. Ama aynı zamanda, Kürt Cumhurbaşkanı Qazi Muhammed’in İranlılar tarafından, daha bir yıl geçmeden 1947 Martında asıldığı şehir.
Kürt radyosunda bir ses, dağlarımızın cenneti andıran güzelliğinden, nehirlerimiz Dicle ve Fırat’ın sularının berraklığından bahseden bir şiir okuyordu. Ama ben artık bir çocuk değildim; çetin dağlar, solucanlarla dolu nehirler ve bombalarla, napalmlarla dolu bir gökyüzü görüyordum.
Jiyan beni seviyordu ve ben de onu Kürdistan kadar çok seviyordum.
Sami’nin tablolarına bakmak için şehre gittim. Şimdi birçok dükkânda bunlardan vardı. Sami artık sadece Kürt kızlarını resmetmiyordu. Tablolarından birisi, karlı bir dağın üzerine konmuş dört kekliği temsil ediyordu. Bu, dört ülke arasında parçalanmış olan vatanımızın sembolüydü.
Öte yandan ağabeyim Dilovan’ın dağlardayken yaptığı öğretmenlik stajı hükümet tarafından onaylandı, kendisine uzak bir köyde iş verildi. Maaşının büyük bir kısmını bizimle yaşayan karısı ve küçük kızını ziyaret etmek için harcıyordu. Kızlarına, davaya bağlılıklarının anısına Zilan adını vermişlerdi. Bu isim, Türklerin otuzlu yıllarda sürgün edilen Kürtleri yok ettikleri bir vadinin adıydı.
Zaman geçtikçe, yürek atışlarım yavaşlıyor sevgilim
Mihemed Şêxo durmadan ülkemizi sadece tüfeklerle özgür kılamayacağımızı, bize kemanlar ve davullar da gerektiğini tekrarlıyordu.
Sunucu, her program arasında üstüne basa basa kadınları yücelten atasözleri söyleyerek, onları siyasi ve sosyal direnişe teşvik ediyordu, çünkü, diyordu kadın toplumun yarısıdır. Aslan erkek de olsa, dişi de olsa aslandır. Tek elle alkış tutulamaz Kuş, tek kanatla uçamaz
Kekliğin kendi kendinin düşmanı olabileceğini biliyordum, çünkü avcılar onları başka keklikleri çekmek için yem olarak kullanıyorlardı. Fakat annemin biz Kürtleri neden kekliklere benzettiğini anlamıyordum, çünkü ben hâlâ bir çocuktum.
Adım Azad Şero Selim. Selim Malay’ın torunuyum. Dedem, güçlü bir mizah anlayışına sahipti. Özgür topraklarda bir Kürt olarak doğduğunu söylerdi. Ardından Osmanlılar geldi ve dedeme şöyle dediler: sen Osmanlısın ve o bir Osmanlı oldu. Osmanlı İmparatorluğu’nun düşüşüyle bir Türk oldu. Türkler gittiler, o da Kürtlerin kralı Şeyh Mahmud’un krallığında yeni den bir Kürt oldu. Sonra İngilizler geldi, bunun üzerine dedem iyiliksever Majestelerinin bir kulu haline geldi, hatta birkaç kelime İngilizce bile öğrendi.

İngilizler Irak’ı icat ettiler, dedem bir Iraklı oldu, fakat bu yeni sözcüğün gizemini asla çözemedi: Irak, ve son nefesine kadar asla Iraklı olmaktan gurur duymadı; oğlu, yani babam Şero Selim Malay da öyle.

Ama ben Azad, o zamanlar hâlâ bir çocuktum.

Kêm bijî, kel bijî.
Ve Saddam Hüseyin, gündüzleri ay, geceleri güneş çıkar dese bile herkes inanırdı. :))
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Ağız duvardaki bir delik değildir, bunu çamurla kapatamazsın.
benim dilimde hiçbir şey yoktu. Kafam çok karışıyordu. Belki de bizim sesimiz ekrandan geçemiyordu. Ya da televizyonun üretildiği ülke, televizyonun dilini seçiyordu. Bir Kürt televizyonu izlemeyi çok istiyordum.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Kekliklerin kendi kendinin düşmanı olabileceğini biliyordum, çünkü avcılar onları başka keklikleri çekmek için yem olarak kullanıyorlardı.
Bir ağabeye sahip olmak güzel şey.
Anılarımıza ne zaman kavuşacaktık?
Ey Reqîb, her maye qewmê kurd ziman

Ey düşman/gardiyan, Kürt halkı hep yaşayacak, bayrağımız asla dinmeyecek

Zaman geçtikçe, yürek atışlarım yavaşlıyor sevgilim
Kürtlerin tek bir sözü vardır: Kêm bijî kêl bijî(az yaşa, atik yaşa). Hadi gidiyoruz!.
Odaya girdiğimde bağırdım:”Nefes almıyor!”
Doktor duygusuzca sordu:”Teröristin kızı mı bu?”
“Bu bir çocuk o kadar.”
Kekliğin kendi kendinin düşmanı olabileceğini biliyordum,çünkü avcılar onları başka keklikleri çekmek için yem olarak kullanıyorlardı. Fakat annemin biz Kürtleri neden kekliklere benzettiğini anlamıyordum,çünkü ben hâlâ çocuktum
Fedakarlığımız boşuna değildi,artık özgürdük.
Anılarımıza ne zaman kavuşacaktık?
O gün ailemizden yedi erkeği kaybettik. Kaçtık. Ben hâlâ bir çocuktum
Kêm bijî kel bijî.
Zaman geçtikçe, yürek atışlarım yavaşlıyor sevgilim
Yoldaşlar, hayat bir risktir; doğmak bir risktir.
Bizi öptü, elveda niyetine, bizimle bir başka sefer özgür bir ülkede karşılaşmak dileğinde bulundu.
Benim için bu yasak kitapları okumak, bir yurtseverlik göreviydi
Kürtlerin dağlar dışında başka dostu olmadığını söylüyorlardı.
Birer aydun olarak, üniversitelerde, memuriyetlerde, tüm hassas görevlerde bir sürü işi yapmaya hakkımız yoktu. Aslında bu kural tüm Kürtlere uygulanıyordu. Hükümetin hoşuna gitmeyecek tek bir kelime söylemek yeterliydi ve o kişi ortadan kayboluyordu.
Suriye’den gelen diğer şarkıcı Mıhemed Şexo’yu gördüm. Eskisinden daha da zayıftı. Sadece sesi değişmemişti; hala o kadar güzeldi. Bana gülümsedi ve kafamda yer eden şarkısının sözleriyle çıktım odadan:
Zaman geçtikçe, yürek atışlarım yavaşlıyor sevgilim
Halkımızın üzerine ölümcül bir yalnızlık çöktü.
Jiyan beni seviyordu ve ben de onu Kürdistan kadar çok seviyordum.
Uçaklar geri geldiler. Okuldaydım. Hepimiz aceleyle dışarı çıktık ve bir tehlike anında sığınmamız için kazılan hendeklere saklanmaya gittik. Jiyan’ı kollarıma alarak korumak istiyordum, ama çok çekingendim. Ona bakıyordum, gökyüzüne bakıyordum.
Mıhemed Şexo durmadan ülkemizi sadece tüfeklerle özgür kılamayacağımızı, bize kemanlar ve davullar da gerektiğini tekrarlıyordu.
Anılarımıza ne zaman kavuşacaktık?
Ey Reqîb, her maye qewmê kurd ziman
Beni görünce dehşete kapılarak gidip saklanmam için bağırdı, çünkü küçük ya da büyük olsun, her erkek öldürülebilirdi.
Jiyan beni seviyordu ve ben de onu Kürdistan kadar çok seviyordum.
Kekliğin kendi kendinin düşmanı olabileceğini biliyordum, çünkü avcılar onları başka keklikleri çekmek için yem olarak kullanıyorlardı. Fakat annemin biz Kürtleri neden kekliklere benzettiğini anlamıyordum, çünkü ben hala bir çocuktum.
.
‘Çok acılar çeken bir halk olmamız, digerleri gibi Insanlar olmamıza engel degildir’
.
Yoldaşlar, hayat bir risktir; doğmak bir risktir.
.
Ağız, duvardaki bir delik değildir, bunu çamurla kapatamazsın .
.
Jiyan beni seviyordu ve ben de onu Kürdistan kadar çok seviyordum.
.
DE­-MOK-RA-Sİ.
Bu, ‘halkın gücü’ anlamına gelen Yunanca bir kelimedir.
.
Sunucu, her program arasında üstüne basa basa kadınları yücelten atasözleri söyleyerek, onları siyasi ve sosyal direnişe teşvik ediyordu, çünkü, diyordu
kadın toplumun yarısıdır. Aslan erkek de olsa, dişi de olsa as­landır. Tek elle alkış tutulamaz Kuş, tek kanada uçamaz
.
Kızlarına davaya bağlılıklarının anısına Zilan adını vermişlerdi. Bu isim, Türklerin otuzlu yıllarda sürgün edilen Kürtleri yok ettikleri bir vadinin adıydı.
.
ül­kemiz özgür kalacak.
.
Kekliğin kendi kendine düşman olabileceğini biliyordum, çünkü avcılar onları başka keklikleri çekmek için yem olarak kullanıyorlardı. Fakat annemin biz Kürtleri neden kekliklere benzediğini anlamıyordum, çünkü ben hâlâ bir çocuktum.
.
Ey Reqîb, her maye qewmê kurd ziman

Ey düşman, Kürt halkı hep yaşayacak, bayrağımız asla inmeyecek

‘Çok acılar çeken bir halk olmamız, diğerleri gibi isan olmamıza engel değildir’
Yoldaşlar, hayat bir risktir; doğmak bir risktir.
Kürtlerin tek bir sözü vardır: Kêm bi jî, kel bijî. (Az yaşa, atik yaşa.) Hadi gidiyoruz!
Ama atasözlerimizden birinin dediği gibi Ağız, duvardaki bir delik değildir, bunu çamurla kapatamazsın .
Burası Kürdistan’ın Sesi. .. Bu, direnişin
korsan radyosuydu. Ve Ey Reqib , Ey düşman, içiniz rahatlasın, Kürt halkı yaşıyor diyen milli marşı yeniden duydum.
Benim için bu yasak kitapları okumak, bir yurtseverlik göreviydi.
Direnişten bahsediyorlardı. Ve Kürtlerin dağlar dışında başka dostu olmadığını söylüyorlardı.
Hangi lehçeyi konuşuyorsunuz? Sorusunun bir tuzak olduğundan emindim. Kimse cevap vermedi. Kontrol edilemez bir yurtseverlik gururuna kapılarak, sert bir tonla şöyle dedim: Bir lehçe sözkonusu değil. Biz Kürdüz, işte o kadar.
Kürtler tamamıyla ezilmişlerdi.
Ya yenilgiyi kabul edecektik ya da soykırım
olacaktı. Biz sürgünün yolunu tuttuk.
jiyan beni seviyordu ve ben de onu Kürdistan kadar çok seviyordum.
Ve Saddam Hüseyin, gündüzleri ay, geceleri de güneş çıkar dese herkes inanırdı.
Bir odada oturuyor, iktidara işçi sınıfını getirerek Kürdistan’ı kurtarıyorduk.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir