İçeriğe geç

Mutluluk Yaka Paça Kitap Alıntıları – Rıdvan Aklan

Rıdvan Aklan kitaplarından Mutluluk Yaka Paça kitap alıntıları sizlerle…

Mutluluk Yaka Paça Kitap Alıntıları

Daha ilerisine gidemediğin yolun durduğun noktası da zarar veriyorsa ne diye geri dönmüyorsun??
Acı bir söz ancak sizin yaşanmışlığınıza denk geldiğinde acıtır canınızı..
Aşk nedir? muhtaç olunan sevilme hissi midir, yoksa sevmek midir? Bütün eksik sevmelerinin, kalan bakiyelerinin, toplanarak bir tek kişiye nüfuz etmesi midir? Bunların hepsinin cevabı sende saklı
Dert etmeyeceğin hâlde bir insana nasılsın demek munafıklık alametidir! Der İmam-ı Gazali hazretleri.
Kuyumuzu kazarken kazma kürek vermediğimiz herkes, elleri yaralandığı için bizi suçladı.
Malesef o denli cahil insanlar hepimizin hayatında oldu Hoca’m, muhtemelen olmaya da devam edeceklerdir. Keşke tanımadığımız bu tip insanların alnında cahildir ibaresi olsaydı da onlarla hiç muhatap olmak zorunda kalmasaydık!
Uzunca bir zamandır insanlardan kaçıyordu, özellikle yeni insanlardan. Uzak duruyordu çünkü zor dönemlerden geçen insanların zorluklar karşısında gösterdikleri acziyete kızamıyordu ne zamandır.
“ İnsan bir kez derinden küstüyse hayata, onun geri kalan küsmeleri hep göstermeliktir.
Daha ilerisine gidemediğin yolun durduğun noktası da zarar veriyorsa ne diye geri dönmüyorsun!
Acı bir söz ancak sizin yaşanmışlığınıza denk geldiğinde acıtır canınızı.
Aşk dediğin zamansız çalar kapını, zaten sana danışmaz! Senin o an için hazır olup olmadığına bakmaksızın giriverir gönlünün en gizli köşelerine kadar.
Hayatının geri kalan çok daha büyük bölümünü bolluk ve refah içinde yaşamasına rağmen küçücük bir bölümündeki sıkıntısını diline dolayan ve bunun ızdırabını her anına taşıyan, mutsuzluk fedaisi olmuştur.
Hayat her daim yeni kazanım ve kayıplardan ibarettir, bunu kabul edip yaşamak insanı huzura daha çabuk eriştirir.
İnsan; hayatının bir evresinde yaşadığı yokluk, zorluk veya güzelliği hayatının o evresinde bırakmayı da bilmeli.
Unutmak imkansız bir şey, bunu anladım fakat şunu da anladım ki gidenin geri gelmediği bir dünyada bu acıyla tekrar tekrar ölüp dirilen kendim ruhummuş. Onları sürekli hatırımda diri tutmaya çalışarak asıl kendi yasımı tutuyor muşum, bunu çok sonraları anladım.
Hayatına aldıklarını inecekleri yerlerde bırakmayan kişi bilinçli olarak risk alan kişidir. Olur ya bir gün ineceğim yere yaklaşırsan lütfen haber ver de hazırlık yapmaya vakit bulayım.
İnsanın kendini beğenmesi,kendini sevip değer vermesi gayet normal bir hadisedir. Normal olmayan, bu beğeniyle kendini üstün görmesi, kibirli olmasıdır.
Bana göre iyi veya kötü bireyler yoktur, kişilerin sadece insan olduğunu unuttuğu ve tekrar hatırladığı zamanlar vardır.
Bataklıkta bile çiçek açıyorsa sebebi, çiçeğin kendi kendine yeşermesinden değil, o bataklığa ne tür çiçek dikmesi gerektiğini bilen bahçıvanın olmasından kaynaklıdır.
Bir insan önce kendini ve kendini sevenleri sevecek ki o insan, dünyayı kurtaracak günü her daim kendinde bulabilsin.
Ey geçmişteki büyük insanlar, ey herşeye bir söz edip yolumuzu aydınlatan göçmüşler, söylenmeyecek söz bırakmadınız madem, çekilmedik dert de bırakmasaydınız ya bizlere..
‘’İnsanın korkması için bile tutunması gereken dallara ihtiyacı vardı’’
‘’Efendim daha önce de söylediğim gibi insan dinlemeyi bilirse değil bir karıncayı , bir kaya parçasını veya bir çakıl taşını bile duyabilir ‘’
‘’Kuyumuzu kazarken kazma kürek vermediğimiz herkes elleri yaralandığı için bizi suçladı ‘’
Bir insan önce kendini ve kendini sevenleri sevecek ki o insan, dünyayı kurtaracak gücü her daim kendinde bulabilsin. Kendi duygularını savunmaktan, açığa vurmaktan korkanlar, zamanla geri kalan bütün yiğitliklerini de kaybeder.
“…İnsanlar kıyafetleri ile karşılanır, ilmiyle ağırlanır, ahlakıyla uğurlanır.”
Bir insan önce kendini ve kendini sevenleri sevecek ki o insan , dünyayı kurtaracak gücü her daim kendinde bulabilsin .
Düşünsenize bir insanın yaşayıp yaşayamayacağının belli olmadığı ömrü , makinalara garanti ediyorlar . Bu bile bir utanç vesikası olarak insanlığa yetmeli !
Edep , terbiye neden neşeli ve şen şakrak olmaya engel sayılıyordu ?
İnsanoğlu işte, her biri ayrı bir dünyada ve kendi hâlinde yaşıyordu, kimse kimsenin ne yaşadığını, niye yaşadığını bilmiyordu bu şehirde.
“Kirlenecek bir yer bulamadıkları için de kirlenmeden temiz kalmış düşünceler vardır.”
RMS der ki, ‘Kendi yalanına inanarak yaşamak; çağın, mutluluğu yakalamak için geliştirdiği bir yaşam biçimi.
“Kuyumuzu kazarken kazma kürek vermediğimiz herkes elleri yaralandığı için bizi suçladı.”
Kuyumuzu kazarken kazma kürek vermediğimiz herkes, elleri yaralandığı için bizi suçladı
mutlu bitmeyen birçok şey çok daha mutlu başlangıçlara kapı aralamak için mutsuz biter. Yani bu kadar korkma mutsuz sonlardan. Bir kapıyı kapayan mutlaka başka bir kapıyı da açar.
Dünyada iki günü kalan insanların neden açılmaz gözleri, neyi bölüşemez koca koca insanlar? Ne zaman Savaşlar bitsin! diye değil Savaşlar başlamasın! diye avazı çıktığı kadar bağıracak insanlar? Küçücük çocukların öldürüldüğü bir dünyada caka satıp kendini pazarlamaktan ne zaman vazgeçecek bu miskinler? Uyansın artık insanlık, küçük bir çocuk ağlıyor diye bile başlamasın veya son bulsun artık savaşlar!
nasıl ki herkes evinin önünü süpürdüğünde tertemiz oluyorsa sokaklar, herkes kendi içindeki çiçeği beslerse güllük gülistanlık bir hayata döner dünyamız.
Sevginin diğer bağlarını atlayıp sadece insan sevenler, aradaki bağların eksikliği sebebiyle duygularında çabucak kopmalar yaşayabiliyorlardı. Bu tarz insanların birçoğu da aralarında zorunlu bağlar bulunduğu için birbirlerini sevmek zorunda kalıyorlardı. Zorunlu zayıf bağların hatırına sevmeye devam etmek için de bu kez bahanelere ihtiyaçları oluyordu ve en nihayetinde bahanesi tükenince sevgisi de tükeniyordu.
Ağaca önem veren bir toplumda belki sokak çocukları diye bir kavram da olmazdı. Sevgi de bir silsileye bağlı olmalıydı. Çiçeği sev ki hayvanı sevesin, hayvanı sev ki insanları hem sevip hem koruyasın.
Söyleyecek söz bırakmadınız madem, çekilmedik dert de bırakmasaydınız ya bizlere!
Kuyumuzu kazarken kazma kürek vermediğimiz herkes elleri yaralandığı için bizi suçladı.
Neden insanlar kendi işledikleri kocaman günahları çuvala basıp gizlerken özellikle bizlerin küçücük yanlışını duvara asıyorlardı? , Bin doğru yapsan da bir yanlışını konuşur tanıdığın insanlar.
Bir çocuk neden yaşlı bir adam gibi yetiştirilmeye çalışılırdı ki? Edep, terbiye neden neşeli ve şen şakrak olmaya engel sayılıyordu?
🙁
Bin doğru yapsan da bir yanlışını konuşur tanıdığın insanlar..
Hiç mezarı kazılı bekleyen bir babanın acısı ile ani bir ölümle göçüp giden babanın acısı aynı hissedilebilir mi?
Kuyumuzu kazarken kazma kürek vermediğimiz herkes elleri yaralandığı için bizi suçladı
Bin doğru yapsan da bir yanlışını konuşur tanıdığın insanlar
İnandığı doğrusunda yanılır yanılmaz diğer bir yanlışa yapışan kimse, doğruları bilerek ıskalıyordur.
Acı bir söz ancak sizin yaşantınızla denk geldiğinde acıtır canınızı.
İnsan öz benliğinde bir yerlerde kendini beğenmezse hakikaten hayatı kendine çekilmez kılabilir.
Bataklıkta bike çilek açıyorsa sebebi, çiçeğin kendi kendine yeşermesinden değil, o bataklığa ne tür çiçek dikilmesi gerektiğini bilen bahçıvanın olmasından kaynaklıdır.
Bir insanın kendi hırsları için ahmaklık yapabileceğini, kendisine uzatılan yardım eli uzatan insanlara ihanet edebileceğini ve yediği dayağa rağmen yani başına gelen musubete rağmen akıllanamayacağını o gün öğrenmiştim.
Oğlum ; insalar kıyafetleri ile karşılanır, ilmiyle ağırlanır, ahlakıyla uğurlanır.
Yani bir kızı yüz kişi ister, bir kişi alırmış ama geriye kalan doksan dokuz kişi de o bir kişinin düğününde halay çekermiş.
Her akıl kendine bu kadar vurgunken yine de bazı insanlar bir şekilde başkalarının aklına, fikrine aşırı değer verir; bu değer verme, zaman zaman sevdiklerine zarar verebiliyor olmasına rağmen bundan vazgeçemezler nedense.
Kuyumuzu kazarken kazma kürek vermediğimiz herkes elleri yaralandığı için bizi suçladı.
Bin doğru yapsan da bir yanlışını konulur tanıdığın insanlar
Yüreğindeki yaralarla o denli meşgul olduğu için mi bedenindeki yaralar, izler aklına bile gelmemişti?
Çiçeği sev ki hayvanı seversin, hayvanı sev ki insanları hem sevip hem koruyorsun. Sevginin diğer bağlarını atlayıp sadece insan sevenler, aradaki bağların eksikliği sebebiyle duygularında çabucak kopmalar yaşayabiliyorlardı.
Öyle ya, insanoğlu neredeyse yaşayacak alan bırakmamıştı hayvan dostlarına, yeryüzü sadece kendisine aitmiş gibi her yeri istila etmekten geri durmamıştır insanlık
Maalesef o denli cahil insanlar hepimizin hayatında oldu hocam, muhtemelen olmaya da devam edeceklerdir. Keşke tanımadığımız insanların alnında cahildir ibaresi olsaydı da onlarla hiç muhatap olmak zorunda kalmasaydık.
Sizce korkmam için bir sebebim var mıydı hayatta? İnsanın korkması için bile tutunması gereken dallara ihtiyacı vardı. Benimse o dallarım henüz çalı çırpı gibiydi.
… Bir kere geldiğim ve bir daha gelemeyeceğim bu fani dünyada yaşayabildiğin kadar yaşamak istiyorum.
Öyle ya, “erkek adam ağlamaz!“ diye öğretmişlerdi. Halbuki “ ağlamayana adam denmez!“ demeleri gerekmez miydi.
Okumak, öğrenmek bir yere kadar sonuçta, mühim olan gerçeklerle karşılaştığında verdigin sınavdır.
Belki de her ölenin arkasından ‘İyi bilirdik.’ dediğimiz için kalanlar kötü olmaya devam ediyor.
Öyle ya; kızmak nefret etmek bile tersine bir değerdir insan için.
Uzunca bir zamandır insanlardan kaçıyordu, özellikle de yeni insanlardan. Uzak duruyordu çünkü zor dönemlerden geçen insanların zorluklar karşısında gösterdikleri acziyete kızamıyordu ne zamandır. Ucu bir şekilde kendisine dokunup ona zarar versede bu zayıflıklar karşısındaki insanlara bakıp, “demekki gücü bu kadarına yetiyor!“ Diyerek kendi vicdanında affettiği kötülüklerin, o kötülüğü yapanları daha da kötüleştirmesinden endişe ediyordu. 
Kirlenecek bir yer bulamadıkları için de kirlenmeyen temiz kalmış düşünceler vardır.
Geçmişte kendi yaptıkları hataları “Çocukluk işte!“ Diyerek masumlaştıran büyükler; acaba neden bizim çocukluğumuzu eleştirmekten, bizleri kınamaktan geri duramıyorlardı.
Bu ağırbaşlı olmam gerektiği konusunda hiç anlamış değilim. Bir çocuk neden yaşlı bir adam gibi yetiştirilmeye çalışılır ki? Edep, terbiye neden neşeli ve şen şakrak olmaya engel sayılıyordu?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir