Guy de Maupassant kitaplarından Mutluluk kitap alıntıları sizlerle…
Mutluluk Kitap Alıntıları
Ne kadar uygar, ne kadar zeki ve yontulmuş isek, o kadar da, Tanrı’nın iradesini benliğimizde temsil eden hayvani içgüdüyü mağlup edip zaptetmeye zorunluyuz.
Üzerinde yansılarının kayarak silindiği aynalar gibi; kalplerinde yaralar açan olayları, gönüllerinde fırtınalar koparan yaşantıları kolaylıkla unutanlara ne mutlu.
Çılgınca bir kaçmak.. nereye, nasıl olursa olsun kaçmak
İnsan niçin sever? Dünyada tek bir varlığı istemek, kafamızda tek bir düşünce, kalbimizde tek bir arzu, dudaklarımızda tek bir isim yaşatmak.
Önemsiz, basit şeyler bazen yüreğimizi etkiler
çünkü dünyada kaçınılmaz tek şey ölüm.
Söyleyemediklerimizi kalemlerimize söyletmek en büyük zevkimizdir. Çünkü sözler uçucudur; havayı yumuşak, ılık, hafif bir musiki ile dolduran sözler anılarda kalır; ama yazılar öyle midir? Onları gözlerimizle görüyoruz, okuruz, istediğimiz zaman, istediğimiz kadar ellerimizle, parmaklarımızla, dudaklarımızda okşayabiliriz de.
tesadüften, tesadüflerden korkuyorum
Onda sanki, benim ruhumdan kopmuş bazı şeyler vardı.
O benim hayatım olmuştu.Artık dünyadan hiç bir şey beklemiyor, hiçbir şey istemiyordum. Hiçbir arzum olmadığı gibi hiçbir şeye karşı hırsım da kalmamıştı.
Onun mezarını buldum; gösterişsiz mermer bir haç; haçın üstünde şu kelimeler:
Sevdi, sevildi, öldü
Sevdi, sevildi, öldü
“İnsan, uzun süre tek bir kadını ya da tek bir erkeği sevebilir miydi?”
Üzerinde yansılarının kayarak silindiği aynalar gibi; kalplerinde yaralar açan olayları, gönüllerinde fırtınalar koparan yaşantıları kolaylıkla unutanlara ne mutlu.
Gurbet ellerde akşam çökünce bir gariplik duygusu, bir hüzün kaplar ya insanın içini, bende o an böyle duygular içindeydim.
Varlık,hayat ve evren; her şey,her şey bana içi boşalmış, silinmiş görünüyordu. Birdenbire hayatın o müthiş sefaleti, boş ümitlerle kendini aldatan kalplerin yalnızlığı içime çökmüştü.
Varlık,hayat ve evren; her şey,her şey bana içi boşalmış, silinmiş görünüyordu. Birdenbire hayatın o müthiş sefaleti, boş ümitlerle kendini aldatan kalplerin yalnızlığı içime çökmüştü.
Her şeye meydan okuyacağım ve hiçbir şeyden de korkum yok.
“Eskiden nasılsam, yine öyleyim.
Serseri hayattan daha mükemmel bir şey olduğunu da düşünemiyorum. Hiçbir engel olmaksızın, kaygısız, işsiz ve yarını düşünmeye gerek görmeden özgürce yaşamak
Bir insan, bütün gün aynı şeyi düşündü mü, mutlaka aklını yitirir.
Niçin yalan söylemişti?
Temiz bir sevgi, insanın davranışlarıyla belli eder kendini.
Çünkü dünyada kaçınılmaz tek şey ölüm.
— O halde, dostuz, değil mi?
— Dostuz
— Dostuz
O’nu deli gibi sevmiştim. İnsan niçin sever? Dünyada tek bir varlığı istemek, kafamızda tek bir düşünce, kalbimizde tek bir arzu, dudaklarımızda tek bir isim yaşatmak. Garip bir şeydir bu; öyle bir isim ki, kaynaklarından fışkıran su damlaları gibi, ruhumuzun derinliğinden dudaklarımıza kadar yükselir; bu ismi her yerde, her an bir dua gibi yavaş sesle fısıldar ve sürekli tekrarlarız.
İnsan niçin sever? Dünyada tek bir varlığı istemek, kafamızda tek bir düşünce, kalbimizde tek bir arzu, dudaklarımızda tek bir isim yaşatmak. Garip bir şeydir bu; öyle bir isim ki, kaynaklarından fışkıran su damlaları gibi, ruhumuzun derinliğinden dudaklarımıza kadar yükselir; bu ismi her yerde, her an bir dua gibi yavaş sesle fısıldar ve sürekli tekrarlarız.
Ona göre niçin lerle çünkü ler hep birbirini dengelerdi.
Bir erkek, bir kadına tutulunca, dünyada ondan başka varlık tanıyabilir mi? Başka varlık şöyle dursun, gözüm dünyayı görmüyordu.
Yüreklerinden çok akıllarıyla seviyorlardı.
Söyleyemediklerimizi kalemlerimize söyletmek en büyük zevkimizdir.
Sevdi, sevildi, öldü
Benim gibi titiz insanlar, bu dünya üzerinde kendilerini hiçbir zaman rahat hissedemezler. Oysa, cahiller, hayatlarından memnundurlar ve tatmin edilmiş durumdadırlar. Ama, şairler, ince ruhlu insanlar, hayalciler, araştırmacılar kuruntucular için durum hiç de öyle değildir! Ah, zavallı insanlar!
İnsan niçin sever? Dünyada tek bir varlığı istemek, kafamızda tek bir düşünce, kalbimizde tek bir arzu, dudaklarımızda tek bir isim yaşatmak.
Hayat tatlı hayallerle değil, acı gerçeklerle dolu.
Çılgınca bir kaçmak.. nereye, nasıl olursa olsun kaçmak
Bizler medeni dünyanın kadınlarıyız bayım. Dünya üzerinde yaşayan sıradan dişiler olmayacağız ve olmayı da reddediyoruz
Kıskançlık damlası kalbime düşmüştü.
Bunlar ateşten damlalardır
Bunlar ateşten damlalardır
Oysa beni biraz anlasan, biraz… Ne kadar mutlu olurduk seninle… Ah, ne kadar… Ne kadar… Ama haklısın, anlamak için sevmek gerek. Sevmek… Sevmek… Sevmek…
Neden Meryem anamız için değil de İsa peygamber için? Ha? Çünkü Meryem Ana sizin cinsinizden, ötekisi erkek değil mi? Hem de anadan doğma çıplak erkek… Onun karşısında şehvet damarlarınız kabarıyor, içinizdeki şeytan uyanıyor, kendinizden geçiyorsunuz, değil mi? Defolun buradan Orospular…
Hepimizin buna benzer ve iç dünyamızla ilgili küçük, masum sırlarımız yok mudur? Bu sırlar kimseyi ilgilendirmez ki.
Şimdi haksız olduğumu bir kez daha söylemeye cesaret edin bakalım. Sizi seviyor ve saçlarınızdan öpüyorum .
Dünya üzerinde yaşayan sıradan dişiler olmayacağız ve olmayı da reddediyoruz.
İnsan niçin sever? Dünyada tek bir varlığı istemek, kafamızda tek bir düşünce, kalbimizde tek bir arzu, dudaklarımızda tek bir isim yaşatmak. Garip bir şeydir bu; öyle bir isim ki, kaynaklarından fışkıran su damlaları gibi, ruhumuzun derinliğinden dudaklarımıza kadar yükselir; bu ismi her yerde, her an bir dua gibi yavaş sesle fısıldar ve sürekli tekrarlarız.
Siz bugün, benim için alelade, sıradan birinden farklı değilsiniz.
Bir insan bütün gün aynı şeyleri düşündü mü, mutlaka aklını yitirir!
Bazen silinmeyen öyle şeyler vardır ki.
Onda sanki benim ruhumdan kopmuş bazı şeyler vardı.
Bu gözlere bakarken çıldırmaktan korkuyordum. Bana saf saf, masum masum bakan yalancı gözlere.
Küçücük avuçları içinde benim varlığımı, kendisine tapınan kalbimi sımsıkı tutuyordu.
İnsan, uzun süre tek bir kadını ya da tek bir erkeği sevebilir miydi?
Hayat tatlı hayallerle değil, acı gerçeklerle dolu…
Önemsiz, basit şeyler bazen yüreğimizi etkiler..
İnsan niçin sever? Dünyada tek bir varlığı istemek, kafamızda tek bir düşünce, kalbimizde tek bir arzu, dudaklarımızda tek bir isim yaşatmak?
İnsanlar niçin bazen söyleyecek söz bulmakta zorluk çeker ya da hiç bulamazlar ?
Çok eskimiş ve bir hayli dinlenmiş sert bir içki gibi, coşkun bir sevgiyle, erkeklere hiçbir zaman göstermediği şehvetli bir aşkla, doğayı ve hayvanları seviyordu.
Ayağı zedelenmiş bir kurbağayı alarak odasına götürdü; hayvanı küvetin içine koydu ve bir insana yapar gibi pansuman yaptı.
Ona göre niçin lerle çünkü ler hep birbirini dengelerdi.
Bir erkek, bir kadına tutulunca, dünyada ondan başka varlık tanıyabilir mi?
Benim gibi titiz insanlar, bu dünya üzerinde kendilerini hiçbir zaman rahat hissedemezler. Oysa, cahiller, hayatlarından memnundurlar ve tatmin edilmiş durumdadırlar. Ama, şairler,
ince ruhlu insanlar, hayalciler, araştırmacılar kuruntucular için durum hiç de öyle değildir! Ah, zavallı insanlar!
ince ruhlu insanlar, hayalciler, araştırmacılar kuruntucular için durum hiç de öyle değildir! Ah, zavallı insanlar!
Şimdi artık o beden dağılacak ve bitki olacaktı. Güneşte gelişecek, inekler tarafından koparılıp yenilecek, kuşlar tarafından tane olarak götürülecek ve bu hayvanların eti, yine insan eti haline gelecekti. Ama ruh denilen şey, o, artık karanlık kuyunun dibinde sönmüştü. Artık ıstırap çekmeyecekti.
Ölülerin Dedikleri
O’nu bir deli gibi sevmiştim. İnsan niçin sever? Dünyada tek bir varlık tanımak, kafa mızda tek bir düşünce, kalbimizde tek bir is tek, dudaklarımızda tek bir isim yaşatmak. Garip bir şeydir bu; öyle bir isim ki, kaynak larından fışkıran su zerreleri gibi, ruhumu zun derinliğinden dudaklarımıza kadar yük selir; bu ismi her yerde, her an bir dua gibi yavaş sesle fisıldar ve tekrarlarız.
Bir Balık Avı
Her savaşta mutlak bir galip, bir de mağlup vardır. Bu bir hayat mücadelesi.
Hayatta olan bizlere; kaynakların sularını, bağların şaraplarını içen, tarlaların ekmeğini yiyen bizlere yuvalar dar geliyordu; ölülere, toprağa düşen insana ise basit bir mezardan başka hiçbir şey kalmıyordu. Toprak onları alır, unutulmak onları örter ve her şey orada biter.
İnsan niçin sever? Dünyada tek bir varlığı istemek, kafamızda tek bir düşünce, kalbimizde tek bir arzu, dudaklarımızda tek bir isim yaşatmak. Garip bir şeydir bu; öyle bir isim ki, kaynaklarından fışkıran su damlaları gibi, ruhumuzun derinliğinden dudaklarımıza kadar yükselir; bu ismi her yerde, her an bir dua gibi yavaş sesle fısıldar ve sürekli tekrarlarız.
Bu diyar, öteki diyardan, yaşayanların diyarından ne kadar da küçüktü; oysa ölüler, yaşayanlardan çoktu. Hayatta olan bizlere; kaynakların sırlarını, bağların şaraplarını içen, tarlaların ekmeğini yiyen bizlere yuvalar dar geliyordu; ölülere, toprağa düşen insana ise basit bir mezardan başka hiçbir şey kalmıyordu. Toprak onları alır, unutulmak onları örter ve her şey orada biter.
Mademki her gün ata biniyorsunuz, attan düşüp ölebilirsiniz; bir kavgada, bir düelloda, bir kazada, bir kalp sektesiyle; ne bileyim, bir yığın nedenden dolayı ölebilirsiniz; çünkü dünyada kaçınılmaz tek şey ölüm.
Bu ev bizim aşkımıza, bizim mutluluğumuza yuva olmuştu.
Bu evin duvarlarına, bu evin eşyasına, bu evin her köşesine
onun teninden zerreler karışmıştı; onun nefesi, kokusu
sinmişti her yana. Sokak kapısına yöneldim ve büyük boy
aynasının karşısında durdum. Sokağa çıkarken o, bu boy
aynasında kendisini süzer, üstünün başının eksiksiz ve derli
toplu olup olmadığını uzun uzun incelerdi. Ayakta, tüylerim
ürpererek bakıyordum bu aynaya; ona benden daha fazla
sahip olmuş bu bomboş, dümdüz, derin cam parçasına
bakıyordum. Elimle dokundum, buz gibi soğuktu. Acı veren,
hüzün veren ayna. Yakıcı ayna. Yaşayan, yaşatan korkunç
ayna. Üzerinde yansılarının kayarak silindiği aynalar gibi;
kalplerinde yaralar açan olayları, gönüllerinde fırtınalar
koparan yaşantıları kolaylıkla unutanlara ne mutlu.
Bu evin duvarlarına, bu evin eşyasına, bu evin her köşesine
onun teninden zerreler karışmıştı; onun nefesi, kokusu
sinmişti her yana. Sokak kapısına yöneldim ve büyük boy
aynasının karşısında durdum. Sokağa çıkarken o, bu boy
aynasında kendisini süzer, üstünün başının eksiksiz ve derli
toplu olup olmadığını uzun uzun incelerdi. Ayakta, tüylerim
ürpererek bakıyordum bu aynaya; ona benden daha fazla
sahip olmuş bu bomboş, dümdüz, derin cam parçasına
bakıyordum. Elimle dokundum, buz gibi soğuktu. Acı veren,
hüzün veren ayna. Yakıcı ayna. Yaşayan, yaşatan korkunç
ayna. Üzerinde yansılarının kayarak silindiği aynalar gibi;
kalplerinde yaralar açan olayları, gönüllerinde fırtınalar
koparan yaşantıları kolaylıkla unutanlara ne mutlu.
Hayatta olan bizlere; kaynakların sularını, bağların şaraplarını içen, tarlaların ekmeğini yiyen bizlere yuvalar dar geliyordu. Ölülere, toprağa düşen insana ise basit bir mezardan başka hiçbir şey kalmıyordu.
Hiç kimse onun ruhundaki gizli ıstırabı bilmiyordu, çünkü hiç konuşmuyor, asla gülmüyordu.
Bazen silinmeyen öyle şeyler vardır ki.
Kalplerinde yaralar açan olayları, gönüllerinde fırtınalar koparan yaşantıları kolaylıkla unutanlara ne mutlu.
Haklıydım. Bu dünyaya göre değildim.