İpek Çalışlar kitaplarından Mustafa Kemal Atatürk Mücadelesi ve Özel Hayatı kitap alıntıları sizlerle…
Mustafa Kemal Atatürk Mücadelesi ve Özel Hayatı Kitap Alıntıları
Abdülhamit, cana yakınlığı ve vaatleri ile insanları yanına başarırdı. Sapsade giyinir, ihtişamlı kıyafetlerini sadece büyük törenlerde kullanırdı. Sonraki yıllarda Yıldız canavarı diye anılacak bu sultan, gün boyu elinden sigarasını düşürmez, çok kahve içerdi. Hiçbir namazı kaçırmazdı. Canlı bir zekâsı, üstün bir aklı olduğu dönemin diplomatları tarafından not edilmişti.
Milletin isteği artık reddedilemez.
Kumandanlık çare bulmaktan ibarettir. Bunu da harp tarihi öğretir.
Asım Gündüz Mustafa Kemal’in imtihanlarda sorulan sorulara koşa cevaplar verdiğini bu yüzden eksik not aldığını, okul birincisi olamadığını yazıyor. Onu ‘Biraz uzun yaz.’ diye her uyarışında, bunun talebelik ve askerlik anlayışıyla ters düştüğünü söylerdi.
Derin duygulu bir oğlumuz var Zübeyde. Bizim her şeyimiz o, her şeyimiz. Hayat mı bu? Bizim hür göklerden zorla koparılıp kafese sokulan kuşlardan farkımız ne? Vatan parçalanıyor. Biz ise görünmeyen tellerin arasından seyrediyoruz. Bir şey değil, belki, iki kuş salıvermek. Fakat çocukta bir seziş var, belki anlamıyor Ama duyuyor. Çok hoşuma gitti.
Aç bu kuşlar anne. Bak nasıl yalvarıyorlar. Sen üzülme. Yem çanağını doldurulduktan sonra kapıyı kapar ve nasıl karınlarını doyurduklarını camdan seyrederim. Bak bak anne. Şu altın kanatlısı ne kadar güzel.
Çocuklara yalnız kuru bilgi vermek doğru değil. Onlar bu ülkenin çocukları olmalıdırlar, fikirleri uğrunda hiçbir şeyden ürkmeyen çocukları. Memleket başka türlü yükselemez.
Mustafa Kemal’in Harbiye yıllarında Namık Kemal okumak, düzene isyanın bir ifadesiydi.
Güneş batıyordu. Mustafa Kemal gazeteciye: Bugün Türkiye’de her şey inşa halinde. Yollar, demiryolları, evler ve kafalar demişti.
Napolyon, yıldırımlardan oluşan bir rahimden dünya sahasına düşmüş bir savaş dâhisidir.( ) Lakin heyhat, dünyada en kısa süren şey saadettir. Bu parlak cihanın parlak güneşi olan o koca kumandanın, çevresindeki denizin kara dalgalarının müthiş darbeleri altında inleyen bir kara parçasında, nefesini tükettiğini görmek ne matemi bir durumdur.
İlim ve irfan insanın kaderini yavaş yavaş değiştirebilir, ama tarihin kaderini bir anda değiştiren çarpıcı olayların asıl ardında yatan, insanların dinamizmi ve bir yanardağ gibi aniden patlak veren tutkularıdır.
Yazdıklarım, yazamama azabına dayanabildiklerimden az değildir.
Kıymet verdiğiniz insanlarla birlikte ateşe ve ölüme göğüs germek ne zevk.
hayatın saadeti ve sevincin zamanı, anlayış tarzına bağlıdır.
Kumandanlık çare bulmaktan ibarettir. Bunu da harp tarihi öğretir.
1883 yılı Selanik’e kederden başka bir şey getirmemişti. Eşkıya dağdan inmiş, ortalığı haraca kesmiş, kuşpalazı kenti kasıp kavurmuştu. Azgın hastalık, Zübeyde-Ali Rıza çiftinin iki oğlunu, Ahmed ile Ömer’i götürmüş, mucize eseri Mustafa’ya dokunmamıştı.
Mustafa Kemal, İsmet paşa yı şu sözlerle kutlamıştı;
Siz orada yanlız düşmanı değil, milletin makus (tersine dönmüş) talihini de yendiniz.
Siz orada yanlız düşmanı değil, milletin makus (tersine dönmüş) talihini de yendiniz.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Harbord yazısında şu görüşe yer vermişti. Sonuç olarak anlaşılıyor ki Türkiye meselesini bir çözüme bağlamak için, millî mücadelecileri hesaba katmak lazım geliyor. Mustafa Kemal paşa ucuz bir siyasetçi maceracı değil, yetenekleri ispat etmiş bir askeri lider.
YURTA SULH ,CİHANDA SULH
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!!
harp sahasında kalın paltolarla kaba çizmelerin içinde uykusuz üç dört gece geçiren bu zat, salonlarda pek mahirane vals edermiş; tanıyanlar Mustafa Kemal Paşa’yı yalnız gözü yılmaz bir kumandan diye değil aynı zamanda salonlarda pek lezzetle aranan nazik, terbiyeli ve zeki bir kavalye diye anıyorlar.
Dünyada en kisa süren şey saadettir.
Vatan mutlaka selamet bulacak, millet mutlaka mesut olacaktır. Çünkü kendi selametini, memleketin ve milletin selamet ve saadeti için feda edebilen vatan evladı çoktur.
-M.Kemal
-M.Kemal
Halkın içinde korkunç bir kin hissediliyor. Cehennem dünyaya gelmiş gibi. İki millet, birisi yakıp yıkmış, ötekisi kurtarmak için hareket halinde. Hiçbirisi öbür tarafa zerre kadar merhamet göstermiyor.
İlim ve irfan insanın kaderini yavaş yavaş değiştirebilir, ama tarihin kaderini bir anda değiştiren çarpıcı olayların asıl ardında yatan, insanların dinamizmi ve bir yanardağ gibi aniden patlak veren tutkularıdır.
Hürriyet ve bağımsızlık benim karakterimdir.
Öyle tabii fakat bizde her şey yasak. Düşünmek, öğrenmek, fikir sahibi olmak yasak. Burada yasak olmayan şey dalkavukluk. İki yüzlülük.
Fikir kül altında barınan kıvılcım gibidir.
“Fakat en kudretli bir istibdat bile, uyanan millet iradesinin önüne geçememiştir.”
Sinemacı Cavit Bey’in (Filmer) daveti üzerine Mustafa Kemal, Lale sinemasında film izleyecektir. Onun sinemaya geleceğini öğrenenler büyük bir kalabalık oluşturmuş bekliyorlardı. Mustafa Kemal, Cemil Bey’in elini sıkarken salona baktı, ‘Neden hiç kadın yok’ diye sordu. Kadınların yalnızca salı günleri film izleyebildiklerini öğrenince dışardaki kadınların içeri alınmalarını söyledi. Büyük alkış koptu. Şarlo’nun bir filmini izlediler. Mustafa Kemal film bittiğinde hâlâ kahkahalarla gülüyordu.
Güneş batıyordu. Mustafa Kemal gazeteciye: Bugün Türkiye’de her şeyi inşa halinde. Yollar, demiryolları, evler ve kafalar demişti.
Suikast girişimi 18 Haziran günü Reisicumhur tarafından Anadolu Ajansı’na açıklandı. Benim naciz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır fakat, Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır sözünü bu açıklamanın içinde yer aldı.
Milletler Cemiyeti’ne havale edilen Musul meselesine çözüm beklerken ayaklanmalar neredeyse süreklilik kazanmıştı. Şeyh Said ayaklanmasının bir yıl içinde küçüklü büyüklü 6 ayaklanma izledi.
Karabekir Paşa ordunun durumunu beğenmiyor, komutan olarak yazdığı raporlara değer verilmediğini görüyordu. Ordu müfettişlikleri emir subaylığı seviyesine düşürülmüştü. Karabekir ve Ali Fuad Paşa birkaç gün ara ile Erkân-ı Harbiye Reisi Fevzi Paşa’ya istifalarını sundular. Mustafa Kemal’den şikayetçiydiler. Ali Fuad, Fevzi Paşa’ya yakındı: Benden şüphe ediyorlar ki yazışmalarımı kontrol ettiriyorlar, kimlerle ilişkide olduğumu araştırıyorlar. Bu şartlar altında vazifesine devam edemeyecekti.
Enteresan bulduğu bir kitabı bitirene kadar elinden bırakmak istemezdi. Özel kalemi Hasan Rıza, Yorulmadınız mı paşam? diye sorduğunda şöyle bir cevap almış: Hayır yalnız gözlerim yaşarıyor fakat onun da çaresini buldum. Birkaç metre tülbent aldırdım, işte gördüğün gibi parça parça kestirdim, ara sıra bunlarla gözlerimi kuruluyorum.
Kumandan olarak Muhammed Peygamber’e, Fatih’e ve Timur’a hayrandı.
Afet İnan, Atatürk şen adamdı; muhitine neşe, cesaret ve nefse itimat telkin ederdi diyor. Atatürk’ün bütün fotoğraflarını görenler, onun hakim çehresinin ifadesinde daima bir sertlik, gür kaşlarının örttüğü gözlerinde derin bir bakış görürler; alnı düşünceli ve çatıktır. Gülen resmini görmek ender bir hadisedir. Halbuki bütün Atatürk’ü yakından tanıyanlar, bilirler ki, bu sert ifadesinin yanında, neşeli bir karakteri vardır. Atatürk bilhassa seyahatlerinde çok neşeli bir insan olurdu.
Güreşmeyi ve güreşenleri seyretmeyi çok severdi. Afet İnan onun bu merakını anlatmıştı: Atatürk güreşi çok severdi. Kendisi de arkadaşlarıyla ve bilhassa Nuri Conker’le güreşmeyi adet edinmişti. Fakat asıl heyecan ve zevk duyduğu şey, nöbet bekleyen erleri salona çağırarak onlara güreş yaptırması idi. Bu güreşler bazen saatlerce sürer. Atatürk ya hakemlik yapar veya teşvik edici sözlerle dikkat dolu gözlerini bunlardan ayırmazdı. O erlerden galip hatta mağlup olanlara, mükâfatlarını kendi eliyle verir ve onları tebrik eder
İş başından artan ömrü, sofrada geçmiştir. Bu içki ve cümbüş sofrası değildir. Dostları ile, hatta düşmanları ile sohbet ve tartışma meclisi idi. Atatürk hayallerini, tasalarını ıstıraplarını, hatıralarını ta genç subaylığından son zamanlarına kadar sofrasında anlatmıştır. Selanik’te askeri dehasını tanıtan tatbikat oyunlarına sofrasından kalkıp gittiği gibi her devrüm gününün başlangıcı da bir sofra sabahı idi. Eğlence alemi, aşıp taştığı yer de yine sofra meclisi olımuştur. Bu ne zaman zevk ve eğlence, ne zaman zaman büyük taarruzu hazırlayan büyük kumanda heyeti ve ne zaman en çetin devlet işlerini karara bağlamak topluluğu idi, tahmin edemezdik. Fakat misafirlerinin çeşidine göre az çok hangisine hazırlanacağımızı bilirdik.
Latife, Mustafa Kemal’in, sigara dumanından halkalar yapmaya başladığında muhakkak önemli şeyler düşündüğünü söylerdi.
Daima dinç ve uyanık tutmaya çalıştığı asap ve enerjisi onu uyutmazdı. Uykunun dostu değildir. Hastalıklar dışında sabah güneşini görmeden yatağına girmez ve uyumazdı. Ekseriyetle uykuda geçirdiği zamana acırdı diyor Cevad Abbas ve Gaziden şu sözleri aktarıyor: Hayat pek kısa çocukluk ve mektep hayatı bir kısmını alıyor geriye kalanı ise uyku yarıya indiriyor. Uykusuzluğu giderecek ve vücuda verdiği istirahat gıdasını verecek komprimeler icat edilse. Bir gün o da olacaktır. Nitekim tababet, kimya, uyutmak için pek güzel ilaçlar yapmışlardır.
Kızgınlığı ve kırgınlığı beş dakikada geçerdi. Küfürbaz olmadığı söylenirdi. Ağır laf olarak eşek oğlu eşek, daha doğrusu, Rumeli şivesiyle eşekulu eşek der ardından o bile senden daha iyi, hiç olmazsa yük taşır diye eklerdi. Kızdığı zaman Ya öyle mi efendim çok kızdığı zaman da katalavis (anlamıyor musun) diye bağırırdı.
Çok sık mesel yok dediği için, bütün Ankara, yerli yersiz mesele yok demeye başlamıştı.
Medreselerde hocalar yöresel dil kullanır, Kürtçeye ağırlık verirlerdi. Artık eğitimin dili yalnız Türkçe olacaktı. Bir kısım medrese yeraltına indi ve onyıllarca varlığını sürdürdu.
Mustafa Kemal, hayatını zeki ve yetenekli bir kadınla paylaştığını anlatmaktan zevk alıyordu.
Bir toplum cinsinden yalnız birinin asri icaplarını yerine getirmekle yetinirse toplumun yarıdan fazlası zaaf içinde kalır ( ) Türk kadınları ilimde ve fazilette ve faaliyette çok ileri gitmiştir: ( ) Benim bugün burada yaptığımı çok arzu ederdim ki, hanım arkadaşlarımızdan birisi yapsın ve hanımlarımız bunu yapar. Hiçbir şeri mani ve tabii mani yoktur ve olmamalıdır.
Kemal Paşa karısıyla aynı fikirde. Kadınların katılımı sağlanmadan bir ulusun ilerleyip refaha ulaşması mümkün değildir, diyor
Davetliler ayrılırken Mustafa Kemal, Karabekir ve Fevzi paşalara kalmaları için işaret etti. Sonra da Latife’yi omuzlarından tutup alnından öptü. Askerin karısı düğün gecesini mutfakta geçirir! Hadi bakalım göster kendini!
Latife’nin kurduğu sofra mükemmeldi. Karabekir ve Fevzi paşalarla birlikte Mustafa Kemal’in iki yaveri, Salih ile Cevad Abbas da sofradaydı.
Muammer Bey, Mustafa Kemal’e sonsuz saygı ve sevgi duymakla birlikte, onun kızı için iyi bir koca olmayacağını düşünüyordu. Latifeye kararından vazgeçmek isterse sorumluluğu üstleneceğini söyledi. Ancak kızının vazgeçmeye niyeti yoktu.
Prof. Cemil Koçak, Bazen Milli Mücadele’nin İstanbul ile Ankara arasında bir iç savaş şeklinde gerçekleştiğini düşünenler oluyor. Fakat Damat Ferid Paşa’nın kurduğu hükûmetler dışında aslında Milli Mücadele döneminde Ankara ile Istanbul hükümetleri arasında düşmanlıktan çok yakınlık vardı. Rejim değişmiş olabilirdi ama devlet aynı kalmıştı diyor.
Saltanatın kaldırılması ve Osmanlı hükümetinin lağvedilmesi konusunda Mecliste görüş birliği sağlanmıştır. İlgili kanun tasarısı 1 Kasım 1922 günü oylandı, kararın oybirliği ile alındığı zapta geçirilecekken, tek bir mebus, Lazistan dan Ziya Hurşid: Ben muhalifim, dolayısıyla ittifakla değil, çoğunlukla kabul edilmiştir, diye itiraz etti.
Latife’nin kız kardeşi Vecihe Ilmen’in anlatımına göre, Izmir’de kaldığı on beş gün içinde, Latife’ye üç kez evlenme teklif etti. Bu tekliflerden biri filmlere konu olacak kadar romantikti.
Bahtsız kadınlar, lamba alevine tutulan pervaneler gibi ölüyor ve geride bir suret bile bırakmıyorlar.
Eğer tesadüfi bir hareket bir milletin kaderini değiştirebilirse, işte Fevzi Paşa’nın telefonu böyle bir tesadüf oldu diyor Halide Edib.
İsmet, Mustafa Kemal’e Bugün memlekete hâkim olan kimdir? Bunlar mı? Biz miyiz? diye sormuştu.
Biziz, demişti Mustafa Kemal, akıl bizdedir.
Biziz, demişti Mustafa Kemal, akıl bizdedir.
Ali Fuad Paşa’nın verdiği bilgi şöyleydi: Atatürk bizzat Refik Koraltan’a bir komünist parti kurdurmuş, hatta kardeşi Makbule Hanım’ı bile bu partiye kayıt ettirerek Rus komünist idaresi istekleri doğrultusunda hareket ediyor görünmüş, fakat hiçbir zaman bu idare şekline sempati duymamıştı.
Ankara, En kara ve En geri , En gri sıfatlarıyla anılan geçici bir başkentti. Kapkara ve gri bir yerdi. Onca işinin gücünün arasında Mustafa Kemal ilkokul çocuklarına yeşili sevdirmek için Ağaç Cemiyeti’ni kurmuştu.
1907 nüfus sayımında yetmiş beş bin insan, altı bin beş yüz ev, iki bin iki yüz dükkan, otuz iki cami ile on iki kilise kaydedilmişti.
1907 nüfus sayımında yetmiş beş bin insan, altı bin beş yüz ev, iki bin iki yüz dükkan, otuz iki cami ile on iki kilise kaydedilmişti.
Odasına her gece bir mum koyan Ali Çavuş, mumların tükendiği bir gün Paşam bu gece karanlıkta yatacaksınız dedi. Mustafa Kemal “Çocuk, çaresine bak deyince, o da eldeki lambalardan en küçüğünü alıp başucuna yerleştirdi. Paşa ertesi sabah bir türlü uyanmıyordu. Zehirlenmişti. Ali Çavuş, kapıyı omuzlayıp içeri girdi. Mustafa Kemal’i yarı baygın açık havaya çıkardıklarında suratı isten kapkara idi. Ali Çavuş sessizce ona aynayı uzatmış, gözbebekleri ile dişleri dışında yüzünde beyaz nokta kalmayan suratını göstermişti.
İlk medeni nikâhı Mustafa Kemal kıymış, dostu Midhat [Alam] ile Kılıç Ali’nin kız kardeşi Naime Hanım’ı evlendirmişti.
Gazetelerde yer alan ortak bir habere göre, Halk Fırkası grubunda Mustafa Kemal, hanrdana mensup kadınlarla damatların sınır dışı edilmemeleri için bir teklif vermiş, ancak kabul görmemişti.
Meclis açıldıktan sonra Musyafa Kemal, dış dünyaya yönelik ilk girişimini 4 Mayıs 1920 tarihinde Rus Sovyet Cumhuriyeti lideri Lenin’e yazdığı mektupla başlattı, mektup dolambaçşız ve açıktı. Silah, erzak ve para karşılığında işbirliği öneriyor, mali yardım istiyordu.
Ankara, ‘En kara’ ve ‘En geri’, ‘En gri’ sıfatlarıyla anılan geçici bir başkentti. Kapkara ve gri bir yerdi. Onca işinin gücünün arasında Mustafa Kemal ilkokul çocuklarına yeşili sevdirmek için Ağaç Cemiyeti’ni kurmuştu.
İstanbul Hükümeti, Amasya görüşmeleri ve orada imzaladığı protokoller ile Mustafa Kemal l’in öncülüğündeki Anadolu hareketini isyan olarak görmekten vazgeçmiş, milli bir hareket olarak benimsemiştir.
İttihatçıların gidişinden sonra şek kim olabilirdi? Aday isimler şöyleydi: Fethi Bey, Enver’in amcası Halil Paşa, Rauf Bey ve Mustafa Kemal Paşa. Fethi Bey’in ve Halil Paşa’nın tutuklanması ile iki önemli isim tasfiye olmuş, Mustafa Kemal’in önü açılmıştı.
Samsun’a gidiş, padişaha rağmen gerçekleştirilmiş bir eylem değildi. Mustafa Kemal’e verilen görev bizzat padişah tarafından onaylanmış, olağanüstü yetkiler ise Osmanlı genelkurmayı tarafından imzalanmıştı.
Bandırma Vapuru’nun acemi sıfatıyla anılan kaptanı İsmail Hakkı Durusu yirmi bir yıllık meslek yaşamının beş yılını Karadeniz’de geçirmiş, Hindistan’a gitmiş gelmiş tecrübeli bir denizciydi.
Mustafa Kemal, saray kadınları arasında beğenilen bir erkekti, ona bir de isim takmışlardı: Sarı Gül. Sarı Gül, sarı saçları nedeniyle ona takılan isimdi.
Mustafa Kemal ismi Çanakkale Savaşı ile birlikte duyulmuş, yayımlanan fotoğraflarla siması tanıtılmıştı. Enver Paşa ile anlaşmazlığının dergilerde ve gazetelerde görünmesine engel olduğuna ilişkin anlatılar yaygın. Ancak basılı yayınlar bu bilgilerle örtüşmüyor.