İçeriğe geç

Musahabat-ı Leyliye Kitap Alıntıları – Ahmet Mithat

Ahmet Mithat kitaplarından Musahabat-ı Leyliye kitap alıntıları sizlerle…

Musahabat-ı Leyliye Kitap Alıntıları

İşittiğimi bellemek ve bilmediğimi öğrenmek için bir hevesim var ki onu yenemiyorum.
Bahtiyardır o çocuklar ki daima pederlerinin musahabeleri (sohbetleri) menafiine (faydasına) nail olarak küçük yaşta büyük şeyler öğrenirler. Hakimdir o baba ki boş vakitlerini evladıyla musahabede (sohbette) geçirerek fikirlerini malumatlarını peyderpey (yavaş yavaş) onlara telkin eder. Böyle olan baba evlat yalnız tevarüs-i cismaniyle (cismani mirasla) değil tevarüs-i ruhaniyle de (manevi mirasla da) birbirinin babası oğlu olup evlat babaya hayrü’l-halef olmak istidadını ikmal etmiş olur.
Zevk-i selim (kusursuz zevk) ve tab’-ı müstakim (doğru tabiat) sahibi bir kadın tezyid-i cemali (güzelliğin artası) için rastıktan (boyadan), düzgünden (makyajdan) falan dan ziyade giyeceği elbiseyle takacağı ziynetlere ehemmiyet verir.
İşte bu ahvalin kâffesi (tamamı) tezyid-i cemale (güzelliğin artmasına) yardım edip bilhassa enzar-ı kıymet-sencanda (kıymet ölçen bakışlarda) çirkinleri bile güzel göstermeye kâfi bir şey dahi kadının zekâ ve zerafeti olduğundan kadın bu nimetten de mahrum değilse karşısındaki erkeğin ne gibi ahvalden mahzuz olacağını (hoşlanacağını) derhâl kestirip onun intizarına (beklentisine) muvafik etvar ve evza’dan (tavır ve hareketlerden) maada (başka) sözünü sohbetini bile o intizara tevfik (uygun) eyler ki eğer cilve denilen şey suret ve keyfiyet-i tecelli demekse kadın herhâlde meftunu edeceği zatın celb-i enzarına (dikkatini çekmeye) kifayet edecek surette cilvenüma (cilve yapmak) olur ki her süsten her ziynetten ziyade kendisini bu zerafeti, bu letafeti mergup (beğendirir) ve mahbub-i kulüb eyler (sevdirir).
Cemal denilen şey yalnız yüzde bulunmaz ya! Kendi cemalini kendisi tetkik ve tetebbu etmiş (incelemiş) olan kadınlar vücuh-i letafetlerinin (güzel yönlerinin) kâffesinin (tamamının) teşhiri yolunu da bilirler. Mesela bir kadının elleri pek güzeldir. Artık o kadın ağzından çıkan sözleri elleriyle şerh edercesine icra edebileceği evza (hallere) ve harekâta nihayet mi verir?
Tabiat sahibi olan kadın her şeyin kendisine ne dereceye kadar yakışık alabileceğini herkesten âlâ takdir eyler.
Evvelki musahabemizde (sohbetimizde) demiş olduğumuz veçhile burada dahi tekrar eyleriz ki kadınların süslerine erkeklerin müdahale etmeleri onları süsten men için değildir. Aklen ve şer’an kadın için tezeyyün (süslenme) cümle-i levazımdan (gerekli olan şeylerden) olup bu süsler, bu ziynetler hep erkeğin gözüne daha hoş görünmek için oldukları cihetle erkekler bunu iltizam bile ederler (gerekli görürler). Fakat süs derken kadınların kendilerini maskara etmelerine hiçbir erkek rıza gösteremeyeceği gibi “düzgün (makyaj) envaindan birtakım terkiplerin gerek tez ve gerek geç olarak istimal edenler (kullananlar) aleyhine pek müthiş tesirat-i muzirrası (zararlı tesirler) olduğu da fennen sabit bulunmakla işte bu nokta üzerine ezkiya-yı nisvanın (zeki kadınların) nazar-ı dikkatlerini açmaya vâkıf-ı hakayık olan (hakikatleri bilen) erkekler daima himmet etmişler ve daima da etmelidirler.
Bi-mennihi Teala (Allah’ın yardımıyla) evlad-ı vatana âcizane bir hizmet olmak üzere bu usul-i tedrisi (öğretme usulünü) kariben (yakın vakitte) neşredeceğim ve etfalimiz (çocuklarımız) için öyle bir kütüphane vücuda getireceğim ki evladına muhabbeti ve terbiyesine gayreti olan pederler kendi hanelerinde çocuklarını kendi kendilerine bile terbiyeye muktedir ve muvaffak olabileceklerdir.

#Peder Olmak Sanatı

Ali (k.v.) Hazretlerine mi yoksa sair eazımdan (buyük adamlardan) birisine mi isnat olunan bir kelam-ı âli (yüce söz) mesmuum olmuştu ki (işitmiştim ki) hükm-i şerifi Evladiniz sizin zamanınızdan başka bir zaman içindirler. Evladınıza vereceğiniz terbiyeyi dahi sizin zamanınızdan başka bir zamana lazım olan terbiye suretinde veriniz di.
Herifin birisinin hiç kimsesi olmadığı hâlde bin beş yüz lirası varmış. Yaşı da seksen olduğundan bundan sonra daha kaç sene yaşayacağını düşünerek beş sene bile yaşamak ümidinde bulunmadığı hâlde on beş sene daha yaşamaya ihtimal vererek parasını beheri yüzer liradan ibaret on beş çıkın içine koymuş. Her sene bir çıkını harcederek şu ihtiyarlık hâlinde işle güçle, gamla kasavetle hiç de vücudunu yıpratmaksızın yaşamaya başlamış. Lakin olacağa bakınız ki adamcağız böyle rahat yaşadıkça sıhhati artarak nihayet on beşinci sene hulul ettiği ve yaş doksan beşe gelip paralar bittiği hâlde henüz hiç de ölmek niyetinde değil! Çalışmaya da iktidar yok! Nihayet dilenmeye başlamış! Herkese avuç açıp Veriniz! Hesabını yanlış eden şu ahmak herife Allah rızası için bir sadaka veriniz! diye şefkat ve merhamet-i umumiyeye arz-ı ihtiyac eylermiş.
Bir zamanlar çocuklara mahsus olan küçük Tercüman-ı Hakikat resmiyle beraber bir bent yazarak akvam-i vahşiye (ilkel kavimler) indinde bir adam işe yaramayacak derecelerde ihtiyar olunca onu zillet ve rezalet-i şeyhuhetten (yaşlılığın düşkünlüğü ve perişanlığından) kurtarmak için oğlu babasının kafasına tokmakla vurup öldürdüğünü göstermiştim. Nankör çocuk! Kendisi hiçbir şeye muktedir olmadığı bir zamanda babası onu himaye ve iaşe eylediği gibi babasının da hiçbir şeye yaramadığı bir zamanda kendisinin dahi babasını himaye ve iaşe etmesi lüzumunu neden hissetmemiş?
Bir kadının en büyük letafetlerinden birisi ise letafet-i hıramıdır.

letafet-i hıram: yürüyüş güzelliği

Tuvalet (süs) hususunda ehemmiyeti olan azanın birisi de eldir. Güzel olmak gayretiyle hüsünlerini (güzelliklerini) berbat eden kadınların zulümlerinden en ziyade rehayab olmakla (kurtulmaya) müstehak-ı iftihar olan (övgüyü hak eden) bir uzuv varsa o da ellerdir. Zira ellerde matlup olan (istenilen) hüsün (güzellik) yumuşaklık ve beyazlıktan ibaret olup bu ise bazı yağlarla bir de temizliğe lüzum gösterdiğinden o yağlar ekseriyetle muzır (zararlı) olamayacakları gibi velev ki mazarratı (zararı) melhuz (muhtemel) olabilecek şeylerden bile olsa sık sık yıkanan ellere derileri de zaten kalın olmak hasebiyle o kadar mazarrat (zarar) îka (vermek) edemezler.
“Kadın” denildiği zaman süs ve ziynet onun cümle-i levazım-ı zaruriyesinden addolunur.
İnsan kendisini nasıl alıştırırsa öyle tabiatlaşır.
Hoca Sadi-i Şirazi’ her nimet-i Huda’ya bir şükrün vücubu (gerekliliği) beyanıyla her nefeste iki şükre insanın borçlandığını ispat için Her nefes ki aşağıya gider mümidd-i hayattır (hayatın yardımcısı). Ve yukarıya geldiği zaman müferrih-i zat (kişiyi ferahlatmak) olur demiş. Ne kadar fennî bir kelam-ı hikmettir! Nefes içeriye girdiği zaman havadaki oksijen kanımızı tasfiye ederek o kan tekrar vücudu cevelanla (dolaşma) idame-i hayata müstait (kabiliyetli) olur. Nefes dışarıya verildiği zamansa ciğerlerdeki asit karbonik defedilmiş olur ki derunda kalsa insanın mezkûr gaz tesiriyle boğulması muhakkaktır. İnsanın boğulmaktan halâsı (kurtulması) kadar müferrih bir şey mi tasavvur olunur?
İnsan müddet-i ömründe cidden bir kere âşık olur. Ondan sonraki sevdalarıysa kendi zannından ibaret kalır.
Gerek bunlarda ve gerek sair bazı makalatımızda gösterilmiştir ki dinlenmek denilen şey bir meşguliyetten tab’a kelal geldiği zaman diğer bir meşguliyetle onu izale demektir. Oturmakla yorulan bir adam ayağa kalkıp gezinerek dinlenir. Gezinmekten yorulan bir adam dahi oturup dinlenir.

kelal: yorgunluk; bitkinlik
izale: giderme

Zaten hayat denilen şey mütevali ve mütetabi bir uğraşış bir yorgunluk değil midir?

mütevali: ard arda devam eden
mütetabi: birbiri ardınca giden

Zevk-i selim (kusursuz zevk) ve tab’-ı müstakim (doğru tabiat) sahibi bir kadın tezyid-i cemali (güzelliğin artası) için rastıktan (boyadan), düzgünden (makyajdan) falan dan ziyade giyeceği elbiseyle takacağı ziynetlere ehemmiyet verir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir