İçeriğe geç

Musa və Təkallahlılıq Kitap Alıntıları – Sigmund Freud

Sigmund Freud kitaplarından Musa və Təkallahlılıq kitap alıntıları sizlerle…

Musa və Təkallahlılıq Kitap Alıntıları

Şarkılarda yaşar ölümsüz, yaşamda yok olup gider.
Yeni olan her şeyin hazırlık aşaması ve önkoşulları eskide yatar.
“Böyle davranayım da isterse bende saklı kalsın yazı; ta ki gün gelip bir tehlikeyle karşılaşmadan gün ışığına çıkmayı göze alabilsin ya da ileride biri benim gibi aynı sonuçlara varıp aynı görüşleri savunduğu zaman, ona, vaktiyle karanlık günlerin yaşandığı bir dönemde biri vardı, o da tıpkı senin gibi düşünmüştü, denebilsin.”
Hezeyanla tarihsel gerçek arasında kurulan bağlantı, kurbanın Tanrı’nın oğlu olduğu konusunda kesinlik sağladı.
Etik mükemmellik ülküsünün kendisi olan Tanrısal varlık, insanların ruhuna bu ülkünün tohumunu, öte yandan bu ülkeye uygunluk içinde yaşama dürtüsünü yerleştirmiştir.
içgüdüsel el çekiş, dinde olağanüstü önemde bir rol oynuyora benzemektedir.
Gel gelelim, ahlak içgüdüsel sınırlamadan başka bir şey değildir.
düşünsel alandaki bir ilerlemenin, duyusal alanı ön plandan alarak arka plana geçirişinin tek kişide olduğu gibi
düşünselin duygusal üzerinde bir zaferini, gerçekte içgüdüsel bir vazgeçiyle bunun psikolojik sonuçlarını sergiliyordu.
Musa dini, Yahudilere çok daha muazzam bir Tanrı tasarımı yada nesnel bir deyişle çok daha muazzam bir Tanrı’nın tasarımını sunmuştu.
Bilinçlilik, ruhsal olaylara ancak belirli bir süre için gelip katılan geçici bir niteliktir.
hepsi de incecik bir Hristiyanlık sıvası altında tıpkı bir barbarca bir çoktanrıcılığa yönelik ataları gibi yaşamaktadır.
Museviliğin sürdürücüsü Paulus, aynı zamanda Museviliğin yok edicisi oldu.
bilindiği üzere kahraman da her zaman babaya başkaldırır ve onu bir şekilde öldürürdü.
Paulus, sözcüğün gerçek anlamıyla dinselliğe yatkın bir kimseydi; geçmişin karanlık izleri ruhunda bilinçli alanlara sızmak için pusuya yatmış bekliyordu.
totemizme insan toplumunda dinin ilk şekli olarak bakılabilir.
Hastalık bir iyileşme girişimi, travma sonucu Ben’deki dağılıp parçalanmış bölümleri Ben’in geri kalan bölümleriyle uzlaştırma ve dış dünyaya karşı bunları yeniden birleştirme çabası olarak görülebilir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Dolayısıyla çocukluğunu bugün kendisinde unutulmuş aşırı bir anne bağımlılığı içinde geçiren bir erkek, kendisine bağımlı durumda yaşayacağı, kendisi tarafından bakılıp besleneceği bir kadını ömür boyu arayıp duracaktır.
Buradan anlaşıldığına göre, ben’deki ussal çalışmanın güçlü duygusal yüklemelerle beslenen itirazları alt etmesi belli bir sürenin geçmesini zorunlu kılmaktadır.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Tektanrıcı düşüncenin nasıl bir yol izlediğini saptamak, bazı şeyler öğretebilir bize.
dolayısıyla, bu minicik ve güçsüz kavim kendisini Ulu Rab’bin kayırdığı gözde evlat olarak görme cüretini nereden almaktaydı?
Volz ise daha bir açık dille şöyle der: Musa’nın o devcileyin eseri önce hiç de pek anlaşılamamış ve gereği gibi uygulanmamıştır. Sonradan her geçen yüzyıl Musa dini daha derinlere ve içerilere işlemiş, sonunda Musa karakterinde büyük peygamberler gelerek, bu yalnız adamın eserini sürdürmüştür.
Gerek Musa, gerekse İkhnaton büyük aydın despotları bekleyen akıbetle karşılaştı.
Bir metnin tahrif edilmesindeki durum tıpkı bir cinayettekine benzer. Cinayette güçlük, eylemin işlenmesinde değil, izlerinin ortadan kaldırılmasındadır.
Değişik isimlerin varlığı, başlangıçta değişik tanrıların varlığını gösteren açık kanıtlardır.
İlgili söylencelerin birinde Musa’daki hırsın nasıl daha küçük yaşta kendini açığa vurduğu nefis bir dille anlatılır.
Ama bir tek kişinin yeni bir din kurması o kadar kolay mıdır?
Eğer bir kavmin hayal gücü seçkin bir kişiye burada ele aldığımız doğuş efsanesini mal ediyorsa, o kimsenin kahramanlara özgü yaşam modelindeki özellikleri kendisinde barındırdığını açığa vurmak istiyor demektir.
Doğruya çox oxşayan heç bir cəlbedici ideya sizi yanılmaqdan qoruya bilməz; hətta bu
ideyaya görə qurduğumuz mühakimələrin hamısı ardıcıl olaraq doğrulsa belə, unutmaq olmaz ki,doğruya oxşayanlar həmişə həqiqət
olmur və həqiqət də həmişə doğruya
oxşamır.
Ruhsal hezeyanda da bir parça gerçeklik yatar ve hastanın inancı bu gerçeklikten yola çıkarak hezeyan dolu bir örtüye bürünür.
Tıpkı günümüzde olduğu gibi eskiden de her millet kendini bir diğerinden üstün görüyordu. Ancak Yahudilerdeki özgüven Musa sayesinde dini bir dayanağa sahip olmuş, dini inançlarının bir parçası haline gelmişti.
Okuyucunun önüne aynı kitabı iki kez koymak gibi bir hileye başvurulmamalıdır. Bu kusur kendinde görülmesi gereken bir beceriksizliktir.
Şarkılarda yaşar ölümsüz, yaşamda yok olup gider.
En büyük kahramanlıklar dahi bir destana ilham kaynağı olmaya yetmemiştir. Büyük İskender kendi döneminde bir Homeros bulamayacağı konusunda yakınırken haklıydı.
Bir halkta kalıcı ruhsal etkiler bırakabilmek için, onlara tanrısal bir merci tarafından seçilmiş oldukları güvencesini vermek yeterli değil açıkçası. Bu halkın buna inanması ve bu inançtan çıkarımlarda bulunması gerekiyor ise bu durumu bir şekilde ispat etmek gerekir.
İlk çocukluk yıllarında baba fazla görkemli görünür gözüne. Rüyada ya da masallarda görülen kral ya da kraliçe her zaman ebeveynleri işaret eder.
Yahudilerin bütün baskı ve zulümlere kafa tutması, en kanlı kıyımlarla bile köklerinin kurutulamayışının sebebi, ticari yetenekleri ve fırsat tanındığı zaman uygarlık çalışmalarına değerli katkılarda bulunabilmeleridir
Yahudiler kendilerine gerçekten Tanrı tarafından seçilmiş bir kavim gözüyle bakmakta, Tanrı’ya özellikle yakın bulunduklarına inanmakta, bu da onların içini bir gurur ve özgüven duygusuyla doldurmaktadır
Bir metnin tahrif edilmesindeki durum tıpkı bir cinayettekine benzer. Cinayetteki güçlük, eylemin işlenmesinde değil; izlerinin ortadan kaldırılmasındadır
Musa belki soylu bir aileden gelen bir Mısırlıydı da, efsane tarafından Yahudi yapılmak istenmişti
Musevilik bir baba diniydi, hıristiyanlık ise bir oğul dini olmuştu.
Öbür dünya egemenliğini elinde tutan ölüm tanrısı Osiris, bütün Mısır tanrıları içinde en başta geleni ve en yaygın olanıdır. Eski Yahudi dinine gelince, ölümsüzlüğe düpedüz sırt çevirmiştir; ölümden sonra yaşamın sürüp gidebileceği hiçbir yerde ve hiçbir zaman söz konusu etmez.
İnsan yaşadığı çağa karşı bir hoşnutsuzluk hissettiği zaman geçmişe döner ve hiç hayalinden silinmeyen altın çağ düşünü geçmişte gerçekleştirme yolunu izler.
Musevilik bir baba-dini idi, Hıristiyanlık bir oğul-dini olmuştu.
Anne-babanın cinsel yakınlaşması, çocuğun aynı oda da olması, çocuk konuşma evrende dahi olsa ileri yaşlarda… belirtidir uyku bozukluğu. Geceleri duyduğu seslere karşı aşın derecede Ihassaslaşır ve bir kez uyandıktan sonra tekrar uyuyamaz halle gelir. Bu uyku bozukluğu tam anlamıyla bir uzlaşma belirtisidir.
Bugün unutulmuş olsa dahi çocukluğunda annesine aşın derecede bağlı bir adam, hayatını bağlanabileceği, kendisini besleyen ve elinden tutan bir kadım aramakla geçirebilir. Erken çocukluk döneminde cinsel bir ayartmanın nesnesi olan bir kız çocuğu, sonraları yaşayacağı cinsel hayatını tekrar tekrar bu tarz tacizleri tahrik etmek üzerine kurabilir.
İnsanlar kendi şimdiki zamanlarından memnun olmadıkları sürece -ki genelde memnun değillerdir- geçmişe dönerler ve bu kez altın bir çağa ait hiç bitmemiş bir rüyayı sürdürebileceklerini umut ederler.
Komünist; Din denilen afyon u ellerinden alacak kadar cesur ve onlara belli bir ölçüde cinsel özgürlük verecek kadar akıllıca davranıldı…
Hayat şartlarında temelden birçok değişiklik yapılmadığı sürece, sadece yaşam süresinin uzaması ile bir yere varılamaz.
Tuhaf bir dönemde yaşıyoruz. Şaşkınlık içinde, ilerlemenin barbarlıkla işbirliği yaptığını görüyoruz.
Sünnet âdetini uygulamakla kendilerini yücelmiş hatta asileşmiş sayıyorlar ve bu âdete kirli gözüyle bakanları küçümsüyorlar. Bugün dahi Türkler Hıristiyanları sünnetsiz köpek diye aşağılar.
Kenan ülkesi sakinleri üzerine Tevrat’ın kendisi zaten bilgi verir; Yakup’un kizirim Sichern prensi ile evlenebilmesi prensin sünnet olmasına bağlıdır.
Tarihin babası Herodot sünnet Âdetinin Mısır’da uzun süredir uygulandığını belirtir ve mumyalar ve mezar duvarlarındaki resimler üzerinde yapılan incelemeler de bu bilgiyi destekler. Bildiğimiz kadarıyla doğu Akdeniz’de bu Âdeti yerine getiren başka bir halk yoktu; Samilerin, Babillerin ve Sümerlerin sünnetsiz olduğunu tereddütsüz kabul edebiliriz.
Musa Yahudilere sadece bir din getirmemiştir; aynı kesinlikle sünnet âdetini de yerleştirdiğini iddia edebiliriz.
Eski Yahudi dini ölümsüzlüğü tamamen reddetmiş; ölümden sonra bir yaşamın olması ihtimalini ise hiçbir zaman dile getirmemişti.
İnsan tek başına yeni bir din yaratmaya muktedir midir?
Mısırlılığın tüm bilgeliğini atfeden tarihçiler dahi, Musa’nın bir Mısırlı olma olasılığının hakkım ona teslim etmek istememişlerdir.
Dinin gücü gerçekliğine dayanır, ancak bu gerçeklik maddi değil, tarihidir.
Dini mifologiya üzrə qurulan mətnlərə tələbkarlıqla yanaşmaq, onlarda hansısa məntiqi əlaqələrin olduğuna diqqət yetirmək inanc baxımından doğru sayılmır.
Dinsel olguların sadece bireyin nevrotik semptomlarımdan, insan topluluğunun çok eski yaşantısı içerisinde çoktan unutulmuş anlamlı olaylardan, saplantılı karakterlerini bu olaylara borçlu olduklarından ve yani tarihi gerçekliklerinden aldıkları güç ile insanları etkileyebildiklerinden yola çıkarak anlaşılabilir olduğundan bir daha hiç kuşku duymadım.
Musa’nın dininde tek bir Tanrı vardır, O’nun eşi ve benzeri bulunmamaktadır, O kadiri mutlaktır, her şeye gücü yeter.
Dinin gücü gerçekliğine dayanır, ancak bu gerçeklik maddi değil, tarihidir.
Bir halkın, oğullarının arasında en büyüğü saydığı bir adamı el inden almak, isteyerek ya da kolayca yapılacak bir şey değildir, özellikle de kendiniz de bu halktansanız. Fakat gerçeklik arayışında, hiçbir güç, sözde milli çıkarlar uğruna bizi yolumuzdan alıkoyamaz ve konuyu açıklığa kavuşturmaya çalışırken tüm bunların bizim dağarcığımıza da faydası olabileceği beklentisi içinde olabiliriz elbet.
Kütlə özünün , sözün əsl birbaşa anlamında atalığa əsaslanan bir hakimiyyətlə idarə olunmasını istəyir
gəlin böyük insanın öz çağdaşlarına iki yolla təsir etdiyini etiraf edək: bunlar onun müstəsna şəxsiyyəti və doğrultmağa çalışdığı ideyalarıdır
Uşaqların psixi həyatında ibtidai insanların yaşadığı duyğularla bağlı çox zəngin bir material qalmaqdadır
İudaizm atanın dini idi , xristianlıq oğulun dini oldu
Dini mifologiya üzrə qurulan mətnlərə tələbkarlıqla yanaşmaq , onlarda hansısa məntiqi əlaqələrin olduğuna diqqət yetirməmək inanc baxımından doğru sayılmır
Hıristiyan dini
Museviliğin düşünsel alanda bin bir çabayla
ulaştığı yüksek seviyeyi koruyamadı. Artık kati
bir şekilde tektanrıcı değildi, çevre
kavimlerden sayısız sembolik ayini almış,
büyük ana tanrıçayı tekrar canlandırmıştı ve
çoktanrıcılıktaki tanrı suretlerinin çoğu şeffaf
bir maskenin ardında, alt kademelerde de
olsa kendine yer bulmuştu. Her şeyden
önemlisi Aton dini ve onun ardılları gibi,
sonraki iki bin yıl boyunca büyük bir engel
teşkil edecek olan batıl inançlara, büyüye ve
gizemci öğelere kendini kapatmamıştı.
Sonrasında
şüphesiz zengin, anlamlı ve muhteşem, belki
de hep kahramanca görülmesi gereken,
geçmişte kalmış bir tarih vardır, fakat bu tarih
o kadar uzak bir zamana aittir ki, sonraki
kuşaklara onun ancak karanlık ve eksik
geleneğinin bilgisi kalır. Destanın edebi tür
olarak unutulup gitmesine şaşkınlıkla
bakılıyor. Belki de bunun açıklaması destanın
doğmasına zemin hazırlayan koşulların bir
daha oluşmamasıydı. Eski malzeme
tamamlanmış ve sonraki tüm olaylar için tarih
yazıcılığı geleneğin yerine geçmiştir. En büyük
kahramanlıklar dahi bir destana ilham
kaynağı olmaya yetmemiştir, Büyük İskender
kendi döneminde bir Homeros bulamayacağı
konusunda yakınırken haklıydı.
Amenhotep güneş kültüne olan bağlılığını
hiçbir zaman inkâr etmemişti. Kaya
mezarlıkları yazıtlarından bize miras kalan ve
bir ihtimal tanrı Aton’a kendisi tarafmdan
yazılan ilahilerin ikisinde, ancak yüzyıllar
sonra Yahudi tanrı Yahove’yi öven
mezmurlarda karşımıza çıkan bir coşkuyla
Güneş’e, Mısır ve dışındaki tüm varlıkların
yaratıcısıı ve koruyucusu olarak methiyeler
düzer. Ancak bilimsel olarak daha sonra
kanıtlanacak olan gün ışığının etkisine ilişkin
bilginin şaşırtan öngörüsüyle yetinmez.
Kuşkusuz bir adım ileri giderek güneşe somut
bir nesne olarak değil, enerjisi ışığına yansıyan
tanrısal bir varlığın sembolü olarak tapınır.
Baba dininden yola çıkan Hıristiyanlık bir oğul dinine dönüşmüştü. Baba’yı yok etmek zorunda olma belasından kaçamamıştı.
Musa’nın sünnet âdetini getirerek kavmini kutsadığı iddiasını işitmişsek, bu iddianın derin anlamını artık şimdi kavrayabiliyoruz. Sünnet, bir zamanlar ilk babanın sahip olduğu katıksız otoriteye dayanarak oğullarına dayattığı iğdiş edilmenin sembolik ikamesidir ve bu sembolü kabul eden her kim ise, en acı verici fedakârlıklara mazhar olsa da babanın istencine boyun eğmeye hazır olduğunu göstermiş oluyordu.
Firavunun kız kardeşini ilk ve en soylu karısı olarak görmesi doğaldı ve firavunların sonraki halefleri olan Yunanlı Ptolemeler de bu örneğe öykünmekten çekinmezler. Buraya kadar ensestin -bu durumda erkek kardeş ile kız kardeş arasında- sıradan ölümlülerin yoksun bırakıldığı ancak tanrıları temsil eden krallara tanınan bir imtiyaz olduğu görüşü ağır basıyor, tıpkı bu tür ensest ilişkilere yüz çevirmeyen Yunan ve Cermen söylencelerinin dünyasında olduğu gibi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir