İçeriğe geç

Munazerat Kitap Alıntıları – Bediüzzaman Said Nursî

Bediüzzaman Said Nursî kitaplarından Munazerat kitap alıntıları sizlerle…

Munazerat Kitap Alıntıları

Yani dünyada en sevdiğim şey muhabbet ve en darıldığım şey de husumet ve adavettir.
Arı su içer bal akıtır, yılan su içer zehir döker.
Binaenaleyh şimdi bir günah bir likte kalmaz, bine çıkar.
Hal aldatıyor Aldanmayınız.

İstikbal hesabına konuşuyor Öyle dinleyiniz
..

《 Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit; birincisinde taassub, ikincisinde hile, şübhe tevellüd eder.》
《 Benim mezhebim; muhabbete muhabbet etmektir, husumete husumet etmektir. Dünyada en sevdiğim şey muhabbet ve en darıldığım şey de husumet ve adâvettir.》
Elhasıl: Millet bâkidir; ferd fâni
Hem din; saadetin ziyasıdır, hissin ulviyetidir, vicdanın selâmetidir.
Çok iyiler var ki, iyilik zannıyla fenalık yapıyorlar.
İslâmiyet güneş gibidir, üflemekle sönmez. Gündüz gibidir, göz yummakla gece olmaz. Gözünü kapayan, yalnız kendine gece yapar.
Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit; birincisinde taassub, ikincisinde hile, şübhe tevellüd eder.
Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder.
Hayat-ı beşeriye bir yolculuktur. Şu zamanda, Kur’ân’ın nuruyla gördüm ki, o yol bir bataklığa girdi.
Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünûn-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit; birincisinde taassub, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder.
Zaman bir büyük müfessirdir; kaydını izhar etse, itiraz olunmaz.
Eğer mehdi acele edip gelse; baş-göz üstüne, hemen gelmeli. Zira güzel bir zemin müheyya ve mümehhed oldu. Zannettiğiniz gibi çirkin değildir. Güzel çiçekler, baharda vücudpezir olur. Rahmet-i İlahî şanındandır ki; şu milletin sefaleti, nihayetpezir olsun.
Azametli, bahtsız bir kıt’anın; şanlı, talihsiz bir devletin; değerli, sahipsiz bir kavmin reçetesi..
C– Doğruluk.
S– Daha?
C– Yalan söylememek.
S– Sonra?
C– Sıdk, ihlâs, sadakat, sebat, tesanüd.
C– Zira her bir insan için, içinde görünecek ve onunla nâsı temaşa edecek bir mertebe-i haysiyet ve şöhret vardır. İşte o mertebe eğer kamet-i istidadından daha yüksek ise; o, o seviyede görünmek için tekebbür ile ona uzanıp tetavül ve tekebbür edecektir. Şâyet kıymet ve istihkakı daha bülend ise, tevazû ile tekavvüs edip ona eğilecektir.
Hattâ benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz.
Said Nursi
Yazmaktan maksat, bizden bir nakşın bâki kalmasıdır. Çünkü varlığımızda bekâ yoktur.
*Sadi Şirazi
Çünki bir kaide-i mukarreredir: Birşey cüz’-ü ihtiyarînin dairesinden ve cüz’iyetten çıkıp külliyet dairesine girse, veyahut bihasebil’âde def’i muhal olsa; zamana isnad edilir ve kabahat dehre atılır, taşlar feleğin kubbesine vurulur. Eğer iyi temaşa etsen göreceksin ki; feleğe atılan taşlar, döndüğü vakit bir yeis olarak kalbde tahaccür eder
Münazarat – 52
Hem de hakikat bize bildiriyor ki: Mütenebbih olan beşer, dinsiz olamaz. Lâsiyyema uyanmış, insaniyeti tanımış, müstakbele ve ebede namzed olmuş adam dinsiz yaşayamaz. Zira uyanmış bir beşer, kâinatın tehacümüne karşı istinad edecek ve gayr-ı mahdud âmâline neşv ü nema verecek ve istimdadgâhı olacak noktayı -yani din-i hak olan dane-i hakikatı- elde etmezse yaşamaz. Bu sırdandır ki; herkeste din-i hakkı bulmak için bir meyl-i taharri uyanmıştır. Demek istikbalde nev’-i beşerin din-i fıtrîsi İslâmiyet olacağına beraatü’l-istihlal vardır.

Ey insafsızlar! Umum âlemi yutacak, birleştirecek, besleyecek, ziyalandıracak bir istidadda olan hakikat-i İslâmiyeti nasıl dar buldunuz ki, fukaraya ve mutaassıb bir kısım hocalara tahsis edip, İslâmiyet’in yarı ehlini dışarıya atmak istiyorsunuz. Hem de, umum kemalâtı câmi’, bütün nev’-i beşerin hissiyat-ı âliyesini besleyecek mevaddı muhit olan o kasr-ı nuranî-yi İslâmiyeti, ne cür’etle matem tutmuş bir siyah çadır gibi bir kısım fukaraya ve bedevilere ve mürteci’lere has olduğunu tahayyül ediyorsunuz? Evet herkes âyinesinin müşahedatına tâbi’dir. Demek sizin siyah ve yalancı âyineniz size öyle göstermiştir.
Münazarat – 46

Hem de büyük işlerde yalnız kusurları gören cerbezelik ile aldanır veya aldatır. Cerbezenin şe’ni, bir seyyieyi sünbüllendirerek hasenata galib etmektir.
Münazarat – 34
S- Ulemaya pek çok itab edilir, hattâ

C- Büyük, hem pek büyük bir insafsızlık!..

S- Neden? C- Ademin kabahatını, vücuda vermek kadar ahmaklıktır.

S- Ne demek?

C- Bir zâtta ilim, adem-i hilim ile iktiranı cihetiyle, adem-i hilimden neş’et eden kabahatı ile ilmi mahkûm etmek ne derece eblehliktir. Öyle de; İslâm’ın kudsiyetini daima telkin eden ve ahkâm-ı diniyeyi iktidarlarınca tebliğ eden ve şimdi millet-i İslâmiye mabeyninde en ziyade hürmet ve muhabbet ve merhamete müstehak olan bîçare ulemayı, zamana yakışacak ulemanın adem-i vücudundan neş’et eden kabahatı ve günahı ile mahkûm etmek ve o kabahat ve o günahı o bîçarelere hamletmek, ahmaklık değildir de ya nedir?

Evet vücudlarından zarar gelmemiş, istediğimiz ulemanın ademinden gelmiştir. Zira zekiler galiben mektebe gittiler. Zenginler, medresenin maişetine tenezzül etmediler. Medrese de -intizam ve tefeyyüz ve mahreç bulunmadığından- zamana göre ulemayı yetiştiremedi. Sakınınız! Ulemaya buğzetmek, büyük bir hatardır.
Münazarat – 91

Evet İslâmiyetin şe’ni metanet, sebat, iltizam-ı hak olan salabet-i diniyedir. Yoksa cehilden, adem-i muhakemeden neş’et eden taassub değildir.
Münazarat – 89
Adavetle muhabbet, ziya ile zulmet gibi içtima edemez. Adavet galebe çalsa, muhabbet mümaşata inkılab eder. Muhabbet galebe çalsa, adavet terahhum ve acımağa inkılab eder. Benim mezhebim; muhabbete muhabbet etmektir, husumete husumet etmektir. Yani dünyada en sevdiğim şey muhabbet ve en darıldığım şey de husumet ve adavettir.
Münazarat – 77
Zira, hakkın hâtırı âlîdir. Hiçbir hâtıra feda edilmemek gerektir.
Evet kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mihenge vurmadan almayınız. Zira çok silik söz ticarette geziyor. Hattâ benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz.
Demek îman ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet parlar. İşte Asr-ı Saadet
Umumun mâlumu olsun ki: İki elimde iki hayatımı tutmuşum, iki hasım için iki meydân-ı mübarezede iki harb ile meşgulüm. Tek hayatlı olan adam meydanıma çıkmasın.
S– Herşeyden evvel bize lâzım olan nedir?
C– Doğruluk.
S– Daha?
C– Yalan söylememek.
S– Sonra?
C– Sıdk, ihlâs, sadakat, sebat, tesanüd.
Zîrâ kemâlin cemali dindir, saadetin ziyasıdır, hissin ulviyetidir, vicdanın selâmetidir.

Âsâr-ı Bediiye

“ her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz”
İnkılab-ı siyasî cihetiyle dininden havf eden adam; dinden hissesi, Beyt-ül Ankebut gibi zayıf düşmüş cehalettir, onu korkutur.. Takliddir, onu telaşa düşürttürür. Zîrâ itimad-ı nefsin fıkdanı ve aczin vücûdu cihetiyle, saadetini yalnız hükûmetin cebinden zannettiğinden; kalbini, aklını da hükûmetin kesesinden tahayyül eder, korkar.
Camiü’l-Ezher’in kızkardeşi olan “Medresetü’z-Zehra” namıyla dârülfünûnu mutazammın, Kürdistan’ın merkezi hükmünde olan Bitlis ve iki refikası ile Bitlis’in iki cenahı olan Van ve Diyarbekir’de tesisi! Emin olunuz, biz Kürdler başkasına benzemiyoruz. Yakînen biliyoruz, hayatımız Türklerin hayat ve saadetinden neşet eder.
Fünun-u cedideyi, ulûm-u medaris ile mezc ve derc.. ve Lisan-ı Arabî vâcib, Kürdî caiz, Türkî lâzım kılmak.
Çocukların talimi; ya cebr ile, ya hevesatlarını okşamak ile olur.
Zülcenaheyn ve Kürdlerin mutemedi olan Ekrad ulemasından veya istînas etmek için lisan-ı mahallîye aşina olanları müderris olarak intihab etmektir.
Kürd ulemasının istikbalini temin ve maarifi, Kürdistan’a medrese kapısıyla sokmak ve meşrutiyetin ve hürriyetin mehasinini göstermek ve ondan istifade ettirmektir.
Eyyühel eşraf! Biz size hizmet ettiğimiz gibi, siz de bize hizmet ediniz. Yoksa Ey bize vesayete muhtaç çocuk nazarıyla bakan ehl-i hükûmet! Size itaat ettiğimiz gibi, saadetimizi temin ediniz.
Camiü’l-Ezher’in kızkardeşi olan “Medresetü’z-Zehra” namıyla dârülfünûnu mutazammın, Kürdistan’ın merkezi hükmünde olan Bitlis ve iki refikası ile Bitlis’in iki cenahı olan Van ve Diyarbekir’de tesisi! Emin olunuz, biz Kürdler başkasına benzemiyoruz. Yakînen biliyoruz, hayatımız Türklerin hayat ve saadetinden neşet eder.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir