İçeriğe geç

Muhteşem Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan Kitap Alıntıları – Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu kitaplarından Muhteşem Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan kitap alıntıları sizlerle…

Muhteşem Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan Kitap Alıntıları

Herkes ancak ufku kadar vardır.
Osmanlı Devleti yeryüzündeki bütün Müslümanların sul-u salâh içinde yaşamalarından kendini sorumlu tutan bir cihan devletiydi.
Hatta yalnız Müslümanları değil, zulme uğramış Hristiyanlarla Musevileri de koruması altına alırdı
Bu çerçevede Alman saldırısından Fransa’yı, Ceneviz saldırısından Hollanda’yı, İspanyolların katliamından Musevileri korumuştu.
Hollandalılar bunun minnet duygusunu ifade etmek için parlamentolarının kubbesinde Kanuni’nin portresini yaptılar.
Hollanda milletvekillerine kubbeden bakan Kanuni’nin portresi orada hâlâ duruyor.
Osmanlı Veziriazamı İbrahim Paşa şöyle diyordu:
Eğer şarlken, bizimle sulh yapıp şartlarımıza boyun eğerse, yalnız o zaman gerçek imparator olur; zira Fransa ve İngiltere kırallarına, Papaya ve Protestanlara biz, şarlken’i İmparator sıfatıyla kabul ettiririz.
Avrupalı dostlarından silâh, asker ve gıda yardımı alan Macar Kralı Layoş, Osmanlı’ya meydan okumanın faturasını çok ağır ödedi. Mohaç meydanında iki saat içinde ordusunu, tahtını, ülkesini ve nihayet canını kaybetti. Altı yüz otuz yedi yıllık Büyük Macaristan Krallığı böylece sona erdi.
Osmanlılar i’lâ-yı kelimetullah uğruna çıktıkları seferlerde fethettikleri belde ve şehirleri ihya ya, inşa ya ehemmiyet vermişlerdir.
Esasen Rodos’un Ortodoks olan yerli halkı da Sultan Süleyman’ı şövalyelere tercih etmek suretiyle bu vakıayı tarihe tescil etmişler, Katolikliğe dayandırılan zulüm için, menşei Kur’an olan İslâm adaletine ve bu adaletin o günlerde tatbikçisi mevkiinde bulunan Kanunî’ye sığınmışlar, fethe yardımcı olmuşlardır.
Papaz Pere Jehannot’tan:
Türkler hiçbir zaman evlerine sokmadıkları köpeklerin açlıktan sıkıntı çekmelerine, hatta ölmelerine mâni olmak üzere her gün bu hayvanlara bir miktar et dağıtılması için vasiyetnamelerinde, kasaplara bir miktar para tashih ederler. Kafes içindeki kuşları satın alıp serbest bırakmayı sevap sayarlar. Sevdikleri ağaçların kurumamasını temin maksadıyla vakıf kurarlar
Du Loir haklı: Osmanlıların hayreti bile zikirdi. Şimdi olduğu gibi Vaaaav yaaaaa diye Amerikan kırması çığlıklar atılmazdı. Hayretlerini Allah Allah , Fesübhanallah , Lailahe illallah , Tövbe estağfirullah gibi kelimelerle ifade ederlerdi.

Sakınmak istediklerinde Neuzubillah çeker, her işe Bismillah ile başlarlardı. Öfkelenmeleri halinde Ya sabır der, haksızlığa uğramaları karşısında Hasbünallâhü ve ni’mel vekîl! diyerek Allah’ı kendilerine vekil ederlerdi.

Şimdi sıra Du Loir’da Yıllarca incelediği toplumsal yapımızı şöyle anlatıyor: Hristiyan memleketlerinde pek yaygın olan küfürbazlık, öfke ve intikam hissi Türklerde yoktur. Çünkü bunlar içki ve kumarın kışkırttığı alışkanlıklardır. Osmanlılar için içki ve kumar meçhuldür. Sokaklarında da evlerinde de hiçbir küfür sözü işitilmez. Bunun yüzümüzü kızartacak ve bizi hayrete düşürecek tarafı ise, Osmanların yalnız ağızlarında değil, lisanlarında da küfür kelimelerinin bulunmayışıdır. Onlar yalnız Vallâhi şeklinde Allâh’a yemin ederler.
Lady craven erkeklerin kadınlara karşı saygısını aşırı bile bulduğunu itiraf ettikten sonra, Osmanlı Devleti’nin kadınlara karşı tavrını hayretler içinde şöyle dile getiriyor:
Türklerin kadınlara karşı muameleleri bütün milletlere örnek olmalıdır. Meselâ bir erkek ağır bir suçtan dolayı idam edilip bütün mal varlığına el konsa bile karısına ve çocuklarına gayet iyi muamele edilir. Kadınların mücevherlerine dokunulmaz. Çocuklar devlet himayesine alınıp bırakılır. ( Zamanın Avrupa’sında idam edilen erkeğin tüm mal varlığı ile birlikte yakınlarının takılarına da el konulurdu.)
Tarihte bol örnek ve bol ibret vardır. Bunların gözden kaçırılması, milletin hafızasını ve şuurunu yok etmekten farksız bir cinayettir.
Padişah, zoru başarmaya, imkansızı mümkün kılmaya kendini mecbur hissediyordu. Mükellefiyetlerinden kaçmak için mazeret bulmaya değil, mükellefiyetlerini sahiplenip yerine getirmeye memurdu.
Sanat ‘sonsuz’un ve ‘aşk’ın adıdır.
Ben ölünce bir elimi tabutumun dışına atın. İnsanlar görsünler ki, padişah olan Kanuni bile bu dünyadan eli boş gitmiştir.
I. Süleyman
Rakiplerimiz, mağlubiyetlerinden bile zafer destanları, kahramanlık menkıbeleri çıkarıp kitaplar doldururken, hayali zafer tabloları ressamların fırçasından tuale akarken, bizim her biri gerçekten kahramanlık abidesi olan zaferleri adeta geçiştirmemiz, Geçmişe mazi derler safsatasıyla tarihe gerektiği kadar eğilmememiz, övünmek şöyle dursun zaman zaman geçmişimize dil uzatmaya, adeta ondan utanmaya itilmemiz, affedilir gibi değildir.
Hayat muavanettir (yardımlaşmadır).
Herkes benden titrerken, nasıl oluyor da sen beni titretmeyi başarabiliyorsun?
Zembilli Hoca, elini sakalına atıp şöyle bir sıvazladıktan sonra, cevap veriyor:
Çünkü sen padişahlığınla güçlüsün, padişahlığa dayanıyorsun; ben ise Allah’a dayanmışım, gücümü Allah’tan alıyorum; bir gün padişahlığın biterse gücün de biter, Allah’ın gücü ise hiç bitmez.
Tesadüfen zirveye çıkılmaz
Çıkılsa bile durulmaz
Herkes ancak ufku kadar vardır.
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
Osmanlı gerçek anlamda bir Barış ve kardeşlik toplumu ydu .
Osmanlı’nın saltanat cübbesi o kadar beyazdır ki, en küçük lekeler bile göze batmaktadır.
Tesadüfen zirveye çıkılmaz
Çıkılsa bile zirvede durulamaz
Biz çoktan beri çekirdek aile yiz. Tıpkı batılı ailelerdeki gibi ailelerimiz anne, baba ve çocuklardan oluşuyor
Batı’ya özenip geniş aile yapısını yıktık
Nineyi, dedeyi dışladık
Ağaçlar zikreder düşüncesiyle, ağaçları yeşertmeye çalışırlardı.
Sözü gereksiz yere uzatmaz, o zamanın deyişi ile israf-ı kelam etmezdi.
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
Şimdi,Sinan’in 50’sinden sonra aşık olduğu kızın isminin Mihr-ü mah olduğunu ve bunun Farscada Güneş ve Ay anlamına geldiğini unutmadan hayal edin
Edirnekapi’daki Mihrimah Sultan Camii’nin tek minaresinin arkasından güneş batarken,Üsküdar’daki Mihrimah Sultan Camii’nin iki minaresinin arasından ay doğuyor!..
Ya Rabbi!Bu nasıl bir aşk,nasıl bir matematik dehâ,nasıl bir estetik anlayış,sonsuzla nasıl bir bulusmadir?
Ağaçlar zikreder düşüncesiyle, ağaçları yeşertmeye çalışırlardı.
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
Sözü gereksiz yere uzatmaz, o zamanın deyişi ile israf-ı kelam etmezdi.
Bu da geçer ya hû
Vazgeç ya hû
Hoş gör ya hû
kul hakkı sayıldığı için yerlere çöpe atmaz, ortamı kirletmezdi
Ne şan ü şerefe muhtacız, ne de itibar ederiz.
Biz İlâhî kelimetullahın peşindeydiz.
Biz ebediyetin mirasçısıyız.
Kanuni Sultan Süleyman
Çocukluğunu yaşayamayanlarin bir yerleri hep çocuk kalir
Hiçbir ordu, Osmanlı ordusunun bu en ikballi zamanlardaki savaşa gidip tarzından daha mükemmel bir intizam içinde ve daha muhteşem bir yayılma hareketiyle yürüyüş yapmamıştır.
Nasıl olursanız öyle idare edilirsiniz.
Çocukluğunu yaşamayanların bir yerleri hep çocuk kalır, fırsat buldukça da kendini dışa vurur.
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
Ahde vefa gösterin. Çünki ahid bir sorumluluktur. (İsra suresi 34)
Faziletin temeli namustur!
Küstahlık nedir bilinmez, büyüklerin sözü kesilmez, bilgiçlik taslanmaz, ar, namus, hayâ gibi kutsallar es geçilmezdi.
Çünkü müslüman toplumların çoğunda kadın hâlâ ikinci Sınıf bir varlıktır.
Insan mensup olduğu ırktan değil, insanlığa katkılarından kıymet alır.
Yazı okuyan, söz dinleyen içindir derler. Okumayan için hiçbir kitap yazılmamış dinlemeyen icin hiçbir söz söylenmemiştir
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
“Kavga zamanı değil, el ele verip memleketi kurtarma zamanıdır” diye uyaracak gür bir sese muhtacız.
“ insan vav ile elif arasında”
“Vav” deyip geçmeyin! Bazen insanın “secde” halidir “vav”, bazen bir ceninini anne karnında ki duruşudur
Gerçekten İslam hukukundan kanunsuz suç ve ceza olmayacağı gibi, ilerde suç işlemesi ihtimaline bınaen kimseye ceza verilmez.
Kudret, her insanin zaafıdır. Ama bazı insanlar durulacak yeri bilirler, bazıları ise kudretleri arttıkça daha fazlasını isterler.
Gelin, önce peygamberlerin dışında hatasız kul olmayacağını kabulle işe başlayalım.
İnsanimiz bugün, bir kaza sonucu hafızasını kaybetmis insan manzaralari çizmektedir.
Türkiye, Bati karsisinda kendini çaresiz hissetmekte, selameti gecmisinde arayacagi yerde, Batiyi körü körüne taklitte aramaktadir.
Tesadüfen zirveye çıkılmaz
Çıkılsa bile zirvede durulamaz..
Tarihte hicbir millete nasip olmayacak kadar uzun ömürlü devletler kuran ecdadimiz,yonettikleri cesitli dinlere ve inanclara mensup çesitli milletlere daima kosgörülü ve adil davranmislar,bu iki kavrami hakimiyetlerinin temeli yapmislardir.
20.yüzyılın başında Amerikalı Eğitimci – psikolog John Dewey’in Çocuğa göre eğitim ilkesi olarak dünyaya sunduğu çağdaş eğitim metedolojisi aslında Enderun sisteminin kopyasından başka bir şey değildir.
Çevreyi kirletmek ise bir Avrupali aliskanligiydi. Osmanli insani kul hakki sayildigi icin yerlere cop atmaz,ortami kirletmezdi
Küstahlik nedir bilinmez, büyüklerin sözü kesilmez, bilgiçlik taslanmaz,ar,namus, hayâ gibi kutsallar es gecilmezdi.
Çünkü Müslüman toplumlarin çogunda kadin hâlâ ikinci sınıf bir varliktir!
Osmanlı mülkünde kim olursa olsun, ne yaparsa yapsın yargılanmadan mahkumiyet yoktur.
Türklerdeki iyilik duygusu hayvanları dahi kucaklamıştır. Birçok köyde eşekler haftada iki gün izinli sayılır Türklerle Rumların karışık olarak yaşadığı köylerde ise bir evin hangi tarafa ait olduğunu kolaylıkla anlayabilirsiniz. Eğer evin bacasında leylekler yuva yapmışsa bilin ki o ev bir Türk evidir.
Osmanlı insanının edep, nezaket ve terbiye açısından ulaştığı seviye başka hiçbir millete nasip olmamıştır.
Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
Saltanat dedükleri ancak cihan gavgaasıdür;
Olmaya baht ü saadet dünyede vahdet gibi.
İstanbul Boğazı’ nın dört manevi bekçisinden biri olduğuna inanılan Şeyh Yahya Efendi
Üsküdar’ da Aziz Mahmud Hüdayi, Beykoz’ da Yuşa Aleyhisselam, Sarıyer’ de Telli Baba ve Beşiktaş’ ta Yahya Efendi
Eski Türklerin bir dini hayatları vardı, dini hayatları olduğu için de çok şeyleri vardı; yeni Türklerin de dini hayatları olduğunda çok şeyleri olacak.
Osmanlı insanını diğer milletlere mensup insanlardan ayıran özelliklerden biri de hile ve yalan bilmemeleridir. Sadece öğrendikleri değil, noksansız yaşamaya çalıştıkları islam dini osmanlı insanını nitelikli insan haline getirmiştir.
“Beşer zulmetse de kader adelet eder”
Okumaklama
Yavuz Sultan Selim soruyor.
Herkes benden titrerken,nasıl oluyor da sen beni titretmeyi başarabiliyorsun?

Zembilli Hoca,elini sakalına atıp şöyle bir sıvazladıktan sonra,cevap veriyor:

Çünkü sen padişahlığınla güçlüsün,padişahlığa dayanıyorsun;ben ise Allah’a dayanmışım,gücümü Allah’tan alıyorum;bir gün padişahlığın biterse gücünde biter,Allah’ın gücü ise hiç bitmez.

Allah’a dayanmak
Gücü Ondan almak

Osmanlı’nın güç kaynağını görüyormuyuz?
Ve kesilmemesinin nedenlerini anlıyormuyuz?

Anlayacağınız, padişahlar gönül sultanlarına emanetti

Bu kadar zaman erlik davasın güder, merd-i meydanım dersin. Şimdiye değin kaç keredir ki üzerine geliyorum, mülkünü dilediğim gibi tasarruf ediyorum amma ne senden ne karundaşundan nam ü nişan yok. Size saltanat ve erlik davasın haramdır! Askerinden, belki avretinden dahi utanmaz mısın? Belki avrette gayret var, sende yoktur.
Bak Oğul! Beni kır, Şeyh Edabali’yi kırma. O bizim boyumuzun ışığıdır. Terazisi dirhem şaşmaz. Bana karşı gel Ona karşı gelme Bana karşı gelirsen üzülür, incinirim; ona karşı gelirsen gözlerim sana bakmaz, baksa da görmez olur. Sözüm Edabali için değil , senceğiz içindir. Bu dediğimi vasiyetim say!
20. yüzyılın başında Amerikalı Eğitimci- Psikolog John Dewey’in , Çocuğa Göre Eğitim İlkesi olarak dünyaya sunduğu çağdaş eğitim metodolojisi , aslında Enderun sisteminin kopyasından başka bir şey değildir.
Üsküdar’da Aziz Mahmud Hüdayi, Beykoz’da Yuşa Aleyhisselam, Sarıyer’de Telli Baba ve Beşiktaş’ta Yahya Efendi
Selim,insan olarak duygulu,şehzade olarak kararlı,padişah olarak sert bir mizaçtı.
Ertuğrul Gazi ölünce ,yerine oğlu Osman geçti. Devletler ve milletler hayatı açısından çok kısa sayılabilecek bir zaman zarfında çevredeki Bizans kalelerini alıp kök saldı. Sıra Orhan Gazi’ye geldiğinde Osmanoğlu devletleşme sürecindeydi.Orhan Bey hem Hristiyanlar için kutsal sayılan Iznik’i aldı hem de Bursa’yı fethederek Bizans’ı yüreğinden vurdu Ardından Rumeli’ye ordu geçirerek Peygamber müjdesini(Bizans’ın fethi)gerçekleştirme yolunda büyük bir adım attı. Artık Bizans kuşatması fiilen başlamıştı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir