Ömer Tuğrul İnançer kitaplarından Muhabbet Peygamberi Hz. Muhammed (sav) kitap alıntıları sizlerle…
Muhabbet Peygamberi Hz. Muhammed (sav) Kitap Alıntıları
Hepimiz kuluz, günaha düşüyor olabiliriz ancak elimizden tövbe süngeri de düşmemelidir ,günah işlemenin kalbimizde oluşturduğu siyah lekeyi istiğfar sabunu ile ve tövbe süngeri ile hemen silmeliyiz ki o leke kalıcı olmayıp kalpte husule gelen feyz ilahinin yansımasına mani olmasın.
Hadis-i şerifte buyuruldu gibi dünyada cennet bahçelerine rastladığınız da o bahçelerin meyvelerinden istifade ediniz bu bahçeler nerede bulunur ya resulallah? sorusunun cevabını da alimlerin sohbet ettiği ve Allah muhabbeti ile oluşturulmuş her meclis dünyadaki Cennet bahçeleridir buyurulur.
Hem namazı kılmayacak alnı secdeye varmayacak, hem de ben ehlibeyti Mustafa’yı seviyorum diyecek kuru kuruya muhabbet mi olur? her İddaa sahibinin iddiasını ispatlaması gerekir !
Resûlullah Efendimizin yeri başımızın üstü değildir. Çünkü baş üstü olunca, baş üstünde bile olsa hakikatte dışımızda oluyor. O iki cihan serveti pek Sevgili Efendimizin yeri CANIMIZIN TAA İÇİDİR
Resûl – i Kibriyâ Efendimiz âlemlere rahmettir ama âlemlere sığmaz. O ancak gönüllere sığar , çünkü âlem gönül kadar geniş değildir. O’na bende olmanın yolu O’na bende olanlara bende olmaktan geçer.
Padişah- ı âlem olmak bir kuru kavga imiş
Bir veliye bende olmak cümleden evlâ imiş.
Padişah- ı âlem olmak bir kuru kavga imiş
Bir veliye bende olmak cümleden evlâ imiş.
*bende : köle
Aşk vadisinde akıl batağa düşmüş eşek gibidir. Çırpındıkça batar. Aklın ve dolayısıyla nefsin bataklığından kurtulmak ve yükselmek için aşktan kanat takmak lazım .
Müslümanlar, Kur’an’ı Kerim’in hayatın içindeki hali olmalılar, birer canlı Kur’an haline gelmeliler. Hz. Peygamber de hayatlarımızın üstlerinde değil içinde olmalı.
Her nefs ölümü tadacaktır. Nefs’ten kasıt ben ve sen midir, yoksa bize verilmiş şey mi? Kişi mi ölümü tadıcıdır yoksa nefs mi? Bu manada hiçbir insan ölmez; ruhuyla yaşamaya devam eder, sadece boyut değiştirmiş olur.
Her varlığın bir gıdası vardır. Sevgi varlığının da gıdası izhar dır, göstermek, ortaya koymaktır.
İbadetini put edindiğinde, yani ibadetini seccadenin üstü ile sınırlandığında, ibadeti yanlış anlamışsın demektir.
Cenâb-ı Hakk kendi nûrundan bir nûr ayırıp ona, “Kûn Muhammedâ!” (Muhammed ol!) buyurmasıyla Nûr-i Muhammedî öyle bir şekil almıştır ki, o bugünkü insanın şekildir. Allah’ın “Kûn!” emriyle var olan insan şeklindeki Nûr-i Muhammedî şöyle demiştir: “Lâ ilâhe illallah – Allah’tan başka Tanrı yoktur!” Allahu Zülcelâl bunu şöyle devam ettirmiştir: “Muhammedûn Resûlullah!” Burada bir incelik var: “Lâ ilâhe illallah” kelime-i tayyibesi mahlûk sözüdür. “Muhammedûn Resûlullah” sözü ise Hâlık sözüdür.
Allah, kullarına kaldıramayacağı vazifeler yüklemez.
Bıraktıklarına üzülme, gittiğin yerden korkma.
Kadın erkek eşitliği karı-koca eşitliği şeklinde anlaşılıp birbirine karıştırılmamalıdır. Karı ve koca eşit değil, birbirine eştirler.
Her varlığın bir gıdası vardır. Sevgi varlığının da gıdası, göstermek, ortaya koymaktır.
Güzel ahlâk, ahâlinin değil Allah’ın güzel gördüğüdür.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Aşk bu değildir. O vermektir, almak değil! İstemek bile aşk mesleğinde olmaz. Daha doğrusu, aşk mesleğinde istemek dahi yoktur; nerde kaldı ki almak..
-Molla cami hazretleri “Dervişlerin sohbetinden Hz Muhammed ddkokusu gelir.” der.
-Mekke’nin fethinden sonra Hz Ebubekir in Babası Ebu kuhafe’ yi Efendimiz (ﷺ) huzuruna getirir. Efendimiz (ﷺ) yaşlı bir adamın böyle huzuruna getirilişine üzülür, bunu Hz Ebubekir e söyler “Niye ihtiyar babanı yordun, biz ayağına giderdik.” der.
-Mesela bir çocukken ilk önce ihlas süresini ezberledik. Şimdi bu mübarek sürede “ihlas” ile ilgili tek kelime var mı ? Yok! Pekiyi, sürenin adı niye ihlas? Çünkü ne kadar çok okursan o kadar Allah’a ihlas ile kul olursun.
İsmail hakkı bursevi hazretleri, “Aşk adam olmanın birinci basamağıdır.” Diyor
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
-Niyazi Mısri Hazretlerinin dediği gibi:
“Savm ü salât ü hac ile sanma Zahid biter işin
İnsanı kâmil olmaya lazım olan irfan imiş.”
“Savm ü salât ü hac ile sanma Zahid biter işin
İnsanı kâmil olmaya lazım olan irfan imiş.”
İslam, evde seccade üzerine, dışarıda cami duvarları arasına hapsedilecek bir kurum değildir.
-Ya Resulullah (ﷺ) senin vasfı seniyyelerini ifade etmek mümkün değildir, ama insan sevdiğini söylemeden duramaz. Sana kavuşmayı bekliyorum. Sadece eşliğini görmeye bin canım olsa feda ederim. Eğer Ravzanın tozuna yüzümü sürmeden ölürsem mezar taşım bile başıma taş vursun. Kötü amellerle defterim doluyor, bu sebeple Kiramen Katibinden utanıyorum. Fakat bu günahlarımı ifade ve itiraf ederek sende şefaat umuyorum.
Efendimsin! (ﷺ) Cihanda itibarım varsa Sen’dendir.
Meyân-ı aşkında iştahım varsa Sen’dendir.
Meyân-ı aşkında iştahım varsa Sen’dendir.
Padişahı Alem olmak bir kuru kavga imiş
Bir veliye bende olmak cümleden evla imiş
Bir veliye bende olmak cümleden evla imiş
-Hz. Mevlana’nın “Ben o seçilmiş Muhammed’ in (ﷺ) ayağının tozuyum.” Demesi öylesine bir laf değildir.
-Hazreti Ömer döneminde İran- sasani devleti ile islam devleti arasında çekişmeler başlamış ve İran hükümdarı, Hz. Ömer’e müslümanları tehdit etmek üzere bir elçi göndermişti. Elçi ileri geri diplomatik nezaket dışında konuşmalar yapmış ve “Sizi fena halde yeneriz.” şeklinde sözler söyleyince Hazreti Ömer gayet sakın bir halde “Hayır, yenemezsiniz, biz sizi yeneriz.” Demiştir. Etrafına bakınan elçi; “ Bu kara kuru adamlar, bu cılız atlar ve develer, yani bu donanımsızlıklarla mı? Diye sorduğunda Cenab-ı Ömer’in cevabı şudur: “O kara kuru gördüğünüz adamlar sizin dünyayı sevdiğiniz kadar ahireti severler.”
-Hz. Mevlana şöyle buyuruyor: “Ey kardeş: Harim-i ilahiye girdim, menzile eriştim diye yolculuğa son verme. Yürü, git, devam et; zira Allah’ın keremine, lütfuna, ihsanına son yoktur.”
Ahh! Namazın ehemmiyetini bir anlasak bir zât-ı şeriften şöyle bir söz bilirim: “Namazın ehemmiyetini anladığımızda yeme ve içmeyi unuturuz.”
-Mesela Niyazi Misri, “Ben taşra da arar iken; ol, can içinde can imiş.”
-Sanmaktayız ki Allah Rabbül Müslimindir. Halbuki o Rabbül Alemindir.
-Kuranı Kerim raflarda, Hz peygamber (ﷺ) yukarlarda kalıyor.
Unutmamak lazımdır ki; insan korktuğundan kaçar, sevdiğine sığınır. Allah korkunç değildir. O, sevilip sığınılacak fakat ancak hatırını kırmaktan, gönlünü incitmekten korkulacak “Refik-i Âl” dır. Dosttur. Yardır.
-Aşk iki beden arasında cereyan eden değil, iki gönül arasında yaşanandır
-Mustafa ıtrı efendi bir şiirinde efendimize (ﷺ) şöyle seslenir: “ Öyle bir nursun ki gölgen bile yere düşmez Ya Resulullah (ﷺ)”
Okuyabilen için seriyeden (en alttan) süreyyâya (en üste) kadar her şey kitaptır..ama okuyabilen için..
Aşk, adam olmanın birinci basamağıdır.
İsmail Hakkı-i Bursevi Hz.
aşk meselesinde akıl, batağa batmış eşek gibidir; çırpındıkça batar.!
Hz. Mevlânâ
Muhabbet, iki beden arasındaki değil, iki gönül arasındaki münasebettir. Herkes, her mahluk bir gönül taşır; eşya, nebat ve Hayvanatında gönlü vardır. Ama Ben rûhumdan rûh üfledim. sırrının mazharı olduğu için gönüllerin büyüğü insanda vardır.
Alem gönül kadar geniş değildir.
Fiilen katılmadığımız, görmediğimiz durumlar üzerine konuşup dilimizi kana boyamayalım.
Her şeyin doğrusunu Allah bilir.
Her şeyin doğrusunu Allah bilir.
Hüsn-i zan farzdır, sû-i zan ise günah.
Herkesin Allah’ı başka.
İbn-i Arabi Hz.
İnsanlar arası münasebette esas olan, emaneti ehline vermektir. Evini yapacaksan, bu işi en iyi yapan ustayı bulacaksın.
Genel anlamda diyebiliriz ki, insan birini seviyorsa sevdiğine benzemeye çalışır. Aşk iki beden arasında cereyan eden değil, iki gönül arasında yaşanandır. Aşık maşuka akar, maşukun haline bürünür.
Sevmek önemli ! zira insan sevdiğini dışında tutmaz, içinde tutmak için uğraşır.
Memedeki kanın süt olması için zaman gerekir.
Koca bir peygamber: ”Ben nefsimi aklamam ” diyor, sonra bizimkiler: “Benim kalbim temiz” diyor. İyi, güle güle kullan.
Efendimiz veda hutbesinde bunlardan ikisi “ayağımın altındadır “ dediği faiz ve kan davasıdır .
İslam, erkeklerin değil insanların dinidir.
Hep Allah’tan korkmaktan bahsediliyor. Takvâ kelimesi bile Allah korkusu olarak algılanıyor. Niye Allah sevgisinden bahsedilmiyor? Unutmamak lâzımdır ki; insan korktuğundan kaçar, sevdiğine ise sığınır.
Allah ve Resûlünü sevmek onlar tarafından sevildiğimize delâlettir. Onlar tarafından sevilmeden onları sevmemiz mümkün değildir.
Her varlığın bir gıdası vardır. Sevgi varlığının da gıdası izhâr dır, göstermek, ortaya koymaktır. Sevdiğini, sevdiğine söyleyerek, ona hediye alarak, anarak göstermek gerekir ki böylece sevgi gıdalanır, büyür, gelişir.
Hep Allah’tan korkmaktan bahsediliyor. Takvâ kelimesi bile Allah korkusu olarak algılanıyor. Niye Allah sevgisinden bahsedilmiyor? Unutmamak lâzımdır ki; insan korktuğundan kaçar, sevdiğine ise sığınır.
Rivâyet olunmuştur ki: Hz. İbrâhim’i yakmak üzere hazırlanan Nemrud ateşini söndürmek kasdı ile karınca su taşıyormuş. Demişler ki karıncaya: O koca ateş senin taşıyacağın su ile söner mi hiç? Cevap vermiş karınca: Biliyorum elbette sönmez. Ama ‘safım belli olsun’ diye yapıyorum. Ben Nemrud’dan taraf değilim, Hz. İbrâhim’in tarafındayım, O’nun safındayım.
“ tövbe edip temizlenmek, Allah’ın rahmetine vesiledir. Zira Allah’ın rahmeti, tövbe etmiş ve temizlenmiş bir kalbe iner. Dolayısıyla gönül aynasını kirlerden temizleyen sünger tövbedir.”
“ Ne üzülüyorsunuz, bilmiyor musunuz ki Cenab-ı Allah hiçbir şeyi uzun süre zirvede tutmaz. Zirveye çıkmak, sonra oradan düşmek Allah’ın bir sünnetullahıdır.”
“.. sevgi, yukarıdan aşağıya rahmet gibi yağar. Aşağıdan yukarıya bitki gibi çıkmaz. Çünkü hiçbir bitki yukarıya ve yukarılığa ulaşamaz.”
“Unutmamak lazımdır ki; insan korktuğundan kaçar, sevdiğine ise sığınır. Allah korkunç değildir. O, sevilip sığınılacak fakat ancak hatırını kurmaktan, gönlünü incitmekten korkulacak ‘Refik-i Ala’dır. Dosttur. Yardır.”
Kur’ân-ı Kerim’in insanın tâkatini aşan büyüklüğü, zaman ve mekan üstü hakikat oluşu ortadadır; her sahadaki hükmü tartışılmazdır. Modern bilimlerin ancak bazılarına ulaştığı hakikatleri kuran 1400 yıl öncesinden bildiriyor. Bunu bir insan aklı bilebilir mi.
Botanikçi sadece gülün hangi toprağa dikilmesi gerektiğini, ne zaman bellendiğini, gübrelendiğini, sulandığını ve budandığını bilir. Gülün kokusunu ise ancak gülü koklayan bilir
İrfan süzgecinden geçmemiş her tahsil eksiktir.