İçeriğe geç

Mücellâ Kitap Alıntıları – Nazan Bekiroğlu

Nazan Bekiroğlu kitaplarından Mücellâ kitap alıntıları sizlerle…

Mücellâ Kitap Alıntıları

Herkesin payına bir şey düşüyor şu dünya aleminde.
İyi de affa değer olanı zaten herkes affeder. Asıl af, affa layık olmayanı da affetmek değil mi? Tıpkı vicdan gibi. Onu kaybetmeye en fazla hakkımız olduğu anda koruyabildiğimiz şey değil miydi vicdan?
Geçmişini kaybedenin geleceği de kalmamıştı.
Tanımaktır anlamanın ilk şartı.
Sevmek anlamaktan sonra gelir.
İnsan yüzü çabuk değişmez. Eğer bir yüz bu kadar değişmişse demek araya fark edecek kadar uzun zaman girmiştir.
Keşke biraz daha az düşünebilsem . Ama ben en fazla dönüp geriye bakabiliyorum . Ve hep hatırlıyorum .
Hani, Dede Korkut zamanında yaşayan bir oğlan olsaydı Mücella adsız kalırdı.
Çocuğun olduğu her yerde her şeye rağmen ümit var. Hayat her şeye rağmen her yerdedir ve değerlidir.
Unutmak affetmektendir.
Herkesin payına bir şey düşüyor şu dünya âleminde. Kimi öyle kimi böyle. Kimi öncesinde kimi sonrasında. Kimi kendini koruyor kimi saldırıyor. Kimi susuyor kimi söylüyor. Kimi inanıyor kimi yalanlıyor. Kimi seviyor senin gibi kimi kaçıyor benim gibi. Sonra, kimseyi vuramayınca hayata kendini vurduruyor.
Her aşk insanın kendini eşsiz hissetmesiyle başlarmış.
Tek çare unutmakmış gibi. Şu yeryüzünde yaşanmışın dönüp geriye bakması olmasa unutabilirim ben de. Keşke biraz daha az düşünebilsem. Ama ben fazla dönüp geriye bakabiliyorum. Ve hep hatırlıyorum.
Varlığa, olaylara, insanlara, yıldızlarla dolu gökyüzüne, ağaçlara, dağa, denize, toprağa bir garip bakan yanımla nasıl baş edeceğimi kestiremiyorum. Dilimin ucunda bir düğüm. Sanki biraz zorlasam dünyanın bütün dillerini konuşacağım.
Tanımaktır anlamanın ilk şartı. Sevmek anlamaktan sonra gelir
Tüten bir baca kadar hayatı haber veren ne olabilir ki?
Sevda dediğin ne ki? Tarifsiz bir tanışıklık duygusu. Sebepsiz bir gülümseme arzusu.
Yemin dine, söz ahlaka dayalı.
Ona göre, aynalar hiç tekin şeyler sayılmazdı. İnsanı olduğu gibi gösterse de canını, ruhunu yansıtmayan bu yüzeylerin önünde fazla durmaya gelmezdi ve insanın kendi şekli şemaliyle fazla uğraşması da hayra alamet değildi.
Kimse aşktan ölmez. O işler sadece masallardadır. Bir de romanlarla filmlerde. Hangi ateş sonsuza kadar yanmış ki? Biraz tüter sonra sönersin. Birazcık acı çekeceksin. Ama bir ömür pişmanlık duymandan iyidir.
(…)
“Yolu aşka uğrayıp da bedbaht olmamış tek fert yoktu ona göre dünya yüzünde.”
(…)
Allah şahit , seni on iki yaş altı bir çocuğun masumiyetiyle sevdim. Namahremim değildin diye öptüm gözlerinden. Gözlerimden öpme ayrılmayalım , niye demedin?
”Saydıklarından hiçbirinin önemi yok . Hiçbiri kusur değil bunların. Ben onu her haliyle seviyorum. Sen beni anlamıyorsun. ”
Her aşk insanın kendisini eşsiz hissetmesiyle başlarmış. Bense senin eşsiz olduğunu hissettim. O yüzden benim ruhuma düşen şey senin de ruhuna düştü biz ikimiz bir ırmak köprüsünün korkuluklarına yaslanmış suya bakarken ve şairliğim tuttu. Sandım ki çoktum, bir oldum. Eğriydim, doğruldum. Yitiktim bulundum.
Sen bana gülümsediysen bu sana değil bana bir şey katmış demekti.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Çocuğun olduğu yerde her şeye rağmen ümit var.
Dilimin ucunda bir düğüm. Sanki biraz zorlasam dünyanın bütün dillerini konuşacağım.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bildikleri bir yana kim bilir bilmeden nelerin yanından geçip gitmişti.
Tanımaktır anlamanın ilk şartı. Sevmek anlamaktan sonra gelir.
Ben üzerinden geçen bir dalgayı tufan zanneden bir kaşık su.
Düzelmez deme düzelir . Dönülmez deme dönülür. Geçmişin telafisi gelecektedir .
Bunca okumayı ne yapacağımı henüz bilmediğim zamanlar.
“Şimdi sen yorgunsun.Her gün daha az şaşıracak daha az sarsılacak kadar.Bütün eski defterleri kapatacak ama yeni bir sayfa da açamayacak kadar.Bir ömür boyu can taşır gibi saklanmış sayfaları bulup çıkaramayacak, emanet cümlelere sığacak kadar.Anlatmaktan değil susmaktan.Yaşamaktan değil yaşamamaktan. O kadar yorgunsun..”
“Bakışlarındaki ifadeyi bir kağıda yazsan bu kadar açık okuyamazdım.”
“Tanımaktır anlamanın ilk şartı. Sevmek anlamaktan sonra gelir.”
Tanımaktır anlamanın ilk şartı. Sevmek anlamaktan sonra gelir.
“Çocuğun olduğu her yerde her şeye rağmen ümit var.Hayat her şeye rağmen her yerdedir ve değerlidir.”
“Yaşadıklarının toplamı olan bir yüz ifadesi ama yaşadıklarından çok yaşamadıklarının işareti olan bir bakış..”
Affa değer olanı herkes affeder. Asıl af, affa layık olmayanı da affetmek değil mi?
Düzelmez deme, düzelir. Dönülmez deme, dönülür. Geçmişin telâfisi gelecektedir.
Geçmez deme. Geçer. Her şeyin dönüşü var. Günahın bile affı vardır.
“Aslında hep de oradaymış gerçek, bir yere gittiği yokmuş.Meğerki perde inmiş üzerine.”
“Sevda dediğin ne ki? Tarifsiz bir tanışıklık duygusu. Sebepsiz bir gülümseme arzusu. Rüzgâr esti. Mantonun düğmelerini iliklerken sen de bana gülümsedin. Sen bana gülümsediysen bu sana değil bana bir şey katmış demekti.”
“Denenmemiş gücün kaç kırat çektiğini kim bilebilir?”
“Allah şahit, seni on iki yaş altı bir çocuğun masumiyetiyle sevdim. Namahremim değildin diye öptüm gözlerinden. Gözlerimden öpme ayrılmayalım, niye demedin? Aşka düştüğü besbelliymiş ölmekten korkanların. Oysa ben ölmekten korkmuyorum. Söyle bana, ben niye korkmuyorum?”
Ölüm döşeğinde ki yusuf ziyanın evlenecek olan sevgilisi sunaya yazdığı mektubun girizgahı. -Okunur mu bu mektubun devamı-
“Mutaves Hanım’ın masalını merakla dinleyen biri daha vardı: Yusuf Ziya. Çünkü ne kendisi bahçıvanın oğlu, ne sevdiceği padişah kızı olsa da onun da bir olmaz masalı vardı ve işin kötüsü epey zamandır sihirli yüzüğü kayıptı.”
“O sihirli bir yüzük. Maddesi, örsün üzerinde aşktan dövülmüştür. Hem benim gönlüm sende. Bundan daha ağırı olur mu? Onu da koy kefeye.”
“Dilimin ucunda bir düğüm.Sanki biraz zorlasam dünyanın bütün dillerini konuşacağım.”
“insan yüzü çabuk değişmez. Eğer bir yüz bu kadar değişmişse araya fark edecek kadar uzun zaman girmiştir.”
Önüne çıkan her söküğü belki kendisi sebep olmuştur diye özenle dikmişti. Yoluna dikilen her çöpü kendi bıraktığını sanarak toplamış, her kırığı kendi sonucu sanmış, dikkatle yapıştırmıştı. Ama sırça bu. Azıcık zorlamada çıt diye atıvermez miydi en kuvvetli yapıştırıldığı yerden ?
“El-firak’ıyla, Âh minelaşk’ıyla, ortasından bir ok geçmiş acemi işi kalp şekliyle o çizgili kâğıt şimdi yerinden çıkacak, havada taklalar atarak Neyyire Hanım’ın fincanının kenarına ya da ayaklarının dibine konacak”
“Masumiyetin ortasına bir damla kan, durgun göle bir taş kocaman” diye artistik bir cümleyle tarif edebilirdi bu büyük olayı. Ama yo, hiçbir şey olmamıştı sanki Mücellâ’ya. Dün nasılsa bugün de öyle. Her dem nurlu bakire, her yaşta çocuk gibi.”
“bakış değil başka bir şey vardı gözlerinde, soyut bir şiddet. Bu bakışlar atlıyı atından indirebilirdi.”
“Unutmak affetmektendir. Aşkın olduğu yerde açılmaz affın kapıları.”
“Aşka açılan her kapıdan bir felaketin gireceğine sarsılmaz inancı vardı.Pek haksız da sayılmazdı hani.Yolu aşka uğrayıp da bedbaht olmamış tek fert yoktu ona göre dünya yüzünde.”
“Tanımaktır anlamanın ilk şartı. Sevmek anlamaktan sonra gelir”
“Dilimin ucunda bir düğüm. Sanki biraz zorlasam dünyanın bütün dillerini konuşacağım.”
“İyi de affa değer olanı zaten herkes affeder.Asıl af, affa layık olmayanı da affetmek değil mi?Tıpkı vicdan gibi.Onu kaybetmeye en fazla hakkımız olduğu anda koruyabildiğimiz şey değil miydi vicdan? “
Sevda dediğin ne ki ? Tarifsiz bir tanışıklık duygusu. Sebepsiz bir gülümseme arzusu.
Allah’ım dedi. Sen aç ve açıkta olanlara yardım et. Kurda kuşa da himmet et. Onlar da sana emanet.
Tanımaktır anlamanın ilk şartı. Sevmek anlamaktan sonra gelir
“.. yangından geriye ne hasar kaldığını ancak dumanlar dağılınca anlayacaktı.Yara sıcakken duymamıştı acıyı. Gerçek acı zamanla başlayacaktı.
“Korkma, dedi. Kimse aşktan ölmez. O işler sadece masallardadır. Bir de romanlarla filmlerde. Hangi ateş sonsuza kadar yanmış ki? Biraz tüter sonra sönersin.”
“Her sevgi insanın kendisini eşsiz hissetmesiyle başlarmış.Bense senin eşsiz olduğunu hissettim.O yüzden benim ruhuma düşen şey senin de ruhuna düştü biz ikimiz bir ırmak köprüsünün korkuluklarına yaslanmış suya bakarken ve şairliğim tuttu.Sandım ki çoktum, bir oldum.Eğriydim, doğruldum.Yitiktim bulundum.”
‘Sen bana gülümsediysen, bu sana değil bana bir şey katmış demekti.’
‘Affa değer olanı zaten herkes affeder. Asıl af, affa layık olmayanı da affetmek değil mi?’
‘Hayy’sın Allah’ım. Ne kaderler yazıyor, ne hayatlar yaşatıyorsun..’
‘Düzelmez deme düzelir. Dönülmez deme dönülür. Geçmişin telafisi gelecektedir.’
‘Ateş içinde yanan, yeni bir alevin harını hissetmezdi elbet..’
‘Hiç mi kimse benim için -Allah seni bunaltmasın, darda komasın- demedi?..’
‘Ben, üzerinden geçen ufacık bir dalgayı tufan zanneden bir kaşık su.. benim acım dindiyse dinmeyecek acı yoktur.’
‘Her aşk insanın kendini eşsiz hissetmesiyle başlarmış. Bense senin eşsiz olduğunu hissettim.. Sandım ki çoktum bir oldum. Eğriydim doğruldum. Yitiktim bulundum. Anlamsızdım anlam kazandım. Bir daha kaybolmam sandım..’
‘Ben cılız bir suymuşum da sen başına buyruk akmayı severmişsin..’
‘Sevda dediğin ne ki? Tarifsiz bi tanışıklık duygusu. Sebepsiz bir gülümseme arzusu..’

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir