İçeriğe geç

Morfin ile Vitamin Kitap Alıntıları – Zeynep Yılmaz

Zeynep Yılmaz kitaplarından Morfin ile Vitamin kitap alıntıları sizlerle…

Morfin ile Vitamin Kitap Alıntıları

&“&”

Geç gelen zafer sağlam gelir dostlarım fakat geldiğinde hevesinizi çoktan mezara koymuştur…
Bir çiçek açar, sonra solar. Solmasın diye onu koparır ve su dolu bir vazoya hapsedersen bu sevgi değil, takıntıdır. Biz birbirimizi koparmayalım..
Belki sen benim gördüğüm bir rüyasın, bense senin gördüğün bir rüyayım. Uyanmasak da olur.
Bir çiçek açar, sonra solar. Solmasın diye onu koparır ve su dolu bir vazoya hapsedersen bu sevgi değil, takıntıdır.
…Kitapları yakarak yok edemezsin. Bir şeyi gerçekten yok etmek istiyorsan onu unutman gerekir."
Bizim dünyamızda filler farelerden korkmuyorlar, – ne yazık ki – fareler ezilmeye mahkumlar.
Bir kalp sözü kötü bir söze, kaba bir davranışa ya da bir gidişe kırılır diye bilirdim. Mesela batan güneş, boş geçen bir otobüs, ağlamış bir yüz, yani insanın kendisiyle alakalı olmayan ve kalbine doğrudan vurmayan herhangi bir manzara da kırabilirmiş.
Kaba insanlara hiç katlanamam, dostlarım.
Her hikayenin bir zamanı vardır. Yanlış zamanda yazılmış ya da okunmuş bir hikaye özünü kaybedecektir.
Kabuğunu kaybederse öleceğini zanneden bir kaplumbağasın sen, Vitamin. Oysa başını kaldırıp bakabilsen, gökyüzünü göreceksin. Ne büyük bir yanılgı içinde olduğunu o zaman anlayacaksın. Seni sen yapan bir başkası değildir, evin değildir, kabuğun, dış görünüşün, sesin, soluğun değildir. Seni sen yapan yalnızca sensin ve çıplak kalsan ölmezsin.
Neden 15 Mart?"
"Dünya Tüketiciler Günü."
"Ne alaka?"
"Beynimi tükettin Vitamin."

Her şeye rağmen, o andan sonra doğum günümü 15 Mart olarak kabullendim.

Kaptan… Biraz daha kalsaydın, beni sevmediğin için değil, küllerimizi küçümsediğin için vurduğumu söyleyecektim sana.
İnanmaya devam etmek ister misin? Aşk denen yanılgının gölgesine sığınıp daha fazla acı çekmek, ışığını kaybetmek, geriye hiçbir şey kalmadığında durup bizden kalan küllere tükürmek…
Tanıdığım biri, insan kalbinin zaman geçtikçe bayatlayan bir ekmeğe benzediğini söylemişti. Tazeyken kolay kırılıp kolay dağıldığı halde, yaşayıp gördükçe ve önlenemez bir biçimde büyüdükçe ne kadar çekerseniz çekin kopmayacak kadar bayatladığını.
Yaşadığımız çağdan, yaşadığımız toplumdan uzaklaşmayı içten içe neden bu kadar çok istiyoruz, Vitamin?"
"Çünkü o zaman bir sebebimiz olurdu, bu yüzden tutunamadık derdik, bizim suçumuz değil, feleğini şaşıran zamanın suçu. Akıp giden kalabalığa bağırabilirdik. Dilimiz yeni çağa uymadığından bizi kimse anlamazdı. Anlaşılmamak koymazdı.
Bana kalırsa insan tanınmaz bir kalabalığın içindeyken daha önce hiç hata yapmamış, hiç sıkıntı çekmemiş gibi hissediyor. Yeniden doğmuş gibi.
Benim yalnızlığım insanlarla dolu.
İnanç, güvenin aksine kolay kolay yıkılmaz Morfin.
Yapmamız gereken tek şey, bir zamanlar rahme bütün gücümüzle tutunduğumuz gibi, şimdi de dünyaya bütün gücümüzle tutunmak. Çünkü ancak bu şekilde yaşadım diyebiliriz, elimden geleni yaptım…
İnsanlar piç kelimesini neden hakaret olarak kullanırlar, anlamam," dedim kısık sesle.
"İşlemedikleri bir günahın bedelini sırtlanan piçler kutsaldır oysa."
Korkarım, çocukluk hiç bitmeyecekmiş gibi gelen bir pazartesiydi.
Berbat bir günün ardından eve döndüğünde tuzlu denizin kokusunu alabiliyorsa, ne sıkıntısı kalır ki insanın."
Doktorlarsa hakkında çok az bilgi sahibi oldukları ilaçları, daha az bilgi sahibi oldukları hastalıkları iyileştirmek üzere, hiç bilgi sahibi olmadıkları insanlara veren tipler."
Yani roman yazarları, var olmayan insanları, hiç görmedikleri hayatların içinde yaşatan sonra da bu sahte hayatları, gerçek bir hayat yaşayan insanlara sunan tipler."
Gülümsemen," dedi. "Bir deri kalmış Afrikalı bir çocuğun gülümsemesini gördün mü hiç? Yalnızca parlak bir gülümsemeden ibaret gibidir o çocuklar. Dünyanın geri kalanından habersiz, kendi için var olan, sonsuz bir gülümseme. İşte sen de öylesin."
Günün birinde dünyanın çivisi çıkıp içime batsa, durdurulamaz bir kanamadan ölsem, son nefesimi çivilere lanet okuyarak tüketsem bile yine de avunabilirim, " dedi.
"Çünkü yörüngesiz bir gezegenim var ve o beni asla bırakmaz."
Sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı?
Şart be…"
Erkeklerin çoğu böyledir Vi, kızları bir bulmaca gibi görürler. Eğer yeterince kafa yorar ve yeterince kurnaz olursan, onları çözmek ve kabuklarından çıkarmak hiç de zor değil diye düşünürler.
Siz siz olun dostlarım, ağlayan birine asla ağlama demeyin. Çünkü bu davranış, o parçapinçik olmuş kişinin daha da büyük bir hönkürmeyle ağlamasına neden olur.
Keşke affetmek çocukluktaki kadar kolay olsa
Kaptan… Şimdi böyle limanındaymış gibi gülümsüyorsun ya, gün gelince bırakıp gidecek misin beni?
Zavallı olmadığını kanıtlamak zorunda değilsin. Bırak, ne düşünürlerse düşünsünler. Parlak olduğunu zannettiğin hayatlar gerçekte öyle mi sanıyorsun? Ya da düşkün hallerini görüp acıdığın insanların iç dünyasının karanlıktan ibaret olduğunu? Sokakta gördüğün dilenen, avurtları çökmüş adamın içinde gökkuşağı açabilir. Son model arabasıyla şirket yemeğine giden, dişleri altından adamın içinde kokmuş bir leş yatıyor olabilir. Dilenci sen onun içindeki gökkuşağına ihtimal vermiyorsun diye gökkuşağını kaybetmez; dişleri altından adam sen onu dünyanın zirvesinde görüyorsun diye sahip olduğu leş kokusundan kurtulmaz.
Çünkü ancak bu şekilde kalbim kandırabilirim. Koştuğum için hızlı atıyorsun… Bağırdığım için titriyorsun… Başka sebebi yok.
Oysa insan enler arasında bir mevki kapmak için yaşıyorsa kendi için yaşamıyor demektir.
Ne istediğimi bilmiyordum, ne halde olduğumu, neden böyle bok çuvalı gibi hissettiğimi. Sanki hayatımın optiğinde kaydırma yapmıştım, geri dönecek vakit yoktu, doğrularım bile güme gidiyordu.
Bazen hayaller yetmiyor. Bazen hayaller acıtmaktan başka bir işe yaramıyor.
Bunca yıl ne yaptım? Tek bir arpa boyu yol alamadım…
Dostlarım… Büyüdüğünüzü anladığınız pek çok an vardır. Bir sabah kalkıp aynaya baktığınızda çocuksu hatlarınızın silindiğini fark edersiniz. Doğum günü pastanıza yaşınız kadar mum dikme sevdasından vazgeçersiniz. Sokakta durduk yere koşmaya başladığınızda etraftakiler bak sen kerataya dercesine gülmeyi bırakıp nereye koşuyor deli danalar gibi dercesine tuhaf tuhaf bakma evresine geçiş yaparlar. Ve en zoru da kendi paranızı kendiniz kazanma mecburiyetine düşer, asla yapmam dediğiniz işlere soyunursunuz.
…mutluluk çoğu zaman bir sabun köpüğüne benzer.
Vazgeçtim işte," dedim kısık sesle.
"Allah’ım vazgeçtim bak vallahi, sevmiyorum artık. Evlat olsa sevilmez. Sana zahmet şu kalbime bir şok versen de saçma sapan hızlanıp durmasa…"
Bir gün bir romanında beni karakterin yaparsan; nasıl göründüğümden bahsetme," dedi. "Gözüm ne renk, saçım ne renk, kaslı mıyım değil miyim, uzun boylu muyum kısa boylu muyum, hiçbirini söyleme."
"Ama bu haksızlık, " dedim.
"Ben seni içinden anlıyorum," dedi.
"Sen de beni içinden anlat."
Benim üzüntülerim mum alevi gibidir, çabuk söner. Gülümsersem daha çabuk geçer,"
Kendimi pili bitmiş bir oyuncak gibi hissediyordum. Yeni bir pile değmez gibi, artık bir köşede eskimekten başka bir işe yaramaz gibi.
Dostlarım, ben gözlerimi onunla açmıştım ve gerçek şu ki bunca zaman onu tanıdığımı zannetmeme rağmen aslında tanımadığımı yeni fark ediyordum. Daha da kötü olan, onun beni tanımasına izin vermiştim.
Üzülürsem aklım çıksın! "
"Ama insan hep mutlu olmaz ki Morfin,"
dedim.
"Aklı çıkarsa mutlu olur," dedi.
Huzuru hissedebildiğim tek an ne zaman biliyor musun?"

"Ne zaman?" diye sordum.

"Uyuyup uyandıktan sonra gözlerimi açtığım anla kafamın yerine geldiği o an arasındaki kısacık zaman. "

Hep demişimdir dostlarım, felsefenin sonu depresyondur! Gezegenlerin ışığı bitmez! Çünkü etraflarında çalıp bünyelerine katacakları bir ışık olur mutlaka!
Ben acı duymam. Hayatı ciddiye almam ben, sadece yaşarım, kalbim hiç ağrımaz.
Bir çiçek açar, sonra solar. Solmasın diye onu koparır ve su dolu bir vazoya hapsedersen bu sevgi değil, takıntıdır. Biz birbirimizi koparmayalım…
Bu dünyada sinirli bir kalbi yatıştırmak için aşağıdaki üç meziyetten en az birine sahip olmanız gerekiyordu dostlarım:
1- İyi bir yalancı olmak.
2- Kalbinizin parçalamak istediği kişiyi parçalamak.
3- Kalbinizin parçalamak istediği kişiyi anlamak.
Ve en kötüsüde derdimi paylaşabileceğim tek insan o olmasına rağmen, ona beni bırakıp gidecek misin, ne zaman gideceksin, sen gittiğinde yalnız mı kalacağım diye soramamaktı.
Dallanıp budaklandırdı, allayıp pulladı ve insanın icat ettiği yegane hastalığı korkunç bir hızla yaymaya başladı. Demem o ki biz o süper zekanın bugünlere taşıdığı illüzyon hastalığını yücelterek çok iyi bok yiyoruz.
aşk kötü bir illüzyon."
Çünkü kadınlar erkeklerin özgürlük alanını kısıtladığında erkekler bunu en iyi tabirle sıkıcı buluyor ve bu kısıtlılığı cebren ve hile ile bir şekilde aşıyorlar. Ama erkekler kadınların özgürlük alanını kısıtladığında, kadınların önce buna karşı çıkıp sonra da bundan hoşlanmasını bekliyorlar."
Güzel bir cumartesi gününü halı sahada değil de sevgiliyle yapmacık bir randevuda geçirmek bana göre aptallığın daniskasıdır.
Bende eksik bir şeyler var, ben de biliyorum ama eksiğimi tamamlayamaz mısın?
Nasıl duymazsın? Kafamdaki çığlıkları nasıl duymazsın, Vi?"
&”Ben seni içinden anlıyorum,&” dedi. &”Sen de beni içinden anlat.&”
Belki sen benim gördüğüm bir rüyasın, bense senin gördüğün bir rüyayım. Uyanmasak da olur."
Günümüzde eline kalem almayan pek az insan var. Yazarlık geçmişte olduğu gibi yalnızca entelektüellerin yaptığı seçkin bir faaliyet değil artık. Okuyucunun bu kocaman yığının içinde eline aldığı kitabı değerlendirmesi yalnızca üç saniye sürüyor. Daha fazla vakti yok, anlatabiliyor muyum?"

"Sıyrılmanın zor olduğunu biliyorum, " dedim. "Ama benim istediğim bu değil ki. Ben sadece yazmak istiyorum. Bundan önce de yaşamak. Daha önceki denemelerim çocukçaydı, gerçekten. Yaşamamıştım, yaşamıyordum ve bunun farkında değildim. Dünyayı tanımıyordum, Morfin. Bütün bu olanlar şevkimi öldürmeli, değil mi? Ama hayır, tam tersine. Dünyayı tanımaktan fersah fersah uzak olsam da inanmaktan vazgeçemiyorum."

Kitapları yakarak yok edemezsin. Bir şeyi gerçekten yok etmek istiyorsan onu unutturman gerekir."
Çok yakında, tahmin edemeyeceğin kadar yakın bir gelecekte, insanlar televizyonlara ya da medyaya güvenemeyeceklerini, uyutulduklarını anlayacaklar. O zaman neye sarılacaklar dersin? İsmi yüzyıllardır bir kez bile karalanmamış, her daim sağlam kalabilmiş kitaplara."
Bazı insanlar için dostlarım, fakirlik her daim peşlerinden gelen gölgeleri gibidir. Ve o insanlardan biri de benim, umarım tanıştığınıza memnun olmuşsunuzdur.
Birbirimize aşık olmamız, klişeleri eleştiren bu hikaye için facia olurdu," dedim.
"Hangi hikaye için?" diye sordu.
"İçinde bulunduğumuz hikaye," dedim. "Kafadan kontak bir yazarın az gelişmiş karakterleri olduğumuzu düşünmedin mi hiç? Bazen sessizliği dinlediğimde klavyenin sesini bile duyabiliyorum. Tık, tık, tık… Hiç kesilmiyor."
Kalbim eskiden yalnızca atan, kan pompalayan, basit mekanizmalı bir organdı. Fakat şimdi şaşırmış, yolunu kaybetmiş, ihanete uğramış küçük bir çocuğun yumruklarına dönüşmüştü.
Belki sen benim gördüğüm bir rüyasın, bense senin gördüğün bir rüyayım. Uyanmasak da olur."
Şunu kafana sok ki yazarlığın yarısı narsisizm ise yarısı hedonizmdir. Kendine tap ve kendine tapılmasından zevk al.
Olay bu.
Yaşın küçük unutursun lafına asla tahammül gösteremem.
Only you… can make all this world seem right
Güldü.
Güldüm.
Hayat endişelenmek için çok kısa.
Geç gelen zafer sağlam gelir dostlarım fakat geldiğinde hevesinizi çoktan mezara koymuştur.
Bana Vi deme," dedim. "Sen öyle deyince kötü bir şey olacakmış gibi geliyor."
"Ama bana da adını tamamlarsam kalbim çatlayacakmış gibi geliyor."
Beni neden duymuyorsun?
Duyuyorum…
Hayır, duymuyorsun. Nasıl duymazsın? Kafamdaki çığlıkları nasıl duymazsın Vi?
Güneş batıyordu
Yanımızdan yedi otobüsü geçti

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir