İçeriğe geç

Monte Cristo Kontu – Kısaltılmış Metin Kitap Alıntıları – Alexandre Dumas

Alexandre Dumas kitaplarından Monte Cristo Kontu – Kısaltılmış Metin kitap alıntıları sizlerle…

Monte Cristo Kontu – Kısaltılmış Metin Kitap Alıntıları

İnsan zihninde gizli olan gizemli madenleri kazması için bir bahtsızlık yaşaması gerekiyor; barutu patlatmak için basınç gerekiyor.
bildiğiniz gibi bulutların çarpışmasıyla elektriklenme oluşur, elektriklenmeden şimşek, şimşekten de aydınlık doğar.
“Ne kadar bilgece hazırlanırsa hazırlansın, suç her zaman suçtur ve insan adaletinden kurtulsa da, Tanrı’nın gözünden kaçmayacaktır.”
Ulvi bir kederle yaralanmış bir yürek sıradan heyecanlardan etkilenmez.
Görünürde ve herkese göre benim için her şey yolunda gidiyor, herkes bana sevgiyle yaklaşıyor ama aslında herkes bana düşman.
Her felaketin iki ilacı vardır: zaman ve sessizlik.
Hayatta insanın zihnini cidden meşgul eden tek bir mesele vardır: ölüm.
Gördüğünüz gibi belirsizlik tüm işkencelerin en kötüsü
Düşünceler ölmez efendim,bazen uykuya dalarlar ama uyumadan öncekinden daha güçlü bir şekilde uyanırlar.
Tanrı insanoğluna geleceği gösterene kadar, insanlığın sahip olabileceği tek bilgi şu sözlerde saklıdır: Bekle ve umut et
Kökleri yer altında, dalları yer üs­ tünde, kokuları gökte birbirine karışan iki ağaç gibi birlikte yetişmişlerdi, ancak birbirlerini görme arzuları aynıydı, bu arzu bir ihtiyaç haline gelmişti ve ölümü bir günlük ayrılığa yeğliyorlardı.
Bugünün dostları yarının düşmanlarıdır.
Ne yazık ki engeller karşısında tutuşan yüreklerin işler yoluna girdiğinde soğuduğu söylenir!
Deli delinin yanına yakışır..
+Onu her zaman sevecek misin?
– Ölünceye kadar.
Nasıl her meyvenin bir kurdu varsa, her insanın da yüreğini kemiren bir tutkusu vardır.
Çünkü bir hatadan uzak durmaya çalışırken başka bir çılgınlığa kapılmak mümkündür
İnsanın özel yaşamında munis, ticari ilişkilerinde dürüst, mesleğinde birikimli olsa da siyasi anlamda büyük bir suçlu olabileceğini bilirsiniz, öyle değil mi Mösyo?
Lâl kırmızısı beşiklerde doğmuş, istedikleri her şey önlerine gelmiş olanlar yaşam mutluluğunun ne demek olduğunu bilmezler.
Mutsuzluk ya da mutluluk duvarların sırrıdır; duvarların kulakları olsa da, ağızları yoktur.
Daha iyi, iyinin düşmanıdır.
Ve şimdi, dedi meçhul adam, iyiliğe, insancıllığa, minnettarlığa elveda Yüreği çiçeklendiren tüm duygulara elveda!.. İyileri ödüllendirmek için Tanrı’nın görevini üstlen­miştim Şimdi kötüleri cezalandırmam için intikam tanrısı yerini bana bıraksın!
Masumiyeti onun yaşındaki bir kı­zın karşısına çıkacak tehlikeleri bilmesini engelliyordu ama korkmak için tehlikeyi bilmeye gerek yoktur; hatta en bü­yük korkulara neden olanın bilinmeyen tehlikeler olduğuna dikkati çekmek gerekir.
Ne yazık ki engeller karşısında tutuşan yüreklerin işler yoluna girdiğinde soğuduğu söylenir.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Umudun ılık soluğunu derinliklerine kadar çekerek genişleyen yürek, buz gibi bir gerçeklikle içe kapanırsa parçalanır.
Seni asla terk etmeyeceğimi biliyorsun. Ağaç çiçekten ayrılmaz, çiçek ağaçtan ayrılır.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Ayrılık da ölüm kadar etkilidir.
okuduğunuz kitabın ne olduğunu merak ettim
Hayat nedir ki? Ölümün bekleme odasında bir mola.
Bununla birlikte, iki genç birbirlerini sevdiklerini hiçbir zaman söylememişlerdi. Kökleri yer altında, dalları yer üstünde, kokuları gökte birbirine karışan iki ağaç gibi birlikte yetişmişlerdi, ancak birbirlerini görme arzuları aynıydı, bu arzu bir ihtiyaç haline gelmişti ve ölümü bir günlük ayrılığa yeğliyorlardı.
Bu dünyada ne mutluluk ne bahtsızlık vardır, sadece bir durum diğeriyle kıyaslanır, hepsi bu.
Her şeyi bir yas tülünün ardından görmek dermansız kişiliklere özgüdür; Ruh kendi ufuklarını kendi açar, göğü fırtınalı görmemizin nedeni karamsar ruhunuz.
Düşünceler ölmez efendim, bazen uykuya dalarlar ama uyumadan öncekinden daha güçlü bir şekilde uyanırlar.
Belirsizlik bir ölçüde umudu barındırır.
Zaaf, adın kadın olmalıydı.
Belki de yüreğim başkalarından daha zayıf olduğu için onlardan daha çok acı çektim, hepsi bu.
İnsanların kötülüğü Tanrı’nın iyiliğinden çok daha derinlerdedir.
Yüzüm birçok felaketin karanlığıyla sertleşti, yüreğim aldığı darbelere katlanabilmek için taşlaştı.
İnsan ister, Tanrı karar verir.
siz bir şey yaptığınızı mı sanıyorsunuz? Ya da daha açık bir ifadeyle, yaptığınız işin bir şey olarak adlandırılmaya değdiğini mi sanıyorsunuz?
İşte, kalbinden geçenle dudaklarından dökülenler arasında fark olan biri daha, diye mırıldandı Edmond.
Sosyetede bu olgu aslında bir kibir sorunundan, aristokrasinin doğasından, ‘Kendine saygı duyuyormuş gibi davran, sana da saygı gösterilecek’, gibi herkes tarafından kabul gören bir önermeden ibaretti
Ama ne bekliyordunuz ki, insan her zaman kendisine nankörlük edeni sever,
Acı, sen bir kötülük değilsin,
Doğulular bildiğiniz gibi dünyada iki şeye önem verirler: atların soyluluğu ve kadınların güzelligi
Ah insanlar! İnsanlar! Timsah soyundan gelenler!
Oysa belirsizlik şüphe demektir ve bilgenin dediği gibi, şüphe karşısında temkinli olunmalıdır.
Kendine ardı arkası gelmeyen sorular soruyor ve hiçbirine tatmin edici yanıtlar bulamıyordu.
hayaletleri severim, yaşayanların bir günde yaptığı kötülükleri, ölüler altı bin yılda yapamazlar.
ölüm hep aynı ölüm, yani unu­tuş, yani dinlenme, yani yaşamın, dolayısıyla da kederin yokluğu.
Sıklıkla mutluluğun yanından onu görmeden, ona bakmadan geçeriz ya da bakıp görsek bile onun anlamını fark etmeyiz.
Düşünceler ölmez efendim, bazen uykuya dalarlar ama uyumadan öncekinden daha güçlü bir şekilde uyanırlar.
Ölmek! Ah! Hayıı; diye haykırdı, bunca yaşanmışlıktan, bunca acıdan sonra ölmeye değer mi? Ölmek, eskiden, yıllar önce bir karara vardığımda güzeldi ama şimdi gerçekten sefil yazgıma yardımcı olmak anlamına geliyor. Hayır yaşamak, sonuna kadar mücadele etmek, elimden alınan mutluluğa yeniden kavuşmak istiyorum! Ölmeden önce cezalandıracağım cellatlarım ve belki de kimbilir ödüllendireceğim dostlarım olduğunu unutuyordum .
Yalnız! Yeniden yalnız kalmıştı! Yeniden sessizliğe gömülmüştü, karşısında yeniden hiçliği buluyordu!
Tamam o zaman Morrel, yüreğinizin derinliklerine inip inceleme yapalım. Bedeninizi, sineğin ısırdığı aslan gibi hoplatan, hâlâ kederin o coşkulu sabırsızlığı mı ?
Tanrı yarattığı ve yüreğine yaşam sevgisini derin bir şekilde kazıdığı insanın bazen çok kederli ama daima çok değerli varlığını koruması için elinden geleni yapmasını ister.
Suçluyu bulmak istiyorsanız, önce işlenen suçun kime yaradığını araştırın!
İnsanın zihninde gizli olan gizemli madenleri kazması için bir bahtsızlık yaşaması gerekiyor; barutu patlatmak için basınç gerekiyor. Hapis, sağda solda salınan tüm yetilerimi bir noktada toplayıp birbirleriyle çarpışmalarını sağladı ve bildiğiniz gibi bulutların çarpışmasıyla elektriklenme oluşur, elektriklenmeden şimşek, şimşekten de aydınlık doğar.
Kaplan doğası itibarıyla, yazgısından dolayı, kan dökmek için sadece tek bir şeye ihtiyaç duyar, koku alma duyusu onu avının yakınlarında olduğu konusunda uyarır. Hemen bu ava doğru hamle yapıp üzerine atlar ve onu parçalar. İçgüdüsüne itaat eder. Ama insan tam tersine kandan tiksinir; onu katil olmaktan tiksindiren toplumsal yasalar değil, doğal yasalardır.
Kendi kendine, düşmanları hakkında, ölümün sükunet olacağını ve acımasızca cezalandırmak isteyen için ölümden başka araçlar olduğunu söyleye söyleye intihar düşüncelerinin kasvetli durağanlığına düştü; felaketin yokuşunda böyle karamsar düşüncelerin pençesine düşenin vay haline!
Her zaman sendeleriz ama asla düşmeyiz ????
Böylece, dünyaya saçılmış olan ve kaderin iki büklüm ettiği bahtsızlar tarafından toplanan bütün dini düşünceler zihnini ferahlatmaya geldi; annesinin öğrettiği duaları hatırladığında, onların daha önce hiç fark etmediği anlamlarla yüklü olduğunu anladı çünkü dua mutlu insana anlam açısından içi boş ve tekdüze bir bütünlük olarak görünür; ta ki bir gün keder o bahtsıza, Tanrı’yla konuşmasına aracılık eden bu ulvi dili açıklayana dek.
tek istediğim bu; ne suç işlediğimi, hangi cezaya mahkfun edildiğimi bilmem gerek çünkü, gördüğünüz gibi belirsizlik tüm işkencelerin en kötüsü.
Hiçbir zaman, çok uzun bir süre!
Hiç kuşkusuz insanlar eşit değil..
İnsan hiç kuşkusuz çok nankör ve bencil bir hayvan
“Ah insanlar! İnsanlar ! Timsah soyundan gelenler!”
Özgürlük yalnızca ölümle gelen bir mucize olmamalıydı.
Umudun ılık soluğunu derinliklerine kadar çekerek genişleyen yürek, buz gibi bir gerçeklikle içe kapanırsa parçalanır!
Ve bu anlamlı bakışlar ve bu yalvaran tavır karşısında canı sıkılan Villefort, Mercedes’i itip içeri girdi ve kendisine dayatılmak istenen bu kederi dışarıda bırakmak istercesine kapıyı hızla kapadı.
Ama keder kapıyı kapayınca uzaklaşmaz. Yaralı, Vergilius’un sözünü ettiği ölümcül ok gibi onu beraberinde taşır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir