Stefan Zweig kitaplarından Montaigne kitap alıntıları sizlerle…
Montaigne Kitap Alıntıları
Hayatta, kendini başka yaşama alışkanlıklarına açık tutmaktan daha iyi bir okul tanımıyorum.
Kendine belli bir hedef saptamayan akıl, kendi kendisini yitirir. Her yerde olmak isteyen, hiçbir yerde olamaz. Belli bir limana dümen kırmayanı hiçbir rüzgar desteklemez.
Bizlerin özellikle böyle bir zamanda doğmamıza yol açan kader, nasıl bir kaderdir!
Benim öyle pek soluğumu kesecek tutkularım yoktur.
Bir kapının kapalı olduğunu anlamak için o kapıyı itmek gerekir.
Bütün çabam kimseye muhtaç olmadan yaşamak.
Dışımızda aramayalım kötülüğü, içimizdedir o; ciğerimize işlemiştir.
Ruh başıboş kalınca türlü hayaller kuruyor.
Zweig, Avrupa’nın içine düştüğü siyasi duruma dayanamayarak 1942’de Brezilya’da karısıyla birlikte intihar etti.
Dünyayla ilgilenme. Çünkü onu ne değiştirebilirsin ne de daha iyi kılabilirsin. Sen kendinle ilgilen ve kendi içinde kurtarılabilecek ne varsa, onu kurtar. Çılgınlığın ortasında aklını korumaya çalış. Kendini dünyaya kapa. Kendin için ayrı bir dünya kur.
Hep yeniden yaşamaya başlarız.
Sanatların en yüce olanı,kendini ayakta tutabilme sanatıdır.
Kendisi için özgür düşünen,yeryüzündeki büyün özgürlükleri de onurlandırmış olur.
Hayatımız çekişmelerle dolu geçiyor,ölümümüz ise bir sevgi ve ilgi çemberiyle sarılıyor.
Sağlık yalan söylemeyen tek vasıftır.
Hayatta kendini başka yaşamlara açık tutmaktan daha iyi bir okul tanımıyorum.
Dünyayla ilgilenme. Çünkü onu ne değiştirebilirsin ne de daha iyi kılabilirsin. Sen kendinle ilgilen ve kendi içinde kurtarılabilecek ne varsa, onu kurtar. Çılgınlığın ortasında aklını korumaya çalış. Kendini dünyaya kapa. Kendin için ayrı bir dünya kur.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Öğretmenler sanki hepimize aynı şeyleri kabul ettirmek istercesine kulaklarımıza bağırıp duruyorlar, bizdense yalnızca söylediklerini yinelememizi istiyorlar.
Kanımca kitaplar, insanın hayat yolculuğunda yanına alabileceği en iyi besinlerdir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Hayatın soylu değerlerinin, barışın, bağımsızlığımızın, doğuştan sahip bulunduğumuz hakların, hayatımızı daha güzel, daha soylu ve anlamlı kılan her şeyin bir avuç bağnazın ve ideologun çılgınlığına kurban edildiği böyle dönemlerde, içinde yaşadığı zamanın etkisiyle insanlığını yitirmek istemeyen insanoğlu için bütün sorunlar, tek bir soruda odaklaşır: Nasıl özgür kalabilirim? Bu çılgınlık ve vahşet ortamında, bütün tehditlere ve tehlikelere rağmen düşüncemin hiçbir şey pahasına feda edilemeyecek berraklığını, yüreğimin insancıllığını nasıl koruyabilirim? Devletin, Kilisenin ya da politikanın irademe aykırı olarak bana yönelttikleri o tiranca isteklerden nasıl kaçınabilirim?
Bizlerin özellikle böyle bir zamanda doğmamıza yol açan kader, nasıl bir kaderdir?
1592Michel de Montaigne, 13 Eylül günü ölür. Ölümüne dair yalnızca ikinci elden bilgiler vardır. Etienne Pasquier, Montaigne’in rahip yanındayken, tam bir Hıristiyan gibi ölmüş olduğunu yazar.
1585Haziran ayında çıkan veba salgını tarihçi Gauffreteau’nun kayıtlarına göre altı ayda 14.000 kişinin ölümüne yol açar.
1580Denemeler’in ilk basımının (1. ve 2. ciltler) Bordeaux’da yayımlanması.
Tirandan desteğinizi geri çekin, işte o zaman o, altından kaidesi çekilmiş bir sütun gibi yıkılacak ve paramparça olacaktır
Özgür olabilmek için, boyunduruktan kurtulmaya yönelik sağlam bir irade yeterlidir . Bundan böyle köle olmayacağınız konusunda kesin karar alın – işte o zaman özgür olursunuz
Sayısız insanın isteyerek, dahası köle gibi tek bir tirana boyun eğmeleri, ne kadar utanç verici ve haysiyet kırıcı
1543Ünlü gökbilimci Kopernik ölür ve gökteki cisimlerin hareketlerini konu alan başyapıtı De revolution: bus [orbium coelestium] (Göksel Kürelerin Dönüşleri Üzerine) yayımlanır.
Montaigne, babası gibi ancêtres’larının, atalarının yanında değil, Feuilant Kilisesi’nde tek başına yatmaktadır; Montaignelerin ilki ve sonuncusudur; aynı zamanda da bu adı çağlar ötesine taşıyan tek Montaigne’dir.
Çünkü benim, yargılarına boyun eğdiğim kendi yasalarım ve kendi mahkemem var.
Hiçbir zaman hükümdarların lütuflarıyla maddi yararlar sağlamadım; böyle bir şeyi ne istedim ne de hak ettim . Ben, Majesteleri, zaten olmak istediğim kadar zenginim.
Montaigne, sırtına mantosunu bile almaksızın, üstündekilerle kaçmıştır ve nereye gideceğini de bilmemektedir; çünkü vebalı bir kentten kaçan aileyi kimse kabul etmemektedir
“.. dostlarını partilerine ve dinlerine bakarak değil, sadakatlerine göre seçmiştir”
Montaigne, yeryüzünde en güç olan şeyi, yani yalnızca kendini yaşamayı, özgür olmayı ve gittikçe daha özgürleşmeyi denemiştir.
Montaigne’in ilkesi, hep aynı ilkedir: Gideceği yer başka yerlerden ne kadar farklıysa, o kadar iyidir ve beklediğini ya da başkalarınca yaratılan beklentileri bulamadığında, bundan memnuniyetsizlik duymaz.
Yaşam fiziki ve maddi hareket demektir. Bir şeyleri kaçırdığına inanırsa, gittiği yoldan geri donmekten üşenmez. Bağımsızlık, Montaigne’de giderek bir tutkuya dönüşür
Herhangi bir plan yapmaz. Gideceği yer, yolun uzandığı ve keyfinin istediği yerdir. Başka deyişle, yolculuk etmemekte, kendini bir yolculuğun akışına bırakmaktadır
Montaigne, kendini özgür kılmak için yolculuğa çıkmıştır; bütün yolculuk boyunca da bir özgürlük örneği olarak kalır.
Hayatta, kendini başka yaşama alışkanlıklarına açık tutmaktan daha iyi bir okul tanımıyorum
Bu yolculukta konuşulan diller, gökyüzü, alışkanlıklar ve insanlar, hava basıncı ve mutfaklar, yollar ve yataklar, kısaca her şey değişik olacaktır – Montaigne için bu yolculuğun en çekici yanı da zaten budur, çünkü ona göre görmek demek, öğrenmek, karşılaştırmak, daha iyi anlamak demektir
Bütün güzellikleri kendi yuvalarında bulanların, kendini beğenmişlikten kaynaklanan bu sınırlamadan ötürü daha mutlu olmaları muhtemeldir.
Yabancı diyarlarda ne aradığımı bilmiyorum, fakat neden yuvadan kaçtığımı çok iyi biliyorum.
Yüzyılımızda kadınlar kocalarına besledikleri iyi duyguları ve niyetleri o ölene kadar söylememe alışkanlığındalar.
Montaigne’in o sarsılmaz dürüstlüğüyle, zaman zaman bir değişiklik olsun diye bir sevgili edinme hakkını erkeklerden çok kadınlara tanımış olması, yüzyıllar boyunca aleyhine bir puan sayılmış, hatta kimi biyografi yazarları Montaigne’in son çocuklarının gerçek babası olduğundan kuşku duymuşlardır.
Kendi evliliğinin bir aşk evliliği değil, bir mantık evliliği olduğunu söyleyen Montaigne, aşk evliliklerinin neredeyse karşısında olduğunu, “mantık evliliği”nin tek doğru evlilik biçimi sayılması gerektiğini, kendisinin yalnızca bir habitude’e, yani bir âdete boyun eğmiş olduğunu değişik ifadelerle sayısız kez yinelemiştir.
Hukuksal bağları, onuru ve sürekliliği, evliliğin kendine özgü yararlı yanlarıdır – sıkıcı ama değişmez bir zevk
Aslında Montaigne bir Diogenes değildir. Evini, servetini, soyluluğunu sever; kendini güvende hissedebilmek için içi altın dolu küçük bir kutuyu hep beraberinde taşıdığını da saklamaz
Bu, hepimizin yaşadığı bir şeydir; ülke kargaşaya düştüğünde, ruh huzurunu inzivaya çekilmekle de kurtarabilmek olanaksızdır. Böyle zamanlarda insan, zamanın titreşimlerini kulesinde ve pencerelerin arkasından da algılar; bir mola verebilir; ama kendini zamanından bütünüyle çekemez
Düşünen insanın en güzel mutluluğu,araştırabileni araştırmak,araştırılamayana ise huzur içinde saygı duymaktır.
Gelgelelim, insan istemese de, ancak kendi yüzyılında yaşar –daha iyi zamanlarda yaşamadığımız için kederlenebiliriz, ama içinde yaşadığımız zamandan kaçamayız
Görsel bakımdan kendisi için yapay bir mesafe yaratır; artık dünyadan ötürü acı çekmeyecek, hiçbir şeye katılmayacaktır; dünyası, yalnızca kendisidir
Artık dünyayı görmek istememektedir; tek isteği, çalışma odasında kendi kendisinin yansılarını yakalamaktır. Feragat etmiş, kadere boyun eğmiştir
Shakespeare gibi, o da her şeyin kırılganlığını, “resmî makamların insanlara üstten bakışlarını, politikanın cilvelerini, belediyede çalışmanın yol açtığı can sıkıntısını” ve her şeyden önce dünya işlerine karışmaktaki yeteneksizliğini açık seçik görebilmiştir.
Kendisi için özgür düşünen, yeryüzündeki bütün özgürlükleri de onurlandırmış olur.
Rouen’de rastladığı ve insan eti yemiş oldukları için yamyam sayılan Brezilyalılar karşısında korkuya kapılmaz. Sakin ve açık seçik bir anlatımla, onların yaptığını canlı insanlara işkence edilmesinden çok daha önemsiz bulduğunu belirtir.
Montaigne, nouveautés’lerini, yani yeniliklerini tek ve tartışılmaz doğru niteliğiyle dünyaya kabul ettirmek isteyen ve kendilerini haklı gördüklerinde yüz binlerce insanın kanının dökülmesine kayıtsız kalan düşünce diktatörlerinin frénésie’sinden, hiddetinden nefret ettiği kadar başka hiçbir şeyden nefret etmez.
yanlış olan, başka insanları özgür yargılarından, gerçekte istediklerinden uzaklaştırmak, aslında içlerinde bulunmayan bir şeyi onlara zorla benimsetmeye kalkışmaktır. Böyleleri, özgürlük karşısında saygı nedir bilmeyenlerdir
Tek yaptığı, kendini, engelleyen, rahatsız eden, sınırlayan her şeyden özgür kılmak için nasıl sürekli çaba harcadığına ilişkin örnek vermektir
Politikadan hoşlanan politika yapmalı, kitapları seven kitap okumalı, avlanmayı seven avlanmalı, evini, toprağını, parayı ve eşyaları seven, [kendini onlara vermelidir].
Şunu ya da bunu sevebiliriz; fakat kendimizin dışında hiçbir şeye ‘evlilik bağlarıyla bağlanmaya hakkımız yoktur
Ruhumuzun özgürlüğünü kendimiz için ayırmamız ve aksini yapmayı açıkça doğru gördüğümüz ender durumların dışında, ödünç vermememiz gerekir.
Montaigne’e göre kendimizi ödünç verebiliriz; yapmamamız gerekense, kendimizi adamamızdır.
Özgür olabilmesi için insanın borçlu ve birtakım bağlantılar içinde olmaması gerekir
Dünyanın en önemli şeyi, insanın kendi kendisi olmayı bilmesidir.İnsanı soylu kılan, makam, kanın ayrıcalığı, yeteneği değil, kişiliğini korumayı ve kendine özgü biçimde yaşamayı başarma ölçüsüdü
İnsanlar ders verilerek bilgilendirilemez, yalnızca kendilerini aramaya, kendi gözleriyle görmeye yönlendirilebilir.
Özgürlük ortamında düşünülmüş olan, hiçbir zaman bir başkasının özgürlüğünü sınırlayamaz.
“Ve ne zaman ne de iktidarlar kadirdir parçalamaya,
Artık yaşayıp gelişen, bir kez dökülmüş kalıbı.”
Artık yaşayıp gelişen, bir kez dökülmüş kalıbı.”
Tarih, Montaigne’in büyük ders kitabıdır, çünkü kendisinin de belirttiği gibi, insanoğlu kendini eylemleri içinde sergiler.
Hiçbir şeyi serinkanlılıkla iddia etmemek, hiçbir şeyi de bir çırpıda yadsımamak.
Montaigne bugün Epikurosçu, yarın Stoacı, ardından septiktir. Her şeydir ve hiçbir şeydir. Hep başka bir insan, aynı zamanda da hep aynı insandır.
Hep yeniden yaşamaya başlarız,der. Bulduğu doğrular, ertesi yıl, hatta çoğu zaman bir ay sonra artık doğru olmaktan çıkmıştır
Aslında insanlar seni hayal kırıklığına uğratmıyor, sadece sen yanlış insanlar üzerinde hayal kuruyorsun.
Montaigne’in sürekli olarak ne kadar kötü yazdığını, ne kadar savruk olduğunu, dilbilgisini ne kadar az bildiğini, belleğinin zayıflığını ve söylemek istediğini dile aktarabilmekteki yeteneksizliğini vurgulaması, aslında biraz kendini beğenmişlik kokar
Kendine belli bir hedef saptamayan akıl, kendi kendisini yitirir. Her yerde olmak isteyen, hiçbir yerde olamaz. Belli bir limana dümen kırmayanı hiçbir rüzgâr desteklemez.