İçeriğe geç

Monsieur ya da Karanlıklar Prensi Kitap Alıntıları – Lawrence Durrell

Lawrence Durrell kitaplarından Monsieur ya da Karanlıklar Prensi kitap alıntıları sizlerle…

Monsieur ya da Karanlıklar Prensi Kitap Alıntıları

Derler ki, insan felaketten usanacak kadar kanıksarsa gülmeyi öğrenebilirmiş. Komedyenler, intihara en yakın kişilerdir.
Nedensellik mekanizması müthiştir ve zihinsel koşullar konusunda bile matematiksel olarak açıklanamaz.
Kişilik, büründüğümüz tutarlılık kisvesinin, kolayca zedelenebilen bir anlatımıdır. Hem hayaldir, hem de gerçek ve eğer mutluluk gerekliyse, mutluluk için kişilik gereklidir.
Kütlenin yapısında nasıl yerçekimi varsa, aşkın yapısında da acı vardır.
Kişinin kendi ölümünü kavraması, olgunluk noktasına erişmesidir.
İnsanın cinsellikteki doğal, aralıklı düzenden saptığını, bunun cezası olarak da hayvanlar alemindeki yerini yitirdiğini tartışma götürmez bir açıklıkla görüyordum.
Beden denilen bu köhne şehirlerarası otobüsün gerçek marşı, paylaşılmış orgazmdır — aşk sanatının önemi buradan gelir.
Bilgi kuyusu derindir ve insanın susuzluğu sonsuzdur.
Dr. Eder, “Deli olarak doğarız,” diye yazar. “Sonra ahlak ediniriz, durgunlaşıp aptallaşır ve mutsuz oluruz. Sonra da ölürüz.”
Derler ki, insan felaketten usanacak kadar kanıksarsa gülmeyi öğrenebilirmiş. Komedyenler, intihara en yakın kişilerdir.
Derler ki, insan birini sevince, birliktelik ve ayrılık birbirine karışırmış, ana kaynak olan bellek kuruyuncaya kadar birbirinizi gerçekten yitirmemişsiniz.
Yaşamın ortasında, hakkında hiçbir şey bilmediğimiz ölümün koca deniziyle çevriliyizdir.
Alışkanlıklar çok güçlüdür. Günün birinde, taklit ettiğiniz davranış, gerçekten kişiliğinizin bir parçası olur. İyi gibi görünme, sizi gerçekten iyi biri yapabilir.
İntihar konusunu işleyen oyunlar onun için her şey demekti, neyi okusa, hangi rolü oynasa hepsinde intiharı çağrıştıran bir özellik bulurdu; bu tutku onun ruh yapısına da, hareketlerine de sinmişti. Derinlere kaçmış, kor gibi gözlerine baktığınız zaman, sonunun intihar olacağını hemen anlardınız. O, Werther’di.
Nil deltasına bakarken, su yolları bakanlığında katiplik yapan Eukleides’i hiç aklından geçirmiyor musun yoksa? Yaşamı ne sıkıcı olmalı zavallının. Hepsi ikizkenar görünümlü dokuz çocuk babası, evli, yoksul bir memura aşk dahil her şey bir hipotenüs gibi görünmüştür mutlak
Bütün aşkların sonunun ayrılık ya da kin ya da dehşet olduğunu bildikleri halde, sevmek cüretini gösterdiler; aşkın umutsuzlukla biteceğini biliyorlardı, hatta intih
İnsan ancak gençken, çok gençken böyle çılgınca sevebilir.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Öğrendiklerinizi aklınıza takmayın. En kısa zamanda o öğrendiklerinize dönüşün — çünkü insan, bir oluşuma vardı mı, onu unutur.
Bir ortak tutkunun bizi çevreden dışlayacak olasılıklarını hiç mi aklımıza getirmemişiz.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Aşkın bir ruhu,bir özü olmadığını ve kişinin kendi duygularını sevdiğine yansıtmasının,uzun vadede bir tür kendini değiştirme, kendini yok etme demek olduğunu sonunda keşfetmişti.
İnsanın gerçeği kavramak konusunda kendi kendisine de güveni sarsılır;aklına sahip olmanın,delirmemenin nasıl kıl payı bir denge olduğunu anlar.Kişi,deliliğe görgü tanığı olunca,kendisinin delirme olasılığında da şans oranın pek fazla olmadığını kavrar.Aklını kaçırmak öylesine kolay,aklını başında tutabilmek ise hiçbir güvencesi olmayan,geçici bir durum gibi gelir.
Öğrendiklerinize aklınızı takmayın.En kısa zamanda o öğrendiklerinize dönüşün- çünkü insan,bir oluşuma vardı mı,onu unutur.
Deli olarak doğarız. Sonra ahlak ediniriz, durgunlaşıp aptallaşır ve mutsuz oluruz. Sonra sa ölürüz.
İnsan felekketten usanacak kadar kanıksarsa gülmeyi öğrenebilirmiş.
İnsam birini sevince, birliktelik ve ayrılık birbirine karışırmış, ana kaynak olan bellek kuruyuncaya kadar birbirinizi gerçekten yitirmezmişsiniz.
İkisinden de nefret ettiğim iki kültürün arasına açılmış bir parantez gibiyim.
Yüreklerimiz ne kadar ağırdı.
Bu güneşli günlerde mutsuzdum, ne yazık ki!
Derler ki acının, tatlı acının dışında, başka hiçbir şey aşk gibi geliştirmezmiş ruhu.
Bilgi kuyusu derindir ve insanın susuzluğu sonsuzdur.
Ey zaman, en büyük yanlışlık!
Dinlenmek ve hareket etmek kavramları arasında sıkışmış olan insan, panik içinde mezarına koşar.
Deli olarak doğarız Sonra ahlak ediniriz, durgunlaşıp aptallaşır ve mutsuz oluruz. Sonra da ölürüz.
Mutluluğu alabilmek için, vermekle işe başlamak gerek; vermeyi öğrenmek de zordur.
Çünkü düşünceler dile getirilmezse yürekte çöreklenir.
Büyük yenilgiler öylesine derine işler ki, yüzeyde gülümseyişin ötesinde hiçbir şey görünmez.
Bütün soruların altında bir temel soru hıçkırıp sızlanıyor: Nereden geldik? Nereye gidiyoruz?
Gece oldu, gece yarısı ve kafatasım kurşuni fısıltılarla dolu.
Gözler, sözcükler olmadan da anlarlar- çünkü sözcükler, açıkladıklarından daha çoğunu gizlerler.
Konuşmak, düşünce inceliğinden yoksun olmaktır.
Sessizlik bir güç kaynağı, bir yakıttır.
Yaşamın ortasında, hakkında hiçbir şey bilmediğimiz ölümün koca deniziyle çevriliyizdir.
Yokluğun derinliklerinden gelen sessiz bir acı.
Acılarla sarmalanmış. Hiç sesi çıkmıyor.
Zenginlik, hırsı; güç, küstahlığı beraberinde getirir.
Bir topluluk sevgi besleyemez, toplum ise hiç mi hiç sevemez.
Artık aşık olamayanlar, biterler, çöküntüye girerler.
Umutsuzluktan keyifsizim.
Çıldırmak üzere olduğumu hissediyorum.
Ben olmak, artık benim için anlam taşımıyor.
İnsan bir şeye çok inanırsa, içine kapanır ve o şeyden söz etmez.
Ölüm yaşayanlarla dolu bir zindandır.
İçimde sürekli taşıdığım bir ağırlık vardı.
Onun gülüşünde hep incinmişlik vardı.
Hiç kimsenin benim için vazgeçilmez olmasına fırsat vermem.
Duyguları olmayan kişiler, hepimiz için tehlikelidir.
Bizler çoktan ölüp gitmiş bir uygarlığın artıklarıyız.
Bu inançlar mutluluk vaat etmiyordu, insanı çeken bir sıcaklığı yoktu. Ama gerçeği vaat ediyordu.
Her şeyin biteceğine hiçbirimiz inanmayız.
Yakınlık duyulacak kimse yok artık
Gerçek olmadığını bildiğin bir şeye inancını sürdürdüğünün farkında mısın?
İnanmaya öylesine muhtaçtım ki
Alışkanlıklar çok güçlüdür.
Düşünceler her an birer sel hâlinde içimizden geçerler.
Sözcükleriniz bilinen anlamların ötesinde anlamlar taşımaya başlayınca ya susacaksınız ya da şair olacaksınız.
Ama insan bekleyemez, bir şeye inanması gerekir.
Günümüze Kötülük egemendir.
İnsanlık, nesnelerin gerçeğiyle yüz yüze gelemeyecek kadar güçsüzdür.
Yine de keşfedebileceğiniz çok şey var, aklın kavrayabileceği çok anlam var.
Senin için bir daha geri dönüş, bir daha ardına bakış yok artık.
Her birimizin içinde erkek, kadın ve çocuk çatışıyordu.
Güzellik bir tuzaktır.
Süregiden bir sevdanın tutsağıyız.
Bilginin azı her zaman tehlikelidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir