İçeriğe geç

Misyoner Kitap Alıntıları – Alper Bilgili

Alper Bilgili kitaplarından Misyoner kitap alıntıları sizlerle…

Misyoner Kitap Alıntıları

&“&”

Bir inancın doğruluğu ona inanlara bakarak test edilmez. Doğru, savunanı olmada da doğrudur, savunucuları neyin peşine düştüklerinden gaflet içinde olsalar da.
Dinleri, emrettiklerinin tersini yapan insanlar yüzünden suçlamak hiç de adil değil.
İnsanların öldürülmesini yasaklayan bir sistem olan din, savaş durumuna bir istisna getirip inanan insanlara kendilerini savunma hakkını vermeseydi, o inanan topluluğun yaşama şansı kalmazdı.
Eğer korkulan doğruysa, yani bir hiç" isek şunu kabul edecektim: "Hiç"in "yok" olmasına yas tutulmazdı "us"lular dünyasında.
Tek hayatım bu ise ne kadar mantıklıydı azla yetinmeyi salık vermek?
Sırf geçmişte yaşadığı hazları düşünerek mutluluğa eremiyor insan. Tersine, şimdi o anlardan uzaklık acı veriyor.
İşte! Ölümü istenmez kılan, onun götürdükleri.
Doğduğu evde yaşlanan herkeste beliren sıkılmışlık duygusu insanı yaşadığı yeri başka türlü görmeye itiyor.
Oyalanmaya razılık, kaybetmeyi kabul etmekti.
İdam öncesinde, hücresinde bekleyen mahkûm gibiyiz. Kellesini bekleyen kalabalığın uğultusunu işiten adamcağızın yan hücreden gelen &‘Üzülme, bak hâlâ yaşıyorsun. O hâlde hayatın tadını çıkar!’ öğüdüne kulak vermesi kadar akıllıca &‘ölüme daha var’ demek.
O kadar varlık içinde canlı, canlılar içinde insan olmak için ne yaptın?
yaşanan haksızlıklardan ulaşılacak sonuç Tanrı’nın adaletsiz olduğu olmalıdır, o &‘nun var olmadığı değil.
dini suçlamaya hakkımız olduğunu düşünmüyorum. bir kere dinin kendisi bu dünyada acının var olacağını söylüyor. ancak, ikinci ve sonsuz hayattan bahsedip adaletin o hayatta sağlanacağını müjdeliyor. (adaleti önemsemeyenler için bu bir müjdedir gerçekten.) oysa dini yargılayanlar dinin vaat ettiği bu ikinci hayatı yok sayarak hüküm veriyorlar ki bu durumda yargılanan din olmamakta.
aydınlanma en az karanlık" bellediği çağlar kadar duygusaldı.
ve kararları verirken özgürsem, zorluklarla yüzleşmeyi de bilmeliydim
aynı önemdeki şeyleri anlatan asırlık bir bilgeye daha az öny argı ile yaklaşır,sınıf arkadaşına kıyasla.
doğru, bizi daha mutlu kılan değildir.
mutlu olmak için vazgeçmek çözüm olabilir.

okur notu:evet gerçekten bi çözüm.hayatımda da takıntıya dönüşmüş bazı şeyleri sürecini tamamlayıp tamamen bıraktım.

geçmişi anlatmaya kalksam, tekrara düşmeden bir günden fazla konuşamam.Bu durumda altmış yıl mı yaşamış oluyorum, bir gün mü?
acizliğime olduğu kadar ağladığıma da ağlıyorum.
şimdi bakıyorum da, ne için yaşadığımı hemen hemen hiç düşünmediğim konusunda haklıydı.
acizliğime olduğu kadar ağladığıma da ağlıyordum.
yoksa, uç uca eklense bir haftayı bulmayacak orgazm mı değiştirecekti hayata bakış açısını?
ölümü istenmez kılan onun götürdükleri

onları bir daha göremeyeceğini bilmek ve öyleyken onlarla geçen zamanları kahrolmadan anabilmek…

şimdi bakıyorum da, ne için yaşadığımı hemen hiç düşünmediğim konusunda haklıydı.

öyle sıkılmak dediğin nedir ki?" demeyin, burada bahsi geçen, neredeyse denize sırtımı dönüp yan yan yürümeye neden olacak bir his.
sonsuz zamanı düşünürsen yeni doğan bir bebek bile son anlarını yaşamakta. değil mi?
çevrende ne varsa o güne kadar neler tecrübe ettiysen onlar da etken seçtin sanılanda. ama unutma kenan, çevreni de eskiden tecrübe ettiklerini de sen belirlemiyorsun. orada da edilgensin. biyolojik, sosyolojik, etkenler bir araya geliyor, o karar alınıyor. izlediğin süreci kendi eserin sanıyorsun. hepsi bu."
yaratmak için özgür olmalı. bizse makinelerden fazlası değiliz.ruhsuz; enzim, dürtü, içgüdü vesaire ile çalışan makine. düşün bir kere. Aldığın kararların ne kadarında seçme şansın vardı? Niye buradasın, benimle olmayı seçtin?"

"seçmeyebilirdim!"

"hayır, seni sen yapan ne varsa bunu yapmanı istedi. Zorladı seni. onlara rağmen aksini seçemezdin."

sinirlenmemeyi başarabiliyordu da insan, mutlu görünebilmek, en azından yakınlarına karşı hayli güçmüş.konuşurken gözlerini kaçırmak gerekiyormuş, zira en ufak bir temas tüm sessizliğin ardında gizlene duyguları; kini, acımayı, acınmayı ortaya dökmeye yeterliymiş.
aklım parsellenmiş, en büyükleri onun tarafından sahiplenilmişti.
okulda felsefe bölümü yoktu, siyaset bilimi mezunları ise bu dersi anlatmak için yeterli olmayabilirdi.varsayma" yetileri körelmişti çoğunun
aşk , zamansız, nedensiz.başkasını bilmem de benim için illüzyon, kime akrşı beslenirse onun büyümesi gözümde; o güne kadar birinde bulunsun istediğim ne varsa hepsini karşımdakinde var etme, yaşatma.bu durumda kimi suçlamalı? ben mi attım mükemmellik imgesini beynimi!
kurulmuş oyuncklar gibiydi hepsi.Aynılıkları canımı sıktı.
canımın sıkkınlığı vasat şeylerle bile tatmin olmaya zorluyordu.
çevrende ne varsa o güne kadar neler tecrübe ettiysen onlar da etken seçtin sanılanda. ama unutma kenan, çevreni de eskiden tecrübe ettiklerini de sen belirlemiyorsun. orada da edilgensin. biyolojik, sosyolojik, etkenler bir araya geliyor, o karar alınıyor. izlediğin süreci kendi eserin sanıyorsun. hepsi bu."

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir