İçeriğe geç

Miftah Kitap Alıntıları – Fatih Duman

Fatih Duman kitaplarından Miftah kitap alıntıları sizlerle…

Miftah Kitap Alıntıları

Hem her yolcuya bir yoldaş gerekir. Yollar yalnız yürünmez.
Ama bildiğim tek şeydi çaresiz olduğum. İnsan ölüm karşısında hiçliğini anlıyor. Yoksa dünya kendinin sanıyor.
Ölüme katlanmanın tek çaresi iman etmekti.
Bir şehrin sahibi onun üstünde yaşayanlar değil altında yaşayanlardır. Yani ölülerdir.
Bir kişi, belki de bütün bir zamanı güzel kılmaya yeterdi.
Allah büyüktür ya onun için bu kadar büyüktür camiler…
Cami Allah’ın evidir demiştim ya sana. Hem Allah her yerdedir. Onun için böyle her yere cami yapmışlar.
Kendimi öyle hissediyordum ki bir kapının önüne gelip de tam çıkış burasıdır diye kapıyı açıyordum ama ardından bir kapı daha çıkıyordu karşıma ve o kapıları açacak anahtar bende yoktu ya da varsa bile bilmiyordum onu.
Nasip olacaktı elbet birine amma bir şeyin nasip olması için evvela dert olması gerekti. Dert edilmeyen dava nasip de edilmezdi elbette. Nasıl ki zahmetsiz olmuyorsa ve nasıl ki lüzum etmedikçe zuhur etmiyorsa işte aynı öyle dert edilmedikçe de nasip edilmiyordu.
Maksat derde derman bulmak değil, derde derman olmaktır…
O an anladım ki hastanelerdeki insanların en ziyade gönülleri yaralanıyor. Hem beden yarası geçiyor ama geçmiyor gönlün yarası. İlacı, tesellisi, devası yok.
İnsan sevdiğine giderken meşakkat çekmeli, çekmeli ki sevdasının kıymetini bilmeli.
Hiç sevdiğinden gayrısına gönlü akanın sevdasında vefa olur mu?
İnsan hayalleriyle yaşar kâri. Dertleriyle yaşar ve dert ettikleriyle…
“ Ömür bir maksat uğruna geçmişse ömür sayılır, ölüm ‘Allah’tandır.’ diyerek kabullenilmişse ölümdür.
İşte ben bunun için çok sevdim yağmuru. Zira gözünden akan yaş belli olmuyordu insanın.
Biri bana bunları yaşayacağımı söylese inanmazdım, inanamazdım. O an anladım ki âlemde mümkün olmayan bir şey yoktur. Ve insanın bütün bu olanlarda hükmü yoktur. Yapacaklarını planlasan da ayarlasan da ve öyle olacak sansan da Allah’ın da bir planı vardır gerçekten ve onun planı herkesin planından daha mümkün olanıdır elbette.
Biz de sustuk. Daha doğrusu susarak konuştuk. İnsan susarak da bir şeyler anlatır. Hatta bence daha çok şey anlatır susarak.
Zira söylersem inanmamasından ve anlamamasından korkuyordum ve biliyordum bazen hiç anlatmamak anlaşılmamaktan daha iyiydi.
Ve anladım ki insan bir yakını öldüğü vakit ölümün ne olduğunu çözebiliyor.
İnsan yaşamaya çok alıştığından belki ölüme inanamıyordu.
Nasip olacaktı elbet birine amma bir şeyin nasip olması için evvela dert olması gerekti. Dert edilmeyen dava nasip de edilmezdi elbette. Nasıl ki zahmetsiz olmuyorsa ve nasıl ki lüzum etmedikçe zuhur etmiyorsa işte aynı öyle dert edilmedikçe de nasip edilmiyordu.
Hiç sevmediğinden gayrısına gönlü akanın sevdasında vefa olur mu ?
Zira biliyorlar; inancını kaybetmiş olan insanın kaybedecek başka hiç bir şeyinin kalmamış olduğunu.
Kitap gönlü ehlileştirir.
Zira mukaddes bir dava yolunda geçmeyene ömür demek bile yalandır
Seven sevdiğini bir an olsun unutmamalı, dil söylemezse gönül de unutur.
İnsan ağlarsa anlardı ve anlarsa ağlardı..
İnsan sevdiğine giderken meşakkat çekmeli, çekmeli ki sevdasını kıymetini bilmeli.
Bir kereden bir şey olmaz diyorsunuz. Her şey bir kereden olur evladım..
 Hiç sevdiğinden gayrısına gönlü akanın sevdasında vefa olur mu?
Zira inanıyorlardı ki; gözden yaş düşer, bedenden baş düşer, sancak düşmez, devlet düşmezdi.
Ben Sultan Murad Han oğlu Sultan Mehmed Han. Fermanım odur ki Ayasofya bundan gayrı Islam’in mescididir ve kıyamete değin öyle kalacaktır.
Bir hayale mi inanıyordum bilmiyorum.
Ama bazı hayaller gerçeklerden daha güzeldi.
Zaten kitabın kokusunu bir defa ciğerlerine çeken müptela olurda bu dertten bir daha kurtulamazdı.
Eski bir kitapta okumuştum,
Zaman ölümle hesap edilir diyordu.
Zira sır gündüze değil geceye söylenir.
Ve dua nimetti
Ömür bir maksat uğruna geçmişse ömür sayılır, ölüm Allah’tandır diye kabullenilmişse ölümdür.
‘Kimsesiz hiç kimse yok, var herkesin bir kimsesi
Kimsesiz kaldım yetiş ey kimsesizlerin kimsesi.’
Ve Sultan Mehmed devam etti konuşmaya :
Şimdi, burada sesimi işitenler bilsin ve bildirsinler ki ben bundan evvel bildiğiniz sultanlara benzemem. Bir masumun canını almaktansa can vermeyi şeref bilirim. Ve bilinsin ki bizim davamız öldürmek davası değildir, bizim davamız yaşatmak davasıdır .
Allah’ım yardım et bana. Zira ben çok yoruldum.
Kimsesiz hiç kimse yok, var herkesin bir kimsesi
Kimsesiz kaldım yetiş ey kimsesizlerin kimsesi
Kimsesiz hiç kimse yok, var herkesin bir kimsesi
Kimsesiz kaldım yetiş ey kimsesizler kimsesi
Insan ölüm karşısında hiçliğini anlıyor. Ölüm belki de insana insanlığını hatırlatmak için var. Kibri öldürmek için var ölüm.

Tevazu toprak gibi olmaksa madem, işte insan da toprak oluyor ve ölüm insanı silkeleyip de kendine getiriyor.

Zira ben çok fazla insanın, çok fazla dert demek olduğuna inananlardandım.
Onun için de insanlardan kaçıyordum

belki de,
ne kadar az insan olursa o kadar az dert oluyordu.

Zira hangi diyarda Allah ismini işitmeyen bir kulak, O’nun aşkını bilmeyen bir gönül varsa bilin ki bu andan gayrı derdi sizin derdiniz, onun günahı sizin günahınızdır.
İşte ben bunun için çok sevdim yağmuru. Zira gözünden akan yaş belli olmuyordu insanın. Ve ağlıyordum. Nedenini bilmiyorum ve bir neden de aramıyordum zaten. Aglamak için bir nedene gerek yok.
Ve yine her biri tek ağızdan tekbirler getiriyor ve sanki İstanbul bir kez daha fethediliyordu. Lakin bu kez kılıçla,okla,topla değil;ezanla,namazla,şükürle ve duayla fethediliyordu.
..ve ölseler de gönüllerindeki ölmüyor. İşte anladı ki düşman o gönüllerdeki ölmeden,ölmeyecek bu insanlar. O vakit gönlümüzde olana kastettiler. İmanımıza,inancımıza,kutsalımıza,mukaddes bildiğimiz her ne varsa ona hücum ettiler.
İnsan sevdiğine giderken meşakkat çekmeli,çekmeli ki sevdasının kıymetini bilmeli.
Ayasofya’yı açmak ölümden uyanmak gibi,Ayasofya’yı açmak yeniden doğmak gibi.
Zafer inanmaktır kâri ve bazıları ölseler de Zafer kazanırlar..

#gülsahgüler
#burakaydoğan
#abdullahtahakoç
#ömerhalisdemir
#fethisekin
#selçukpaker..

..VATAN KADAR ÖZLEMLE..

beden yarası geçiyor ama geçmiyor gönlün yarası. İlacı, tesellisi, devâsı yok.
Seven sevdiğini bir an olsun unutmamalı, dilde söylemezse gönül de unutur.
İnsan sevdiğine giderken meşakkat çekmeli, çekmeli ki sevdasının kıymetini bilmeli.
Hiç sevdiğinden gayrısına gönlü akanın sevdasında vefa olur mu?
İnsan bir kez gitmeye görsün işte o vakit alışır ayakları.
İstanbul’a meftun bir yürek taşıdım şimdiye değin.
Şehir benim için yalnızca İstanbul demekti. Yâr demekti, ana demekti, vatan demekti.
Hem şehir dendiği vakit insanın aklına İstanbul’dan gayrı neresi gelirdi ki? Bilmiyordum.
Ağlamak insanın kendine en yakın olduğu hâldi.
Bin dokuz yüz on sekiz yılında girdikleri İstanbul’dan bin dokuz yüz yirmi üç yılında sessizce çıkıp gittiler. Ama giderken ne götürdüler biliyor musun?
Ne?
Zira biliyorlardı ki biz inandığımız vakit karşımızda duramayacaklar, öldüğümüzü sandıkları anda bile enselerinde bizi bulacaklardı. Onun için de giderken sultanı yani halifeyi de götürdüler.
Ben çok fazla insanın çok fazla dert demek olduğuna inananlardandım. Onun için de insanlardan kaçıyordum belki de ne kadar az insan olursa o kadar az dert oluyordu.
Allah büyüktür ya! Onun için bu kadar büyüktür camiler.
Böyle bir hayat yaşamak isterdim belki de. Kitapların arasına gömülmüş, insanlardan çok kitaplarla hemhâl olarak yaşamak Gönül kırmadan ve gönlü kırılmadan yaşamak
Kitap gönlü ehlileştirir.
İnsan bir yere yetişmek istediğinde yahut heyecanla gittiğinde bitmiyordu yol.
Ve anladım ki insan bir yakını öldüğü vakit ölümün ne olduğunu çözebiliyor.
İstanbul’u görmeden yaşayan insan şu misaldir ki yaşarken ölmüştür.
Dedim ya evladım, içimizde de düşmanlar vardı ve onlar dıştakilerden daha tehlikeliydiler.
Yağmurlu havaları severdim hep zira gözünden akan yaş görünmezdi insanın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir