İçeriğe geç

Metinler Kitabı Kitap Alıntıları – Murathan Mungan

Murathan Mungan kitaplarından Metinler Kitabı kitap alıntıları sizlerle…

Metinler Kitabı Kitap Alıntıları

Sudan çıkma konuşmaktır . Ölüm büyüsü bozulur. Suskunluksa, bir ölüm büyüsüdür; sevdalandırır
Edebiyat zalimdir.Her yüzyılda yüzlerce şair, yüzlerce hikâyeci, yüzlerce romancı, yüzlerce oyun yazarı çıkar ortaya ve bütün o yüzlercesi, yalnızca geriye kalacak o birkaç iyi yazarı beslemek içindir, yıllar yılı o birkaç kişinin mutfağına çalışır dururlar.Sanat, adaletsiz bir şeydir. Bu yüzden hayatı taklit eder.
Edebiyatın yalanları kendi içinde çeşitli kollara ayrılır.Polisiye, edebiyatın en yalın yalanıdır. Polisiye ile porno arasında gizli bir akrabalık vardır, her ikisi de tez elden heyecanlarımızı uyandırmaya bakar.
Ecel, ölüm değildir. Gerçek ölüm, cinayettir.
Eski metinlerimi yeniden okumaya başladığımda, birdenbire onları artık hiç sevmediğimi gördüm.
Ben, çocukken o kadar çok yalan söylerdim ki, anlattığım bütün gerçekler, yalan sanılırdı. Bu yüzden sakladığım hiçbir gerçek, içime attığım hiçbir sır yoktu. Herkesi her şeye söylerdim. Ama her şeyi yüzlerce yalanla birlikte söylediğim için, insanlar içlerinden doğru olanları ayıklayamazlardı. Farkındaysanız, yazdıklarım da böyledir. Hep kendimden söz ettiğim halde, yazdıklarımda bana rastlayamazsınız.
Bazen bize yazılan kaderi öylesine kabulleniriz ki, sonunda kader utanır. Bazen bize giydirilen şeyleri, sonuna kadar öylesine giyeriz ki, tenimiz olur, artik kimseler çıkaramaz. Hapsedildiğimiz kapanları, ruhumuza sinene kadar sahip çıkar, yurt belleriz. Herkesi korkutan budur aslında. Bize giydirilmiş roller, günün birinde bütün bir hayatımız olur.
Senin gözlerin benim karanlığım olmuştu. Kaybolmuştum. Kaybolduğunu kabul etmekten başka çarem yoktu.
Kan. Irmak Tanrısının suçu kan.
Kimsenin birbirini tanımaması, anlamaması bundan.
Acı çekmek bir duyarlık zenaatıydı. Acı çeken bir yüz bir duyarlığa aracılık ediyordu, anlatım aracılığı ediyordu. Bir duyarlığı imliyordu. Belki de bu yüzdendi acı çeken yüzlerin güzelliği/ güzel bulunması
Yüzünü neden sevmişlerdi; Acıyı yüklenmiş götüren yüzünü? Yaşama, insanlara, (tarihe, tarihselliğiyle) meydan okuyan bu dikbaşlı ağır anlatımını? Niçin sevmişti bu yüzü? Acı çeken insan yüzü niçin güzeldi? Kaç kişi ayrımsayabiliyordu bu yüzün acı çektiğini, ya güzelliğe acının sebep olduğunu?
Yeniden kapatıyorum bütün kapılarımı hepinize. Kimseyi almıyorum. Kendimi bile. Yalnızlığım kopkoyu olmalı. Ben bendekilerin sayımını yapmalıyım sessizce. Kimsesiz ve yardımsız. Kimseye minnet duymadan. (Kimseyle eşitliğimi bozmadan.)
Hangi insan iyicil kaldı? (Bunu son zamanlarda çok sık sorar oldum kendime ) Bakın çevrenize, ve sonra toplayın tüm baktığınız yüzleri alt alta. Geriye ne kalır? Hangi insan kalır? Nasıl yıkıntılar içimiz. Nasıl sarsıntılar. Her yeni ilişki, her yeni insan bir deprem korkusu. Hangi ele uzanabiliyorsunuz fütursuzca, hesapsız? Hangi el sevecen? Geriye ne kalıyor dokunmalarımızdan?
Bir yazdan geriye ne kalacak ki? Herkes unutacak birbirini. Alınan adresler hiçbir işe yaramayacak. Ara sıra yollarda karşılaşılacak. Ve herkes bu yazı, çürümeye yüz tutmuş anıları konuşacak ayaküstü. Sonra yine yollar.
Mutsuzluk kendine alışmaktır. Kendini kanıksamaktır.
Önemli olan oyun içinde oyunun sürmesidir. O ince çizgiyi sürdürmektir bütün sorun. O ince çizgi, çürümenin çekülüdür. Giderek morarır/yoğunlaşır.
Aynalar, ezberci aynalar. Boğuntulu yüzlerimizin ezbercileri. Ya yüzlerimiz? Onlar neyin ezbercileri? En yalancı aynalar yüzlerimiz değil misiniz?
Hepimiz Başarı Tanrısı’nın Başarısız Kurbanlarıyız!
Bir noktadan sonra hayatımızın bazı dönemlerinin bilinmemesini isteriz. Oysa uzun tanıklar için bütün hayatımız çıplaktır. Çırılçıklak.
Neye tutunmaya çalışıyorsunuz şimdi? Tutanacak elleriniz var mıydı? Ellerini kimseye uzatmayan nice insan gördüm, ki hiç çekinmeden tutunamamanın sancılarından söz ediyorlardı, parmakları avuçlarına sımsıkı kilitli olduğu halde Kimselere tutunamamalarında, kendilerinin payı yok sanıyor, dünyayı ve başkalarını suçluyorlardı. Tutunacak elleriniz var mıydı? Sahiden hẹp arkanıza sakladığınızdan kimse görmemiş olabilir onları. Siz dokunmayı bilir miydiniz? Elinizde bir demet çiçek görmedim hiç. Gördüklerimse, tembihlerle öğrenilmiş bilgilerin kuruluğunu, zorlama bir aile terbiyesi inceliği ile edinilmişliğin yavanlığını taşıyordu.
Salt geçmişte kaldığı için her şeye kaçırılmıiş fırsat gözüyle bakmamak gerek.
Denklemleri ya da anıları paylaşmaktan çok, rekabeti paylaşmak gibi yaşanıyordu birçok ilişki düzlemi.
Evet, bu, bir tür kleptomaniydi. Ben, bir kleptomanım ve elimde olmadan sürekli kendi hayatımdan bir şeyler çalıyor ve başkalarının hayatlarına bırakarak kaçıyorum. İçimdeki düşman benden daha güçlü. Ve içimdeki hasar arttıkça, kendime zarar verme duygum da o oranda güçleniyor.
Ne zaman söylememem, ya da suskun kalmam gereken şeyleri, kendimi tutamayip başkalarına söylesem, sonrasında ağzımda ekşi bir tat kalır. Bir pas tadı. Yenilginin tadıdır bu. Küf yeşili pas tadı. Ne zaman yenilsem, ayni tat. Koyu bir teneke işleyişiyle, kendimle aramdaki kurgu bir kez daha bozulur. Kendimi bağışlamamam için bir nedenim daha olur. İnsanların beni bir kez daha yediklerini düşünürüm. Hem ben çok zayıfımdır, hem onlar çok güçlü.
“ Polisiye ve porno arasında gizli bir akrabalık vardır, her ikisi de tez elden heyecanlarımızı uyandırmaya bakar.”
“ Sevişmek, bir gençlik karantinası.”
“ Ölüm unutkandır.”
“ Ben, bir kleptomanım ve elimde olmadan sürekli kendi hayatımdan bir şeyler çalıyor ve başkalarının hayatlarına bırakarak kaçıyorum. İçimdeki düşman benden daha güçlü.”
“ Kitap, hayattan hayatı ummaktır.”
“ Kitap, yalnızca vehimdir belki de.”
“ En iyisi, bir gün olumsuz bir kitap yazacağınızı düşlemenizdir.”
“ Çok bekletilmiş olduğu için ölü doğmuş kitaplar vardır.”
“ Her kitap yazılmamış bir hayaldir aslında.”
“ Kitapların da, insanlar gibi herkesten, her şeyden bağımsız bir hayatları vardır. Bunu baştan kabul etmek gerekir. Onları yazanlar bile, günün birinde onları tanımayabilirler. Kitabın sihiri da buradan gelir. Her çeşit unutkanlıkla, her çeşit hatırlama gücünü aynı şiddetle çekirdeğinde barındırır; böyle olmasaydı eğer, kutsal kitaplardan sonda hiçbir kitap yazılamazdı.”
İçimiz öyle küs ki birbirine
Hiçbir yazar, masum değildi. Hepsi kendilerinin canavarı, ailelerinin ve çevrelerinin yağmacısı, hatıraların ve hayatların talancısıydı. Onlar için tek bir şey önemliydi: Yazıları.Yalnızca yazıları .
Biz, lisânı bilinmeyen rehin bırakılmış bir coğrafya atlası. Oysa deniz biziz. Kıyı biz.
Kamuoyu sizi sevmiyorum. Sizden nefret ediyorum. (Halk dedikleri o iğrenç kalabalıktan) Sizin adınıza utanmaktan yorgunum.
Ağzımı görürler
Her şeyimden arınmış ağzımı. Bu yüzden olsa gerek, şimdiye değin hiç yalan söylemedim.
Kayış dilleriniz olur, gözlerimizdeki boya ustura kesilir. Dilinizi bilerim. Kölem olursunuz.
Basit bir işçi parçası siz
Basit bir iş parçası ben.
Nihayet kesişme noktamız işte. Ama buraya gelene kadar çok kırıldık. Dağıldık, ufaldık/ ufalandık; aynanın mozayikliği bundan. Bundandır dükkan.
Sakallarımız- saçlarımız dağınık.
Bıyıklarım(bazen) yüzümün kanlı ırmağı
Berberler bundansınız.
Sakalsız bir oğlanın tragedyası bundan
(Bir kayış dilimiz vardır. Anlayamazsınız )
Ve yüzümü düşünen ayna Ben kirletilmiş bir aynayım. Bir bakire ayna ne zaman onursuzdur?

Yüzüme düştüğü zaman.

İçimin, sırası karışmış ruhları barındıran kuytusundan korkuyorum. Beklerken, eğer HIV+ çıkarsam, yalnızca gecikmiş bir randevuya gitmiş gibi olacağım

Yer, ya da zaman konusunda bir yanlış anlama.

Kendimi ortaçağ’da kapılara veba anlamına gelen x imini çizerken, çok damarlı bir el olarak görüyorum.
Sen usul gözlerini bırak bu boşluğa suret eskisin.
Ve sen bir boşluk nakşı olarak başucumda duran sürekli gece. Sen usul gözlerini bırak bu boşluğa suret eskisin. Daha şimdiden suret eskisisin. Ve ben yıkılmış duvarların altında bir gece yatısı sana bir masal
kapan bir çeşit güvendi.
kendine kurduğun tuzağın güveni.
hayatına bulduğun anlam,
kendine yazdığın kader,
yolculuğuna çıktığın kapalı devre uzun serüven.
Bütün iyi yazarlar, iyi edebiyatçılar, günü gelince yalnızca polisiye okurlar, dedim.
Neden sizce peki? diye sordu.
İlkin, dünyanın yalnızca bir suç dünyası olduğunu anlamışlardır, dedim. Sonra, yazı yazmanın tekniğini, oyunlarını, hatta gizlerini çözmüşlerdir. Okur olarak kandırılmaları, neredeyse olanaksız hale gelmiştir. Bir okur olarak masumiyetlerini yitirmişlerdir. Artık kirli ve karanlık metinlerin arka sokaklarında gezip dolaşmak isterler. Polisiye, kapalı devre bir metindir; kurmacası, kilidi, hileleri açıktır. Anlattıkları birebir gerçek bile olsa, metnin bir oyun olduğunu en açık biçimde söyleyen edebiyat türüdür. Edebiyatın yalanları kendi içinde çeşitli kollara ayrılır. Polisiye, edebiyatın en yalın yalanıdır. Polisiye ile porno arasında gizli bir akrabalık vardır, her ikisi de tez elden heyecanlarımızı uyandırmaya bakar. İyi bir edebiyatçıyı heyecanlandıracak olan şeyler yıllar içinde gitgide azalır.
Bir tesbih, can sıkıntısı gibi dolanırken kimsesiz parmaklarımıza, ve eksiltirken takvimini ufalmış öfkelerin; koynumda unutulmuş ağulu bir muska gibi gölgemizi koyultan bağışıklık, siniyor bebeklerini yitirmiş cüretkar gözlerime
Yalnızlık, ölümün dünyada ‘yaşanabilir’ karşılığıymış. Meğer böyleymiş bu.
Enlenen bir mutsuzlukla kişilik kazanan insanların alınlarını dayadıkları pencerelerin bir yanı mutlaka bir aydınlığa bakar.
Mutsuzluk kendine alışmaktır. Kendini kanıksamaktır.
Yorumlamak, yalnızlığın kıpırtısı değil midir?
Çok eski bir meydanın ne tür bir aynalığı olabilir?
Ellerini kimseye uzatmayan nice insan gördüm, ki hiç çekinmeden tutunamamanın sancılarından söz ediyorlardı, parmakları avuçlarına sımsıkı kilitli olduğu halde
Gerçekten karşılaşmamış insanlar bir daha asla karşılaşmazlar.
Yağmurun yerini değiştirseniz de bir şey değişmez.
Ama zaman ah zaman düşmanımız bizim.
Ölüm her an işgalde. Deniz yurtsuzların ülkesi. Deniz ıslak mezarlık. Deniz üstümüzden görünüyor. ( cesetlerimizin ) kumsala uzanmış uykulu cesetlerimizin. #aylanbebek
Yalnızlık ölümün dünyada yaşanabilir karşılığıymış.
Siz ağır bir ölüm çekiyorsunuz, kendinizden, lincinizden.
Unutmamak bizim dışımızda. Unutmak üzerine söylenen her şey yalan aslında.
Gönüllü bir özlem gibiydi her şey. Unutacağım, dedi. bugünleri de unutacağım. Her şey eskisi gibi olacak. Her şey anı olacak.
Sudan çıkmak konuşmaktır. Ölüm büyüsü bozulur. Suskunluksa, bir ölüm büyüsüdür; sevdalandırır
Belki bir şair anlar. Dramlarımız değişirken bizi en çok şairler anlar gibime geliyor. Çoğaltılmış (çoğullanmış) duyarlıklara düşmanım bir zamandır. Yaygın acılar ilgilendirmiyor beni. Acıma da duymuyorum onlara. Biliyorum olumsuzum. Biliyorum onursuzum. Ayak sesleri gibi onursuz Birini beklerken merdiven dinleyen bir kulak kadar onursuz ve acılı
Yeniden büyür içimde mağrur bir zakkum gibi terk edilmek korkusu.
Yalnızlığın da bir gençliği vardır.
Bir gece eğer yüreklilik gösterebilirseniz, inin sokaklara, rasgele bir taksiyi durdurun. Sonsuzluğa gider gibi binin. Sonra her şey nasıl durulacak. Belki bunu görebilirsiniz. Değmez mi? Bu dinginlik için, yani o hep aradığımız barışıklık için olsun değmez mi?
Yorumlamak, yalnızlığın kıpırtısı değil midir?
Siz nereye dönseniz yeryüzü arkanızda kalır.
Acı tarihsel değildir.
En yalancı aynalar yüzlerimiz değil misiniz?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir