Mevlana Celaleddin-i Rumi kitaplarından Mesnevi Şerhi – Tahir’ül Mevlevi kitap alıntıları sizlerle…
Mesnevi Şerhi – Tahir’ül Mevlevi Kitap Alıntıları
Yanmazsan, o bilgi kesin bilgi (ayne’l-yakin) olmaz.
Kesin bilgi istiyorsan ateşe gir.
Kulak çöpçatandır, göz ise vuslata eren.
Göz gönül ehlidir, kulaksa söz ehli.
Kulak dinleyince sıfatlar değişir.
Oysa gözler görünce özler değişir.
Senin hâlin heveslerine tâbi,
Kendini bir şey zanneden o sineğe benzer.
O, şarap içmeksizin coşup sarhoş olmuş ;
Varlığının zerresini güneş sanmıştı.
Doğan kuşlarının vasfını işitip,
“Şüphesiz ben de zamanın Ankasıyım” demişti.
O sinek, eşek sidiğindeki saman çöpünde bir gemici gibi hevesle başını kaldırmış:
“Gemiyi ve denizi ben nice zamandır düşünür dururdum.”
“İşte gemi, işte derya, işte ben de bir gemici olup dümen tutmadayım.” dedi.
Salını derya üzerine salmıştı.
Ve o derya gözüne hudutsuz görünüyordu.
Ona göre sidik, hudutsuz ve derin bir deniz oldu.
Hikmeti arayan onun kaynağı olur.
Hikmet sana sebebi terkettirir.
Koruyanın levhi, levh-i mahfuza döner.
Aklın ruhtan hüner öğrenir.
Gerçi başlangıçta akıl muallimdi.
Sonra akıl üstatken ona talebe olur.
Akıl, Cebrail gibi,
“Bir adım daha gitsem bu kol, kanat yanar!”
“Sen bana bakma yürü, geç!
Benim için daha ileri yer yok” der.
İş ve söz, kalbin şahitleridir.
Sen bu zahiri alametlerden bir kimsenin içi nasıldır, anla.
Sırrı söylemek doğru değildir.
Esrarını gizleyenin boynu bükük olmaz.
Tilkilik etme aslan ol.
Kargalar ortalığı kaplayınca bülbüller ortalıktan çekilip gizlenirler.
Ayna ile terazi, birisi incinecek, utanacak diye hiç soluğunu tutup susar mı?
Ekin ekenin ambarı boşalır ama onun iyiliği tarlada ortaya çıkar.
Yağmur vardır yetiştirmek için; yağmur vardır perişan etmek için.
1505. Bu insanda sınanma yönünden bölüklere ayrılmıştır hepsi insan şeklindedir ama üç kısımdır:
Bir kısmı, mutlak varlık olan Allah’ya dalmış, kendini kaybetmiş olanlardır bunlar İsa gibi meleklere katılmışlardır.
Surette insandır bunlar, fakat hakikatte cebrail kızgınlıktan heva ve hevesten, dedikodudan kurtulmuşlardır.
Riyazattan da kurtulmuşlardır, zâhitlikten ve savaştan da sanki onlar, insanoğlundan doğmamışlardır!
İkinci kısmı eşeklere katılmış olanlardır. Bunlar kızgınlığın ta kendisi olmuşlar, tepeden tırnağa kadar şehvet
kesilmişlerdir.
1510. Bunlardaki cebrail’lik meleklik sıfatı gitmiştir çünkü o ev dardı, o sıfat da büyük, sığamadı, geçip gitti!
Canı olmayan adam ölür canında bu sıfat bulunmayan kişi de eşek olur.
Çünkü bu sıfatta olmayan can bayağıdır, aşağıdır bu sözü sofi söylemiştir, doğrudur!
Mustafa aleyhisselâm ‘’Ulu Allah melekleri yarattı,onlara akıl verdi..hayvanları yarattı,onlara hem akıl verdi hem
şehvet.Kimin aklı,şehvetinden üstün olursa meleklerden daha yücedir..kimin şehveti aklından üstünse hayvanlardan aşağıdır’’dedi;bu hadisin tefsiri
Hadiste gelmiştir: Ulu Allah, halkı üç çeşit yarattı.
Bir bölüğü, tamamı ile akıldan, bilgiden ve cömertlikten ibaret bunlar meleklerdir, secdeden başka bir iş bilmezler!
Yaradılışlarında hırs ve heva yoktur mutlak nurdur onlar, Allah aşkıyla dirilmişlerdir.
1500. Bir bölüğü ise bilgisizdir hayvan gibi ot otlamakla semirirler.
Onlar, ahırdan, ottan başka bir şey görmezler kötülükten de gafildirler, yücelikten, iyilikten de!
Üçüncü bölükse Ademoğullarıdır, insanlardır. Bunları yarı yaradılışları bakımından melektirler, yarı yaradılışları bakımından eşek!
Eşek olan yarıları, aşağılığa meyleder, öbür yarıları da akla meyleder!
İlk iki bölük savaştan, çekişten anlamaz, istirahat ve huzur içindedir. Fakat bu bölük, yani insan ikisine de aykırıdır ve azap içindedir.
Köpeklerin havlayıp bağırmasıyla hiç kervan yoldan kalır mı?
Ay, nur saçar. Köpekler havlar. Herkes, yaradılışı üzere hareket eder.
A filan! İnsanlarda gördüğün nice zulüm, senin onlarda gördüğün kendi huyundur. Senin varlığın, riyakârlığın, zulmün, körkütük sarhoşluğun onlara yansımıştır.
Geminin içindeki su gemiyi batırır. Geminin altındaki su ise [gemiye] destektir.
İnsan gözdür, öte yanı deriden, etten başka bir şey değil. Gözü, neyi görürse değeri o kadardır insanın.
Ay gibi Yusuf’un bulunduğu yer, kuyunun dibi de olsa cennettir.
İnsanı gördüklerinden ibaret sayma, göremediklerinde ara. içidir hakikatin resmi, dışı sadece bir manzara.
Kötü yaradılışlı kişiye ilim ve fen öğretmek, yol kesen eşkiyanın eline kılıç vermeye benzer!
Sarhoş zencinin eline kılıç vermek, adam olmayana bilgi belletmekten yeğdir.
Bilgi, mal, mevki ve hüküm, kötü yaratılışlı kişilerin elinde fitnedir.
Savaş delilerin ellerindeki kılıçları alsınlar diye müminlere farz olmuştur.
Ey yüzü nurlu çocuk, “Rabbimiz, biz nefsimize zulmettik” demeyi babandan öğren!
Ne mutlu o kişiye ki ölümden önce öldü
Sırların gönülde gizli kalırsa o muradın çabucak gerçek olur.
1340. Pişman olmayı kendine âdet edinirsen boyuna pişman olur durur, nihayet bu pişmanlığı da daha ziyade pişman
olursun!
Ömrünün yarısı perişanlıkta geçer, öbür yarısı da pişmanlıkta heder olur gider!
Kırılan herşey sağlamından daha çok şey öğretir.Bu bilimsel bir deney veya herhangi bir kuram içinde geçerlidir.Mesela bir proton normalde bize sadece yükü ve kütlesi hakkında bilgi verir.Ama herhangi bir hızlandırıcıda çarpıştırılıp parçalara ayrılan bir proton ,bize bu yükü veya kütleyi nasıl kazandığı hakkında daha detaylı bilgi verir.Yada nöroloji için konuşucak olursak sağlam bir insan beyni bize içindeki hangi kısmın ne işe yaradığı konusunda pek az bilgi verir.Ama nezaman ki bu beynin bir kısmı hasar görür ve bu hasar sonucu kişi bazı duyuşsal yeteneklerini kaybeder.İşte o zaman beynin yapısına dair daha detaylı bilgiye sahip oluruz.Yada biyoloji içinde durum farklı değildir.Mesela tasarımlarında belli hatalara sahip canlılar görmemiz onların varoluşlarını oluşturan mekanizmalar hakkında daha detaylı bilgi sahibi olmamıza yararlar.Aynısı bilimsel kuramlar içinde geçerlidir.Mesela eski insanlar ısıyı,maddenin hareketi olarak değilde maddeden dışarı çıkan birşey olarak düşünüyorlardı.Ve sonra birgün kalayı ısıttıklarında yanan kalay, metal kirecine dönüşüyordu.Ama ilginç bir şekilde yanmadan önceki halinden daha ağır oluyordu.Ve o dönemin bilim insanları bu nasıl olabilir diye düşündüler.Eğer ısı maddenin yanınca dışarıya attığı bir fazlalıksa o zaman bu maddenin yanınca daha hafif olması lazım.Yani bu tarz deneysel bir çatlak o dönemin bilim insanlarına sahip oldukları ısı kuramının yanlışlığı hakkında daha detaylı bilgi verdi.Sosyoloji içinde durum pek farklı değildir.Mesela bir sistemin kendi içindeki çatlakları o sistemin işleyişi hakkında daha detaylı bilgi verir.Aynı bunun gibi insan ilişkilerinde de durum benzerdir.Mesela nezaman ki bir ilişki bozulur ozaman insanlar sahip oldukları gerçek kişilikler hakkında daha detaylı bilgi verirler.Yada konuya dair son bir örnek verecek olursak: Psikolojideki anormal insanlar olmasaydı bugün normal insanın psikolojisinin işleyişi hakkında bukadar detaylı bilgiye sahip olmazdık.Yani demem o ki örnekleri çoğaltmak mümkündür ama bu konunun ana fikrinin önemini arttırmayacaktır.Bu yüzden yazının başında dediğim şeyi tekrarlamakta fayda var:Kırılan herşey sağlamından daha çok şey öğretir!
1330. Şu halde âlemin direği gafletten ibarettir devlet nedir? Dev yani koş kelimesiyle let yani dayak kelimesinden
meydana gelme bir kelime!
Önce koş koş da sonunda dayak ye!
Her şey maşuktur, aşık bir perdedir.
Yaşayan maşuktur, aşık bir ölüdür.
Kimin aşka meyli yoksa o kanatsız bir kuş gibidir, vah ona!
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Dünyaya olan bağını çöz, azat ol. Ne zamana kadar gümüş, altın esiri olacaksın?
Herkes kendi düşüncesine göre benim dostum oldu ama kimse içimdeki sırları araştırmadı.
Benim sırrım feryadimdan uzak değildir, ancak her gözde, kulakta o nur yok.
Aslından uzak düşen kişi, yine kavuşma zamanını arar.
Şart iyilik etmek değil, iyilikle gelmek, bu iyiliği Allah’a götürmektir.
Kulak, hakikate nüfuz ederse göz kesilir. Yoksa söz kulakta kalır, gönle tesir etmez.
Sevgili hisle idrak edilseydi her hisle idrak edilene âşık olurdum.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Nehir gibidir insan. Derinlerinde ne saklar, ne fırtınalar kopar, söylemez. Sadece; sessizce akar ve gider.
Yazı esnasında yazanı görmeyen, yazının kalemden olduğunu zanneder.
Dünya malı zayıf kuşların tuzağıdır ahiret mülkü, yüce kuşların tuzağı!
Bu dünyada neyi çok istersen, o senin imtihanındır.
Mahşerini sev, onu sen kurdun.
Sûrette sen küçük bir âlemsin ama hakikatte en büyük âlem sensin.
Hûkemâ, insan küçük âlemdir derler, fakat Allah hakîmleri insan büyük âlemdir demişlerdir.Çünkü hûkemânın bilgisi,
insanın sûretine aittir, bu hakîmlerin bilgisiyse hakikâtte insanın hakikâtine ulaşmıştır.
Eğer sen yolun doğrusunu bilmiyorsan, üstüne bindiğin eşek neyi isterse, onun aksini yap; zaten kurtuluş yolu, nefs eşeğinin gitmediği yoldur.
Kendini sınadın mı başkalarını sınamadan vazgeçersin.
İlahî eğer istersen; ateş, lâtif bir su şekline, dalâlet de ayn-ı hidâyet haline inkılâb eder. İstemezsen, su, bile ateşe dönüşür ve hidâyet zannedilen, dalâlet oluverir.
Bu dördüncü göç doğmuş bir dolunaya benzer.. Gitmişken geri gelen devlet gibidir. Umanların ümit üstüne ümitlerini arttırır durur.
Yazı esnasında yazanı görmeyen, yazının kalemden olduğunu zanneder.
Yürü, bir an mezarlığa var da susarak otur. O söz söyleyip duran susmuşları gör!
Onun hakikatine karşı var da yok olur, yok da. Yoklukta varlık… bu, pek acayip bir şey!
Bu makamda akıllar elden çıkar, kalem buraya vardı mı kırılır, bir şey yazamaz olur!
Hangi işe girişirsin de o işte sana ölüm bile hoş gelirse sevdiğin iş, işte o iştir.
Müminlerin nişanesi mağlûbiyettir ama müminin alt oluşunda da bir güzellik var!
4435. Can der ki: “ Ey benim şu yeryüzüne mensup cüz’ülerim benim garipliğim sizin garipliğinizden daha
acı… ben, arşa mensubum.”
Tenin meyli, yeşilliğe, akarsuya… çünkü aslı ondan.
Canın meyli ise diriliğe, diriye. Çünkü aslı Lâmekân’ın canı!
Can, hikmete, bilgilere… ten, bağa, bahçeye, üzüme meyleder.
Can, yücelmeye, yükselmeye can atar; ten, kazanca, ota, yiyeceğe, içeceğe!
Dallar, yapraklar, toprak hapsinden kurtulunca başlarını yükseltir, rüzgârın eşi, arkadaşı olurlar.
“Müminler birbirinin aynasıdır.”
Ey başkasının yüzünde kötü bir ben gören! Gördüğün kendi beninin aksidir, ondan nefret etme!
Ey adam! İnsanlarda gördüğün birçok zulümler, senin huyundur; sen, kendi huyunu onlarda görüyorsun.
Yerde bir zayıf aman dilerse, gökyüzü askerleri birbirlerine karışırlar.
Adalet “daha kötüye, daha kötü ceza verilir” buyurmuştur.
Koyunun kurttan kaçmasına şaşılmaz; şaşılacak şey, bu koyunun kurda gönül vermesidir!
Kırmızı yüz, sahibinin refah ve saadetine delâlet eder, sarı yüz, sahibinin meşakkat ve belâ içinde olduğunu bildirir.
Ruhumuz Hak’la uyanık değilse uyanıklığımız, tutsaklığımızdır.
Madem ki Allah’ın cebini görmüyorsun,bâri cebirden söz açma. Yok görüyorsan gördüğünün alâmeti, belirtisi nerede?
Kötüye yorma, vehimlenme, insanı hiçbir hastalığı yokken hasta eder.
Hakkın hükmü bana bazen kilit, bazen anahtar verir
Ey dost, gel etme, yarın var günlerin ardında.
İyilikle kötülük gün gibi aşikâr, ortada.
Kiminle gezdiğinize,
kimle arkadaşlık ettiğinize dikkat edin
çünkü; Bülbül güle, karga çöplüğe götürür.
Yürek yorulunca ter gözden akar.
Her an iyilik tohumu ekedur;
Ekmedikçe hiçbir şey biçemezsin.
Pişmişin halinden anlar mı ham,
sözü kısa kesmek lazım vesselam
Dost, acı söyleyen değil, acıyı tatlı söyleyebilendir.
Önemli olan seni tamamlayacak ruhu bulmandır. Her Peygamberin verdiği öğüt aynıdır. “Sana ayna olacak insanı bul.
Edepli edebinden susar, edepsiz de ben susturdum zanneder.
Göz, görebilen uzuvdur. Hakikati göremeyen gözün ise budak deliğinden bir farkı yoktur.
Asıl ayıp, bir kimsenin ayıptan başka bir şey görmemesidir.
Bahar mevsiminde bir taş yeşerir mi? Toprak ol ki senden renk renk güller ve çiçekler yetişsin.
Kendini küçük görmeyi bırak. Sen yürüyen evrensin.