Kolektif kitaplarından Meşhur Şairlerden Meşhur Şiirler 1 kitap alıntıları sizlerle…
Meşhur Şairlerden Meşhur Şiirler 1 Kitap Alıntıları
&“&”
Namık Kemal
Sorana derdimin dermanı dersin.
Götür de istersen sokakta yatır,
Elimde gönlünün fermanı dersin.
Adını iğneyle işle derime,
Kölemdir desen de gitmez arıma,
Mahfolmuş bir ömrün romanı dersin.
Çiçekli sabahlardasınız..
Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm
Erdem Beyazıt
Vakit yaklaşıyor toparlan ahbap,
Yarın bir gün, bu meydanda talan var!
Nasıl olsa görülecek şu hesap;
Sanma bu dünyada bakî kalan var.
Nice oldu ticaret, hani kârımız?
Yağmaya gidiyor bütün varımız…
Görmesek, şahittir kulaklarımız;
Duymasak da kapımızı çalan var.
Haramdan bir eksik tartıp helâlı;
Dengeye getirdik zehirle balı;
Has diye yutturduk en sahte malı;
Sanki kendimizden başka alan var.
Ne haklı iş tuttuk, ne doğru sanat,
Ayağa baş dedik, kuyruğa kanat.
Koymaz yakamızı şol meşhur inat;
Ağızda gem, arkamızda palan var!
Kişi ot misali fışkırmış yerden;
Ne bilsin yolculuk nereye, nereden?
Dünyada tatmayan havz-i kevserden;
Ahirette beklesin cennet falan var.
Sıtkı’m, kalemini banıp özüne;
Uykuları haram ettin gözüne.
Oysa kim aldanır şâir sözüne;
Sende dokuz köyden dönmüş yalan var!
Bekir Sıtkı Erdoğan
Şairliğimden utanırım
.
.
Ah bu türküler köy türküleri
Mis gibi insan kokar mis gibi toprak
Yenilmez ölüme sevda gemimiz
Bahattin Karakoç
Her dalda yapraksın, çiçeksin gülüm.
Beklerim ki dostlar kapımı çala,
Herkes bir tarafa sen teksin gülüm.
Ham yanımı güneşinde yetirdim,
Kar istedin, yaylalardan getirdim.
Aşka sürgün oldum ömrü bitirdim,
Hepsi yalan, sense gerçeksin gülüm.
İster çekiçle kır, kazma ile kaz,
İstersen adımı dağa taşa yaz.
Beni bende arayanlar bulamaz
Sen beni kuşatan peteksin gülüm.
Bilesin ki sensiz bir gömgök bakırım,
Benden uzaktaysan ağu kahırım
Şimdi tenhalarda seni şakırım,
Soframda kirazsın, çileksin gülüm.
Zaman doludizgin, gönlüm avare,
Gökyüzü yekpâre, yer pâre pâre,
Sensin en saf tiryak, sensin tek çâre;
Sevgisin, şefkâtsin, ipeksin gülüm.
Şimdi seni ananlar,
Anıyor ağlar gibi…
Ey yetimlerin yetimi,
Ey garibler garibi ;
Düşkünlerin kanadıydın,
Yoksulların sahibi…
.
.
Yeryüzünde riya, inkar, hıyanet,
Altın devrini yaşıyor…
Diller, sayfalar, satırlar
Ebu Leheb öldü!" diyorlar :
Ebu Leheb ölmedi, ya Muhammed;
Ebu Cehil, kıtalar dolaşıyor!
.
Artık, yolunu bilmiyor;
Artık, yolunu unuttu ayaklarımız!
Kabe’ne siyahlar
Yakışmamıştır, ya Muhammed,
Bugünkü kadar!
.
.
Şu tekbir getiren mağara,
Örümceklerin değil ;
Parygamberlerindir, meleklerindir…
Örümcek ne havada,
Ne suda, ne yerdeydi…
Hakk ı göremeyen
Gözlerdeydi!
.
.
Na’tini Galip yazsın
Mevlid ini Süleyman lar!
Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle
Geri gelsin Sinan lar!
Çarpılsın, hakikat niyetine
Cenaze namazı kıldıranlar!
Ne kavga kaldı, ne zulüm, ne korku.
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahir’i Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahir’liginden?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmakta
hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Tüm gümlerin adını bir güne indirdim
Yalnızlık kuşlardı gitti
Şimdi saçlarından sızan şu yağmur
Gittikçe artırıyor kuraklığımı..
(…)
Gittin, rğzgarlar da gitti
Elimde hala elinin sıcaklığı
Dumanlanıp duruyor yüZüm
Bezgin bir gece vakti
Bu sebepten her geçen gün düştü dermânım benim…
Bir ceylan su içmeye iner
Çayırları büyürken görürüm
Her akşam seninle
Yeşil bir zeytin tanesi
Bir parça mavi deniz
Alır beni
Seni düşündükçe
Gül dikiyorum elimin değdiği yere
Atlara su veriyorum
Daha bir seviyorum dağları..
Geç fark ettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar,ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu
İnsan bu yaşa gelince anlarmış….
Beyhûde nefes tüketme şair
Bitmez diyerek sarıldım ömr
Bir sâde fasıldır aşka dair
Kıyâmetler koparmak neydi ,ey bülbül,nedir derdin ?
Melâl-i hasret ü gurbet ufk-ı şâma bakan
Bu gözlerinle,bu hüznünle sen ne dilbersin!
…
Ve yine içimde sen
Ve yine biliyor musun?
İçimde sen olunca hüzün de güzel
dünyaya benzer birşey büyüyor içimizde
çözemiyoruz neden
uzuyor uzuyor ellerin…
bu kurdlar sofrasında belki zor
ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden…
Kızdı mı cehennem kesilir sevdi mi cennet
Bıçak gibi kemiğe dayansın yeter
Yüreğim…Yüreğim gelgitli deniz…
Gelen günler geçenlere,
Dalacaksın
Bir seviyi anlamak
Bir yaşam harcamaktır.
Harcayacaksın
Seni yaşayacağım, anlatılmaz,
Yaşayacağım gözlerimde;
Gözlerimde saklayacağım.
Bir gün, tam anlatmaya…
Bakacaksın,
Gözlerimi kapayacağım
Anlayacaksın.
Özdemir Asaf
Hep yeniden başlayan..
Dışarıdan anlaşılmaz.
Ya da kocaman bir yalan,
Kovdukça kovalayan…
Paylaşılmaz.
Bir düşün’de beni sana ayıran
Yalnızlık paylaşılmaz
Paylaşılsa yalnızlık olmaz.
yoksa bir bir yıldızlar düşecek
eğer şairsem beni tanırsan
yağmurdan korktuğumu bilirsen
gözlerim aklına gelirse
elimden tut yoksa düşeceğim
yağmur beni götürecek yoksa beni
geceleri bir çarpıntı duyarsan
telâş telâş yağmurdan kaçıyorum
sarayburnu’ndan geçiyorum
akşamsa eylül’se ıslanmışsam
beni görsen belki anlayamazsın
içlenir gizli gizli ağlarsın
eğer ben yalnızsam yanılmışsam
elimden tut yoksa düşeceğim
yağmur beni götürecek yoksa beni.
Rabbim! İnsanoğullarından çektiğim yeter
Yalnız senin ellerin gezinsin ömrümde
Beni yalnız sen mahkum eyle sen azat
Ve yalnız sen canımı iste benden ki
Nereye saklayacağımı şaşırmadan vereyim.
Bedri Rahmi Eyüboğlu
Soylu sevda türküleri dudaklarında,
Saçlarında kurt nefesi rüzgarlar,
O çocuklar birer birer gittiler
Bir tamu karanlığı keleplenirken bozkıra
Kehkeşanlardan yıldız gibi indiler.
Tutuşturdular yeniden küllenmiş ocakları
Bacalardan duman duman tüttüler…
Bunlar ne?" derlerse mektuplarıma,
Mahfolmuş bir ömrün romanı dersin.
…
Öylesine boynu bükük. yalnız, çaresiz…
Yönelmiş bir köşede tek başına Allah’a
Dokunsam doğrulacak sanki altında yatan
Toprağı nemli daha.
Ve bir adam, çömelmiş mezarın baş ucuna
Bir elinde buruşuk bir beyaz mendil.
Diğerinde açılmış Kur’an-ı Kerîm
Okuyor mu, ağlıyor mu hiç belli değil…
Ah sormayın kimdir bu bayramlara çıkmayan
Acısı içimde ayrı bir gamdır.
O toprakta yatan, kız kardeşimdir
Kur’an okuyan babamdır.
Nerde olsam murat sen;
Güneye düşse yolum
Dicle sensin, Fırat sen.
Haymana ovasında
Ekin, harman, hasat sen;
Meltemimsin boğazda,
İzmir’deysem imbat sen.
Şiirsem, kekelerim;
Anlam katan inşat sen.
Ben uyuşuk itidal
Şahlanan ifrat sen.
Bocalarım ben sensiz,
Ben ham ervah, irşat sen.
Susuzken kaynağımsın
Boğulurken imdat sen.
Cennette gül bahçesi,
Cehennemde sırat sen.
İşte sözün kısası:
Hayat sensin, hayat sen!
İşte kasımpatılar, işte el titremesi;
Ve kalbimdeki dolup boşalmalar, depremler.
Uzaklarda sanılan yarım yüzyıl geldi ya:
Artık kolay olmuyor, `akşam olsun` demesi…
Duygu meleyen kuzum, kuzulamaya durmuş.
Gülüşünü sularla bir tuttuğu yaramaz,
`Bir`ken, `iki` olmanın yol ayrımında yorgun.
Ne bu tedirginliğim, gölge uzun mu vurmuş
Yollarına ömrümün; ellerim durduramaz.
Bu eller kaç günahın, kaç sevabın sahibi?
Kalem tutan, el tutan, ara sıra gül tutan;
Dikeni kanatsa da, ille gül, ille de gül.
Bir de üstüme yağan sevgiler, yağmur gibi:
Yaşamayı sevdiren, beni böyle avutan…
Sularda uzun uzun baktım ayın izine.
Dedim: Yirmi yaşımın ay ışığı değil bu,
Hani başım düşerdi bir sevgili dizine!
Sular gene o sular, kıyı gene o kıyı
Gene çamlar dinliyor uzaktan bir şarkıyı
Ah; artık görmüyorum, eridi mi ne oldu
İri yeşil gözlerde gördüğüm pırıltıyı!
Yavaş mı yavaş
İnce ince
Umutlu, umutsuz bir çağ sürüyor
Bir zaman diliminde
Her aysız gece
Gönül bahçemde bir otağ çürüyor
Görünmüyor
Karanlıkta gizlice
Sanki bir bağ bana yürüyor
Viran olmuş viran
Çözemediğim bu nasıl bilmece
Bir ağ örüyor düşünce
Habersiz ucu göklerde
Mor, pembe, erguvan yüce mi yüce
Yazdıklarımda, çizdiklerimde,
Şarkılarımda, sözlerimde.
Sen kalacaksın kimse bilmeyecek
Ve kimseler görmeyecek seni,
Yaşayacaksın gözlerimde.
Sen göreceksin, duyacaksın
Parıldayan bir sevi sıcaklığı,
Uyuyacak, uyanacaksın.
Bakacaksın, benzemiyor
Gelen günler geçenlere,
Dalacaksın.
Bir seviyi anlamak
Bir yaşam harcamaktır,
Harcayacaksın.
Seni yaşayacağım, anlatılmaz,
Yaşayacağım gözlerimde;
Gözlerimde saklayacağım.
Bir gün, tam anlatmaya…
Bakacaksın,
Gözlerimi kapayacağım…
Anlayacaksın.
Alda bir bûseyle öldür haydi cânânım benim
Lâl olur birden dilim bilmem neden görsem seni
Görmesem kalmaz karârım dinmez efgânım benim
Hasta gönlüm çok zamandır iftirâkından harâb
Olmadım bir lahza rahat geçti devrânım benim
Mübtelâyım bir ümitsiz gizli derdin zehrine
Bu sebepten her geçen gün düştü dermânım benim
Yok teselliden nasîbim vermeyin zahmet bana
Etmeyin bunca eziyet az mı hicrânım benim
Kan tutar sen her bakışta kastedersen cânıma
Yâremi sar melhem ol da akmasın kânım benim
Arif Emre her ne etse râzıdır fermânına
Sahibimsin hem efendim hem de sultânım benim
Yarın bir gün, bu meydanda talan var!
Nasıl olsa görülecek şu hesap;
Sanma bu dünyada baki kalan var.
Nice oldu ticaret, hani kârımız?
Yağmaya gidiyor bütün varımız…
Görmesek, şahittir kulaklarımız;
Duymasak da kapımızı çalan var.
Haramdan bir eksik tartıp helâlı;
Dengeye getirdik zehirle balı;
Has diye yutturduk en sahte malı;
Sanki kendimizden başka alan var.
Ne haklı iş tuttuk, ne doğru sanat,
Ayağa baş dedik, kuyruğa kanat.
Komaz yakamızı şol meşhur inat;
Ağızda gem, arkamızda palan var!
Kişi ot misali fışkırmış yerden;
Ne bilsin yolculuk nereye, nereden?
Dünyada tatmayan havz-ı kevserden;
Ahirette beklesin cennet falan var.
Bekir Sıtkı’m, kalemini banıp özüne;
Uykuları haram ettin gözüne.
Oysa kim aldanır şair sözüne;
Sende dokuz köyden dönmüş yalan var!
Bağlamışım çözülmüyor Mihriban.
Ayrılıktan zor belleme ölümü,
Görmeyince sezilmiyor Mihriban.
Yar deyince kalem elden düşüyor,
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor.
Lambada titreyen alev üşüyor,
Aşk kağıda yazılmıyor Mihriban.
Önce naz sonra söz ve sonra hile,
Sevilen seveni düşürür dile,
Seneler asırlar değişse bile,
Eski töre bozulmuyor Mihriban.
Tabiplerde ilaç yoktur yarama,
Aşk değince ötesini arama.
Her nesnenin bir bitimi var ama,
Aşka hudut çizilmiyor Mihriban.
Boşa bağlanmış bülbül gülüne,
Kar koysan köz olur aşkın külüne,
Şaştım kara bahtım tahammülüne,
Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban .
Tarife sığmıyor aşkın anlamı,
Ancak çeken bilir bu derdi gamı,
Bir kördüğüm baştan sona tamamı,
Çözemedim çözülmüyor Mihriban.
Sona yaklaşınca da gün bitti, akşam indi;
Dediler: Pek boş yere değil verdiğin emek,
Eriştin demek!"
Hazırlık da bir büyük savaş bu yolculukta…
Ne uçurumlar aşmak gerekmiş bir solukta!…
Bir cılız su başı da bulsam şimdi tasam yok;
Dayandığım kayaya değemez ateş ve ok
Yalnız,
Gönlümde bir acı var, adını bulamadım…
Kırık bir kanadım!
Bir şey mi kaybettim, ne? Ellerim bomboş gibi…
Bir yakuttan kadeh ki varlık, çatlamış gibi…
Ses mi, çiçek mi desem;
Işık mı, renk mi desem;
Sanki, geçtiğim yolda bir şey unuttum!…
Yoruldun ama buldun ey kalbim emaneti
Yeniden su yürüdü dalıma yaprağıma
Bir bakışın can verdi kurumuş toprağıma
Çiçeğe durdu kalbim içtim parmaklarından
Göz çeşmem suya erdi sevda kaynaklarından
Bir aydınlık denizin sonsuz derinliğinde
Yüzüyorum gözünün yeşil serinliğinde
Bir ışık bir kelebek biraz çiçek biraz kuş
Yeni bir ülke yüzün ellerimde kaybolmuş
Soluğum bir kuş gibi uçuyor ellerine
Kapılıp gidiyorum saçının sellerine
Gözlerinden göğüme sayısız yıldız akar
Bir gülüşün içimde binlerce lamba yakar
Bir kurtuluştur o an çağrılsa senin adın
Sesin ne kadar sıcak sesin ne kadar yakın
Tabiat bir bembeyaz gelinlik giymiş gibi
Yüzüme kar yağıyor sanki elinmiş gibi
Sensiz geçen zamanı belli yaşamamışım
Sensizlik bir kuyuymuş onu aşamamışım
Bir yol buldum öteye geçerek gözlerinden
İşte yeni bir dünya peygamber sözlerinden
Ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm
Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir anın
Parçalanmaz akışında.
Bir garip rüya rengiyle
Uyuşmuş gibi her şekil,
Rüzgarda uçan tüy bile
Benim kadar hafif değil.
Başım sükutu öğüten
Uçsuz bucaksız değirmen;
İçim muradına ermiş
Abasız, postsuz bir derviş.
Kökü bende bir sarmaşık
Olmuş dünya sezmekteyim,
Mavi, masmavi bir ışık
Ortasında yüzmekteyim.
Adsız bir çiçek gibi parlıyorsa gözlerim
Sevgilim
Bana &‘sen bir şairsin’ dediğin zaman.
Yalnız sana yazıyorum bu şiiri
İstersen bir şiir gibi okuma
Çünkü her yıl yeniden yazacağım onu
Soğuklar başlayınca havalanıp
Millerce yol katettikten sonra
Güneyi tadan bir kuşun sevinciyle.
Ve yazmış olacağım bir de
Her dönemde her çağda
Sevdanın kendine özgü diliyle.
Çiçekli sabahlardasınız
Gelir uykularınız gelir avuçlarınızdaki sıcaklık
Gelir dört yanınızda ak gülüşleri yaşınızın
İyi niyet kuşları uçuşur kirpiklerinizden
Seslenir eteklerinizde yaylı tamburlar
Isınmak nicedir yüreğinizin alevinde
Perdeniz aydınlığa dönük değilse
Deve dikenleri açar dört yanınız
Hangi taşlar kanattı parmaklarınızı
Hangi aralık kapılardasınız
Ne yana döneyim sizi bulmak için
Nasıl tutunayım damlarına ilk yazın
Rüzgârına kapıldım umulmadık zamanda
Bakışlarınızın
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Göz yaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.
Sorana derdimin dermanı dersin.
Götür de istersen sokakta yatır,
Elimde gönlünün fermanı dersin.
Adını iğneyle işle derime,
Kölemdir desen de gitmez arıma,
Bunlar ne?" derlerse mektuplarıma,
Mahfolmuş bir ömrün romanı dersin.
Duysalar da coşup çağladığımı,
Bilmezler sana bel bağladığımı,
Görenler olursa ağladığımı,
Fırat’ın en coşkun zamanı dersin.
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim
Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket isterim
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikâyet ölümden olsun.
Yoruldun ama buldun ey kalbim emaneti
Yeniden su yürüdü dalıma yaprağıma
Bir bakışın can verdi kurumuş toprağıma
Çiçeğe durdu kalbim içtim parmaklarından
Göz çeşmem suya erdi sevda kaynaklarından
Bir aydınlık denizin sonsuz derinliğinde
Yüzüyorum gözünün yeşil serinliğinde
Bir ışık bir kelebek biraz çiçek biraz kuş
Yeni bir ülke yüzün ellerimde kaybolmuş
Soluğum bir kuş gibi uçuyor ellerine
Kapılıp gidiyorum saçının sellerine
Gözlerinden göğüme sayısız yıldız akar
Bir gülüşün içimde binlerce lamba yakar
Bir kurtuluştur o an çağrılsa senin adın
Sesin ne kadar sıcak sesin ne kadar yakın
Tabiat bir bembeyaz gelinlik giymiş gibi
Yüzüme kar yağıyor sanki elinmiş gibi
Sensiz geçen zamanı belli yaşamamışım
Sensizlik bir kuyuymuş onu aşamamışım
Bir yol buldum öteye geçerek gözlerinden
İşte yeni bir dünya peygamber sözlerinden
Ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm
Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm