Roger Ailes kitaplarından Mesaj Sizsiniz kitap alıntıları sizlerle…
Mesaj Sizsiniz Kitap Alıntıları
&“&”
Kendiniz olun, ama en iyi biçimde. Söylediklerinize daima inanın.
“Kayıt edilmeyecek tek şey söyleyemediğiniz şeydir.”
“Gerçek daha ayakkabılarını giyerken, yalan, dünyanın çevresinde yarı yola ulaşabilir.”
Mark Twain
Mark Twain
“Her şeyi denedim ve hala sersem gibiyim.”
Kendine gülmeyen birine mizahı öğretmek güçtür.
25 içki kaçakçısı polis baskınında yakayı ele vermişlerdi.
— Mahkemede hakim meslekleriyle ilgili soru sormuş.
— Her biri emlakçı olduğunu ileri sürmüş.
— Hakim son mahkuma sormuş: Peki senin mesleğin ne?
— Sonuncu Mahkum: Ben içki kaçakçısıyım efendim diye yanıt vermiş.
— Hakim: Gülerek Peki işler nasıl gidiyor?
— Mahkum: Et- rafta bu kadar çok emlakçı olmasaydı daha da iyi olurdu.
— Mahkemede hakim meslekleriyle ilgili soru sormuş.
— Her biri emlakçı olduğunu ileri sürmüş.
— Hakim son mahkuma sormuş: Peki senin mesleğin ne?
— Sonuncu Mahkum: Ben içki kaçakçısıyım efendim diye yanıt vermiş.
— Hakim: Gülerek Peki işler nasıl gidiyor?
— Mahkum: Et- rafta bu kadar çok emlakçı olmasaydı daha da iyi olurdu.
“Yaşamda yapabileceğiniz en büyük yanlış, sürekli olarak yanlış yapacağınızdan korkmaktır.”
“Korkmanız gereken tek şey korkunun kendisidir.”
Bazı insanlar bir şeyleri olduğu gibi görürler ve Niçin? diye sorarlar.
Bense hiç olmadık şeyleri düşünürüm ve neden olmasın? diye sorarım.
Bense hiç olmadık şeyleri düşünürüm ve neden olmasın? diye sorarım.
“Bir Hayalim Var”
“Yaşamınızda neyi yapmayı seçerseniz seçin, öyle yapın ki, çocuklarınızın çocukları bir gün güven ve gururla altında durabilsinler.”
Hayatta en büyük zevk, zenginlik, ödül ya da yüksek mevkiden gelmiyor. Değerli bir şeyi, değeri sürekli olan bir şeyi başarmaktan geliyor.
“Dinlemeyi seversen, bilgi kazanırsın ve eğer kulak kabartırsan akıllı olursun.”
Mücadele edip alnı terleyenindir. Onur.
Konuşman insanlara ne istediğini söylemen çok önemlidir.
Ama ne istediğini bile bilmiyorsam, sana onu asla veremem.
Ama ne istediğini bile bilmiyorsam, sana onu asla veremem.
Elinizden geldiğince kendiniz olun. Gerçek şu ki, kendi içinizde iyi iletişim kurma büyüsüne zaten sahipsiniz. Çünkü hiç kimse sizi kendiniz kadar iyi oynayamaz.
Gözleri görmeyen insan muazzam bir algılama gücüne sahiptir. İnceler, işitir, dokunur ve koku alır. Öteki duyuları daha iyi ya da gören kişilerden daha farklı olduğu için değil. Yalnızca o duyguları daha akıllıca kullandıkları için.
Karanlık olması sorun değil. Bana her zaman karanlık.
Tanrı sana iki kulak ve bir ağız vermiş. Konuştuğunun iki katı kadar dinleyebilesin diye."
İyi iletişim iyi sohbet ile başlar.
Hepimiz maskeler takınırız ama tam olarak iletişim kurmak için maskeleri indirmek gereklidir.
.
Eğer bana, Sana asla yalan söylemem," derken yere bakarsanız o mesajdan kuşku duyabilir ya da hiç değilse şunu merak edebilirim: "Söylerken niçin bana bakmıyor? Belki de gerçeği söylemiyor."
Diğer tarafta sorumluluğu alıp gözlerime bakarsanız cümleniz sadece inandırıcı olmakla kalmaz, aynı zamanda güven verici güçlü ve olumlu da olur.
Eğer bana, Sana asla yalan söylemem," derken yere bakarsanız o mesajdan kuşku duyabilir ya da hiç değilse şunu merak edebilirim: "Söylerken niçin bana bakmıyor? Belki de gerçeği söylemiyor."
Diğer tarafta sorumluluğu alıp gözlerime bakarsanız cümleniz sadece inandırıcı olmakla kalmaz, aynı zamanda güven verici güçlü ve olumlu da olur.
.
Gerçek şu ki, iyi iletişim kurma büyüsüne kendi içinizde zaten sahipsiniz. Çünkü hiç kimse sizi kendiniz kadar iyi oynayamaz.
Gerçek şu ki, iyi iletişim kurma büyüsüne kendi içinizde zaten sahipsiniz. Çünkü hiç kimse sizi kendiniz kadar iyi oynayamaz.
.
Parayla mutluluk satın alınmaz.
Ancak para, mutluluk problemini çözmek için çalışacak çok sayıda araştırmacının ücretini öder.
Parayla mutluluk satın alınmaz.
Ancak para, mutluluk problemini çözmek için çalışacak çok sayıda araştırmacının ücretini öder.
/Bill Vaughan
.
Tanrı sana iki kulak ve bir ağız vermiş. Konuştuğunun iki katı kadar dinleyebilesin diye."
Tanrı sana iki kulak ve bir ağız vermiş. Konuştuğunun iki katı kadar dinleyebilesin diye."
Hepimiz hatalar yaparız, incinebiliriz. Hiçbirimiz mükemmel değiliz. Kimi zaman iletişimleri en çok bozan şey kanıtlama çabamızdır.
Bir adam size yaklaşıp &‘sökül’ dediğinde cümlenin öznesini ve yüklemini değil, cüzdanınızı ararsınız.
Mükemmelcilik başarısızlığın en garantili yoludur, çünkü hayatınızı karmaşık hale getirir ve aşırı gerilim yaratır.
Yüzyıl içinde, sizi ülser yapan bir şey, gerçekten, insan neslinin kayıtlı tarihinde en ilgi çekici şeylerden biri olacak mı? Oysa kendiniz ve öteki insanlar üzerindeki baskıyı biraz hafifletmek iyi bir düşünce olmaz mıydı?
İyi yönlerimizi kendimize hatırlatmak her zaman olumludur. Çünkü sahip olunan bu özellikler, üzerine daha iyi olmayı inşa edebileceğimiz bir temel oluştururlar.
Kendilerini oldukça doğru anlatan insanların genellikle kendine güvenen kişiler oldukları sonucuna vardık. Eleştiriye çoğunlukla tahammül edebiliyor ve espri yapabiliyorlardı.
Hafiflemek, mizaha yer vermeyi ve her şeyi olduğundan fazla ciddiye almamayı gerektirir.
Egonuza dikkatle bir bakın. İletişim tarzınıza yansıyor mu? Çok sık Ben", mi diyorsunuz? Genellikle kendi sorunlarınıza mı odaklanıyorsunuz? Bu problemler gerçeklikle orantılı mı? Çok sık şikâyet eder misiniz? Ne kadar zorlandığınızı başkalarına söylemek için her fırsatı kullanır mısınız? İnsanlar sizinle yeni bir fikir hakkında konuştukları zaman heveslerini kırmak için olumsuz bir taraf bulur musunuz? Kaderin size kötü davrandığına mı inanırsınız? Anne-babanızı, sizi önemsemedikleri ya da küçük gördükleri için hâlâ suçlar mısınız?
İşinizden ya da birlikte çalıştığınız kişilerden gerçekten nefret ediyorsanız, başka bir işe geçin. Fakat bulunduğunuz yerde kalmaya karar verdiğiniz zaman coşkulu, olumlu ve dost tavırlı olmak sizin sorumluluğunuzdadır.
Kazananlar termostattırlar ve doğru ısıyı ayarlarlar. Kaybedenlerse termometredirler ve etki alanlarının dışında olduğunu düşündükleri koşullara göre yükselir veya düşerler.
Acı olan, pek çoklarının duyarsız iletişim tarzlarının soruna yol açtığını asla anlamamaları ya da kabul etmemeleridir.
Gece dışarı çıkıldığında barda oturup başkalarına kulak misafiri olmak, bekârlar arasında oldukça yaygındır. Orada denetim ve ortamın denetimi arasındaki farka şahit olabilirsiniz. Köşede yalnız, rahat ve sessiz ya da arkadaşlarıyla keyifli bir sohbet yapan genç bir adamı fark edebilirsiniz. Ortamı denetlemektedir. Hoş bir adamla tanışmayı uman bazı kadınlar belki de ona bakmaktadırlar. Bir ara, bir diğer yakışıklı adam bara gelir. Genç bir hanımla tanışmak için denetim kurmaya çalışır. Aşırı güvenli bir hava ve kaba bir ses tonuyla genç kadınlar tarafından çok iyi bilinen o açılış cümlelerinden birini kullanır: Göründüğün kadar iyi misin?" ya da "Burada kalmamı sağlamak için otuz saniyen var."
Ortamın denetlenmesi, bütün konuşmayı sizin yapmanız gerektiği anlamında değildir. Aslında ilginç sorular sormayı öğrenirseniz hem tartışılan konuları denetleyebilirsiniz, hem de dinleyiciyi açarak sizinle iletişim kurmasına olanak vermiş olursunuz.
Kimi insanlar konuşurken üstünlük kurmaya çalışarak, yavaş konuşarak, kendilerini tekrarlayarak ya da sözünün kesilmesine öfkekenme, diretme gibi bazı teknikler kullanarak başkalarını kontrol etmeye çalışırlar. Bu negatif anlamda bir denetimdir. Ortamın denetlenmesiyle karıştırılmamalıdır.
Düşüncelerinizi sadece ekleme yapmak ya da konuşmuş olmak için söylemeyin çünkü o zaman insanlar ilgi göstermezler.
Bazıları karizmayı cinsel çekicilik olarak tanımlar. Bazıları neredeyse elektriksel bir enerji ya da canlılık olarak görür. Bazıları da otorite olarak tanımlar. Karizma bu niteliklerin hepsini içerir fakat daha fazlasını da gerektirir. Aslında sizin başkalarına tepki vermenizden çok, incelikle başkalarının size tepki vermesini sağlama yeteneğidir.
Karizma, bilimsel anlamıyla mesleki yönden kendine güven duymanın karşıtı olarak, kişisel olarak kendine güven duymadır. Karizma rahat olma ve asla rahatsız görünmeme yeteneğidir.
İster kadın ister erkek olsun iletişimcilerin çoğu işyerindeki rekabeti insanlar arası güç elde etmeye yönelik çekişmeler yaratır: Biri diğerini alt etmeye çalışır ve böylece çatışma çıkar.
İçinde bulunduğunuz bir duruma gereğinden fazla önem vermemeniz gerekir. Yüzleşmeniz gerekiyorsa geri adım atmayın.
Pek çok insanın konuşurken duygulara dair yaşadıkları en büyük sorun, duygularını kontrol etmeye ya da onları yıkıcı bir şekilde bastırmaya çalışmalarıdır.
İyi bir iletişimci olmak için, hem söylediğiniz şeye, hem de onu söyleyiş biçiminize biraz kişilik ve duygu katmalısınız.
Korkmanız gereken tek şey korkunun kendisidir.
Duygu, iletişimin iki yanı da keskin kılıcıdır. Olumlu ve gerçek olduğunda ondan daha yapıcı ve etkili bir ikna gücü yoktur. Ancak duygu olumsuzsa ve içten değilse, mesaj gönderen ve mesajı alan insanlar arasında bir duvar örülür.
Dört temel unsura özen gösterirseniz -hazırlanmak, rahat olmak, kararlı olmak, ilginç olmak- asla dinleyicilerini düş kırıklığına uğratmayan mükemmel bir iletişimci olursunuz. Fakat hoşa gitmeyi bu dört unsura ekleyebilirseniz, uzman bir iletişimci olursunuz.
Kötü huyluluğun açıkça gösterilmesi hoşa gitmemenin garantisidir.
Beğenilmek istiyorsanız kendine acıyan biri olmaktan kaçının. Beğenilen insanlar yalnızca yardım eder ve gülümserler. Kendi yaptıklarını düşünür ve özellikle kendilerine kolayca gülerler. Genellikle espriden anlarlar ve başkalarını güldürürler.
Birisi size nasıl olduğunuzu sorduğunda işlerin gerçekten berbat olduğunu söylerseniz, insanlar sizin çevrenizde bulunmak istemezler.
Beğenilmemenin en garantili yolu, insanlara üst perdeden konuşmak ve onları aşağı görmektir. Ralph Weldo Erverson’dan en sevdiğim alıntılarından biri Niçin o kadar yüksek sesle konuşuyorsun, ne söylediğini duyamıyorum," ifadesidir.
Yaşamınızda neyi yapmayı seçerseniz seçin öyle bir şekilde yapın ki, çocuklarınızın çocukları bir gün güven ve gururla altında durabilsinler.
Hayattaki en büyük zevk, para, ödül ya da yüksek mevkiden gelmiyor. Önemli ve değeri sürekli olan bir şeyi başarmaktan geliyor.
Sizin güçlü bir espri anlayışınız olmasa dahi insanları başka niteliklerinizle de rahatlatabilirsiniz. Mesela güvenilir bir insan olarak tanınabilirsiniz. Dedikodu yapmayabilir ya da insanların arkasından alay etmeyebilirsiniz. Samimi olmayan övgülerden kaçınabilir ama mümkün olan her durumda başkaları hakkında olumlu şeyler söyleyebilirsiniz.
İşinizi ciddiye alın fakat kendinizi o kadar almayın.
İnsanları rahatsız ederseniz size asla tekrar yaklaşmazlar. Bunun ahlaki açıdan olduğu kadar, pek çok düşünce içinden o muhtemel harika düşünceyi engellediği için de bir bedeli vardır.
Yüksek sesle ne kadar prova yaparsanız konuşmanız o kadar iyi olur.
Çoğumuz ihtiyacımız olduğundan daha çok konuşuruz. Pek çoğumuz, insanlara öğrenmeleri gerektiğinden daha fazlasını anlatırız ve bir şey anlatırken gereğinden fazla süre kullanırız. Bunu kabul ettiğiniz zaman konuşmanızı daha açık bir hale getirmeye başlayabilir ve başkalarının dinlemek zorunda hissettikleri değil, dinlemek istedikleri biri olabilirsiniz. Çıkarılacak ders: Genellikle dinlediğinizden fazla konuşuyorsanız iletişimde hata yapıyorsunuz ve belki de insanları sıkıyorsunuz.
Çok az dinlenmenin bir diğer nedeni de çok konuşmaktır. Dünya, hepi topu saatin kaç olduğunu sorduğunuzda, bir saatin nasıl yapıldığını anlatmaya kalkan insanlarla dolu.
Altı güvenilir hizmetkârı muhafaza ediyorum. Tüm bildiklerimi bana onlar öğrettiler; İsimleri Ne, Niçin, Ne zaman, Nasıl, Nerede ve Kim.
Beden dili ve niyet arasında mutlak bir neden-sonuç ilişkisi olmasa bile kuşkulu insanlar gözlerini kaçırırlar. Sinirli insanlar ise yerlerinde duramazlar ve boğazlarını temizlerler. Gözlüklerinin üzerinden bakan birisi sizi değerlendiriyor olabilir. Ya da eğer birisi size doğru eğilip gülümserse ve ceketinin düğmelerini açarsa muhtemelen etkilenmeye açıktır ve sizinle işbirliğine girmek isteğindedir.
Ebeveynler bir şey istediklerinde sakince: Bunu yapmanı istiyorum ve sonra sadece bir kez söyleyeceğim. Yapılmasını istediğim şey bu. Çok dikkatlice dinle. Şimdi sana ne dedim ben?" demek yerine, çoğunlukla bağırmaya başlıyorlar. Çocuklarınıza dinlemeyi öğretirseniz, hayatta çok daha başarılı olurlar.
Dünyaya gelişimizin ilk günlerinden itibaren, insanlar dikkatimizi çekmek için başımıza sanki mecazi anlamda bir çekiçle vurmak zorunda kalmaktadırlar.
Genel olarak, sürenin %60-70’ini dinlemeye ve %30-40’ını da konuşmaya ayırmanız gerekir. Dinlemeye yönelik bu taraflılığın nedeni, insanların çoğunun dinlemesi ama gerçekten işitmemesidir.
Kimi insanlar başkalarını anlama yeteneğini hiç geliştirememişlerdir. Bunlar genellikle yoğun bir şekilde kendilerine odaklaşmışlardır.
Önce anla, sonra harekete geç.
Zorla gülemezsiniz. Pek çok kişi, gülümsemenin sadece yüz kaslarını hareket ettirme sorunu olduğunu düşünürler. Fakat gülümseme bunun da ötesindedir. Düşünceden kaynaklanan duygular tarafından harekete geçilir. Bir an durup sizi gülümseten birini düşünün. Hayatınızda komik olan bir olayı ya da gerçekten kahkaha attığınız bir anı düşünün. Siz gözlerinizi kapatıp, bu anıları hatırlarken yüzünüz değişir, yumuşar. Gülümseme siz farkında olmadan doğal olarak başlar. Bir fotoğrafçı Gülümseyin" dediğinde insanlar çoğunlukla zoraki bir şekilde sırıtırlar. Sizi mutlu kılan ve hoşlandığınız birini düşününce yüzünüz otomatik olarak gülümser. İşte bu gülümseyiş gerçektir. Şunu hatırlayın; gülümseme önce beyindedir, sonra yüzde.
İnsanlara, yerlere ve nesnelere çoğu kez bakarız ancak gözlemde bulunmayız.
Eğer siz kendinizden rahatsızsanız, bu diğerlerini de rahatsız edecektir.
Hangi aracı seçerse seçsin, herkes kendi kendisinin mesajıdır.
Omlet yapmak istiyorsanız birkaç yumurta kırmayı göze almalısınız."
Mesela, eğer konuşmacılar, kelimeleri sadece kullanmakla kalmayıp onları renkli resimler haline getirebilir ya da duygu yüklü, ilgi çekici kelimeler kullanabilirlerse daha ilginç olurlar. Diyelim ki, petrol ithali konusunda konuşuyorsanız, ülkeye her yıl ve her gün kaç ton petrol girdiğiyle ilgili kuru bilgiyi vermektense, şöyle de diyebilirsiniz: Bu ülkedeki her futbol sahasını on kez ağzına dek doldurmaya yetecek kadar."