Atilla Atalay kitaplarından Menekşe İstasyonu kitap alıntıları sizlerle…
Menekşe İstasyonu Kitap Alıntıları
Hayırdır anne, sabah saat dört sıfır otuz itibarıyla? Klasik bir uyku kaçması mı, yoksa post modern bir arayış içinde misin. Ya da darbe felan mı oldu?
– Hem ne olmuş birikmiş paranla bi kaç tencere aldıysam Çehizin olur
-Bak hala konuşuyo Naapçam lan ben tencereyi hoşaf tasını bilmemneyi O parayı bedelli askerlik için biriktiriyodum Noolucak şimdi içine zıçtımının tencereleri
-Miğfer yaparsın Ne biliim Mayın felan pişirirsin
Manyak, ne vuruyorsun insanın en hayati yerlerine. Kendi beynin yok diye, elalemin kafasına vurunca acımıyo zannediyosun dimi? Normal insanlar kafalarına vurulunca acı çeker abi.
-Sen kimsin kız, beni kovuyosun, zilli yılan. Çıngıraklı!
-Peki, daha fazla çıngırdamıyım, ben gidiyim o zaman.
-Dur şurda! Kırık çıkık işi çıkarma sabah sabah. Ne soracaksan sor hadi.
–
-Hadi sor sor.
-Çayda kahvaltıda yenir.
-Lan!??
-Tamam tamam, refleks olarak şeettim.
Az bi sus kızım ya! Hayret bi olaysın Tamam sor sorunu Olayla ilgim varsa cevaplıyım, bitsin bu aşkın ızdırabı. Hay ağzına tüküriyim, sabah sabah kim yazdı bu karıyı benim hayatıma yaa.
-Höyps! Yiirmibeşş milyona yaklaşan taraftarıyla, Sayın Ali Şen’e yapılann Haksıslıkları, sanki Fener bi Yunan takımıymış kibi, kurulan komplolololarığ, atılan çırkın itirağ ve tetikodularr İlhan Cavcav ve çetesinin, haakeza Tirabzonlu bir kaç kendini bilmass yöneticinin. Leke sürme çabalarığ. Nooldu ama? Şiştiniss bugün Aynen şiştinizs. Şnorkell. Hiyps.
-Tabi abicim tabi Hadi küçük bi üçlü çekelim, balkondan bi kaç kere daha bağır, soona müsait bir yere sız. Rüyanda, Lefter Küçükandonyanis, Cemil Turan, Didi Hepsi seni bekliyo. Minyatür kale maç etceeniz.
Ne çare, balık baştan alkol kokuyo. Ailemizin reisi de üç gündür zom. En son salı gecesi, seher vakti içeri dalıp, anneme Merhaba televole dedi. Sonra, sızış o sızış.
Senin için çiçek derer, sevgi dolu türkülerle yollarına sererim annecim
Nası dikiş parası yani anne? Bu televizyonun parası ööle elbise dikmekle falan denkleşmez. Bizden gizli sirk çadırı mı dikiyodun?
-Hişt Sıdıka, bak ne diycam. Gel şööle yamacıma Kimseler yok dimi? Abin nerde?
-Bilmiyorum, iki gündür gözükmüyo ortalıkta Habitat iki nedeniyle yetkililer kaldırım altına süpürmüş olabilirler. Tipi bozuk varoş çocuklarını ayakaltlarından kışkışlıyolarmış.
-Bak şimdi, cadının ettiği lafa bak Abin tipsiz varoş çocuğu da sen, mermer döşeli dört köşeli konakta mı doğdun a şırfıntı. Sanki başka anadan babadan olmuş cadı Sanki, bunu cep telefonundan arayıp, Limuzinin anahtarı sende kalsın evlat hah hah hahhaa diyen başka bi babası var
Sizden daha güçlü, diş geçiremiyceğiniz, daha it erkekler baba, delikanlı ; dövebileceğiniz, dişinize göre olanları artis, kıl, ibne . Tenhada kıstırıp yararlanabiliceeniz kızlar yollu, oronspu ; bi şekilde kendinize ayırdığınız ya da yakınınız olanlar bacı, kardeş . Ciğeriniz çürümüş oğlum sizin, beyniniz donunuza düşmüş, tabiyatınız kararmış.
Esas sizi yiyip bitirmiş bu televizyon, içinizi boşaltmış, yenmiş sucuğun zarı gibi kalakalmışsınız.
E, insan it olursa, aklı donunda gelişirse, Balıkesir İli Telefon Rehberi’ne bile kötü bi anlam yükleyip kavga çıkarabilir
-Bırak şimdi Mikroskobik beyninle sen anlamazsın bu işlerden
-Bu herif de benim beynimin büyüklüğüyle bozdu kafayı En son kuş yemi kadar beyninle karışma demiştin Giderek ufalıyoruz Hayırlısı
-Sus kız Zerre!
-Kız anne açık konuş Günün birinde, abim kemik yapısı gelişmiş, kıkırdakları teşekkül etmiş bir İngiliz kızı alıp gelse gelinim diye bağrına basar mısın?
– Nikaha ecel Allah’ın emri, dakkası şaşmaz demişler. Abingilin kısmeti İngilizce yazılmışsa kim ne diyebilir?
Her şey kötüye de gitmiyo yani Misal, ekonomi iyiye gitmese dış memleketler bizim ticaretimizden korkar Oysa Profilo Bosch’lan evlendi Holding şeysi oldu. Adam güvenmese niye Profilo’yu alsın ki Bosch’una, boşu boşuna
Çok yaşa, torunlarını okşa
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Sus kız! Eve negatif elektirik faturası gelicek Acık olumlu düşün, pozitif ol Habis ruhlu şey, gri kan
En küçük bir duygusal sarsıntıda kamu binası gibi çöküveriyorum Üf İçim sıkılıyo
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Ne kız o surat ööle, dolabın dibinde yedi hafta unutulmuş dolmalık biber gibi
-Dıdıdıdı Kız anne, çok soğuk vallahi bak
-Sobanın üstünde terlik ısıtıyorum. Birazdan seni içeri alıp sıcak terlikle dövücem. Sabret, kemiklerine kadar ısınacaksın
-Her zaman söölemişimdir anne, şiddetin ne hoş, ne güzel dehşetin
Sırp Safiyesi İlkesiz cengaver! Esasen sana boş yere kızıyorum Balık baştan kokar Koca milletvekilleri tozuttu, kazanmak uğruna dün ak dediklerine bugün macenta kırmızısı diye bağırıyorlar Daha bunlar iyi günlerimiz
Vay be! Vay ki vay Kalleşlik, ilkesizlik aldı yürüdü, anne kız arasına bile girdi şu alemlerde
Ağustos böceklerinin alayı orospudur, çünkü yazın erzak biriktirip kışın beylerine sofra kuracaklarına car car öterler, saz çalarlar, klip çekerler
-Sen hayatında sirkeli anne tokadı yedin mi hiç cadı! Al bak (Şrak)
-Hmm Farklı bir lezzet Bir de kendine vur bak, çok hoş oluyo
Biliyodum Sonunda sıranın bana geliceeni biliyodum Sustalı maymun gibi bütün gün niye bütün gün evde oturttuğunuz, kimseye göstermediğiniz doğduğumdan beri dikkatimi çekiyodu. Farkındaydım Sonunda benim turşumu kuracağınızı biliyordum
Kız nediycam bak Komadayken Sıtkı diye bi oğlanın ismini sayıklıyodun Kim kız o, iyi bi işi var mı?
Sigorta hastanesi burası İnildeyen fukaralarla dolu
Yurdum hastanelerine gidecek kadar canıma susamadım, yanlış tedavi kurbanı olmak, kalabalıktan ezilmek istemiyorum
O gece yorganların altında, görünmeyen bir kuyuya atladı.
Dönüşünde, pek sık duyduğu “Simit satsan geçinirsin” lafının, felekle arası iyi kavatlar tarafından uydurulduğunu düşündü.
Bir bakan olmayla memleket babanızın malı oluyor sanki. Yolun, yırtın, yutun anasını satıyım.
Kız anne, sen başka bi gezegende yaşıyosun da buraya taş
örneği almaya mı geldin? Etrafta olup bitenleri görmüyor musun? Depremler, felaketler, üç saniyede en kaz haline gelmiş üçkağıtçılık ve rüşvet anıtları, yollara dökülmüş dar gelirli insanlar Kağıt, şeker kara borsa, hükümet yok, meclis başkanı yok, hepsi dandikten birbirlerine küsüyo, olan insanlara oluyo
Herifler henüz kitap işine el atmamışken, bağımsız kalabilmiş bi kaç yayın okumakta fayda var.
Cam kenarında, oturtucam minnacık bilgisayarımı dizimin üstüne, pıtı pıtı
– Bak bak dizinin üstüne oturtucakmış kaltak Oranı buranı da yalat bari! Lan, elinde makasla o gastelerden birine kupon kesmeye yaklaştığını göriyim; makası böğrüne saplarım alimallah. Bu eve bilgisayar girerse, cenaze çıkar işte o kadar!
– Siber Uzay’ın bir sürü iletişim, efendime sööliyim bilgi alışverişi olanağı var sırf pezevenklik şeysi diil ki.
– O Siber Turnagöl için de iyi konuşmuyolar Gazinocular kralının oğlunun yuvasını yıkmış. Gaste yazdı.
– Hohohoho Hihih, Ayhohoh Yuh yani.
Valla şu üç günkü kadar güldüğümü hatırlamıyorum. Bi ahimin şovu edepsizdi. Koca herif pipisini göstermeye kalktı.
– Naapsın çocuk, TV öncesi devirde ufaktı. O vakitler, baban çaarıp çaarıp misafirlere pipisini göstertiyordu. Aklında bi tek o kalmış.
– Nedemek naapsın çocuk. Evet, her zamanki çifte standardınız. Çocukken ben kukumu göstersem çakmakla yakardınız ama. Abim yapınca “eylem” oluyordu, hoş karşılanıyordu, ben yapsam, “yavru kaltak” oluyodum.
Hazır turşu alan kadın kadın diildir Biz göle yoğurt çalan bir ecdadın denize turşu kurabilme zekâ ve yeteneğine sahip hamarat torunlarıyız..
Ağustos böceklerinin alayı orospudur, çünkü yazın erzak biriktirip kışın beylerine sofra kuracaklarına car car öterler, saz çalarlar, klip çekerler
Sana ne kızım koalisyondan Refah’tan felan
– Olu mu bee Enişden, “Refah geldi gaari, Allah bir, garı dört Üç dene daha gadın nikahlaycın, seni gapmın önüne guyveycin” deya
Esas sizi yiyip bitirmiş bu televizyon, içinizi boşaltmış, yenmiş sucuğun zarı gibi kalakalmışınız.
Üf içim sıkılıyo Canım hiç bişi istemiyo
– Kartel’in şarkısına “kareoke” yapalım mı açılırsın
– Git işine anne yaa! Git bişii filan ör, kupon mupon kes, beni rahat bırak
– Dalga geçme annenin gündelik hayatıyla
Eh, teknoloji ilerledi artık Diz üstüne sığan pezevenk yaptı şşoğleşşekler. Elalemin çoluğu çocuğu oturduğu yerden kötüyola düşücek
“Kızlar kendilerini güldüren erkekleri severler” ama soonadan saçlarını çekmemen lazım, bilmem anlatabiliyor muyum?
Uzaklarda bi yerde deprem olur, binlerinin otobüsü devrilir, başkaları kör kurşunlara kurban gider, sadece elalemin çocukları zindanlarda kaybolur Tüm bunları kendi başına gelmiş gibi düşünmezsen, susarsan, sıra sana da gelir hanım
– Bu konuşan sen diilsin kız! Şer güçler, dış mihraklar kareoke yapıyo sana
“Elin oğlu” dedin de aklıma geldi Evin oğlu statüsündeki salak ahimin “marifet” diye yaptığı şeylere ses çıkarmıyosunuz ama. “Konsantre olup” ayağını kızgın sobaya sokuyodu, tutuk zekâlı
– Erkek kısmına lazım ööle şeyler Mesleği olur, askerde kalorifer kazanı sorumlusu yaparlar.
Anne, hadi bana dört rakamlı iki sayı sööle.
– Sopa Sopa
– Sayı dedim, sözcük diil
– Kız yeter artık, durdur şu beynini. Yarım aklını dört rakamlı sayıları kafadan çarpmayla bozdu Sanki bi halta yarıycak.
Niye yaramasın Ekmek parası, televizyona çıkar şov yaparım 1243 kere 9773
Ulan maddi durumu iyi olan hasta refakatçisinin burda ne işi var be Sanki Uludağ Beceren Hotel Resort’un lobisinde oturuyoruz Sigorta Hastanesi burası İnildeyen fukaralarla dolu
Olmaz! İkimiz gidelim Burda beklerken yanlışlıkla bi tarafımı keserler Organımı felan çalarlar
– Çeneni çalsalar keşke Hastane çeteleri dilini yürütüp, Hindistan’a şatsalar da sussan! Kızım, bu halinle naşı benle numara kuyruğuna giricen Otur işte şu bankın üstünde.
kitap en iyi arkadaştır. Okurken üstünde karpuz yediğinizi kimseye söölemez, karpuza ortak çıkmaz, daha da güzeli ve konumuzla ilgili olanı; siz günün birinde Ah ulan, ben vaktinde kitapla beraber karpuz yemiştim diye efkarlanmazsınız. Kitap, karpuz ve sizin bir meyhanede beraber çekilmiş fotoğrafınız yoktur.
Dudaklarının kenarındaki gülücüğe göz dikenlere, o dudak sahiplerinin söyliycek bir kaç sözü vardır elbet. O dudaklar, şu ağızlar, sadece maç geyikleri için, torba dolsun muhabbetleri için, reklam sloganlarını tekrar edip, pop şarkılarını ezberden söölemek için diil heralde. Susmak için hiç diil. Çünkü, Susarsan sıra sana da gelecek Çünkü, her şeye rağmen gülmek, insan kalmaktır, direnmektir gülücüğüne sahip çık. Yalnız bırakma, yalnız kalma, insan kalalım
Zati memlekette faşizan kazanlar kaynıyo. Az kaldı fırına doldurup adam yakıcaklar. Gazeteci, mahkum, öğretmen, öğrenci, işçi, memur, simitçi kahveci gazozcu, baylar bayanlar merdivenden kayanlar, cümle mahlukat, yaşına başına işine bakmadan sopa yiyiyo. Dikkat ettim televizyonda dayak yerken seyretmediğim bi kaç meslek grubu kaldı. Astrologlar, deniz feneri bekçileri, şarap tadımcıları, hallaçlar, kalaycılar, seyisler.
Bi tek başkalarının başına gelir sanıyosun di mi. Uzaklarda bi yerde deprem olur, birilerinin otobüsü devrilir, başkaları kör kurşunlara kurban gider, sadece elalemin çocukları zindanlarda kaybolur Tüm bunları kendi başına gelmiş gibi düşünmezsen, susarsan, sıra sana da gelir hanım
Kız anne, sen başka bi gezegende yaşıyosun da buraya taş
örneği almaya mı geldin? Etrafta olup bitenleri görmüyor musun? Depremler, felaketler, üç saniyede en kaz haline gelmiş üçkağıtçılık ve rüşvet anıtları, yollara dökülmüş dar gelirli insanlar Kağıt, şeker kara borsa, hükümet yok, meclis başkanı yok, hepsi dandikten birbirlerine küsüyo, olan insanlara oluyo
Windows 95 çağında bamyaya yorgan iğnesi saplayan zihniyete ne diyim ki ben Her sonbahar ipe bamya diz, tarhana yap, erik kurut, domates ez, turşu kurgula Sanki konserve diye bişey yok, kurulu turşu alsak olmaz .. Bill Gates acur turşusu kuran bir bilgisayar programı yazabilir mi acaba?
( ) Biz vaktinde şair Orhan Veli’yi çukura düşürmüş bi ülkeyiz. Adam çukura dolup ölmüş
Ne kız o surat ööle, dolabın dibinde yedi hafta unutulmuş dolmalık biber gibi Karadeniz’de nükleer deneme yaparken gemilerini mi batırdılar? Gül azıcık uğursuz.
En azından sivil toplum örgütleri var ülkede.
Hem galiba problem ebemde zaten, doğum sırasında malzememden çalmış. En küçük bir duygusal sarsıntıda kamu binası gibi çöküveriyorum.
Eşyaya âşık bi sürü insan var hayatta. O da bi duygu. Delice seviyorlar. Hatta birbirlerine duydukları aşk da aynı mekanizmaya sahip. Sıfırken başlayan ilişki, en fazla yeni model piyasaya sürülünceye kadar devam ediyor.
“ Ne yağmurlardan sonra bitkilerin çıtır çıtır büyüyüşü, ne ilk yazda kara bulutların kaybolmasından sonra çiçeklerin parlaklığı, ne yemyeşil bahçelerle çevrili bembeyaz sarayların zerafeti güzel huylu, iyi karakterli, nitelikleri güzellikte ahengini bulan bir sevgiliye kavuşmaktan daha güzeldir. En beliğ lisanlar bu sevinci tasvir etmekten acizdir; tadını anlatamazlar. O durum gönülleri şaşkına çevirir, zekâları durdurur ”
“Şiirler yazdım, kitaplar okudum
Elime bir bardak aldım, onu yeniden oydum
Derinlerde kaldım böyle bir zaman
Kim bulmuş ki yerini, kim ne anlamış sanki mutluluktan
Ey yağmur sonraları, loş bahçeler, akşam sefaları
Söyleşin benimle biraz bir kere gelmiş bulundum.”
Edip Cansever
Ara sıra aklıma düştüğünde, hep bir kere olsun ben O’nu arayayım, “hayat nası gidiyo” diye bu kez ben sorayım, durduk yere gönlünü alıp bi “şıklık” yapayım isterdim. Ama olmazdı. Bilirsiniz.
Sana daha neler söyledim, daha nasıl yaraladım, şimdi hatırlamıyorum. Oysa, kırıcı olmamak için Muzo’dan dersler almıştım. “Ben sana layık değilim” yolları yapıcaktım. “Kafam karışık, kendim bile anlayamıyorum, ben galiba dengesiz birisiyim” filan diycektim. Final, “seni incitmek istemiyorum” cümlesi olacaktı. Daha nasıl inciteceksem artık. Öyle demiştim. Sen, susup kalbini peşime taktın. İlk ardıma baktığımda yok sanmıştım
Kırık kalpleri götürürsün peşinden, çocukken yarım bıraktığın ekmekler gibi, ardınsıra koşarlar. Olmadık bir zamanda kendilerine dair şarkıyı kulağına fısıldar herbiri. Duymam artık sanarsın, dudağın o bildik melodiye eşlik ederken, sen içindeki boşluğu bir başka boşluğa savurup avunursun. Kendi kırıklığını bir başkasının peşine takınca suskun ve çaresiz, belki, o zaman
“Yağmur yağar şıpır şıpır buz gibi/ Eriyom hergün gayalaada duz gibi/Gocen ilen muhabbetin yoğusa/Boşan da gel gabulümsün gız gibi ”
Kimse başaramaz düşlerde gülmeyi, gelgelelim
Ölmeyi de, bak, işte bu kadar yakındır gülmek, ölüme
Hermann Broch
Susmayı önce hangimiz başlattı, hatırlamıyorum. Ama, sustuk işte. Şahsen ben güzel susarım. O da fena susmuyor. Oysa söylenecek epey şey var. Yani “artık konuşulacak bişeyimiz kalmadı” zamanımızda diiliz. Ama ben sözcüklerimi tamire verdim. İçleri boşalmış, anlamları kırılmış, üzerlerine frekans kirliliğinin isi sinmiş. Öölesine, boş boş uçuşuyorlar havada. İçlerinden bir kaç tanesini yakalayıp Ona söylesem “Saatlerimiz şu anda onaltı kırkikiyi gösteriyor, dışarıda kırkikindi yağmurları yağıyor. Ve vee ben sizi çok seviyorum ” Ha sittiriyim ordan yaa. İnsan, çok değil, bir tanecik sevgi sözcüğü söylemeye kalksa, salak program sunucusunun frekansına giriyor.
Bi bakan olmaynan memleket babanızın malı oluyo sanki. Yolun, yırtın yutun anasını satiim.
Şu hayatta eninde sonunda herkes bi anadan doğmuşken, “Cennet anaların ayakları altındayken” madem herşey “adil” yani adaletli olacakken ve adalet bi gün herkese gerekliyken, bu olup bitenler hiç “gerçek” olur mu? Olsa olsa rüyadır.
Çünkü, “ her şeye rağmen gülmek, insan kalmaktır, direnmektir” gülücüğüne sahip çık. Yalnız bırakma, yalnız kalma, insan kalalım
—Senin önümüzdeki seçimleri görebiliceen şüpheli Kenar Kısa vadeli düşün On onbeş dakka kadar Hayır, birazdan abim işten gelicek, merdivende karşılaşıcaksınız da Bence bir oy bir oydur En azından partiniz için yaşasan iyi olur
—Ööle diyosun ama iktidara gelince bizim borumuz ötücek Sıdıka İstersen sana da veririm boruyu üflersin
—Vay eşşek! Abi Baba Annee.. Polis Şimdi canına okıycam lan senin
—Ama senin kalbin yokmuş kızım Sende ne bulurum anlamam ki
—Babanı tanırım Zekeriya Abi mahallenin baba adamlarındandır Bi yanlışımı görürse ezsin tabi, götürüp atsın sigortaya
—Demek ööle ha Tabiyatınız bööle Sizden daha güçlü, diş geçiremiyceğiniz, daha it erkekler “baba, delikanlı”; dövebileceğiniz, dişinize göre olanları” artis, kıl, ipne” Tenhada kıstırıp yararlanabiliceeniz kızlar “yollu, oronspu”; bi şekilde kendinize ayırdığınız ya da yakınınız olanlar “ bacı, kardeş” Ciğeriniz çürümüş oğlum sizin, beyniniz donunuza düşmüş, tabiyatınız kararmış
—Ağır konuşma, bacı felan dinlemem İndiririm kaldırıma Bilmiş karı Hiç okumuyo musun lan, gastelerin üçüncü sayfasını? “Erkekliğime sövdü” derim, takarım, altı ay yatarım Mahallede namım yürür.
—Sen o kuş yemi kadar beyninle anlamazsın bu işlerden.
—Anlamıyorum tabi. Siz bir nesiniz yaa? Kimsiniz? Birbirinize yaptığınız bu rolleri nerelerden kapıyorsunuz? Kendinizden başkaca kimi seviyorsunuz? Yaşıtlarınıza jop daldıran manyakların olduğu bi ülkede; sizin kalbiniz ne yana, beyniniz ne yana düşüyo. Bunca soğuklukta üşümüyomusunuz? Sokulucak birbirinizden başka kimseniz yokken, bunca hesapla, bu kadar yalanla noolucak ki.
—Atatürk mü söölemiş bu lafları?
—Yok, Vehbi Koç belgesellerinden birinde duydum. Peh! Kim söölemişmiş. Bizim içimizde var aslanım, o söyler Orası ööle bi yer ki, jop değmez, yalan bilmez. Kırarsın belki, ama sökmeye gücün yetmez!