İçeriğe geç

Men Without Women Kitap Alıntıları – Haruki Murakami

Haruki Murakami kitaplarından Men Without Women kitap alıntıları sizlerle…

Men Without Women Kitap Alıntıları

“Ve bir zaman geliyor, bir kadını yitirmek, tüm kadınları yitirmek anlamına geliyor.”
“Gün gelir, maymun da ağaçtan düşer.”
İnsanın kendinden başka dönebileceği bir yer var mıdır ki?
, asıl yaşamın kendisi öldürücüdür.
Zaten nihayetinde hepimizin yapması gereken kendimizle açık yüreklilikle uzlaşmayı başarmak değil midir? Karşımızdakini sahiden görmenin, kendi içimize, taa dibimize kadar dosdoğruca bakmaktan başka bir yolu yoktur.
İnsanin kendinden başka dönebileceği bir yer var mıdır ki?
Başka biri olabilmek eğlenceli bir şey mi?
Tekrar kendine döneceğini bilirsen, evet.
Kafuku, eskiden beri sezgileri kuvvetli biriydi, hem karşısındakini büyük bir aşkla sevince, ister istemez insan sezerdi.
Yaşam tuhaf değil mi? Bir zamanlar müthiş bir şekilde parlayan, son derece arzu ettiğin bir şey, onu elde etmek için her şeyi göze alabilecekken, biraz zaman geçtikten sonra ya da ona biraz farklı açıdan bakınca, şaşırtıcı derecede önemini yitiriveriyor.
Kadınsız erkeklerden biri olmak çok kolaydır; önce bir kadına tüm kalbinizle aşık olun, sonra o bir yerlere gitsin, hepsi bu.
Kadınsız erkeklerden olmanın ne kadar üzücü, ne kadar yürek sızlatan bir şey olduğunu ancak kadınsız erkekler anlayabilir. Harikulade batı rüzgarını kaybetmeyi. Ondört yaşının sonsuza değin-bir milyar yıl ya da sonsuza yakın bir zamana kadar-senden alınmasını.
Bir gün aniden sen de kadınsız erkeklerden olucaksın. O gün ufak bir uyarı, küçücük bir ipucu vermeden; önsezi olarak hissettirmeden ya da içine doğmadan; kapını çalmadan, öksürerek haber vermeden; hiç beklemediğin bir anda seni bulacak. Bir köşeyi döndüğünde, aslında çoktan oraya varmış olduğunu anlayacaksın. Ama geriye dönmek mümkün olmayacak.
Kalbinde bir sıcaklık hissetti. O zaman bir balık ya da günebakan olmadığı için sevinç duydu.
İncinmem gereken zamanda yeterince incinmedim, diye itiraf etti kendine.
İnsanın hissettiği duygular arasında muhtemelen en fena olanları, kıskançlık ve gururdu.
Mutlu edebildiği kimse olmamıştı, kendisi dahil.
Yaşam tuhaf, değil mi? Bir zamanlar müthiş bir şekilde parlayan, son derece arzu ettiğin bir şey, onu elde etmek için her şeyi göze alabilecekken, biraz zaman geçtikten sonra ya da biraz farklı açıdan bakınca, şaşırtıcı derecede önemini yitiriveriyor.
Ve bir zaman geliyor, bir kadını yitirmek, tüm kadınları yitirmek anlamına geliyor.
“Birini görmeyi çok istersen, o kişiyi mutlaka yine görürsün”
Gerçek ıstırabı hissetmem gereken bir zamanda, duygularımı bastırdım. Şiddetli acı çekmeyi kabul etmemek için, olanlarla gerçekçi biçimde ve doğrudan yüzleşmekten kaçındım. Sonuç olarak da bu şekilde içi boş, cansız bir yürekle yaşıyorum şimdi.
Ben, ben olarak kalırken aynı zamanda ben değildim.
Ancak bizi göğe çıkaran, vadinin dibine düşüren, şaşkına döndüren, güzel hayaller gördürüp bazen ölüme götüren bu organ olmasa, yaşamlarımız büyük olasılıkla çok sıkıcı olurdu.
Ölen insanlar için yapabileceğimiz ne var diye soracak olursanız bu, onları olabildiğince uzun bir süre hatırlamaktır, derim.
Aşk aslında böyle bir şeydir. Yüreğinize söz geçiremezsiniz, mantığını yitirmiş bir güç tarafından savrulup durduğunuzu hissedersiniz.
Kendisinden uzaklaşıp, yine kendisine dönüyordu. Ancak döndüğü yer, tam olarak o eski yer değildi
Ne var ki, artık ölü olan biri muhtemelen bir şey düşünmez, hissetmezdi.
-Başka biri olabilmek eğlenceli bir şey mi?
+Tekrar kendine döneceğini bilirsen, evet.
-Kendinize dönmeyi istemediğiniz zamanlar olmadı mı peki?
+İnsanın kendinden başka dönebileceği bir yer var mıdır ki?
Ama gerçek olmayan şeyleri yazmak, ayın arka yüzünde buluşmak için birisiyle sözleşmeye benziyor.
Elbette incindim ben, hem de çok incindim.
Ancak bu dünyada doğru olmayanı yapmaktan uzak durmak da yetmeyebilir bazen. Bu boşluğu içeri sızmak için kullanan kişiler de vardır.
“Ama yılanlar oldukça zeki hayvanlardır. Mitolojide yol gösterme görevini yılanlar üstlenir. Tuhaf ama bütün kültürlerin mitolojilerinde aynıdır bu. Ancak gösterdikleri yol iyi bir yere mi çıkar kötüye mi, bu bilinmez. Çoğu zaman hem iyi hem de kötüdür.”
Dünyadaki kadınların çoğunluğunun (özellikle de çekici kadınların) seks için yanıp tutuşan erkeklere karnı tok, diye düşünüyorum.
Üzüntüyü kolayca, doğru biçimde ölçebilecek bir cihaz olsaydı dünyada keşke.
Gerçek ıstırabı hissetmem gereken bir zamanda, duygularımı bastırdım. Şiddetli acı çekmeyi kabul etmemek için, olanlarla gerçekçi biçimde ve doğrudan yüzleşmekten kaçındım. Sonuç olarak da bu şekilde içi boş, cansız bir yürekle yaşıyorum şimdi. Ve zeki yılanlar yüreğimdeki o boş yeri ele geçirip, serinkanlı bir şekilde kalplerini oraya gizlemeye çalışıyorlar.
Ancak liseli kızların çoğu gibi, o da aşkını karşısındakine söylememişti.
“Önceki yaşamının her detayını hatırlaman mümkün değildir ki. Herhangi bir anını
hatırlayıverirsin. Küçük bir delikten duvarın öte yanını bir anlığına görür gibi. Oradaki manzaranın sadece bir noktasını görebilirsin.
“Roma İmparatorluğu döneminde pek çok yere bofa balığı havuzu kurulmuştu, emirlere uymayan köleler bu havuzlara canlı canlı atılır, onlara yem yapılırmış.”
Benim için yazmak, bir şeyi unutmamak
için en etkili yöntem çünkü.
Ölen insanlar için yapabileceğimiz ne var diye soracak olursanız bu, onları
olabildiğince uzun bir süre hatırlamaktır, derim.
“Böylesi senin için zor olmuyor mu?” diye sordu.
“Böylesi?”
“Yakın zamana kadar iki kişiyken, birdenbire tek başına kalmış olmak.”
“Bazen” dedim dürüstçe.
“Ama gençken böyle yalnız ve zor anları deneyimlemek de biraz gerekli değil mi sence de?
Olgunlaşma sürecinin bir parçası olarak.”
“Sen böyle mi düşünüyorsun?”
“Bir ağacın büyüyüp güçlenmesi için zor bir kış geçirmesinin gerekli olması gibi. Hep ılık ve durgun bir iklim olursa, büyüme halkası da oluşmaz, değil mi?”
Ancak yaşam denen şey öyle istikrarlı devam eden bir şey midir ki? Hiçbir sorunla karşılaşmadan rahat bir şekilde yaşayıp gitmek, iyi bir şey midir? Bunları düşünmeden de edemiyorum.”
Dün
Yarından iki önceki gün,
İki gün öncesinin yarınıdır.
“Öldürücü olmak demişken, asıl yaşamın kendisi öldürücüdür.”
“Böyle şeyler olabiliyor demek ki. Sonuçta o sadece bir beden değil miydi?” diye kendi kendine mırıldandı Kafuku. En nihayetinde küçük kemik parçaları ve küle dönüşecek şeyler değil miydi? Bundan çok daha önemli başka şeyler olmalıydı. Eğer bu bir kör nokta ise, biz hepimiz aynı kör noktayla yaşamaktayız.
Tüm kadınların yalan söylemek konusunda doğuştan gelen özel bir yeteneğe, adeta bunu mümkün kılan bağımsız bir organa sahip olduklarına inanıyordu.… Çünkü aslında bu kadınlar değildi yalan söyleyen, onlarda bulunan bu bağımsız organ kendiliğinden çalışıyordu. Bu yüzden yalan söyleyince-çok özel durumlar dışında-onların o güzel ve iyi yürekleri sızlamıyor, huzurlu uykuları bölünmüyordu.
Aslında spor salonunda bu tür durumlar nadir değildir. Düzenli devam eden biri, gün gelir aniden gelmeyi bırakıverir. Spor salonu iş yeri değildir ki. Gelmek ya da gelmemek kişinin özgür seçimidir.
İntikam sözcüğü ağır kaçar ama kadınların hislerini dengelemeleri gerekir.
Sizin hiç, bir kimseyi çok sevmemeye karar verip onun için çabaladığınız oldu mu?
Uzun yıllar boyunca bir dolu kadınla gizli ilişki yürütüp de hiçbir sorun çıkmaması mümkün olabilir mi? Gün gelir, maymun da ağaçtan düşer.
“Ne olursa olsun çocuklar iyidir”diyordu arkadaşları İnsanlar herkesin kendileri gibi zahmet çekmeleri isterler bencilce.
Sonuçta zeka, ameliyatla arttırılabilen bişey değildi.
Dünyadaki kadınların çoğunluğunun (özellikle de çekici kadınların) seks için yanıp tutuşan erkeklere karnı tok, diye düşünüyorum.
Dünya yerle bir edilirken bile, insanlar bu tür ince işleri görev bilip, vazgeçmeden emek veriyor böylece de akıl sağlıklarını koruyabiliyorlardır belki de.
İşinizi içtenlikle yaparsanız, sonucu kendiliğinden gelir.
Zaten nihayetinde hepimizin yapması gereken kendimizle açık yüreklilikle uzlaşmayı başarmak değil midir? Karşımızdakini sahiden görmenin,
kendi içimize, taa dibimize kadar dosdoğruca bakmaktan başka bir yolu yoktur. Ben böyle düşünüyorum.”
Hiçbir şey bilmemiş olsaydım ne kadar iyi olurdu, diye düşündüğü zamanlar da olmuştu. Ancak, ne olursa olsun, bilmenin
bilmemekten daha iyi olduğu onun temel düşüncesiydi, yaşam karşısında aldığı tavırdı; bilginin cehaleti yenmesi “Ne kadar şiddetli bir acıya sebep olursa olsun, ben bunları bilmek zorundayım. Çünkü insan ancak bilgiyle güçlenir.”
Ölen insanlar için yapabileceğimiz ne var diye soracak olursanız bu, onları olabildiğince uzun bir süre hatırlamaktır, derim.
Son zamanlarda da şu sorunun yanıtını çok düşünür oldum: Ben aslında neyim?
Yarın nasıl bir rüya görürüz bunu kim bilebilir ki
Dün. Yarından iki önceki gün. İki gün öncesinin yarınıdır.
Alkolikler kabaca iki gruba ayrılırdı. İlki, kendisine yeni bir şeyler katmak için içmek zorunda hissedenler, ikincisi ise, içkinin kendisinden bir şeyler götürmesini istedikleri için içenler.
Böylece o da en iyi şekilde rolünü oynadı. Seyircisi olmayan bir oyunda
Sorulamamış soruya verilmemiş cevap
Ama gençken böyle yalnız ve zor anları deneyimlemek de biraz gerekli değil mi sence de?
Bir ağacın büyüyüp güçlenmesi için zor bir kış geçirmesinin gerekli olması gibi.
Hiç bir sorunla karşılaşmadan rahat bir şekilde yaşayıp gitmek, iyi bir şey midir?
Bir kişiyi tam olarak anlamaktan söz ediyorsunuz, bu gerçekten mümkün mü ki, o kişiye büyük bir sevgi duysak bile?
Ve bir zaman geliyor, bir kadını yitirmek, tüm kadınları yitirmek anlamına geliyor.
İnsanın kendinden başka dönebileceği bir yer var mıdır ki?
Çünkü insan ancak bilgiyle güçlenir.
Hayır, sadece batı rüzgarının değil, her yönden esen rüzgarların önünü kesecek kadar harikulade biriydi o.
Yaşam tuhaf, değil mi? Bir zamanlar müthiş bir şekilde parlayan, son derece arzu ettiğin bir şey, onu elde etmek için her şeyi göze alabilecekken, biraz zaman geçtikten sonra ya da ona biraz farklı açıdan bakınca, şaşırtıcı derecede önemini yitiriveriyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir