Anton Çehov kitaplarından Memurun Ölümü kitap alıntıları sizlerle…
Memurun Ölümü Kitap Alıntıları
İyi de Barabayev" diye sordu Fyodor Stepanıç dudağını büzüp küçük gören bir gülümsemeyle. "Barabayev de benimle yargılandı, benimle sürgün edildi; siz onunla her gün yemek yiyor, çay içiyorsunuz. O daha çok çaldığı için mi!…"
Sen sen ol, bir daha başkalarına çamur atmaya kalkma!"
Bunların hepsi şaklaban, ikiyüzlü! Zor dayanıyorum, aralarında boğulacağım vallahi!"
İnsanlarda nezaket denen şey kalmamış!
Çağımızda insanın inançlarını yitirmesi eski eldivenini yitirmesi kadar kolaydır.
Çerviakov evine giderken şöyle düşündü: “Bunda hiçbir alay yok. Bir türlü anlayamıyor, bir de general olacak. Öyle ise artık ben de bu palavracıdan af maf dilemem. Canı cehenneme! Ona bir mektup yazarım. Ama bir daha gitmem, vallahi gitmem.” Çerviakov evine giderken böyle düşünüyordu. Generale mektup yazmadı. Düşündü taşındı, ama bu mektubu bir türlü toparlayıp yazamadı. Ertesi gün kendisinin gidip işi anlatması gerekti. General sorgu dolu gözlerini ona diktiği zaman Çerviakov:
– Dün efendimizi, buyurduğunuz gibi, alay etmek için rahatsız etmeye gelmemiştim. Aksırırken üstünüzü başınızı berbat ettiğim için özür dilemeye gelmiştim. Alay etmek benim ne haddime? Bizler alay etmeye kalkarsak o zaman, efendime söyleyeyim, insanlara saygı kalır mı?
Mosmor kesilen, sapır sapır titreyen general, birdenbire:
– Defol! diye bağırdı.
Dehşetinden kireç gibi olan Çerviakov, bir fısıltı halinde:
– Ne buyurdunuz? diye sordu.
General ayaklarını yere vurarak:
– Defol! diye tekrarladı.
Çerviakov’un karnında bir şeyler koptu. Hiçbir şey görmeden, geri geri kapıya gitti, sokağa çıktı, yürüdü. Bir makine gibi evine gelince, üniformasını çıkarmadan, kanepeye uzandı ve öldü.
– Dün efendimizi, buyurduğunuz gibi, alay etmek için rahatsız etmeye gelmemiştim. Aksırırken üstünüzü başınızı berbat ettiğim için özür dilemeye gelmiştim. Alay etmek benim ne haddime? Bizler alay etmeye kalkarsak o zaman, efendime söyleyeyim, insanlara saygı kalır mı?
Mosmor kesilen, sapır sapır titreyen general, birdenbire:
– Defol! diye bağırdı.
Dehşetinden kireç gibi olan Çerviakov, bir fısıltı halinde:
– Ne buyurdunuz? diye sordu.
General ayaklarını yere vurarak:
– Defol! diye tekrarladı.
Çerviakov’un karnında bir şeyler koptu. Hiçbir şey görmeden, geri geri kapıya gitti, sokağa çıktı, yürüdü. Bir makine gibi evine gelince, üniformasını çıkarmadan, kanepeye uzandı ve öldü.
Ne var ki yeryüzündeki hayatta mutlak mutluluk diye bir şey yoktur. Mutluluk genellikle kendi zehrini içinde taşır ya da dışardan bir şeyle zehirlenir."
Bırakın uygarlığı ve insanlığı doğru düzgün bir iklimimiz bile yok. Burası da memleket! Avrupa da!"
Gözlerinden acı yaşlar boşandı, solgun yüzü çaresizlikten çarpıldı. Artık rol yapmasına gerek yoktu, rahat rahat ağlayabilirdi.
Bazen o güçlü halimizin nereye kaybolduğunu kim bilebilir ki!
Bazen o güçlü halimizin nereye kaybolduğunu kim bilebilir ki!
Sanki bütün bedeniyle düşünmüş gibi bitkin düşmüştü.
Zamanımızda inancını yitirmek eski eldiveni yitirmekten daha kolay, işte, ben de yitirdim.
Ne var ki yeryüzündeki hayatta mutlak mutluluk diye bir şey yoktur. Mutluluk genellikle kendi zehrini içinde taşır ya da dışarıdan bir şeyle zehirlenir
Elinize bir kitap alsanız, köşeye çekilip okusanız, kötü mü olur?
Yalnızlık olmadan gerçek mutluluk mümkün değildi! Şeytan, herhalde, meleklerin bilmedikleri bir şey olan yalnızlığı isteyerek, tanrıya ihanet etmişti.
Sıradan bir insan iyiliği ya da kötülüğü dışarıdan, yani bir faytondan, bir çalışma odasından bekler; düşünen insan ise onları kendinden bekler.
Elinize bir kitap alsanız, köşeye çekilip okusanız, kötü mü olur?
Elinize bir kitap alsanız, köşeye çekilip okusanız, kötü mü olur?
Elinize bir kitap alsanız, köşeye çekilip okusanız, kötü mü olur?
İnsanlar yalan söylüyorlar, kocam yalan söylüyor, doğruyu söyleyen yalnızca bu ayna! Yüzümün güzelliğini görüp kendimi böyle tanısaydım kocam olacak şu adama varır mıydım? O, bana uygun bir koca değil. En yakışıklı, en soylu şövalyeler tırnağıma kurban olsunlar!
Örneğin ninemin ninesi şu yaşlı kadına bir bak. Bu ucube, çirkin kadının son derece ilginç bir öyküsü vardır.
Işığı yaktığımız zaman tam yüz yıldır aydınlık yüzü görmemiş irili ufaklı binlerce sıçan dört bir yana kaçıştı.
Siz başkalarını hangi ölçüyle ölçerseniz, başkaları da sizin boyunuzun ölçüsünü ona göre alırlar.
Mutluluk kapımı çalmış, kapıyı açıp onu içeri almalıyım.
İki adım öteye arabasız gitmeyen, her gün yeni şeyler giyen, adım başı para harcayan, yoksulluk nedir bilmeyen, size alınan çiçek modaya uygun değilse bundan büyük mutsuzluk duyan biri olarak benimle evlenme uğruna yeryüzü nimetlerini tepebilir misiniz?
-Ama benim param var ya? Drahoma getireceğim.
– O pek önemli değil! Getireceğiniz otuz bin ruble bir kaç yılda biter. Sonra? İstekleriniz biter mi peki? Sonuç acı gözyaşları! Deneyimlerime inanın! Hepsini biliyorum. Şimdi ağzımdan çıkan sözlerin anlamını da… İsteklerinizi dizginlemek için güçlü bir irade, insan üstü bir çaba gerekecek.
-Ama benim param var ya? Drahoma getireceğim.
– O pek önemli değil! Getireceğiniz otuz bin ruble bir kaç yılda biter. Sonra? İstekleriniz biter mi peki? Sonuç acı gözyaşları! Deneyimlerime inanın! Hepsini biliyorum. Şimdi ağzımdan çıkan sözlerin anlamını da… İsteklerinizi dizginlemek için güçlü bir irade, insan üstü bir çaba gerekecek.
Hırsızlık, soygunculuk, yağmacılık, dolandırıcılık, her türlü kötülük sarmış dünyamızı! Herkes umutsuzluktan kendini içkiye vermiş! Zorbalık diz boyu! Gücü, gücü yetene!..
Neden sesinizi yükseltmiyorsunuz, başkalarının tavırlarına karşı çıkmıyorsunuz? Bu dünyada hakkınızı söke söke alacaksınız! Gevşekliğe gerek yok!
Kadınlar gözü suludur, dedi babaları. Neyse ki, akıttıkları suya para vermiyoruz, kendiliğinden akıp gidiyor.
Şurası bir gerçek ki, yeryüzünde salt mutluluk diye bir şey yoktur. Mutluluk kendi zehrini içinde taşır ya da dışarıdan başka bir şey işin içine karışıp onu zehirler.
Aksırmak hiçbir yerde, hiçbir kimseye yasaklanmamıştır. Köylüler de aksırır, emniyet müdürleri de, hatta müsteşarlar da. Yeryüzünde aksırmayan insan yok gibidir.
Peki, niçin düşünme yeteneği kalmamış? Çünkü aklınızı neye yönelteceğinizi bilmiyorsunuz da ondan. Kitap filan okuduğunuzu görmedim, yazılı bilgi kaynağı nedir, haberiniz yok? Elinize bir kitap alsanız, köşeye çekilip okusanız, kötü mü olur?
Bana yazılarını yazdırdığı yetmiyormuş gibi, bir de dışarıya börek aldırtmaya gönderiyor, kalemlerini sivrilttiriyor, kaynanasını tiyatrodan tiyatroya dolaştırmamı istiyordu. Ona yaranmak için her işine koştum. Enfiye çekmesini de ondan öğrendim. Ola ki, diyordum, canı enfiye çekmek ister, tütün tabakasını yanımdan ayırmayayım!
Çağımızda insanın inançlarını yitirmesi eski eldivenini yitirmesi kadar kolaydır. İşte ben de inancını yitirenlerdenim!
Çağımızda insanın inançlarını yitirmesi eski eldivenini yitirmesi kadar kolaydır.
Şurası bir gerçek ki, yeryüzünde salt mutluluk diye bir şey yoktur. Mutluluk kendi zehrini içinde taşır ya da dışarıdan başka bir şey işin içine karışıp onu zehirler.
Elinize bir kitap alsanız, köşeye çekilip okusanız, kötü mü olur?
Doğru, okuma insana çok şey kazandırır. Evet, çok şey…Okumaya başlar başlamaz görüş açınızın birden değiştiğini göreceksiniz.
Niçin okumuyorsunuz, söyleyin? Kitap okuyacaksınız?
Size bir iyilik edene siz daha fazlasını yapın.
Bize sorarsanız denizde erdemlilik kimsenin işine yaramaz.
Yaz, durmadan yaz! Böyle bir yeteneği toprağa gömmek alçaklık olur!
Bizde artık iyi yazar yetişmiyor, deyişi var ki, öldürür insanı.
Ben okumuş bir adamım, cahil bir herife kulluk edemem.
Hepimizin bildiği sıradan bir öyküydü bu da. Karşımıza çıkan bir erkek, verilen söz ve aldatılma…
Şu kadınlar ne kolay avunurlar, her şeyi ne çabuk unuturlardı!
Şey…seviyorum sizi. Tanrım, evet oldu işte! (Gene sustum) Delice seviyorum! Öylesine çok seviyorum ki, yeryüzündeki bütün romanları, bu romanlarda yazılan bütün aşk açıklamalarını, yeminleri, verilen sözleri bir araya getirin, ancak o zaman…yüreğimde size karşı beslediğim…duyguları…
Öylesine ağlamak istiyorum ki! Ah, bir ağlasam, birazcık açılacağım.
Şurası bir gerçek ki, yeryüzünde salt mutluluk diye bir şey yoktur. Mutluluk kendi zehrini içinde taşır ya da dışarıdan başka bir şey işin içine karışıp onu zehirler.
Yazarların hakkı var, yaşam beklenmedik şeylerle öylesine dopdolu ki!
Gerçek bir insan olmanın susuzluğu içindeyim. Evet, gerçek insan olursam dilediğim mutluluğa kavuşacaktım.
Ya kuşkular, insanlara, kendine güvenememenin verdiği acılar!
Bilim ışıktır, cahillik de karanlık, işittiniz mi bunu?
Elinize bir kitap alsanız, köşeye çekilip okusanız, kötü mü olur?
İnsan, yaşantısının ilerde neler getireceğini bilmeden, yazgısından dolayı yakınmamalı!