İçeriğe geç

Mem u Zin Kitap Alıntıları – Muhammed Said Ramazan el-Buti

Muhammed Said Ramazan el-Buti kitaplarından Mem u Zin kitap alıntıları sizlerle…

Mem u Zin Kitap Alıntıları

Mem’i ruhuma seçtiğim günden beri bu acıları kabul etmiştim zaten. Ona kavuşmak için kaderin bana vereceği kederleri mihr olarak kabul ettim
Sazcı olmazsa hiç ney feryat eder mi? Katip olmazsa kalem hiç nakşeder mi?
Sözcüklere, onların anlamına gelince, onlar inci derecesinde kıymetli ise de, fazla oldu mu değersiz, hiçbir anlam taşımayan söz dizilerine iner. Yoksa az bulunmasaydı, inci bu kadar değerli olur muydu? Irak olmasaydı, mercan bu kadar göz alır, parlar mıydı?
Ne var ki, kader ne merhamet eder, ne cevap verir ve ne de döner
Tacdin gibi vefalı bir dost görmemekten korkuyorum
Ayıplamamak lazım. Aşk, bir gönül ateşidir. Nasihat ise onu söndüreceği yerde daha da alevlendirir. Aşk kalbe yerleşen bir sırdır, kınandıkça ortaya çıkar ve üzerindeki perde aralanır.
Fakat yazık! Ölüme aşk ve şevkle yönelenle, titreyerek ve korkarak yöneleni bir tutmak akıl kârı mı?
Mem’i ruhuma seçtiğim günden beri bu acıları kabul etmiştim zaten. Ona kavuşmak için kaderin bana vereceği kederleri mihr olarak kabul ettim…
Son karargahımızda benimle Mem arasına hiç bir perde koymaya müsaade etme. Bizi orada baş başa bırak ki, aynı mezarda mutluluk içinde kucaklaşalım. Ayrılık ateşinin yaktığı, özlem alevinin erittiği bedenlerimiz birbirine değsin.
tasalanma ey kalbimin ve ruhumun bir parçası…
Mevlam, merhametinle sil mutsuzların gözyaşlarını.
Felek böyle hükmetmişti. Bu iki sevgili ancak o çukurun karanlığında bir araya gelecekti ve o iki yıldız aynı burçta kaybolacaktı. Yerde yeşerip gökte olgunlaşan bir aşk hikayesi
kendi varlıklarından geçmişlerdi…
sevmenin yolu açıktır, bu yüzden ayrılmadı hiç ruhları birbirinden
bu dert insanın kalbini öyle bir yakıyor ki,
kalpte biriken kan, yaş olup iki gözden akıyor
Cananım!
Sen benim canımda saklısın…
şüphesiz hem isteyen hem de istenensin..
Mem:
Benim için ne güzel bir rehbersin.
…Sen Rabbime götüren ne güzel bir yol göstericisin.
Zin:
Sen ruhumun çırasısın…
aşkların ünsiyeti sükunettir. Yalnızlığın sermayesi ise delilik…
…yüreğimin elçisisin sen
fakat sevdanın oku kördür…
Umulur ki Yüce Allah, ezeli ilminde bize sevda kadehinden içmeyi takdir ettiği gibi kavuşma mutluluğunu da takdir eder.
Hasret acısı ciğerimi nasıl da paralıyor..
Duyguların(m)da sayısız acı birikti..
Kaybettiğin hangi ümidin var ki, onun için bu kadar feveran ediyorsun?
Sen sabah şafağından gün batımına kadar mışıl mışıl uyurken, içimde alevlenen ateşten ve göğsümden yükselen feryatlardan haberdar mısın? Dağlayan iniltilerim, coştukça içimde coşan alev ve hiç sönmeyen ateşim ne gece ne gündüz bana rahat vermiyor. Bir saatliğine bile olsa dimiyor ki biraz soluk alayım. Onu söndürmek için ne üfleyecek bir ağız ne de bir yel vardır.
Sendeki ateş, tepende etrafını aydınlatan bir ışık iken, bendeki, içimde etrafımı karartan kesif bir dumandır.
Kalk, at kalbinden bu dert ve acıları!
Bütün evren, hayat şafağının söktüğü zamandan bu yana birbirine zıt manzaralara sahnedir.
Kendisinin mahrum olduğu ancak senin mutluluğuna sevinecek kadar kalbi geniş olan ve yaralı göğsünün arkasında mutluluğunu paylaşan dost ne kadar değerli bir dosttur.
Hayal ve vehimlerin kalbinize girmesine müsaade etmeyin.
Getir ey saki! Doku kadehler getir ki, kalbimin üzüntülerini gidereyim, getir ki, acısının hararetiyle ve sevinciyle sarhoş olayım.
Gel ey saki! Doldur kadehe şarabı. Ruhun mahsulünden çıkarılmış ve gönüllerin sırrından damıtılmış gül renkli şaraptan doldur. Süslenmiş inci kadehlerden, kadeh üstüne kadeh içir. Gafil kalbimi incitecek ve şaşkın aklımı sarhoş edecek coşturucu bir içki içir.
Felek böyle hükmetmişti. Bu iki sevgili ancak o çukurun karanlığında bir araya gelecekti ve o iki yıldız aynı burçta kaybolacaktı.

Yerde yeşerip gökte olgunlaşan bir aşk hikayesi

Özellikle bu çağda şu para kesesi Olmuş hepimizin dostu ve sevgilisi.
Kendisinin mahrum olduğu ancak senin mutluluğuna sevinecek kadar kalbi geniş olan ve yaralı göğsünün arkasında mutluluğunu paylaşan dost ne kadar değerli bir dosttur.
Sen hayallerin peşinden koşarken, hayatın sessizce senden aldıklarıdır kader.
Mecnun olmasaydı, Leyla’nın güzellik ve cazibesinin bir manası olur muydu?
“Mevlam! O büyük buluşma gününü ne kadar da özlemişimdir.”
Fakat sevdanın oku kördür.
Aşk ateşi ancak, ruhların birbirine sarılıp kavuşmanın verdiği serinlikle sönebilir.
Mem gözlerini Zin’in yüzüne dikti, kısık ve kesik bir sesle : _ Benim için ne güzel bir rehbersin. dedi. Zin: _ Sen ne iyi bir sevgilisin. Mem: _ Sen Rabbime götüren ne güzel bir yol göstericisin. Zin: _ Sen ruhumun çırasısın. .
Yakınları ne yapacaksın vefasız olduktan sonra ?
Sonu olmayan sınırsız güzelliğin,
Zaten sonu gelmez aşıklarının.
Aşk, bir gönül ateşidir. Nasihat ise onu söndüreceği yerde daha da alevlendirir. Aşk kalbe yerleşen bir sırdır, kınandıkça ortaya çıkar ve üzerindeki perde aralanır.
Erkek, kadının güzelliğinin aynası olmadıkça kadının mükemmel bir güzelliğe sahip olduğu söylenemez. Erkekteki güzelliği kadın anlamlandırmadıkça, onun da bir güzelliğe sahip olduğu düşünülemez.
Ey Rabbim! Nasıl bu hikâyenin sonunda beni azametini tanımaya ve sana hamd etmeye muvaffak ettiysen, senden hayatımın sonunda da, beni yolunda yürümeye, lütuf ve hikmetine iman etmeye muvaffak kıl.
Feleğin hükmü ezeli ve ebedidir. Zamanın inadı geri alınmaz bir karardır. Allah’ın emri mutlaka yerine gelecek bir kaderdir.
Bugüne kadar insanlar ateşi hep suyla söndürmeye çalıştılar. Bugün ben ateşi ateşle söndüreceğim.
Beni tüm karanlığıyla kaplayan bahtıma gelince o, kendisine rıza göstereceğim ve kendisiyle sükûnet bulacağım kısmetimden öteye geçmeyecektir. Ezelden beri etrafımı kuşatan dertler ve içimde yuvalanan bahtsızlık nasibim olmuştur. Sevinç senin, keder benim olmuştur.

Allah’ın hükmüne karşı boynum büküktür ve benim için takdir ettiği kısmete de rızam sonsuz olacaktır.

Daha ne kadar acı gözyaşı dökeceksin küçük prenses? Ne zamana kadar bu üzüntülerle yaşar ve bu derdi yastık edinirsin ?
Dertlinin, acılarını dindirecek bir dostu ve inleyenin ateşini söndürecek, ona ünsiyet verecek bir paylaşanı olmazsa hiç tahammül edebilir mi? Sükûnetin ve güzel düşlemenin kalbe yolu olur mu hiç? Sevinçlerden haz almak ve dertlerin ağırlığını taşıyabilmek için bir paylaşan olmalı. Yoksa yalnızlıkla kuşatılan dert, sahibini taşkınlığa ve hatta deliliğe götürmez mi?
Kendisinin mahrum olduğu ancak senin mutluluğuna sevinecek kadar kalbi geniş olan ve yaralı göğsünün arkasında mutluluğunu paylaşan dost ne kadar değerli bir dosttur!
Erkek, kadının güzelliğinin aynası olmadıkça kadının mükemmel bir güzelliğe sahip olduğu söylenemez. Erkekteki güzelliği kadın anlamlandırmadıkça, onun da bir güzelliğe sahip olduğu düşünülemez. Mecnun olmasaydı, Leyla’nın güzellik ve cazibesinin bir manası olur muydu? Husrev’in tacı, gücü Şirin’e yansımasaydı, güzelliği dünyada bu kadar nam salar mıydı? İnsanlardan hiç kimse gülün güle âşık olduğunu veya herhangi bir bülbülün bülbül yuvası üzerinde öttüğünü duymuş mudur?
Aşk kalbe yerleşen bir sırdır.
Kınandıkça ortaya çıkar ve üzerindeki perde aralanır
“Gel ey saki ! Doldur kadehe şarabı. Ruhun mahsulünden çıkarılmış ve gönüllerin sırrından damıtılmış gül renkli şaraptan doldur .Gafil kalbimi inletecek ve şaşkın aklımı sarhoş edecek coşturucu bir mey içir ..”
Bugüne kadar insanlar hep ateşi suyla söndürmeye çalıştılar. Bugün ben ateşi ateşle söndüreceğim.
Keder kalbimin olsun. Saltanat ve mutluluk senin kısmetin olsun.
Azığım göğsümü yaran feryatlarımdır. Yiyeceğim, içimi parçalayan açlıktır. İçeceğim ,ciğerlerimi eriten gözyaşlarımdır. Yatağım ise gönlümün içini sürekli kanatan şu dikendir. Yaşlardan kuruyan gözlerim yok ki kapansın. Feryat etmeyen duygularım yok ki rahatlasın.
Beni bağışla Allah’ım!
Kaderinle hakkımda verdiğin her hükme rızam sonsuz, boynum büküktür.
Bugüne kadar insanlar ateşi hep suyla söndürmeye çalıştılar. Bugün ben ateşi ateşle söndüreceğim.
Asla sahip güzelliğe , kaderin mahrum bırakmakla hükmettiği bir zavallı iken ne oluyor da bana bu sözlerle kendisine yükselmeye layık olmadığım dolunaydan bahsederek haddimi aşıyorum? İçinde büyüdüğüm çölü yastık etmektir hakkım.
Gözlerinde büyü ve tutkudan öte daha büyük bir etki var. İçlerinde muazzam bir mana saklıyorlar. O manayı anlamakta ruhum bile aciz kaldı. Zaten aciz olan dilim onu nasıl ifade eder?
Sen Zin’sin değil mi?
Sen kalbimsin.
Aşk ateşi ancak, ruhların birbirine sarılıp kavuşmanın verdiği serinlikle sönebilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir